2014 benim için, kendimi keşfetme, tanıma; sevmeye başlama senesi oldu. Tabii her şeyde olduğu gibi bunun da cılkını çıkardım. Kendime katlanabilmek için her şeyi denedim!
Sürekli olarak, başkalarını tanımak, başkalarına kendimi sevdirmek için verdiğim emeği, artık kendim için kullanmaya karar verdim. Önce kendini sevmelisin ki; başka birini sevebilesin türü aforizmalara saldım beynimi. Kişisel gelişim kitapları, ‘meleklerinizle yaşayın’ tarzı şeyler bana inanılmaz yalan dolan gelen şeylerdi. Sonra ‘bir kitap okudum hayatım değişti’ diye cümleyi devam ettirmeyi çok isterdim ama yok. Gittim milyonlarca kişisel gelişim kitaplarının arasında, ‘Nasıl zengin olursunuz?’, ‘Parayı kendinize nasıl çekersiniz?’, ‘Bir senede milyon dolarınız olsun ister misiniz?’ türü şeyler aldım. İşe yaramadığını söylememe gerek yok sanırım.
Baktım kitap okumakla olacak iş değil, reiki; NLP türü şeylere doğru kaydım. Her sabah oramı buramı okşayarak enerjimi aktardım da aktardım. Başta çok havalı geliyordu. Her ortamda, ‘yaa ben işte reiki falan yapıyorum, baş ağrısını hop diye bitiriyorum. Geçmiş hayatımda büyük ihtimal şifacı falandım’ diyordum. İşin doğrusu başımın ağrısı hiç geçmedi. Başkasının ağrısını da geçiremedim. Benden şifacı da olmazdı, insanların yağlı yağlı saçlarına ellerimi koyup, garip semboller çizmek hiç bana göre değildi. Zaten o sembolleri de sürekli yanlış çiziyordum. NLP’ye gelirsek, öfff ben lisede ders çalışırken bu kadar zorlanmamıştım. Yani ne bileyim, ben zannediyordum beynime kablo takacaklar, sonra hoop hayata bakış açım bir anda değişecek. Nerede? İşin içine zaman girdiğinde inanılmaz sıkılıyorum. ‘Zamanla olacak, zamanla fark edeceksin, zamanla değişimine inanamayacaksın’. Sabredemedim...
Ardından tam benlik bir şey buldum, telkin müzikleri. Günde sekiz saat dinliyorsun. Bir ay sonra inanılmaz bir insan oluyorsun. Bir şey öğrenmek zorunda değilsin, bir yere gitmek zorunda değilsin, saatlerce kendini ellemek zorunda değilsin. ‘Hah!’ dedim ya, ‘işte bana bunlarla gelin’. Allahım, müzik dedikleri şey su sesiymiş meğersem. Şar şar şar, bütün gün beynimin içinde. Tuvalete gitmekten artık canım çıktı. Bir de paranoyak etti beni. Müziğin altına senin duymayacağın ama beyninin algılayacağı komutlar yerleştiriyorlarmış. Sen o müziği dinlerken aslında bilinçaltına sürekli komut veriliyormuş. Ya o komutlarda başka bir şey varsa, ya beni terörist yapacaklarsa, ya dinledikten sonra kalkıp uçak kaçırmaya karar verirsem. Kız yoksa, Işid’e falan gidenler böyle mi yapıyor? Bu kez, o müziğin altında olan mır mır sesleri duymak için uğraştım. Bunu da yarıda bıraktım yani.
Yogaya sardım bu kez. ‘Mutluluk omurgadan geçer’ diye en yakın salona yazıldım. Pilates sayesinde esnek olduğumu düşünüyordum, benim için kolay olur dedim. Felesefesi varmış bir de bu işin. Çok sıkıldım. Esnekliğe gelirsek, hiç öyle esnek değilmişim. Her harekette, ‘anam anammm gitti belim’ türü şeyler söylüyordum. En sonunda kendinizi rahat bırakın diye top böceği gibi durduruyorlar. Orada salyam aka aka uyuyunca, dedim aradığım bu değil.
‘Yalnız başına tatile git, en iyi orada kendini bulursun’ dediler. ‘Yazlığa gideyim’ dedim. Boşuna para harcamaya gerek yok. Birinci gün elimde telefonla WhatsApp kız gruplarından kafamı kaldırmadım. İkinci gün, Twitter’dan kafamı kaldırmadım. Üçüncü gün dışarı çıkmadığımı fark ettim. Dördüncü gün bütün arkadaşlarım bizim evdeydi.
Yemek yapma işine sardım. Bak bunu gerçekten çok sevdim. Bir kere inanılmaz kilo verdim. Artık yemekleri nasıl çirkin yapıyorsam. Yemek yaparken aldığım hazzı başka hiçbir şeyden almadım. Aşk, seks, dedikodu hariç tabii. Yalnız bir sorun vardı, yemek yapması eğlenceli de. O mutfağı toplaması korkunç.
Yemek yapmakla beraber, sağlıklı hayat olayına farkında olmadan girdim. ‘Günde şu kadar adım atmalıyım, yok kerevizin besin değeri şu’ derken biraz kafayı yedim. Marketin, cips çikolata bölümünden organik kısmına geçiş yaptım. Tek muhabbetim bu olmaya başladı. ‘Kolayı kırmızı böceklerden yapıyorlarmış’ diye günde 500 mail yollayan halama benzedim. Sonra tereyağlı iskendere olan zaafımdan dolayı, bu hevesim de uçup gitti.
Öyle böyle derken, 2015 yılı geldi çattı. Yaptığım hiçbir şey işe yaramadı diye düşünüyordum ki, şöyle geriye dönüp bir baktım. Kötü bir ilişki hiç ilişki olmamasından daha iyidir diye düşünen biriyken; hayatımın en radikal kararını verip, evlenmek üzere olduğum sevgilimden ayrıldım. Saçlarımı kısacık kestirdim. Farkında olmadan, 15 kilo verdim. Neredeyse bütün dolabımı değiştirdim. 36 beden olmayı inanılmaz özlemişim. Yemek yapma olayına girerken, tırnaklarımı kesmeye başladım tabii. Bununla beraber yüzümü tırtıklama olayım da geride kaldı. Kısa tırnağı çok sevdim. İnternet aramaları benim için, eski sevgiliyi izle, yeni sevgiliyi gözetle, onun eskisini incele, bunun yenisine bak dışında başka bir anlam ifade etmezken; okuma listem makalelerle dolup taşmış.
Aslında haklılarmış, gerçekten zamanla oluyormuş. Bakalım 2015 senesi nasıl geçecek?