Yaratıcı, yetenekli, yakışıklı 5 adam
Yaratıcı, yetenekli, yakışıklı! Bu üç sıfatı da kesinlikle hak eden şehrin beş kreatif yakışıklısıyla bir aradayız; Metin Hara, Gürkan Günaydın, Oytun Berktan, Efe Conker, Doğu Yücel.
EFE CONKER/YÖNETMEN, 31
Efe Conker kim mi? Los Angeles’a tek yön gidiş bileti alıp orada yaşamış bir gezgin, kısa filmleriyle festivalleri gezmiş, mesleğiyle tutkulu bir aşk ilişkisi yaşayan genç bir yönetmen, kedisine ev sahipliği değil, ev arkadaşlığı yapan bir hayvansever ve biraz daha fazlası… Son olarak Özkan Uğur’un Aynada şarkısına klip çeken Conker, Bilgi Üniversitesi Reklamcılık Bölümü mezunu. Kısa filmleri Reborn ve Geri Dönüşüm Günlüğü’nün birçok festivalde gösterimi yapıldı ve Altın Koza Film Festivali’nde Geri Dönüşüm Günlüğü, ‘En İyi Deneysel Film Ödülü’nü aldı.
Hikayeniz nedir? Nasıl başladı sektörle ve filmle olan öykünüz?
Çocukken neredeyse haftada bir mutlaka annem ve babamla tiyatroya giderdik. Daha sonra buna sinema da eklendi. Yüzlerce oyun ve film izledim. Daha sonra bizim jenerasyonun çoğunluğu gibi Back to the Future ve Star Wars’u izledikten sonra sinemanın büyülü dünyasının içinde olmak istedim hep. Bu süreç organik olarak kendi kendine evrildi. Üniversitede ilk kısa filmim Geri Dönüşüm Günlüğü’nü sponsor bularak çektim. O filme çok şey borçluyum. Montreal, NY, LA başta olmak üzere gösterimler ve ödüller aldı. Sonrasında reklam filmlerinde kamera arkası çekerek kariyerime başladım.
Güne nasıl başlarsınız?
Güne bir litre sade ve sert kahve içtikten sonra biraz kitap okuyarak başlamaya çalışıyorum. Bu bazen de bir film izlemek şeklinde olabiliyor. İlk iki fincan kahveyi içmeden telefonu elime almıyorum ki günün en değerli bulduğum anı bana ait olsun.
Bize kimsenin bilmediği bir yanınızı anlatmanızı istesem...
Kimsenin bilmediği bir şeyim olduğunu sanmıyorum. Ama az kişinin bildiği, günde en fazla 5-6 saat uyku ile yaşıyor olmam.
Size İstanbul’u gezmek için boş bir günüm var desem, bana neler yapmamı tavsiye edersiniz?
Önce Galata’ya gidip Salt’a uğrayıp bir saat kütüphanesinde vakit geçirebiliriz, sonra oradan vapura binip Kadıköy’e gideriz. Moda’nın muhteşem pozitif hissini aldıktan sonra Büyükada’ya gidelim derim, zaten bir günümüz var ne işimiz var trafikte, kalabalıkta?
Kadınlarla aranız nasıldır? Nasıl bir kadın etkiler sizi?
Politik görüşü oturmuş, ‘an’dan keyif almayı bilen, ‘haydi şunu yapalım!’ dediğim zaman imkanlar dahilindeyse endişe veya tereddüt duymayan... Bir de Monica Vitti sevsin, Monica Vitti eleştirilir mi sevilmez mi yahu?
Kadına özellikle yakıştırdığınız bir kıyafet var mı?
Kadına yakışan en güzel kıyafet, kendini rahat ve güvenli hissettiği kıyafettir. Askı gibi kadınlara özenmeyip kendini mutlu hissettiği her kıyafet olur. Semiyolojik olarak biraz kafa karıştırıcı bir durum. Modellere uyan kıyafetlere uymaya çalışan, kendini sevmeyen, birkaç kilo için strese giren insanları anlayamıyorum.
Favori filminiz ne?
İkiru (Yaşamak), Akira Kurosawa.
Keşke ben çekseydim dediğiniz film hangisi?
Planet of the Apes (Maymunlar Cehennemi).
En son izlediğiniz film?
Cafe Society, Woody Allen.
Yazı: Burçak Şener
Fotoğraf: Nurdan Usta
Bir pazartesi günü, haftanın tam da en hareketli başlangıç noktasındayız. Onlar çalışma ortamlarında; ev, ofis, atölye… Kapılarını çalıyor, sektör, şehir ve kadınlar hakkında tüm merak ettiklerimizi soruyoruz.
METİN HARA/İNSANA GÜVEN’İN KURUCUSU, 34
Metin Hara söz konusu olduğunda akla gelen ilk kelime kesinlikle ‘huzur’ oluyor. Huzur veren, enerjisi yüksek, size her zaman bir çıkış yolu olduğunu hatırlatan kocaman bir gülümsemeye sahip olan Hara, tuttuğu ışıkla ‘yol’umuzu aydınlatmaya devam ediyor.
‘Yol’ kitabının bu kadar büyük bir etki yaratacağını bekliyor muydunuz?
Yani insanlara kibirli gelmesin ama evet. İnsanların anlamadığı şey şu, hakikaten bir kısım yani yaygın kitle aslında Metin’i o kitapla tanıdı. Ancak ben 12 senedir bu işlerle uğraşıyorum. İnsanların tabii ki kitabı okuyup mutlu olması çok değerli ama kitaptan öncesi de vardı!
Gelecekle ilgili hayalleriniz ne?
İkinci kitabımın ismi ‘Aşkın istilası: Dem’. Dem kitabında yaklaşık 80 sayfa geleceği nasıl inşa ettiğimizi anlatıyor olacağım. Bugüne kadar attığım bütün adımların sahnelerini ben yaşamadan evvel gördüm, ezbere biliyordum ve nihai hedefim ‘Aşkın İstilası’ serisiyle başka konuşmalarla dünyada küresel bir hareketin parçası olmak.
Bir röportajınızda aynı dili konuşamadığınız birisiyle yaşadığınız aşktan bahsetmişsiniz. Bu kadar yüce yaşamışsınız aşkı... Peki, kadınları ne mutlu eder bulabildiniz mi?
Bana göre anlaşılabilmek mutlu eder. İnsanlar gerçekten kendi kalp tınılarının bir yere ulaştığını görmediğinde hırçınlaşıyor. Aşk varsa hayat aydınlıktır. Bağımlılıkların sunduğu mutluluk, benim mutluluk dediğim şey değil. Mesela kavga ettin, gerginlik yarattın, ikiniz de betadasınız. Bir anda bir jest yaptı. ‘Aa’ dedin ‘mutlu oldun’, bu değil. Söylediğim şey tamamen kendin evi yakıp sonra kendin söndürüp ‘bak ben ne biçim bir kahramanım’ demek kadar aptalca. Tamam da kahramanlık, ‘olan bir problemi’ çözdüğünde ortaya çıkıyor. Problemi kendin yarattığındaki yükümlülüğü almıyorsun ama çözmeye gelince ben kahramanım diyorsun. Bu saçma.
18 yaşındaki Metin Hara’ya bugünkü aklınızla ne tavsiye ederdiniz?
Bu kadar korkma. Annen de baban da ölmeyecek ve hayallerine ulaşacaksın.
Karar vermekte zorlandığım anlar için bana ne tavsiye edersiniz?
Sadece bir 10 dakika derin nefes al. Bir parça gökyüzüne bak. Sonra kendine sor. Neyi deneyimlemek istiyorum? Onun cevabı sana ne yapmak istediğini söyleyecektir.
OYTUN BERKTAN/MİMAR, 35
Oytun Berktan kesinlikle sürprizlerle dolu. Bir mimar, bir ressam ve bir sanat aşığı... Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü mezunu olan Berktan’ın yer aldığı projeler içinde Splendid Palas Otel Büyükada ve Sofa Cappadocia Otel yer alıyor. Cihangir’deki Urban Suites Hotels’in iç mimarisi de Oytun Berktan’ın dokunuşlarından nasibini almış.
Ne tür mekanları tasarlamaktan daha çok keyif alıyorsunuz?
Her proje bambaşka bir keyif ancak sıkıntılarını da beraberinde getiriyor. Bana kalsaydı sanırım sürekli hafta sonu evleri, dağ evleri, chalet, kayak oteli, kır restoranı, yani doğayla iç içe olan mekanları tasarlamak isterdim.
Bir mimari projenin başarılı olması için olmazsa olmaz ne?
İstenilen ve mekana yüklenilen tüm fonksiyonlara cevap verebiliyor olması ve de zamansızlığını koruması...
Resim ve müzikle de yakından ilgilisiniz...
Yetenek sınavına hazırlanırken resim ve iç mimarlık bölümleri arasında kararsız kalmış ve sonunda iç mimarlığı seçmiştim. Hemen ardından devlet konservatuvarında klasik batı müziği ve şan okumaya hak kazandım. Her ikisini de beraber devam ettirdim. Desen çalışmalarımı hiç bırakmadım, aynı şekilde şan egzersizlerimi.
Sizi en iyi ifade eden hayat sloganı ne?
Henüz bulamadım. Buldum diyen de seneye fikir değiştirecektir. Beni ifade etmese de uygulamaya çalıştığım slogan; ‘hayallerinin peşinden git’ olacak.
Aldığınız en iyi nasihat?
Anneannem söylerdi; ‘Bugünün işini yarına bırakma!’
En son neye kahkaha atarak güldünüz?
Kendime! Yaptığım bir saçmalığa.
En uçuk hayaliniz ne?
Royal Albert Hall’da konser vermek.
Kriz anlarında, acilen iş yetiştirmeniz gereken o sıkıntılı ‘gergin’ zamanlarda nasıl sakinleştirirsiniz kendinizi?
O an gözümü kapatıp, derin nefes alıp veririm ve bunun gibi birçok durumun gelip geçtiğini ve bunun da geçeceğini ve her şeyin gayet iyi olacağını kendime hatırlatırım.
Kadınlarla aranız nasıl? Sizce kadınları ne mutlu eder?
Gayet iyi. Genel olarak bakacak olursak, hepimizi korkularımızı tatmin edecek hareketler mutlu eder ne yazık ki! Değersiz hissediyorsak, değerli bir hediye... Sevilmediğimizi hissediyorsak, sabah masamızda bulacağımız bir buket çiçek ve içinde aşk sözcükleri olan bir not... Yalnız hissediyorsak da, sımsıkı ve ben hep yanındayım diyen bir kucak... Bu dünyada korkularımızla yaşıyorken maalesef aksi düşünülemez.
Size bugün mimarlık kariyerimin ilk günü desem ve bir tavsiye istesem?
Hemen bırak git, önce sanat, mimarlık ve mobilya tarihi üzerine yüksek lisans yap öyle başla.
İşlerine hayranlık duyduğunuz meslektaşınız kim?
Lazaro Rosa Violan. Çok teatral, dramatik mekanlar, atmosferler yaratıyor.
GÜRKAN GÜNAYDIN/REKLAM YAZARI, 37
Ona reklam sektörünün rockstar’ı desek hiç de haksız sayılmayız. Onu tanımaya başladıkça Kadıköy aşığı, Tokyo’da yaşamak isteyen bir maceraperest ve kadın ruhundan anlayan bir romantik keşfediyoruz. Yeditepe Üniversitesi’nde halkla ilişkiler üzerine eğitim alan Günaydın, Özcan Deniz ve Sıla’nın yer aldığı içecek reklamı dahil pek çok ses getiren işe imza attı.
Hayatınızda ‘reklam’ dönemi ne zaman ve nasıl açıldı?
Halkla ilişkiler bölümünde okurken yazar Mario Levi’nin yaratıcı yazarlık dersine katılmıştım. O bana ‘sen git reklamcı ol’ dedi. Aklımda aslında hiç yoktu. Başlarda epey zorlandım. Ben reklamcılığa başladığım zaman benim bilgisayarım yoktu, telefonum vardı ama sosyal medya diye bir şey yoktu. Biz o zamanlar bir şeyler yapıp beğenilmek arzusu ve kompleksindeydik.
Bir gününüz genelde nasıl geçiyor?
Sabah kalkıp trafiğe düşüyorum, işe gidiyorum. Öğlen yemeğimi büyük bir ihtimalle ajansta yiyorum. Akşam eve dönüyorum. İş dışında ise vaktim iki çocuğumla geçiyor. Aslında eşim de yıllar sonra itiraf etti, bu hobisiz ve sporsuz hayatım ona çok cool ve havalı gelmiş.
En uçuk hayaliniz ne?
Bunun uçuk olması çok acı ama dünyayı gezmek. Tokyo’da 1-2 sene yaşamayı çok isterdim. Bu ‘uçuk ve hayal’ olmamalı aslında.
Size Istanbul’u gezmek için bir boş günüm var desem, bana neler yapmamı tavsiye edersiniz?
Çengelköy’de bir kahvaltı yapalım bence ilk önce. Daha sonra, Validebağ Korusu var Acıbadem’de, orada bir yürüyüş yap, yediklerini erit. Ondan sonra Kadıköy’de Rexx Sineması’nda bir şeyler izle ve orada kal, yemeği de Fehmi Lokantası’nda yiyelim. Akşam da balık yiyelim, Kuzguncuk’a gidelim. Bana kalırsa Anadolu Yakası daha gerçek ve mesaj kaygısız. Avrupa Yakası’nda semtlere yüklenen anlamlar var. Nişantaşı; Sex and the City, Cihangir; entelektüel.
Nasıl bir kadın etkiler sizi?
Çok kadınsı ve kusursuzluk peşinde olan kadınlar beni itiyor. Biraz daha gerçekçi, kendine gülen, gülümseyen kadınlar iyidir. Ben önce frenli giderim. Karşımdaki rahat ve özgüvenliyse iyi anlaşırız.
Kadınları ne mutlu eder?
Bence, gerçekten önemsendiğini hissettirmek diyebilirim. Değer verildiğini hissettiğinde mutlu oluyor bence.
Bu işe ilk başladığı günkü Gürkan’a şimdi nasıl bir nasihat verirdiniz?
Dikkat et, seni senden başka kimse düşünmez.
Sizin için reklam sektörünün duayeni kim?
Ali Taran.
DOĞU YÜCEL, YAZAR, 39
Eski hayalperestlerden kim kaldı? Onu anlatmaya hayal dünyasının zenginliği ile başlamak gerekiyor. İlk kitabı Hayalet Kitap ile dikkatleri üzerine çeken, Okul ve Küçük Kıyamet filmlerinin senaristliğini yapan Yücel, aslında rakamlarla yoluna başlamış, iktisat bölümü mezunu. Yücel’in evine sızdığımızda, hayalperest kişiliğinin yanında ayakları yere basan bir rasyonel keşfettik...
Doğu Yücel’i üç kelimeyle anlatsam hayalperest, yaratıcı ve pozitif derdim. Doğu Yücel kendisini nasıl anlatır?
Senin seçtiğin üç kelime epey isabetli. Üç tane daha eklemem gerekirse, şüpheci, alaycı ve rasyonel diyebilirim. Hayalci olduğum kadar akılcı olduğum bazen fark edilmiyor.
Sinema sanatçısı bir baba ve gazeteci bir anne. Avukat değil de yazar olmak, yaratıcı bir meslekle haşır neşir olmak kaçınılmaz mı oluyor?
Tam tersi bir tablo da görebiliyorsunuz. Çoğu zaman, anne-babalarının yaptıkları büyük işlerin ağırlığı altında eziliyorlar. Bir de, sanat yüzünden sizinle çok zaman geçiremedilerse tam tersi sanata karşı mesafeli de olabiliyorsunuz. Annemin sürekli daktiloda tıkır tıkır bir şeyler yazmasından ve babamın sürekli turnelerde ve setlerde olmasından dolayı sanata öfke duyduğum bir dönemi hatırlıyorum. Yine de bu olası travmayı hafif atlatıp birdenbire kendimi öykü yazarken buldum.
En uçuk hayaliniz ne?
Eşitlikçi ve barışçıl bir dünya.
Aldığınız en iyi nasihat?
“Acı yoksa, kazanım yok.” Hangi alanda olursa olsun, iyi bir şey çıkarmak için eziyet çekmeniz şart. Ortaokulda öykü yazmaya çalışırken okulumuza gelen Muzaffer İzgü’den duymuştum bunu. Yetenekmiş, ilham perileriymiş, bunlara inanmam. Gerçekten insanların kalbine dokunacak, iz bırakan bir roman çıkarmak için bazen aklınızı oynatana kadar çalışmak gerekiyor.
Kadınları ve uzaylıları yazarken eğlendiğinizi, belki de bunun erkeklerin gözünden kadınların bir tür uzaylı olduğunun göstergesi olduğunu söylemiştiniz. Hala aynı fikirde misiniz?
Sanki aynı gezegene düşmüş iki farklı türüz ve birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Aklımızın nasıl çalıştığını hemen çözebilirsiniz. Kadınlar ise sürprizlerle dolular. Bu yüzden kadın karakterleri yazması çok eğlenceli oluyor. Kadın karakterleri birinci tekilden onların kılığına girerek yazma sebebim de bu.
Sizce kadınları ne mutlu eder?
Her kadını başka bir şey mutlu ediyor. Açıkçası ‘kadın ruhundan anlayan yazar’lardan olmak istemem. Ben sadece bu bilmeceyi çözmeye çalışıyorum.
En son okuduğunuz kitap?
Sapiens, Yuval Noah Harari.