Cem Adrian
“Benim işim gücüm, derdim aşk!“
Sizi dinlerken, ses iniş çıkışlarınızdan biz yoruluyoruz, siz söylerken yorulmuyor musunuz?
Ben içimden geldiği gibi söylüyor, onu kaydediyorum.
Peki, yeni albüm?
5. albümüm, ‘Kayıp Çocuk Masalları’ bu ay yayınlanacak. ‘Emir’ albümü bir hikayeyi başlatmıştı bu da onun bitimi gibi. Bu kez daha çok yaylılar, gitarlar, piyanolar kullandık. Konuk sanatçılar var; Aylin Aslım, Murat Yılmazyıldırım. Bunun dışında albümün kapak fotoğrafı da cesur bir çalışma oldu.
Nedir hikayesi?
Kendimle öpüşen ben yaptım. Aslında bu, yalnızlığı ve insanın kendisine dönmesini anlatan bir fotoğraf. Tabii ki çok çarpıcı. Bütün albüm kapaklarımda olduğu gibi! (Albüm kapağını gösteriyor…)
Bayağı etkileyici evet…
Bu Boğaç Dalkıran’ın 2005 yılında yaptığı, ‘İmpossible Kiss’ diye yaptığı bir çalışmadan uyarlandı.
Albüm kapağınıza ilişkin birtakım yorumlar, yakıştırmalar gelecektir farkındasınız değil mi?
Eşcinsel olup olmadığım gibi mi? Bence insanların böyle sorular sormayacak duruma gelmeleri lazım artık! Özel hayatımı kimsenin ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Ben bir müzisyenim hepsi bu. Ayrıca çağrıştırsın yani sorun yok! Bir de şöyle bir şey var tabii, kadın sesiyle de şarkı söyleyen bir adam hakkında böyle bir yakıştırma çıkmaması mümkün mü?
Sizin derdiniz nedir hayatta? Yaptığınız müzikle bize ne anlatmaya çalıyorsunuz?
Benim işim gücüm, derdim aşk (gülüyor).
Peki, tanımlayabilir misiniz aşkı?
Tanımlayamam. Çünkü her geçen gün birinde bir başka şey buluyorum. Bence en tanımsız olan aşk! Bence sonu olmayan bir yol. Ben yürümeyi seviyorum. Aramak var ya, o çok güzel bir şey işte…
Bulduğunuz oldu mu hiç?
Hayır.
Peki, Cem Adrian politik midir?
Hiç ilgilenmiyorum politikayla! Ama bakıyorum liderlere hiçbiri beni temsil etmiyor. İstiyorum ki gökten biri insin, bağrıma basabileceğim politikacı yok.
Referandumdan böyle bir sonuç çıkmasını bekliyor muydunuz?
Korkunç bir sonuç ama bekliyordum. Yani biz gereksiz bir çırpınışta bulunduk sadece. En azından sandığa gittik.
Siz de bir sanatçısınız, Tophane baskını ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir şey söyleyeyim mi bence o kadar saçma sapan bir şey olmuş ki orada… Sanki biri ortaya çıkmış ve birden bire hepsi galeyana gelmiş. Yani bir şeylerin başlangıcı gibi görülecek bir olay değil.
Peki, AKP hükümeti ile bu ülkenin daha da muhafazakârlaştığını düşünüyor musunuz?
İlerlememizin önüne geçildiğini düşünüyorum. Gerilemek değil de belki açılım yolunda hız kestiğimizi düşünüyorum. Sonra Facebook’un kapatılması ne demektir yahu? Arap ülkeleri gibiyiz. Aslında halk muhafazakârlaşmıyor bana kalırsa hükümet muhafazakârlaşıyor.
En çok hangi ülkeyi beğeniyorsunuz?
Türkiye’yi.
Size, ‘çocuk’ desem...
İleride evlat edineceğim. 29 yaşındayım. 5 sene sonra bir çocuğu evlat edinmeyi çok isterim. Yalnız, öncelikle o çocuğu çok iyi yaşatacağım bir hayata sahip olmam lazım
En büyük hayaliniz?
Bir gün Güney’e yerleşip, ufacık bir yerde yaşamak ve her zaman sevdiğim insanlara yakın olmak istiyorum Cem Adrian’ın öyküsünü biliyoruz artık değil mi? Edirne’de doğduğunu, müzikle ilgilenmeye ortaokul dönemlerinde başladığını... 2004 yılında, kafede çalıştığı sırada, Fazıl Say’ın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladığını ve hazırladığı demosunu Fazıl Say’a ulaştırdığını... Ünlü müzisyenin, Cem Adrian’ın Bilkent Üniversitesi’nde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak olduğunu... 2004 yılında, ‘Ben bu şarkıyı sana yazdım’ albümü ile ilk çıkışını yaptığını... Ve en önemlisi de ortalama bir insandan 3 kat daha uzun ses tellerine ve 4.5 oktavlık ses genişliğine sahip olduğunu... Attıkları her adımın gözümüze sokulduğu ‘ünlü’leri düşününce kendisi hakkında bildiklerimiz az geliyor değil mi? Cem Adrian aslında kimdir? Nasıl biridir? Yeni albümü, ‘Kayıp Çocuk Masalları’nın piyasaya çıkacak olmasını fırsat bilerek, kendisini daha yakından tanımak istedik...
İstanbul dururken neden Ankara’da yaşıyorsunuz?
Daha önce İstanbul’da, hatta Taksim’de yaşadım. Ardından Fazıl Say’ın beni keşfetmesiyle birlikte eğitim için Ankara’ya gittim. Okul bitince 6 aylığına İstanbul’a döndüm. Ancak daha da delice geldi, sonra tekrar Ankara’ya yerleştim.
Mutlu musunuz Ankara’da?
Çok mutluyum. Bence ben hep Ankara’da olmalıymışım.
Nasıldır Ankara’da yaşamak?
Kalabalığı çok sevmiyorum. İstanbul’da yaşadığım süre zarfında duygusuzlaştığımı gördüm. İlk İstanbul’a geldiğimde, hani her yer para isteyen dilenci doludur ya, ben herkese para vermeye çalışır ve üzülürdüm onlar için. Ama bir sene sonra baktım ben de onları görmüyorum. Yanlarından geçip gidiyorum. Çünkü tedirginim, korkuyorum! İstanbul’un insanın vicdanını öldürdüğünü düşünüyorum. Bunun için Ankara’da yaşamaya karar verdim. Ankaralılar, bir insanı yerde yatarken görse ona yardım eder ve hastaneye götürür.
Biz aslında sizi çok da iyi tanımıyoruz… Cem Adrian nasıl biridir?
Biraz izole bir hayat sürmeye çalışıyorum. Aslında, normal bir insan gibi kalarak işimi yapmaya çalışıyorum. Toplumun, medyada çıkan ve ‘ünlü’ denilen insanlara karşı yaklaşımı biraz garip! Yani, onlarla aynı yerde bulunamazsınız, sizi küçük bir kafede yemek yerken gördüklerinde, ‘bu adam burada ne yapıyor acaba, parası mı yok?’ diye düşünürler. Yani bir dolu garip şey var. Ben, istediğimde İstiklal Caddesi’nde dolaşan, küçük bir kafede oturup yemek yiyen, istediğimde de otobüse binerek Ankara’ya giden biriyim. İstanbul’da bunu yapmak daha zor. Gerçi neyse ki ortalıkta görünmediğim için, ?ziksel olarak çok kimse tanımıyor beni. Cem Adrian diye bir isim dolaşıyor daha çok…
Fazıl Say ile sık görüşüyor musunuz?
Arada bir. Kendisi çok meşgul. 3 yıl önce bir çalışma yapmıştık. Aslında onun yolu benimkinden farklı. Ben Türkçe müzik yapıyorum.
Peki, kendisinin, “Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum” sözüne katılıyor musunuz?
Fazıl Say, çocuk gibidir. İçsel konuşur. İçinden ne geliyorsa yazar. Mesela beni de insanlara tanıtırken, o kadar övdü ve abarttı ki başıma bir sürü şey geldi bu yüzden! ‘7 oktavlık ses’ dedi, böyle bir sesim yoktu. 5 oktavlık sesim varken bütün operacılar dedi ki, “ne oluyor?” Ama bu şeye benziyor, bir babanın; “Oğlum 5 gol attı, maçta süperdi” gibi abartmasına. Beni de heyecan ve abartıyla anlattı. Normalde öfkeleri de öyledir. Biraz sert, coşkulu. Sonra neden gündemde olmaya çalışsın? Gerçekten kaygı duyuyor.
Siz arabesk dinliyor musunuz?
Hayır. Zaten onun orada arabeskle söylediği şey aslında arabesk müzik tarzıyla alakalı değil! Burada sömürüden bahsediyor. Bu pop müzikte de var. Şu anda rock müzik diye insanlara yutturulan müzikte de var.
Nasıl bir sömürü bu?
Sadece para aşkı için yapılmış bir müzik türü var. Bu böyle olunca da, o sevgili ‘bazı müzisyenlerimiz’ insanları kandırıyorlar. Çok kötü müzikler dönüyor etrafta… Biraz da bizim halkımızın tembelliğinden kaynaklanıyor. Önüne ne getirilirse onu yiyor. Belli bir nesil aslında çok seçici…
Çoğunluğun müzik kültürü yok…
Hem biz ne dinledik ki yıllarca yani… Bizim pop, müzik ikonlarımıza baktığımızda devasa isimler yok ki! Bize yutturulan medya starlar, divalar ya da sanat güneşleri kim ki? Bu insanlarla büyüyüp bu noktaya geldik. O yüzden o kadar seçici değiliz.
Siz kimleri dinlersiniz?
Murat Yılmazyıldırım’ı çok severim. Ezgi’nin Günlüğü, Bülent Ortaçgil’i çok severim. Yurt dışından ise, çok ayrımlarım yok açıkçası.
Ben içimden geldiği gibi söylüyor, onu kaydediyorum.
Peki, yeni albüm?
5. albümüm, ‘Kayıp Çocuk Masalları’ bu ay yayınlanacak. ‘Emir’ albümü bir hikayeyi başlatmıştı bu da onun bitimi gibi. Bu kez daha çok yaylılar, gitarlar, piyanolar kullandık. Konuk sanatçılar var; Aylin Aslım, Murat Yılmazyıldırım. Bunun dışında albümün kapak fotoğrafı da cesur bir çalışma oldu.
Nedir hikayesi?
Kendimle öpüşen ben yaptım. Aslında bu, yalnızlığı ve insanın kendisine dönmesini anlatan bir fotoğraf. Tabii ki çok çarpıcı. Bütün albüm kapaklarımda olduğu gibi! (Albüm kapağını gösteriyor…)
Bayağı etkileyici evet…
Bu Boğaç Dalkıran’ın 2005 yılında yaptığı, ‘İmpossible Kiss’ diye yaptığı bir çalışmadan uyarlandı.
Albüm kapağınıza ilişkin birtakım yorumlar, yakıştırmalar gelecektir farkındasınız değil mi?
Eşcinsel olup olmadığım gibi mi? Bence insanların böyle sorular sormayacak duruma gelmeleri lazım artık! Özel hayatımı kimsenin ilgilendirdiğini düşünmüyorum. Ben bir müzisyenim hepsi bu. Ayrıca çağrıştırsın yani sorun yok! Bir de şöyle bir şey var tabii, kadın sesiyle de şarkı söyleyen bir adam hakkında böyle bir yakıştırma çıkmaması mümkün mü?
Sizin derdiniz nedir hayatta? Yaptığınız müzikle bize ne anlatmaya çalıyorsunuz?
Benim işim gücüm, derdim aşk (gülüyor).
Peki, tanımlayabilir misiniz aşkı?
Tanımlayamam. Çünkü her geçen gün birinde bir başka şey buluyorum. Bence en tanımsız olan aşk! Bence sonu olmayan bir yol. Ben yürümeyi seviyorum. Aramak var ya, o çok güzel bir şey işte…
Bulduğunuz oldu mu hiç?
Hayır.
Peki, Cem Adrian politik midir?
Hiç ilgilenmiyorum politikayla! Ama bakıyorum liderlere hiçbiri beni temsil etmiyor. İstiyorum ki gökten biri insin, bağrıma basabileceğim politikacı yok.
Referandumdan böyle bir sonuç çıkmasını bekliyor muydunuz?
Korkunç bir sonuç ama bekliyordum. Yani biz gereksiz bir çırpınışta bulunduk sadece. En azından sandığa gittik.
Siz de bir sanatçısınız, Tophane baskını ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bir şey söyleyeyim mi bence o kadar saçma sapan bir şey olmuş ki orada… Sanki biri ortaya çıkmış ve birden bire hepsi galeyana gelmiş. Yani bir şeylerin başlangıcı gibi görülecek bir olay değil.
Peki, AKP hükümeti ile bu ülkenin daha da muhafazakârlaştığını düşünüyor musunuz?
İlerlememizin önüne geçildiğini düşünüyorum. Gerilemek değil de belki açılım yolunda hız kestiğimizi düşünüyorum. Sonra Facebook’un kapatılması ne demektir yahu? Arap ülkeleri gibiyiz. Aslında halk muhafazakârlaşmıyor bana kalırsa hükümet muhafazakârlaşıyor.
En çok hangi ülkeyi beğeniyorsunuz?
Türkiye’yi.
Size, ‘çocuk’ desem...
İleride evlat edineceğim. 29 yaşındayım. 5 sene sonra bir çocuğu evlat edinmeyi çok isterim. Yalnız, öncelikle o çocuğu çok iyi yaşatacağım bir hayata sahip olmam lazım
En büyük hayaliniz?
Bir gün Güney’e yerleşip, ufacık bir yerde yaşamak ve her zaman sevdiğim insanlara yakın olmak istiyorum Cem Adrian’ın öyküsünü biliyoruz artık değil mi? Edirne’de doğduğunu, müzikle ilgilenmeye ortaokul dönemlerinde başladığını... 2004 yılında, kafede çalıştığı sırada, Fazıl Say’ın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladığını ve hazırladığı demosunu Fazıl Say’a ulaştırdığını... Ünlü müzisyenin, Cem Adrian’ın Bilkent Üniversitesi’nde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak olduğunu... 2004 yılında, ‘Ben bu şarkıyı sana yazdım’ albümü ile ilk çıkışını yaptığını... Ve en önemlisi de ortalama bir insandan 3 kat daha uzun ses tellerine ve 4.5 oktavlık ses genişliğine sahip olduğunu... Attıkları her adımın gözümüze sokulduğu ‘ünlü’leri düşününce kendisi hakkında bildiklerimiz az geliyor değil mi? Cem Adrian aslında kimdir? Nasıl biridir? Yeni albümü, ‘Kayıp Çocuk Masalları’nın piyasaya çıkacak olmasını fırsat bilerek, kendisini daha yakından tanımak istedik...
İstanbul dururken neden Ankara’da yaşıyorsunuz?
Daha önce İstanbul’da, hatta Taksim’de yaşadım. Ardından Fazıl Say’ın beni keşfetmesiyle birlikte eğitim için Ankara’ya gittim. Okul bitince 6 aylığına İstanbul’a döndüm. Ancak daha da delice geldi, sonra tekrar Ankara’ya yerleştim.
Mutlu musunuz Ankara’da?
Çok mutluyum. Bence ben hep Ankara’da olmalıymışım.
Nasıldır Ankara’da yaşamak?
Kalabalığı çok sevmiyorum. İstanbul’da yaşadığım süre zarfında duygusuzlaştığımı gördüm. İlk İstanbul’a geldiğimde, hani her yer para isteyen dilenci doludur ya, ben herkese para vermeye çalışır ve üzülürdüm onlar için. Ama bir sene sonra baktım ben de onları görmüyorum. Yanlarından geçip gidiyorum. Çünkü tedirginim, korkuyorum! İstanbul’un insanın vicdanını öldürdüğünü düşünüyorum. Bunun için Ankara’da yaşamaya karar verdim. Ankaralılar, bir insanı yerde yatarken görse ona yardım eder ve hastaneye götürür.
Biz aslında sizi çok da iyi tanımıyoruz… Cem Adrian nasıl biridir?
Biraz izole bir hayat sürmeye çalışıyorum. Aslında, normal bir insan gibi kalarak işimi yapmaya çalışıyorum. Toplumun, medyada çıkan ve ‘ünlü’ denilen insanlara karşı yaklaşımı biraz garip! Yani, onlarla aynı yerde bulunamazsınız, sizi küçük bir kafede yemek yerken gördüklerinde, ‘bu adam burada ne yapıyor acaba, parası mı yok?’ diye düşünürler. Yani bir dolu garip şey var. Ben, istediğimde İstiklal Caddesi’nde dolaşan, küçük bir kafede oturup yemek yiyen, istediğimde de otobüse binerek Ankara’ya giden biriyim. İstanbul’da bunu yapmak daha zor. Gerçi neyse ki ortalıkta görünmediğim için, ?ziksel olarak çok kimse tanımıyor beni. Cem Adrian diye bir isim dolaşıyor daha çok…
Fazıl Say ile sık görüşüyor musunuz?
Arada bir. Kendisi çok meşgul. 3 yıl önce bir çalışma yapmıştık. Aslında onun yolu benimkinden farklı. Ben Türkçe müzik yapıyorum.
Peki, kendisinin, “Türk halkının arabesk yavşaklığından utanıyorum” sözüne katılıyor musunuz?
Fazıl Say, çocuk gibidir. İçsel konuşur. İçinden ne geliyorsa yazar. Mesela beni de insanlara tanıtırken, o kadar övdü ve abarttı ki başıma bir sürü şey geldi bu yüzden! ‘7 oktavlık ses’ dedi, böyle bir sesim yoktu. 5 oktavlık sesim varken bütün operacılar dedi ki, “ne oluyor?” Ama bu şeye benziyor, bir babanın; “Oğlum 5 gol attı, maçta süperdi” gibi abartmasına. Beni de heyecan ve abartıyla anlattı. Normalde öfkeleri de öyledir. Biraz sert, coşkulu. Sonra neden gündemde olmaya çalışsın? Gerçekten kaygı duyuyor.
Siz arabesk dinliyor musunuz?
Hayır. Zaten onun orada arabeskle söylediği şey aslında arabesk müzik tarzıyla alakalı değil! Burada sömürüden bahsediyor. Bu pop müzikte de var. Şu anda rock müzik diye insanlara yutturulan müzikte de var.
Nasıl bir sömürü bu?
Sadece para aşkı için yapılmış bir müzik türü var. Bu böyle olunca da, o sevgili ‘bazı müzisyenlerimiz’ insanları kandırıyorlar. Çok kötü müzikler dönüyor etrafta… Biraz da bizim halkımızın tembelliğinden kaynaklanıyor. Önüne ne getirilirse onu yiyor. Belli bir nesil aslında çok seçici…
Çoğunluğun müzik kültürü yok…
Hem biz ne dinledik ki yıllarca yani… Bizim pop, müzik ikonlarımıza baktığımızda devasa isimler yok ki! Bize yutturulan medya starlar, divalar ya da sanat güneşleri kim ki? Bu insanlarla büyüyüp bu noktaya geldik. O yüzden o kadar seçici değiliz.
Siz kimleri dinlersiniz?
Murat Yılmazyıldırım’ı çok severim. Ezgi’nin Günlüğü, Bülent Ortaçgil’i çok severim. Yurt dışından ise, çok ayrımlarım yok açıkçası.