Alt kattaki Naciye Teyze'nin kocası

Çevrenizde hastalık var mı? Mutlaka vardır.

Özellikle orta yaşı geçmiş erkeklerde daha sık görülen bir durumdur bu. Ama tabii doğuştan buluttan nem kapan, her an hastalandığına inananlar da yok değil. Genellikle kadınlar, hastalık hastası eşleri için ‘bizim bey biraz evhamlı’ filan diyerek durumu geçiştirirler. Sürekli, ‘her yerim ağrıyor, halsizlik had safhada, ölecek miyim neyim?’ diye dolaşanlar vardır. Tabii öleceksin o kesin de, ne zaman onu bilmiyoruz. Bilenler bilir, Başak burçları için hastalık hastası denir. Bendeniz de bu burçtanım. Bir arkadaşımın babası da Başak burcuydu. Adamcağız yıllar yılı evdekilerin canına okudu. Her gün yeni bir hastalık buluyor, doktor doktor geziyor, ikide bir check up yaptırıyor, sürekli ilaçlar, vitaminler içiyor. Ne yapsalar adamı ikna edemiyorlar sağlıklı olduğuna. Sonunda bir gün artık 70’lerine geldiğinde eve elinde büyükçe bir zarfla geliyor. Filmler, raporlar… Beyninde tümör çıktığı anlaşılmış. Arkadaşım yıllar sonra dedi ki, ‘Aslında babamın en mutlu günüydü, bütün akşam, yıllarca size söyledim inanmadınız, şimdi gördünüz mü?’ diye söylenip durmuş.

Yok ben bu kadar değilim. Benimki arada sırada tutuyor. Bir keresinde yağmurlu günlerde ellerimin kasıldığını, ağrıdığını görünce romatizma olduğuma karar vermiştim. Hemen bir doktor arkadaşımı aradım.

“Bizim bir hoca var ama kolay randevu alınmaz, dur ben bir rica edeyim” dedi.

Biraz sonra aradı, adamcağız beni tanıyormuş, öğle yemeğine çıkmak yerine beni göreceğini söylemiş. Koşa koşa gittim.

Durumu anlattım. Adam beni yatırdı, artık 10 dakika her tür acayip hareketi yaptırdı. Bacağımı alıyor, kafamın arkasına koyuyor, ellerimi çeviriyor, beni yan döndürürken kafamı çekiştiriyor.

Bildiğin pilates yapıyoruz. Sonra geçtik masa başına. Herhalde bu kadar inceleme yaptığına göre ciddi bir şey var dedim. 

“Nedir hastalığım doktor?” diye sordum. Şöyle soğuk soğuk yüzüme baktı: “Hastalık hastalığı beyefendi...” dedi.

Bu eski doktorlar tersti. Hani öyle ciddi bir şeyiniz yok da onu meşgul ediyorsanız bayağı tepeleri atardı. Adam da öyle bir doktor. Bunlara ölürken giderseniz sevinirlerdi ancak.

Bir de adamın öğle yemeğine mani olmuşum zaten.

Neyse ben bozulduğumu çaktırmadım, teşekkür ettim, odanın önündeki sekretere geldim, ücreti ödeyeceğim. Doktor kapı açık olduğundan beni görüyor. Baktım yan kapıda cildiyeci yazıyor. Hazır gelmişken şu ayağımdaki lekeyi bir göstereyim dedim. 

Sekretere ‘acaba boş mu?’ diye sordum. Kadın gidip kapıyı çaldı, buyurun, dedi.

O an kafamı çevirdim ki bizim profesör masanın yanına eğilmiş, açık kapıdan hayretler içinde beni izliyor.

Bir keresinde de bir doktor arkadaşıma, “Yahu benim uykum gelip içim geçince sağ elimin alt tarafı uyuşuyor, bu normal mi?” diye sordum, adam doktorluktan soğudu.

Tabii önceden tedbir almak önemli, erken teşhisin ciddiyeti var. Ama ha bire gidip pasaport fotoğrafı gibi film çektirmek de akıllı işi değil.

Ama yine de ara sıra doktora görünmekte fayda var. Bunun yerine televizyonun karşısına oturup dikenli aslan pençesinin kaç taşım kaynarsa reflüsüne iyi geleceğini dinleyip uygulayan da çok, arkadaşlarından duyduğuna göre ilaç, vitamin ne bulursa içen de…

Rahmetli yengem böyleydi. Hem sürekli her yerinin ağrıdığından yakınır, sürekli söylenir, hem ne ilaç bulursa içer dururdu ama 91 yaşına kadar yaşadı.

Bizim bir özelliğimiz var. Başımız ağrısa doktora gideriz ama işin garip yanı doktoru dinlemeyiz.

Doktorun verdiği ilaçları almayıp konu komşunun tavsiyesine uyarız.

Bir hafta önce doktora gittim, ağzım burnum tıkalı, öksürüp tıksırıyorum, bir ilaç yazdı.

“Bende var bu zaten” dedim, “geçen gelişimde yazmıştın…”

“İyi de birader ben sana bunu evde sakla diye vermedim, neden içmedin?” diye sordu haklı olarak.

Televizyonlara çıkıp hangi konuda ne bildiği, eğitimi, uzmanlığı belli olmayan adamın biri “Ladin ağacının kabuğunu kemirin, kolesterolünüz düşer” dese ağaç arayan adam, hayatını bu konuya vermiş, binlerce hasta görmüş kardiyoloji profesörünün verdiği ilacı almaz, bir de üstüne, “Bunlar hep ilaç şirketlerinin oyunu” diye komplo teorisi yürütür.

Böyle sağlığına çok düşkün, her şeyin organiğini takip eden, aktar aktar dolaşan bir arkadaşım apar topar hastaneye kaldırıldı. Üç damar tıkalı çıkıp hemen stent taktılar da son anda kurtuldu.

“Yahu sen bu kadar dikkat edersin hayatına, ne oldu böyle?” dedim.

“Kiraz sapından stent olmuyormuş, yapayını taktılar rahat ettik” diye gülüyor.

Eskiden aile doktorları vardı. Artık ölene kadar o ne derse bütün aile dinlerdi.

Şimdi öyle değil. Doktora gidiyor ama söylediği işimize gelmezse inanmıyoruz. Hemen başka bir doktor araştırılıyor. Ta ki içlerinden biri istediğimizi söyleyene kadar.

O da yetmiyor internete giriliyor. Kimdir, nedir bilinmeyen insanların en ciddi hastalık konusunda yazdıklarından anlamlar çıkartılıyor, teşhis konuluyor.

Doktora ikinci gidişinde elinde bir tomar internet çıktısıyla akıl veren gördüm ben.

Annemin tansiyonu yüksek. Arada iyice çıkıyor.

Bir doktora daha götürdüm yeni bir ilaç verdi. 

Baktım birkaç gün sonra yine eski ilaca dönmüş.

“Ne oldu anne niye o ilacı almadın?” diye sordum.

“Baktım onun dozu yüksek, hem bizim alt kattaki Naciye Teyze’nin kocası almış ona da iyi gelmemiş, o yüzden ben yine eskisini alıyorum” diye cevap verdi.

Naciye Teyze’nin kocası, sular idaresinden emekli Sıtkı bey bilmeyecek de…

Tüm yazılarını göster