"Aşk-ı Mennu dizisinin en güzel yanı."
Her hafta annemi Görebiliyor olmam.
Mezun olduktan sonra, ileriye dönük neler yapmak istiyorsun?
Filmler yönetmek istiyorum.
“Örümcek” adlı kısa fi lmin ile dünya okullararası birincisi olmuşsun. Bu deneyiminden bahseder misin? “Örümcek”, 4 dakikalık kurmaca bir kısa film. Mezun olduğum Pierre Loti Lisesi’nde plastik sanatlar dersinde herkes resim yaparken, ben film çekmek istediğimi söyledim. Babam filmin senaryosunu yazdı, annemle birlikte oynadı. Sonra filmi hocama derste sundum. Aradan birkaç ay geçti, müdürün odasına çağrıldım. Notlarımın düşüklüğü yüzünden haft ada bir oradaydım zaten, ben yine müdür aynı şeyleri söyleyecek diye beklerken, bir anda elimi sıkıp bir plaket verdi. “Bu onuru bize yaşattığın için…” gibi şeyler söyledi, ben ne olduğunu anlayamadan... Meğerse hocam benden habersiz Şili’deki bir kısa film festivaline “Örümcek”i yollamış, film de birinci olmuş.
Sinema ve tiyatroyla ilk kez ne zaman tanıştın? Ne zaman, neredeydin?
Yanlış hatırlıyor olabilirim ama yaşıtlarımın çoğu gibi benim de sinemada ilk seyrettiğim film “Aslan Kral”dı sanırım. Annemin anlattığına göre 4 yaşındayken Ankara’da oynadığı “Ferhat ile Şirin”e gitmişim, en önden seyretmişim. Ama bu anı bende yok ne yazık ki. Benim hatırladığım 1994 yılında, annemin sevdiğim oyunlarından biri olan, Selçuk Yöntem’in yönettiği “Gürültülü Patırtılı Bir Hikaye” adlı oyun. İnanılmaz etkilenmiştim ve her temsili izlemiştim deli gibi.
“Aşk-ı Memnu” Türkiye’de en çok izlenen dizilerden ve annen o dizideki oyunculardan biri. Bu sana kendini nasıl hissettiriyor?
Babam birçok film yapmış, dizilerde oynamış olduğundan, sokakta tanınması normal geliyordu ama “Aşk-ı Memnu”nun ikinci bölümünden itibaren, anneme de aynı ilgi gösterilmeye başladı. Önceleri çok garipsedim tabii ki. Bu dizinin benim için en güzel tarafı, İngiltere’den annemi her haft a görebiliyor olmam. “Çok samimi olacak, babanla her zamanki konuşmaların gibi düşün, çok içten bir baba-oğul konuşması…” gibi şeyler söyledi ama bunlar bende ters tepti ve asıl o an inanılmaz heyecanlandım. Çünkü babamla ben her zaman rahat konuşurum ama yönetmenle aramızda böyle bir konuşma geçince “Daha farklı bir şekilde mi davranmalıyım acaba?” diye düşündüm. Sonra babam geldi sete ve ben ne olduğunu anlamadan kısa bir sürede çekildi! En önemlisi çok hoş bir anı oldu benim için.
İleride oyunculuğa yönelik projelerde yer almayı düşünür müsün?
Babamın menajerinin dediğine göre, bu reklamdan sonra üç tane dizi teklifi gelmiş bana. Ama bence oyunculuk çok önemli ve zor bir iş. Oyunculuğu önemsiyorum ama kendimi oyunculuk yaparken hiç düşünmüyorum. Dizi ve tiyatroda değil, ama iyi bir sinema filmi senaryosunda, yapabileceğime inandığım bir rol olursa oynamak isterim aslında.
Şu anda Londra’da sinema yönetmenliği okuyorsun. Bu seçiminde anne ve baban seni çok etkiledi mi? Çocukken, sürekli anne ve babamın kulislerine gider, oyundan önce sahnede gezerdim. Hatta evde role çalışırlarken, ezberlerine bakardım ve senaryoları neredeyse onlardan önce ezberlemiş bir şekilde hemen hemen her temsili izlerdim. Babam dizilerde oynamaya başladığı zaman, o dizi setlerine gitmek çok hoşuma giderdi. Yönetmenin yanına oturup monitörden bütün çekimi seyrederdim. Ama galiba, “Evet ben film çekmek istiyorum” dediğim ilk an 1998 yılıydı, yani 9 yaşındaydım. Tatil için gittiğim Cannes’da, Film Festivali sırasında gördüğüm bütün o kırmızı halılar, etraft aki kameralar, ışıklar, ünlüler beni çok etkiledi. Babam bana 10 yaşında ilk el kameramı aldığı zaman, ileride ne yapmak istediğime karar vermiştim artık.