Demet Akalın: "Hiçbir şey tesadüf değildir"

Hakkındaki bilgilerimiz net: Şarkılarının her biri hit, açıklamaları olay, Instagram takipçisi 5.1 milyon. Yakında okul açıyor. Hala ‘annem ne der!’ diye düşünerek hareket ediyor...


Sürekli gündemde olmak bazen bunaltıcı olmuyor mu?
Belli bir yerden sonra ne yapsanız olay oluyor. Hiç gündemde kalayım diye bir amacım yok ama bazıları da kaşınınca lafı yerine oturtmak gerekiyor.

Cümle içinde çok sık kullanılan bir isim sizinki. En son Okan Bayülgen de isminizi zikretti mesela... 

Ben onun programlarına çıkmıyorum ya... Ne yazık ki bu tip programlara çıkmayı sevmiyorum. Sabah programlarında kadın kadına muhabbet yapmayı tercih ediyorum. Entel dantel muhabbetlerden hoşlanmıyorum. Ben onunla ne paylaşabilirim ki! Siyasi söylemleri olan bir insan da değilim. Bu arada Okan Bayülgen ile de atışılır, lüzumsuz biri ile atışacağıma onunla atışmayı tercih ederim. Hala iyi, kötü eleştiriliyorsam, güzel insanların dilindeysem, alkışlanıyorsam bu beni sevindirir ancak. İsmimin telaffuz edilmediği zaman asıl bitmişimdir ben. Serdar Erener bir ayakkabı reklamı için görüşmeye çağırdı mesela. Neden ben deyince, ‘Siz o kadar ortada bir insansınız ki, aslında Türkiye’nin yüzüsünüz, tam orta, merkezindesiniz. Hem halka yakın hem diğer yana’ dedi. Doğru söylüyor. Kabul etmedim, o ayrı.

En çok hangi özelliğinizi seviyorsunuz?
Olduğum gibiyim.

Sevmedikleriniz?
İnat, boşboğazlık.

20’nci yıla özel neler yaptınız peki? 
Albümde çok değişik sürprizler yaptık. Küçük bir kitapçık var mesela, bu 20 senenin özeti. 20 sene önce bana klip çekenler inanılmaz iyi sinemacılar, yönetmenler olmuşlar bugün. Çok iyi insanlarla çalışmışım. Umarım onlar da benimle gurur duyuyordur. Geçmişe bakınca 20 yıl nasıl geçiyor anlamıyorsun tabii. Her hafta İstanbul gibi bir yerde mekan doldurmak, bu geçen zamanda yeni neslin nabzını tutup onlara yönelik şarkılar yapmak öyle kolay bir iş değil. Bazı şeyleri yaparken anlamıyorsun ama geçmişe dönüp bakınca güzel şeyler yapmışım diyorum. Ayrıca, bu albümde ilk kez Ozan Çolakoğlu ile çalışacağım için de mutluyum. En güzel aranjeleri artık karısına yapmayacak.

Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Lara Sayılgan

Ve Demet Akalın, müzik hayatında 20’nci yılını Rakipsiz adını verdiği yeni albümü ile kutluyor. Diyelim ki Avrupalı... Her bir şarkısı listelerde ilk sıraya yerleşiyor. Ülkesinde en çok satan albüm onunki! Takipçi sayısı ülkesindeki ünlüleri epey sollamış. Açık ara yılda en çok konser veren şarkıcı... Dijitalde en çok dinlenen ve indirilen isim de onunki. Rol kesmeden olanca doğallığıyla basında yer alıyor. Kendince bir stili var. Ve en çok fanı olan da kendisi... O şarkıcı hakkında ne düşünürsünüz? “Tek amacım, daha fazla sevilmek ve şarkılarımın daha çok insana ulaşması” diyen Akalın, sosyal medyada kötü bir şey yazan olursa, “Tanısan çok seversin aslında!” diyor. Öyleyse, gerçekten tanıma zamanı! 

Demet Akalın gibi her şeye sahip görünen bir kadının ne gibi hayalleri vardır geleceğe dair, insan merak ediyor... 
Dışarıdan bakıldığında ‘acaba bu kadının ne hayalleri vardır?’ diyorsun değil mi? Ama aslında tüm yaptığın çoluk çocuğunu düşünmek, eşini düşünmek, işini düşünmek... Acayip bir hengame içindeyim şu sıralar. Bazen düşünüyorum, ‘Acaba kocama az mı vakit ayırıyorum’ diye mesela. Sevdiklerime ayıracağım vakitlerin paylaşımını yapmaya çalışıyorum; hepsi bu. Çocuk olduktan sonra hayat görüşünü bırak, hayatın değişiyor. 

Şu sıralar günleriniz nasıl geçiyor? 
Sabah Hira kalktığı andan itibaren ‘bugün nereye götürsem de onu eğlesem?’ diye düşünüyorum. Her sabah ‘anne nay nay’ şeklinde... Ben de ‘bugün ne yapacağız ve stüdyo günlerini nasıl ayarlayacağım?’ şeklindeyim haliyle... 

Ne çok konuşuluyor, ne çok seviliyor, ne çok eleştiriliyorsunuz... Neden hep göz önündesiniz?
Evet hep göz önündeyim çünkü normal insanlar gibi yaşıyorum. Bunun ucu magazine değiyor haliyle çünkü bir yere gittiğim zaman kaçayım demiyorum. Bir çiftlik evine kapanayım gibi bir durumum yok. Magazincilerle mankenlikten beri süregelen bir yol arkadaşlığım var sonuçta. Hiçbir zaman onlara karşı ‘çekmeyin’ gibi bir söylemim olmaz. Gerçi bazen çok samimi olduğumda ertesi gün haberin başka bir şekilde çıktığını görebiliyorum ama çok da kafaya takmıyorum. Benim tek endişem, yanlış anlaşılmak. Onun dışında hiçbir sıkıntım yok. Tek amacım, daha fazla sevilmek ve şarkılarımın daha çok insana ulaşması. Sosyal medyada biri kötü bir şey yazınca mesela, hemen diyorum ki; ‘Tanısan çok seversin aslında!’ 

Peki adınız anıldığında, özellikle de bu sıralar, konu neden hep bir şekilde paraya geliyor?Para mevzusunu artık gırgıra vurdum ama galiba insanların ciddiye aldığı zamanlar olabiliyor ve yanlış anlaşılıyor olabilirim. ‘Sonradan görme’ diyorlar; her zaman söylüyorum, küçük bir yerden geldiğim için, evet görmedim. Ben her zaman şükreden ve geçmişini unutmayan biriyim. Gölcük’e ayda bir defa gitmezsem fenalaşan bir insanım. Ailemin üstünde gölge gibiyim. Her ailenin bir büyüğü vardır, benim bütün sülalemin büyüğü benim. Mesela biri evleniyor, yemeğin süsüne kadar ilgileniyorum. Ben ilgilenmezsem güzel olmayacakmış gibi geliyor, mutlu olmayacaklarmış gibi hissediyorum. Şimdi bakın sanat camiasına, ailesini ya da anne-babasını bir şekilde geri plana iten veya onlardan kendini soyutlayan insanlar var. Ama onların başarı yolu tıkanıyor; çok büyük filmler de yapsalar, ödüller de alsalar... Ben hala annemden korkuyorsam, bu bir saygıysa ve ben hala bir şey olduğunda ‘eyvah annem duyar’ diyebiliyorsam, o zaman Allah bana tabii ki daha güzel yollar açar. Ben buna inanıyorum, böyle büyüdüm, böyle yetiştirildim. Kızımı da öyle yetiştirmeye çalışıyorum.


Hangi konuda eleştirildiğinizde hoşgörünüzü koruyamıyorsunuz?
Çocuk. Evlatla alakalı bir şey söylediklerinde dayanamıyorum. Yumuşak eleştiriler hoşuma gidiyor; mesela kötü giydiriyorsun, sokak çocuğu gibi olmuş diyenler oluyor. Çocuk rahatlığı diye bir şey var ve Hira’nın tam karakterinin oturmaya başladığı zamanlar. Saçını toplayalım diyorum, hayır diyor. Tırnaklarını kestirmiyor. Şimdi ‘Hira sözü’ diye bir şey çıkarttım, sana güveniyorum anlamında. Sabah kesilecek bu tırnak diyorum. ‘Tamam’ diyor, ben de ‘Hira sözü, tamam’ diyorum. Şimdilik iyi gidiyor ama ne olacak bilmiyorum tabii. Üç yaş sendromu varmış, daha oraya gelemedik.

Hayatınızın akışını değiştiren çok net bir olay var mı?
İllaki bir dönüm noktası vardır ancak o kadar geçmişte kalmış ki hatırlayamıyorum. Ama 90’lı yıllarda balonlardan yandığım zaman, benim için dönüm noktasıydı sanırım. Öldüğümü düşünmüştüm. Üzerimden atamadığım bir olaydı. Allah’a şükür geçti sadece izleri kaldı. Her sene başka bir şey öğreniyorsun sonuçta. Kazık kadar oldum diyorsun ama hala hata yapabiliyorsun. Ve hala yürüyorsun. Son altı aydır hiçbir şeye şaşırmamayı öğrendim. İnsanoğlu çiğ süt emmiş sonuçta. Seninle aynı anda yola çıktığın arkadaşın geride kalmış, bitmiş ama hala seninle aşık atıyorsa, yapma arkadaş bunu. Bana her zaman diyorlar ki; denginle görüş, senden aşağı olan insanlarla görüşme. Ben bunu yapmıyorum, aksini yapıyorum. Benim bir geçmişim varsa, arkadaşımsa, elbette yanımda taşıyacağım, en güzel şekilde ağırlayacağım. Ama siz de beni düşünün, her şeye yetişemem ki!

Control freak bir durum mu söz konusu?
Freak mi otokontrol mü bilemiyorum. Ama her konuda böyleyim. “Her şeyi de bilemezsin Demet!” diyorum kendime bazen ama işte bir yerden sonra kitliyor kafa herhalde. Sahnede bile öyle. Korumama ‘Orada kavga çıktı, orada bir şey oldu, müdahale et’ şeklindeyim mesela. Sanırım olay şundan kaynaklanıyor; küçükken hep babasız büyüdüğüm için anneanne, dede, dayılar yeğenler ile hep birlikteydik ve hep büyük sofra, hep aynı saatte yemek gibi belli bir düzenimiz vardı. Hep bana karşı ailemin koruma içgüdüsü vardı, belki de babasız olduğum için hep üzerime titreniyordu. Benim de şimdi bu düzeni korumak, herkesin üzerine titremek vefa borcummuş gibi geliyor...

İnsan bu kadar ünlü olunca, ‘Vay be ben neymişim!’ mi diyor, yoksa ‘Bir gün biterse ne olur?’ diye mi düşünüyor?
Bir gün biterse diye hiç düşünmüyorum. Ajda Pekkan bile bana 10 senelik program çizin demişken üstelik. Bu lafı beni çok etkiledi gerçekten. Benim gelecek planım hep önümüzdeki altı ay için oluyor. İleride biterse diye ise hiç aklımdan hiç geçmiyor.

O zaman, ‘vay be ben neymişim!’ kısmına eğilelim...
Ödül aldığım zamanlar diyebiliyorum. İnanılmaz mutlu olduğum zamanlar oluyor ve ne keyifli bir şeymiş diyorum. Tabii ben bunu tek başıma yapmıyorum. Ekibimin de kıymetini biliyorum. Geçen sene ödül aldığım bir gecede mesela bütün aranjörlerime bütün bestecilerime limuzin gönderdim. Ödül aldığım zamanlarda öyle bir havaya giriyorum. 


Acaba söylediğiniz şarkılar mı hit yoksa olay sizde mi bitiyor?
Kesinlikle söylediğim şarkılar. Evet benim üzerime cuk oturuyorlar ama tabii ki şarkılarım hit. Keramet asla bende değil; keramet beni görüp bana öyle şarkı yazan insanlarda. Diyorum ya benim öyle bir yeteneğim olsa ben kimseye şarkı vermem. Ayla Çelik yine son dakika bir parça verdi; emin misin diye sordum. ‘Bu başka bir zevk’ diyor. Gökhan Özen bir şarkı verdi, baktım içinde benim lafım geçiyor. ‘Evet, Twitter’ına baktım, oradan aldım’ dedi. Benim de denemelerim var ama denemede kalıyor.

Keramet bende değil diyorsunuz ama insanlar size şarkı yazmak ve şarkılarını ilk size dinletmek isteyecek düzeye gelinceye kadar, bir kimlik yaratmış olmalısınız...
İnsanların beni fark etmiş olduğu dönem, 2005 yılı, Serdar Ortaç’ın bestesi ‘Bittim’ zamanıydı. ‘Bu kız herhalde şarkıcı, bu iş olacak’ denilen yıllar... Ve ondan sonra kimse durduramadı. O giderli şarkılar ve o intikam algısı oturdu. Beni görünce nedense insanların aklına intikam geliyor. Brad Pitt ile Angelina Jolie ayrıldığında yapılan ‘Jennifer Demet Akalın dinliyor’ esprilerine ise ölüyorum gülmekten.  

Bir sabah kalktığınızda 15 yaşında olduğunuzu düşünün; ve tüm bu yaşadıklarınız rüyaymış! Hayatınıza aynen böyle mi devam etmek isterdiniz?
Aradan 1-2 seneyi atarak tamamen böyle yaşamak isterdim.

Canlı şov programı gibi sizin her haliniz bence...
Sen bir de bizi evde gör. Okan diyor ki, şurada bir kamera olsa şu halimize ne gülerler... Belki de evliliğimizin sürmesinin nedeni de bu. Tabii ki kavga da ediyoruz ama evdeki muhabbetlerimiz çok komik. Şov değil ama reality dersek kesinlikle doğru. Biraz da böyle olmalı bence.  

Peki ya aşk? Bunca zaman içinde nasıl evrildi?
Kıskançlığı hala devam ediyor. Dün akşam bile gecenin dördünde seni seviyorum diye uyandıran bir adam düşünün. Bende o saatte uyandırılmak hiç iyi bir etki yaratmıyor tabii. Tamam seviyorsun da rüyanda görme, uyurken de beni hatırlama kardeşim. 


‘Söz ve giysilerle çok param var vurgusu yapmak sempati uyandırmıyor’ diye eleştirildiniz...
Moda yazarları modadan çok anlıyor mu ona bakmalı? Çünkü üzerinde onca konuşulan fotoğraf geçen sezonun. Ben kimseyle Türkiye’de pişti olmamak için yurt dışına gidip yapıyorum alışverişlerimi. Genellikle de olmuyorum. İnsanlar ‘neden logo?’ kısmına takmışlar. Sevdiğim markanın tarzı bu. Zaten ben giymesem, ünlüler giymese kimsenin giyeceği kıyafetler değil. Starlar giyiyor. Rihanna giydiğinde ikon, Demet giydiğinde görgüsüz oluyor. Olsun, görgüsüz olayım. Sonuçta koca parasıyla değil, kendi kazandığım para ile alıyorum. Bir de onlar yurt dışındaki defilelere gitmeyi hayal etsinler, benim paramla uğraşmasınlar. Eğer ben bu işe emek veriyorsam, saygı gösteriyorsam, bu işten de para kazanıyorsam giderim en iyisi ile çalışırım tabii ki. Bu kimi rahatsız edebilir ki! Donatella Versace ile kontak kurduk mesela, ‘tabii ki sizi giydirmekten zevk alırız’ dediler, üç kere provaya çağırdılar. Senin hayal edemediğin, rüyanda göremediğin insanlarla ben çalışacağım. Türkiye’de bir mal düşmanlığı var. Benden büyük isimler de bunu yaşıyor. Neden çok kazanıyorlar diye düşünülüyor. Öyle bir hayatı hak ediyor demek ki! Moda yazarları mal düşmanlığı değil, moda üzerine yazılarını yazsınlar bence.

Kalite kelimesi size ne ifade ediyor?
Giydiğim her şey çok pahalı ve kaliteli değil. Benim gelinliğim bin liraydı biliyor musun? Öyle pahalı, kaliteli giyeceğim diye bir şey yok.

Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir derler. Sizin de bugün bu noktada olmanızın bir nedeni olmalı!
Geçen gün bir arkadaşım dedi ki; ‘Şu işlere iyi gelsin diye yaptırdığın büyülerin büyücüsü nerede?’ Keşke öyle bir şey olsa da her şey bu kadar kolay olsa. Mesela, ‘Çok şanslısın çok güzel şarkılar buluyorsun’ diyorlar. Arada kaçırdığım şarkılar oluyor tabii, o ayrı ama genellikle besteci ve şarkıcı arkadaşlarım sağ olsunlar, pek çok şarkıyı ilk ben dinliyorum. Onların her zaman ilk tercih ettiği kapı benim kapım oluyor. Benim ise böyle bir yeteneğim yok. Bu arada ben öyle şarkılar yazsaydım, asla ve asla kimseye vermezdim. En kıskandığım şey hayatta şarkı. Bu albümde ‘Şerefime, namusuma’ diye bir şarkı var. Merve Özbey’in çıkış şarkısı olacaktı. Hayır dedim o şarkıyı ben alacağım, günlerce ağladım şarkı için. Erdem Kınay dedi ki ‘Demet, bak bu şarkının hayrını görmeyeceğiz. Bu kızın çıkış şarkısı ve çekiyoruz. Hayır dedim, ben Merve’ye klip çekerim diye, çocuk gibi ağladım ve şarkıyı aldım. Şarkı hit ve dünya listelerine girebilecek bir şarkıyken hiçbir şey olmadı. Bazen öyle şarkılar geliyor bana, işte bu birisinin ama alırız diyorlar, yok diyorum. Hatamı anladım. Herkesin kısmeti kendine. Bir kere hak yedim hayatımda, o da Merve Özbey’inki. Şimdi nesi olsa koşturuyorum hemen. Eski vokalistim benim, emek vermiş. Ben de Demet Akalın adına emek vermiş kimseyi yarı yolda bırakmak istemem. Eğer böyle bir gücüm varsa bütün kapıları açıyorum onlara.

Samimiliğiniz kendinizle barışık olmanızdan kaynaklanıyor belki de! Bu camia oysa pek ‘miş gibi’ davrananlarla dolu...
Sanatçılar o kadar kötü insanlar değil. Herkes demek ki hak ediyor ki o yerlerde. Bazen düşünüyorsun; o içeride, öbürü dışarıda. Demek ki öyle olmalıymış. Bazı durumları Allah o kadar güzel dengelemiş ki; insanlar hiç hak etmeyecekleri yerlerde değiller bence. Şarkı söyleyen insan aslında bir sürü ruhu besliyor. Bana gelen mesajlarda, ‘İntiharın eşiğindeydim ama senin o senelerce güçlü duruşun ve şarkılarla intikam alışınla kendime geldim’ diyenler var.

Bu ‘giderli şarkılar’ın şarkıcısı olma durumu hoşunuza gidiyor yani...
Öyle oturmuş ki üzerime giderli şarkılar... Bana mutlu şarkı yakışmıyor. Artık söylemeye söylemeye gelmiyor da zaten. Ben de okuyamıyorum artık. İllaki ajitasyon olacak. Okan diyor ki, ‘bu şarkı ne alaka!’ Diyorum seninle alakası yok, ben okumak istiyorum. O kadar üzerime yapıştı ki, yapışsın da zaten. Ben artık böyle bir yola çıkmışım.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil