Hastası ve müptelasıyım daima.
Sevdiğim aşk fi lmini bin kere de izleyebilirim mesela.
İnsan hiç güleceği yokken gülüyor, ağlayacağı yokken hüngür hüngür ağlıyor.
En güzeli de ağlaman da gülmen de hep aşktan...
Her şey aşktan!
Sizi bilemem ama ben, nasıl yapıyorum hiç bilmiyorum, mutlaka kendimi ya o kadının ya da o adamın yerine koymayı başarıyorum. Hani üstelik bu sırf film süresince olmuyor. Film bitiyor, ben hala o aşk acısını veya mutluluğunu yaşıyorum. Ondan sonrası tabii büyük trajikomedi! Başlıyorum filmdekiler kendi hayatımda olsaydı, ne olurdu diye kurgulamaya;
- Ya çok aşık olsaydım ve adam fark etmeseydi...
- Ya başka birine aşık olsaydı...
- Ya ben başka bir adama aşık olsaydım...
- Ya adam yanlış insan olsaydı ve bunu geç anlasaydım...
- Ya elimdekinin kıymetini yaşarken bilmeseydim veya tam fark etmişken eyvah adama bir şey olsaydı ve kaybetseydim...
- Ya ben her şeyin farkında olsaydım; ama adam hayvanın teki olsaydı ben ne ederdim
Dim dim dim, di di di di...
Uykusuz kalmalar, ah vah çekmeler filan neyse ama en kötüsü hemen kocama sarıyorum.
Sanki filmdeki hayvanlığı o yapmış veya yapacak gibi geliyor.
Acayip sinir oluyorum.
Ne söylese tersleme halim filan...
“Senin içine yine film mi kaçtı?” dedi bir kere, o zaman ayıldım.
Yahu daha yeni yine 40 yıldır ezbere bildiğim ‘Çalıkuşu Kamran’a aşık oldum yaw!
Ölücem Kamran da Kamran diye!
Benim bu konularda sabıkam kabarık ama.
Zamanında ‘Friends’deki Joey’e de aşık olup bir de aşk mektubu yazıp yollamıştım. Sonra bunu kocama itiraf etmiştim tabii.
Şoka girmişti adam.
‘Love Actually’ filmi vardır ya bir de, her kış sezonu onu da bin kere izlerim.
Orada da pek tabii Hugh Grant’e aşık oluyorum. Her seferinde ve feci!
O totosunu sallayarak dans etme sahnesini sanırım milyon kere filan izledim. Durdur, al başa, durdur, al başa...
Her seferinde çığlık atar mı insan be yahu!
Ben atıyorum.
“Ne olur gelsin bir kere de bizim pencerenin önünde totosunu sallayarak dans etsin!” diye yalvarıyorum.
Yok böyle saçma bir hal.
Kardeşim, o filmdi ve bitti diyorum kendime ama elimde değil.
E sana ne oluyor be anam?
Hormonal miyim ben ya?
Hep böyleydim ama ben.
Hormonlu bir kadın!
Hayatı bir senaryo gibi yazar kafamda, yazdığımı unutup kendi yazdığım hikayeye kanıp perişanları oynardım.
Hala oynuyorum.
Kadın olma halim bu benim işte...
Hayatın içinde yeter ki aşk olsun.
Yaşarız bir güzel.
Ama kadın dediğin arkadaşının yaşadığı aşkları bile sorumluluk edinebilen bir cins değil midir?
Aşk uğruna hep beraber perişan olup ağlamaya, gülmeye, gözleri şişirip davul etmeye hemen hazırızdır.
Aşkın kadın hali değil bir tek, her hali güzeldir be.
Yonca ‘aşkabesk’
KADINA DUR DEMEYEN ADAM
‘Kork!’ demek yerine ‘Sakın korkma!’
diyen diyebilen bir erkek...
Kızım için dilediğim, hayal kurup karşısına çıktığını ümit ettiğim erkek...
Kızıma asla ‘Dur!’ demeyecek.
Kızım ne kadar koşmak isterse ona o kadar destek verecek, yanında beraber koşmayı mesele etmeden, kafasına kakmadan ikisinin mutluluğu için isteyecek bir erkek...
Kızımı olduğu gibi kabul edecek...
Hayallerine ket vurmak yerine onunla beraber hayallerine eşlik edip gerçekleştirmesi için çabalayıp destek verecek.
Akıllı bir kadının yanında olmayı bilen, bunu kıskançlık malzemesi yapmak yerine övünen,
kadını bir cinsiyet gibi görmek yerine insan yerine koyabilecek kadar özgüvenli bir erkek...
Dilerim;
kızım öyle bi insanla birlikte olup hayatını yaşar.
Dilerim kızım hayallerinin peşinden koşup her hayalini yaşar.
Dilerim kızım, onu hep yüreklendiren, ‘Vazgeçme, yanındayım!’ diyen bir adamla aşk yaşar.
Onu yargılamayan, olduğu gibi kabul eden, başarılarına alkış tutan, özgüveni tam, doymuş bir adama çatar.
Ben bu konuda şanslıyım, kızım da şanslı olsun.
Dileğim, hayalim budur.
Yonca ‘duacı’
AMSTERDAM'DA TEK BAŞINA
Çok uzun bir Amsterdam yazısı yazasım var. Gelecek aya anca yetişir.
O ana kadar size sadece şunu demeliyim; her 18 yaşını doldurmuş insan, mutlaka alıp başını bir başına Amsterdam’a gitmelidir.
Yonca ‘net’
KIŞ VAKTİ SICAK ŞARAP
Kızlar hala sıcak şarap yapıp içmediyseniz, olmaz. Aylardan oldu ocak.
Aralıktan beri haftada hiç olmadı 2-3 kez içmenizi tavsiye ederim; çünkü kış demek sıcak şarap demek ve ben hastasıyım.
Tarifimi veriyorum aynen.
Kırmızı koyu, bol aromalı bir şarap.
Bal, kahverengi şeker, dilimlenmiş Bodrum mandalinası (azıcık suyu da fena olmaz) ve defne yapraklarını önce koca tencerenin içinde azıcık şarapla ıslatarak ısıtmaya başlıyorum.
Ateş süper kısık olacak ama her daim. Acele yok. O koku içinize sine sine pişecek o sıcak şarap.
Sonra limon kabuğu (kimisi koymaz), tarçın çubukları ve portakalı her yerine sapladığım karanfilleri ile bütün olarak koyuyorum tencereye.
Bir başka portakalın suyunu da hafif sıkıyorum. Portakal likörü ekliyorum. Ne kadar isterseniz... Herkesin damağı kendine. Şarabı da ekleyip karıştırmaya başlıyorum.
Sulandırmak da gerek tabii. Benim ölçüm yok. Ama bir şişe şaraba, yarım şişe su gibi düşünmeli sanki. Tadına bakarak pişirdikçe, oh kafa da süper oluyor.
Bu arada başka baharatlar da yakışıyor; mesela nutmeg diye bir şey var. Hint cevizi de deniyor. Ondan da bulun ekleyin. Kısık ateşte hepsinin aroması birbirine karışana kadar karıştırarak pişirmeye devam ediyorum. Sonra ennnnn kısık ateşte bırakıp, gelene servis ediyorum...
Bak yazarken yine canım çekti.
Yalnız sıcak şarap gecesi filan yapacaksanız, geleceklere kırmızı ruj sürüp gelmelerini hatırlatın...
Bir de mutlaka süper bir sıcak şarap müzik listesi yapın.
Neden mi?
Öyle.
Yonca ‘Şarap-ova’
TAKINTILI KADIN HALLERİ
Yatağın illa solunda olacağım, koca sağında.
Çay bardağımın altlığında bir şeyler yeşilli olacak mesela.
Yüzüklerimin yeri belli. Sağ elimin baş parmağında iki adet nazar boncuklu yüzük. İkisi de iki çocuğumu nazardan korusun, şansları nazarsız olsun diye. Sol elimin baş parmağında ise, dört yapraklı yoncalı yüzüğüm var daima. Her işim şanslı olsun diye. İşaret parmağımda ise baykuşum. Bilgelik her daim yol gösterenim olsun diye. Onun önünde de siyah taşlı bir
yüzüğüm var. Onun anlamı bende gizli işte.
Yüzük parmağımda ise aşk notası yüzüğüm. Aşk, her daim en güzel müziklerle olsun, müzik aşk olsun diye.
Ojesiz asla dolaşmam.
Kırmızı rujumun nasıl bir takıntı olduğunu zaten dünya alem biliyor.
Çantamda ne olursa olsun kuş tüyüm var.
Yanımdan hiç ayrılmıyor.
Sizin takıntınız yok mu ama ya?
Yonca ‘OCD’
SOÇİ KIŞ OLİMPİYATLARI
Dergi ben gitmeden basıldığından, detay yazamıyorum. Ama siz ELELE’yi elinizde tutarken, ben Rusya’da, Soçi’de, Kış Olimpiyatları’nda olacağım. Hayatımdaki en büyük hayallerimden birini gerçekleştirmek için.
Olimpiyat meşalesi taşıyarak koşacağım.
Heyecandan ölüyorum!
Detaylar şubatta...
Yonca ‘olimpik’