Adım adım yalnızlık!
Newton şöyle demiş; “Aşk köprü kurmaktır. İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.” Acaba yalnızlık gerçekten köprü yerine duvar ördüğümüz için mi bizi buluyor yoksa köprünün üzerine çıkıp ileriye doğru baktığımız için mi?
İlişkiden çıktınız peki ya sonra?
Uzun bir ilişkiden sonra kişi yalnız kaldığında acı hissetmeye başlıyor. Psikolog Zehra Erol, “Özellikle yakın ayrılıklardan sonraki süreçte kişiden acı çektiğini kendini yalnız hissettiğini, hatta bu duygularını paylaşmanın kendisini daha da acıttığını söylediklerini sıklıkla duyuyoruz. Ayrılık acısı yaşayanlar bu duyguları ‘İçimde bir acı var, tam göğsümün ortasında geçmiyor, bir an unutsam bile birden ortaya çıkıyor. Sanki hep orada kalacak ve hiç geçmeyecek’ diye tanımlıyorlar” diyor.
Çare günübirlik ilişkilerde mi?
Günübirlik ilişkiler yaşayan kişiler yalnızlıktan kaçarken, tek gecelik ilişkilerle yalnızlıklarını derinleştirip kendilerine yalnız olduklarını davranışları ile tekrar tekrar hatırlatıyorlar. Sorumluluk içermeyen, tek gecelik ilişkilerle karşı cinsle ilişki kuran kişilerin iletişim ve sorun çözme becerilerinde ciddi güçlükler oluştuğu gibi ruhlarında derin yaralar oluşuyor. Değersizlik, mutsuzluk ve yabancılaşma duygularını yoğun şekilde yaşamaya başlıyorlar. Bu duygularla baş etmek zorlaştığında çözüm yine tek gecelik ilişkilere sığınma olabiliyor.
Modern kadının yalnızlığı
Modern çağla birlikte kadınların biraz daha özgürleşmesi yalnızlığı beraberinde getirirken kadınlardan da birçok şeyi götürebiliyor. Psikolog Zehra Erol, “İlişkilerde her iki taraf açısından da ciddi bir güven problemi yaşanıyor. Beklentilerdeki uyumsuzluk, sabırsızlık ve sıkıntılarla baş etme zorlukları ilişkilerin hızla sona ermesine neden olabiliyor. Bu da insanların karşı cinse yönelik algılamalarını olumsuz etkiliyor ve hayal kırıklığı yaratıyor. Kızgınlık, acı, korku, yalnızlık ve utanç gibi duygular yaşamın bir parçası. Bu duyguları tanıdığımız ve kabul ettiğimizde, yaşadıklarımızın bizim üzerimizdeki etkisi ile ilgili bilgi veriyor. Olaylarla uyumlu ve daha gerçekçi kararlar alıyoruz. Ancak bu duyguların yoğunluğu zamanla azalıyor. Bu duyguları tolere etmekte zorlanan kişiler anlık rahatlamalarla duyguların yoğunluğunu azaltmaya çalışıyorlar” diyor.
Boşanma sonrası yalnızlık
Psikolog Zehra Erol, “Evliliklerin bitişi yaralayıcı ve hüzünlüdür. Geleceğe yönelik olumlu beklentilerle başlayan ilişki, hayal kırıklıkları ve hüzün gibi duygularla sona ermiştir. Başta paylaşılan sözler yerine gelmemiş, beklentiler karşılanmamış ve yaşam içinde kayıplar olmuştur. Boşanmanın ardından yeni bir ilişki, çocuklar, kariyer gibi konulara odaklanmak yalnızlıktan kaçınmayı sağlar. Tek başına yaşamaya başlamanın sizi ne kadar etkilediğinin farkına varmazsınız. Çocuklar ve iş hayatı bir süre oyalayıcı olsa da yaşamdaki bir değişimle yalnızlık duyguları ortaya çıkar. Çocukların büyümesi, ayrılıklar, iş değişimi gibi olaylardan sonra yalnızlıktan kaçınmak için verilen çabayla yalnızlıkla yüzleşilir. Oysa ki boşanma sonrasında yalnızlık hissetmek doğal ve normaldir. Günlük rutinler ve paylaşımlar ortadan kalkar. Sosyal çevrede değişimler meydana gelir. Arkadaşlarda bölünmeler, kopmalar oluşur. Bu değişimler ve eksilmeler kişide boşluk duygusu yaratır. Sosyal yaşamın sınırlı olması boşanma sonrası boşluk hissiyle ve yalnızlıkla başa çıkmayı zorlaştırır. Böyle durumlarda duygusal destekler oldukça önemlidir. Bazen çiftler ilişkilerinde mutsuz olsalar dahi bu duygularla başa çıkmakta zorlandıklarından ilişkilerine devam ederler. Aslında boşanma sonrası yalnızlık, boşluk duygusu ve kaygı geçicidir. Bu bakış açısıyla yaşadıklarımız üzerinde düşünmek kişisel farkındalık sağlar ve oldukça yararlıdır” diyor.
Özledikçe kabullen!
İlişkilerde sorunlar çözülemeyince ayrılık ilk başlarda her iki tarafa da iyi geliyor. Fakat zaman geçtikçe; özlem, kızgınlık, kaygı gibi çatışmalı duygular tekrar bir araya gelme isteği uyandırıyor. Yalnız kalma korkusu, tekrar güzel bir ilişki yaşanamayacağı ile ilgili kaygılar, yapılan davranışların yarattığı kızgınlıklara eşlik edebiliyor. Bu süre içinde ilişki tekrar değerlendirilebiliyor. Eğer tekrar görüşmeler olursa ilişki sürebiliyor. Ancak zaman uzadıkça kızgınlık yerini üzüntü ve durumu kabullenmeye bırakıyor.
Yazı: Nilgün Yıldız
Newton’un sözünü düşünürken aslında şunu da söylemek gerekiyor; biz kadınlar yalnızlığı pek sevmiyoruz. Özellikle uzun süreli bir ilişkiden çıktıktan sonra sudan çıkmış balık gibi bir oraya bir buraya kıvranmaya başlıyoruz. “Acaba eskiden ben ne yapıyordum? Kimlerle nereye gidiyordum?” diye sorular da sormaya başlıyor, ardından da özgürlüğün ne kadar güzel olduğuna dair büyük büyük sözler ediyoruz. Bu psikoloji bizi olduğumuz yerden alıyor ve ‘vur patlasın çal oynasın’ dönemi başlıyor. Kim çağırsa oraya gidiyor, kim buluşmak istiyorsa onunla buluşuyoruz. Belki bir hafta belki bir ay böyle geçiyor... Biz yalnızlığı unutmak için kalabalığın arasında kaybolmaya çalışırken bir anda durmak ve olduğumuz yere bakmak aklımıza geliyor. Fakat o durduğumuz an aslında en önemli an oluyor. Eğer geçmişi özlüyor ve eski ilişkimizi düşünüp, onun ya da bunun omuzunda ağlıyorsak, önümüze gelen adamla görüşüp, “Hayır, hiçbiri bana göre değil” diye çığlıklar atarak uzaklaşıyorsak barışma ihtimalimiz yüzde 80 oluyor. Fakat durup olduğumuz yere baktığımızda “Oh, be!” diyorsak işte o zaman yolumuza devam ediyoruz ve yeni aşklara yelken açıyoruz.
Yalnızım dostlarım…
Kısa bir ayrılık günlüğü yazdıktan sonra gelelim biz kadınların yalnızlık korkusuna; Uzman Psikolog Zehra Erol, “Yalnızlık kadınları en çok korkutan süreçlerden biri. Sevgilisi varken de yalnız olduğunu söyleyenler var, partneri olmamasından yakınan da. Hayatınızda birinin olmaması yalnızlığı doğurmaz. Yalnızlık, tek başına olmaktan farklı. Kadınların ilişkideyken ya da değilken yalnızlıktan bahsetmelerinin sebebini yalnızlığı tanımladığımızda daha net görüyoruz. Yalnızlık, kişinin sahip olduğu ilişki düzeyi ile sahip olmayı arzuladığı gerek geçmişte yaşadığı gerek hiç yaşamadığı ilişkilerin düzeyi arasındaki uyumsuzluktur. Kadının yaşadığı ilişki yoğun şekilde kaygı, öfke, üzüntü yaratıyorsa, anlaşılamadığı ve diğer insanlardan farklı olduğunu düşünen kadın yalnızlığı daha yoğun hisseder” diyor.
Yalnızlık ve duygular
Hiçlik: Sevilen birini kaybettiğinizde, sosyal ilişkiler doyurucu olmadığında, insanlarla paylaşımlar azaldığında kişi kendini değersiz, önemsiz ve boş hissetmeye başlıyor. Başkaları tarafından sevildiğini, değer verildiğini hissetmekte zorlanıyor. Bu nedenle de başkasına yakınlaşmak kişiyi oldukça zorluyor. Duyguların anlaşılmasının eksikliği, insanlar tarafından istenilmediğine inanma kişiyi yaralıyor. Gerçekte var olan özelliklerinin farkına varamayan kişi yaşam içinde kendi varlığının farkına varmakta güçlük çekiyor. ‘Sanki yaşamıyorum’, ‘kendimi boşlukta hissediyorum’, ‘sanki bir şeyler eksik’, gibi cümleler kurmaya başlıyor.
Kaybolmuş gibi hissetmek: Yalnızlık kişinin yaşamı anlamsız görmesine neden oluyor. Gün içinde yaptığı rutinleri devam ettirse de zevk almıyor. Ne yapacağını bilemez hale gelebiliyor.
Çaresizlik: İlişkinin devamı için yapılanlar sonuç vermeyince de çaresizlik hissediliyor. Özellikle sorunlar karşısında çözüm olmasa da aynı davranışı tekrar tekrar yapıyor olmak çaresizlik duygusunu tetikliyor. Çaresizlik kişinin düşüncelerine daha çok odaklanmasına, kendi ile baş başa kalmasına, rahatsız edici düşüncelerin çoğalmasına neden oluyor. Bu karmaşa ile başa çıkamamak oldukça zorlayıcı oluyor.
Bu duygular dışında yabancılaşma, öfke ve üzüntü de yalnızlığa eşlik eden duygulardan. Kadınların erkeklerden daha fazla duygularının farkında olmaları ve karar alırken duygularının ön plana çıkması yalnızlığı yaşamalarını zorlaştırıyor. Ayrıca toplumumuzdaki ‘yalnızlık Allah’a mahsus, yalnızlık çok kötü, Allah kimseyi yalnız bırakmasın’ gibi yaklaşımlar da yalnızlıkla ilgili önyargıların oluşmasına neden oluyor.
Yalnız annelerin yalnız kızları
Yalnız anneler tarafından büyütülen kız çocukları da yalnız oluyor mu?” sorusuna Psikolog Zehra Erol şöyle cevap veriyor:“Yalnız anneler bunun yarattığı sıkıntılarla ilgili yardım almadıklarında ister istemez bunu çocuklarına da yansıtıyorlar. Çocuklar annelerinin duygularından ciddi düzeyde etkilenebiliyorlar. Bu nedenle çocuk tarafından yalnızlık yoğun olarak hissedilebileceği gibi yalnızlığı yaşayan annenin düştüğü duruma düşebileceği ile ilgili kaygıları nedeniyle erişkinlikte yalnız kalmamak için ciddi düzeyde çaba da harcayabiliyor” diyor.
Özgürlük ve yalnızlık
Tek başına kalmak bir tercihtir. Yalnızlık ise bir süreçtir. Herkes zaman zaman yalnız hissedebiliyor. Ancak süreklilik göstermesi yaşanan deneyimler, anne-babanın tutumları, değer yargılarına bağlı oluyor. Özgür kadın olmakla, yalnız kadın olmak arasında ise aslında ince bir çizgi bulunuyor. Bireyselleşme ile birlikte sınırlarda belirginlik oluşuyor. Bu da kendini ifade etmede, karar almada daha net davranmaya sebep oluyor. Toplumsal yapı ile uyuştuğunda bu durum bir sorun teşkil etmiyor, ancak bizim toplumumuzda olduğu gibi kadının aileye ve erkeğe bağımlı olduğu ülkelerde, ilişkide problemlere ve anlaşılamamak ile birlikte yabancılaşmanın eşlik ettiği yalnızlığa neden oluyor.
Uzun soluklu bir ilişki bittikten sonra ne yapmalı?
Psikolog Zehra Erol, “Uzun soluklu ilişkilerden sonra doğal olarak yalnızlık, boşluk duygusu ve kaygı oluşur fakat bu duygular geçicidir. Bu bakış açısıyla yaşadıklarımız üzerinde düşünmek kişisel farkındalık sağlar ve oldukça yararlıdır. Ancak bu durumun sürekli devam edeceğine ve boşluğu dolduracak duygusal destekler ve sosyal ağlar oluşturamayacağınıza inanmak kaygıları arttırabilir. Bu nedenle de hemen yeni bir ilişki arayışına girilebilir. Ancak uzun soluklu bir ilişki sonrasında yeni bir ilişki kurmak yerine yaşadığımız ilişkinin yarattığı duyguların hafiflemesi için kendimize zaman tanımak, süreci gözden geçirip yeniden yapılandırmak ileriki ilişkilerimiz ve ilişkiden tatminimiz açısından oldukça önemli ve faydalı. Hızla başlanan ilişkilerde eski ilişkiden yansımaların bozucu etkisi ve bir önceki ilişkide yapılan hataların tekrarı da oldukça sık görülüyor” diyor.
Uzun bir ilişkiden sonra kişi yalnız kaldığında acı hissetmeye başlıyor. Psikolog Zehra Erol, “Özellikle yakın ayrılıklardan sonraki süreçte kişiden acı çektiğini kendini yalnız hissettiğini, hatta bu duygularını paylaşmanın kendisini daha da acıttığını söylediklerini sıklıkla duyuyoruz. Ayrılık acısı yaşayanlar bu duyguları ‘İçimde bir acı var, tam göğsümün ortasında geçmiyor, bir an unutsam bile birden ortaya çıkıyor. Sanki hep orada kalacak ve hiç geçmeyecek’ diye tanımlıyorlar” diyor.
Çare günübirlik ilişkilerde mi?
Günübirlik ilişkiler yaşayan kişiler yalnızlıktan kaçarken, tek gecelik ilişkilerle yalnızlıklarını derinleştirip kendilerine yalnız olduklarını davranışları ile tekrar tekrar hatırlatıyorlar. Sorumluluk içermeyen, tek gecelik ilişkilerle karşı cinsle ilişki kuran kişilerin iletişim ve sorun çözme becerilerinde ciddi güçlükler oluştuğu gibi ruhlarında derin yaralar oluşuyor. Değersizlik, mutsuzluk ve yabancılaşma duygularını yoğun şekilde yaşamaya başlıyorlar. Bu duygularla baş etmek zorlaştığında çözüm yine tek gecelik ilişkilere sığınma olabiliyor.
Modern kadının yalnızlığı
Modern çağla birlikte kadınların biraz daha özgürleşmesi yalnızlığı beraberinde getirirken kadınlardan da birçok şeyi götürebiliyor. Psikolog Zehra Erol, “İlişkilerde her iki taraf açısından da ciddi bir güven problemi yaşanıyor. Beklentilerdeki uyumsuzluk, sabırsızlık ve sıkıntılarla baş etme zorlukları ilişkilerin hızla sona ermesine neden olabiliyor. Bu da insanların karşı cinse yönelik algılamalarını olumsuz etkiliyor ve hayal kırıklığı yaratıyor. Kızgınlık, acı, korku, yalnızlık ve utanç gibi duygular yaşamın bir parçası. Bu duyguları tanıdığımız ve kabul ettiğimizde, yaşadıklarımızın bizim üzerimizdeki etkisi ile ilgili bilgi veriyor. Olaylarla uyumlu ve daha gerçekçi kararlar alıyoruz. Ancak bu duyguların yoğunluğu zamanla azalıyor. Bu duyguları tolere etmekte zorlanan kişiler anlık rahatlamalarla duyguların yoğunluğunu azaltmaya çalışıyorlar” diyor.
Boşanma sonrası yalnızlık
Psikolog Zehra Erol, “Evliliklerin bitişi yaralayıcı ve hüzünlüdür. Geleceğe yönelik olumlu beklentilerle başlayan ilişki, hayal kırıklıkları ve hüzün gibi duygularla sona ermiştir. Başta paylaşılan sözler yerine gelmemiş, beklentiler karşılanmamış ve yaşam içinde kayıplar olmuştur. Boşanmanın ardından yeni bir ilişki, çocuklar, kariyer gibi konulara odaklanmak yalnızlıktan kaçınmayı sağlar. Tek başına yaşamaya başlamanın sizi ne kadar etkilediğinin farkına varmazsınız. Çocuklar ve iş hayatı bir süre oyalayıcı olsa da yaşamdaki bir değişimle yalnızlık duyguları ortaya çıkar. Çocukların büyümesi, ayrılıklar, iş değişimi gibi olaylardan sonra yalnızlıktan kaçınmak için verilen çabayla yalnızlıkla yüzleşilir. Oysa ki boşanma sonrasında yalnızlık hissetmek doğal ve normaldir. Günlük rutinler ve paylaşımlar ortadan kalkar. Sosyal çevrede değişimler meydana gelir. Arkadaşlarda bölünmeler, kopmalar oluşur. Bu değişimler ve eksilmeler kişide boşluk duygusu yaratır. Sosyal yaşamın sınırlı olması boşanma sonrası boşluk hissiyle ve yalnızlıkla başa çıkmayı zorlaştırır. Böyle durumlarda duygusal destekler oldukça önemlidir. Bazen çiftler ilişkilerinde mutsuz olsalar dahi bu duygularla başa çıkmakta zorlandıklarından ilişkilerine devam ederler. Aslında boşanma sonrası yalnızlık, boşluk duygusu ve kaygı geçicidir. Bu bakış açısıyla yaşadıklarımız üzerinde düşünmek kişisel farkındalık sağlar ve oldukça yararlıdır” diyor.
Özledikçe kabullen!
İlişkilerde sorunlar çözülemeyince ayrılık ilk başlarda her iki tarafa da iyi geliyor. Fakat zaman geçtikçe; özlem, kızgınlık, kaygı gibi çatışmalı duygular tekrar bir araya gelme isteği uyandırıyor. Yalnız kalma korkusu, tekrar güzel bir ilişki yaşanamayacağı ile ilgili kaygılar, yapılan davranışların yarattığı kızgınlıklara eşlik edebiliyor. Bu süre içinde ilişki tekrar değerlendirilebiliyor. Eğer tekrar görüşmeler olursa ilişki sürebiliyor. Ancak zaman uzadıkça kızgınlık yerini üzüntü ve durumu kabullenmeye bırakıyor.
Yazı: Nilgün Yıldız
Newton’un sözünü düşünürken aslında şunu da söylemek gerekiyor; biz kadınlar yalnızlığı pek sevmiyoruz. Özellikle uzun süreli bir ilişkiden çıktıktan sonra sudan çıkmış balık gibi bir oraya bir buraya kıvranmaya başlıyoruz. “Acaba eskiden ben ne yapıyordum? Kimlerle nereye gidiyordum?” diye sorular da sormaya başlıyor, ardından da özgürlüğün ne kadar güzel olduğuna dair büyük büyük sözler ediyoruz. Bu psikoloji bizi olduğumuz yerden alıyor ve ‘vur patlasın çal oynasın’ dönemi başlıyor. Kim çağırsa oraya gidiyor, kim buluşmak istiyorsa onunla buluşuyoruz. Belki bir hafta belki bir ay böyle geçiyor... Biz yalnızlığı unutmak için kalabalığın arasında kaybolmaya çalışırken bir anda durmak ve olduğumuz yere bakmak aklımıza geliyor. Fakat o durduğumuz an aslında en önemli an oluyor. Eğer geçmişi özlüyor ve eski ilişkimizi düşünüp, onun ya da bunun omuzunda ağlıyorsak, önümüze gelen adamla görüşüp, “Hayır, hiçbiri bana göre değil” diye çığlıklar atarak uzaklaşıyorsak barışma ihtimalimiz yüzde 80 oluyor. Fakat durup olduğumuz yere baktığımızda “Oh, be!” diyorsak işte o zaman yolumuza devam ediyoruz ve yeni aşklara yelken açıyoruz.
Yalnızım dostlarım…
Kısa bir ayrılık günlüğü yazdıktan sonra gelelim biz kadınların yalnızlık korkusuna; Uzman Psikolog Zehra Erol, “Yalnızlık kadınları en çok korkutan süreçlerden biri. Sevgilisi varken de yalnız olduğunu söyleyenler var, partneri olmamasından yakınan da. Hayatınızda birinin olmaması yalnızlığı doğurmaz. Yalnızlık, tek başına olmaktan farklı. Kadınların ilişkideyken ya da değilken yalnızlıktan bahsetmelerinin sebebini yalnızlığı tanımladığımızda daha net görüyoruz. Yalnızlık, kişinin sahip olduğu ilişki düzeyi ile sahip olmayı arzuladığı gerek geçmişte yaşadığı gerek hiç yaşamadığı ilişkilerin düzeyi arasındaki uyumsuzluktur. Kadının yaşadığı ilişki yoğun şekilde kaygı, öfke, üzüntü yaratıyorsa, anlaşılamadığı ve diğer insanlardan farklı olduğunu düşünen kadın yalnızlığı daha yoğun hisseder” diyor.
Yalnızlık ve duygular
Hiçlik: Sevilen birini kaybettiğinizde, sosyal ilişkiler doyurucu olmadığında, insanlarla paylaşımlar azaldığında kişi kendini değersiz, önemsiz ve boş hissetmeye başlıyor. Başkaları tarafından sevildiğini, değer verildiğini hissetmekte zorlanıyor. Bu nedenle de başkasına yakınlaşmak kişiyi oldukça zorluyor. Duyguların anlaşılmasının eksikliği, insanlar tarafından istenilmediğine inanma kişiyi yaralıyor. Gerçekte var olan özelliklerinin farkına varamayan kişi yaşam içinde kendi varlığının farkına varmakta güçlük çekiyor. ‘Sanki yaşamıyorum’, ‘kendimi boşlukta hissediyorum’, ‘sanki bir şeyler eksik’, gibi cümleler kurmaya başlıyor.
Kaybolmuş gibi hissetmek: Yalnızlık kişinin yaşamı anlamsız görmesine neden oluyor. Gün içinde yaptığı rutinleri devam ettirse de zevk almıyor. Ne yapacağını bilemez hale gelebiliyor.
Çaresizlik: İlişkinin devamı için yapılanlar sonuç vermeyince de çaresizlik hissediliyor. Özellikle sorunlar karşısında çözüm olmasa da aynı davranışı tekrar tekrar yapıyor olmak çaresizlik duygusunu tetikliyor. Çaresizlik kişinin düşüncelerine daha çok odaklanmasına, kendi ile baş başa kalmasına, rahatsız edici düşüncelerin çoğalmasına neden oluyor. Bu karmaşa ile başa çıkamamak oldukça zorlayıcı oluyor.
Bu duygular dışında yabancılaşma, öfke ve üzüntü de yalnızlığa eşlik eden duygulardan. Kadınların erkeklerden daha fazla duygularının farkında olmaları ve karar alırken duygularının ön plana çıkması yalnızlığı yaşamalarını zorlaştırıyor. Ayrıca toplumumuzdaki ‘yalnızlık Allah’a mahsus, yalnızlık çok kötü, Allah kimseyi yalnız bırakmasın’ gibi yaklaşımlar da yalnızlıkla ilgili önyargıların oluşmasına neden oluyor.
Yalnız annelerin yalnız kızları
Yalnız anneler tarafından büyütülen kız çocukları da yalnız oluyor mu?” sorusuna Psikolog Zehra Erol şöyle cevap veriyor:“Yalnız anneler bunun yarattığı sıkıntılarla ilgili yardım almadıklarında ister istemez bunu çocuklarına da yansıtıyorlar. Çocuklar annelerinin duygularından ciddi düzeyde etkilenebiliyorlar. Bu nedenle çocuk tarafından yalnızlık yoğun olarak hissedilebileceği gibi yalnızlığı yaşayan annenin düştüğü duruma düşebileceği ile ilgili kaygıları nedeniyle erişkinlikte yalnız kalmamak için ciddi düzeyde çaba da harcayabiliyor” diyor.
Özgürlük ve yalnızlık
Tek başına kalmak bir tercihtir. Yalnızlık ise bir süreçtir. Herkes zaman zaman yalnız hissedebiliyor. Ancak süreklilik göstermesi yaşanan deneyimler, anne-babanın tutumları, değer yargılarına bağlı oluyor. Özgür kadın olmakla, yalnız kadın olmak arasında ise aslında ince bir çizgi bulunuyor. Bireyselleşme ile birlikte sınırlarda belirginlik oluşuyor. Bu da kendini ifade etmede, karar almada daha net davranmaya sebep oluyor. Toplumsal yapı ile uyuştuğunda bu durum bir sorun teşkil etmiyor, ancak bizim toplumumuzda olduğu gibi kadının aileye ve erkeğe bağımlı olduğu ülkelerde, ilişkide problemlere ve anlaşılamamak ile birlikte yabancılaşmanın eşlik ettiği yalnızlığa neden oluyor.
Uzun soluklu bir ilişki bittikten sonra ne yapmalı?
Psikolog Zehra Erol, “Uzun soluklu ilişkilerden sonra doğal olarak yalnızlık, boşluk duygusu ve kaygı oluşur fakat bu duygular geçicidir. Bu bakış açısıyla yaşadıklarımız üzerinde düşünmek kişisel farkındalık sağlar ve oldukça yararlıdır. Ancak bu durumun sürekli devam edeceğine ve boşluğu dolduracak duygusal destekler ve sosyal ağlar oluşturamayacağınıza inanmak kaygıları arttırabilir. Bu nedenle de hemen yeni bir ilişki arayışına girilebilir. Ancak uzun soluklu bir ilişki sonrasında yeni bir ilişki kurmak yerine yaşadığımız ilişkinin yarattığı duyguların hafiflemesi için kendimize zaman tanımak, süreci gözden geçirip yeniden yapılandırmak ileriki ilişkilerimiz ve ilişkiden tatminimiz açısından oldukça önemli ve faydalı. Hızla başlanan ilişkilerde eski ilişkiden yansımaların bozucu etkisi ve bir önceki ilişkide yapılan hataların tekrarı da oldukça sık görülüyor” diyor.