Aşkın kanununu yazsak yeniden… Yunus Sezener ile röportaj
Bu devirde çöpçatanlık mı olur? Aşkın kanunu yeniden yazan bilirkişi, gerçek aşkı arayanların rehberi, mutlu sonların başrolü ve modern zamanların çöpçatanı Yunus Sezener ile tanışın. Mutluluğa giden yolda dümeni ona bırakıyoruz.
HAZIRLAYAN: BARAN ALIŞKAN
Soğuk, puslu bir hava, bir battaniye ve yanında da sıcak çikolata. Ekranın ışığı tüm odayı doldururken karşımızda sonu -muhtemelen- mutlu bitecek bir romantik komedi filmi. Yılın bu zamanlarına en çok yakışan senaryo da bu olmalı. Yunus Sezener ile daha önce tanışmış mıydınız? Hikayenin bütününe baktığımızda bir romantik komedinin saklı başrolü gibi gerçekten. İyi bir eğitim, avukatlık mesleği ve bambaşka bir alanda başarılı bir girişimin yaratıcısı. Üstelik hiç bitmeyen bir tartışmanın uzlaştırıcısı olarak ilişkilerin bilir kişisi. Aynı zamanda ‘Ortalıkta Düzgün Erkek Var’ ve ‘İlişkilerin Gerçek Hikayesi’ adlı iki kitabın yazarı. Üsküdar Amerikan Lisesi, ardından Koç Üniversitesi’nde hukuk eğitimi, hukuk ve MBA alanında yüksek lisans ve avukatlık mesleğini yaptıktan sonra kimileri için ilginç bir seçim olabilir çöpçatanlık. Oysaki bugün baktığımızda Yunus Sezener tam da bu iş için doğmuş gibi. Onunla konuştuğunuzda bundan emin oluyorsunuz. Bir de profesyonel olarak konuşsanız ve romantik dünyanız için fikirlerine güvenirseniz neler olacağını siz düşünün. Takvimler 2014’ü gösterdiğinde az önce bahsettiğimiz bambaşka bir alanda, ilişkiler dünyasında kendi yolunu, kurduğu Tenkap ile çöpçatanlığa doğru çiziyor. Tenkap, kendilerinin ‘modern görücü usulü’ olarak tanımladıkları bir ilişki danışmanlığı şirketi ve başrolü ta kendisi. Tüm bunları cebimize koyduktan sonra, baş rolünde olduğu hayatı nasıl tanımladığını soruyoruz ve şöyle bir yanıt alıyoruz: “Hayat bence zaten başlı başına muzip bir romantik komedi filmi gibi. Hatta bir oyun… Romantik komedi filmlerindeki gibi inişleri ve çıkışları var hayatın. Günün sonunda harekete devam ettikçe, yaşanan deneyimlerle beraber ne kadar daha çok keyifle neşeli anlar yaratırsak, yaşadığımız olumsuz gibi gözüken deneyimlerden ders çıkarırsak, bence o kadar daha kaliteli yaşıyoruz. Başrolünde olduğum hayat her gün yeni insanlarla tanıştığım, onların hayatına vesile olduğum, çok çalıştığım ve eğlence, denge, sükûnet anlarını artırdığım; ‘evren hareketi alkışlar, düşünceyi değil’ düsturuyla her gün geliştiğim ve dönüştüğüm bir hayat. Bu hayatın en değerli yanlarından biri de bu gidişatta yaşadığım olumlu ve olumsuz tecrübeleri, bir köprü olarak insanlara aktardığım, dokunabildiğim herkesin hayatlarına zaman kazandırmaktır ve değer katmaktır.” Daha fazlası ve meselenin alametifarikası sıradaki yanıtlarda saklı.
Tenkap’ın çalışma prensibini en basit haliyle offline çöpçatanlık olarak tanımlayabiliriz sanıyorum. Ama daha fazlası olduğu her halinden belli. Tenkap’ın ilk gününü ya da fikrin ortaya ilk çıkış anını hatırlıyor musunuz?
Çöpçatanlık, matchmaking, tanıştırma… Ama evet, bence de çok daha fazlası var. Tenkap’ta biz hem insanların ilişki yaşamak adına tanışmasına aracı olurken hem de onların dönüşümüne aracı oluyoruz. Çok butik ve birebir bir hizmet olduğu için biz de kimlerle bu yola gireceğimizi seçiyoruz. Burada önemli olan kişilerin sadece kiminle olmak istediğine odaklanmak yerine, kendi masaya koyabildiklerinin de farkında olması. Yani ‘siz birileriyle birlikte olmayı dileyeceksiniz ama onlar sizinle olmayı dileyecekler mi acaba?’ Bu kesişim kümesini ben, çoğu kişinin kendisinden daha net görüyorum. Aslında bir bakıma işim de insanlara o kesişim kümesinin ne kadar geniş olup olmadığının farkındalığını yaşatmak ve bu konuda onlara objektif yorum yapmak. Tenkap’ın fikrinin çıkış noktası, benim ortaokuldan beri tanıştırdığım arkadaşlarıma vesile olmamdı. Zaten hayatımda ilk kez birisiyle tanıştırdığım yakın arkadaşım da geçen sene yine tanıştırdığım biriyle evlendi. Genelde hep benim tanıştırdığım kişilerle sevgili olurdu. Bu adam, bence insanlara çok kolay güvenen biri değil. Yani o da benim bu işi kurmama vesile oldu. Ayrıca son zamanlarda fark ettim ki benim bu işi kurma sebebim daha da geriye, anne ve babamın beş yaşımdayken boşanmalarına kadar gidiyor. Onlara uzun ve güzel ilişkiler yaşayabileceğimi göstermek için sanırım biraz da bu yola girdim. Ve insanlara vesile olabileceğimi göstermek için. Yani biraz sevgi, onay, takdir ihtiyacıyla. Bunu kabul etmek dahi yaşamım için önemli bir farkındalık ve dönüşüm oldu. Bu motivasyon başta bana aileme ve etrafıma bir şey kanıtlamak gibi bir yerden gelse de her daim çok çalışıp kendimi ve dolayısıyla etrafımı şifalandırmak üzerine çalışmamı sağladı. Artık yeterlilik veya şefkat gibi konularda pek kimseye bir şey kanıtlamaya eskisi gibi uğraşmıyorum. Tenkap buna da vesile oldu...
Bildiğimiz kadarıyla ‘matchmaker’, yani çöpçatan olmanın akademik bir yolu yok ama birçok disiplinin bir araya gelerek muhtemel aşkların mimarı olunabildiğine de sizinle şahit oluyoruz. Tek bir yolu olmayan bu başarının sahibi olarak, sizin alametifarikanız nedir? Çöpçatan nasıl olunur?
Hukuk üzerine psikoloji, NLP, davranış modelleri, koçluk, mentorluk, girişimcilik, MBA, daha spiritüel çalışmalar gibi onlarca eğitim aldım. Bütün eğitimlerin üzerine tam zamanlı psikolog olmak için eğitim alabilirdim. Ancak bunu yapsaydım, o zaman kimseye hayatlarıyla ilgili yorum yapamazdım ve dört sene boyunca düşünsem de bunu yapmamaya karar verdim. Sürece başlamadan önce, her danışan ile birebir bir danışmanlık görüşmesi yapıyorum. Sayfalarca görüşmemizle ve hayatlarıyla ilgili onlara ayna olarak bir rapor gönderiyorum. Sürece başlayıp başlamayacağımıza, bundan sonra karar veriyoruz. Bence çöpçatan, önce insan tanımaktan keyif alarak olunur. Bunların yanında en önemli unsurlar; özen, dakiklik, insanların ilişki zamanları -yani, gerçekten ilişkiye niyet edip etmemeleri- konusunda dikkat, sağlam sezgi, sistematik çalışma, takip becerisi, netlik ve sağlam duruş, gerekirse kişilere bir takım olduğumuzu hatırlatarak doğru yönlendirme, ne olursa olsun deneyimin yaşanmasını hatırlatma, kişilerin işine yarayacak doğru geri bildirimi verme cesareti, heyecan, öğrenme-gelişim-dönüşüm, yapılan hataları kabul etme, tanıştırmaktan alınan keyfin devam etmesi ile olunur. Kendimde barındırdığım bütün bu özelliklerle işimi herkesin yapabileceğini ve adanmış bir şekilde yapmaya devam edeceğini de pek düşünmüyorum.
Başvuru formunu doldurduk ve tarafınızdan arandık… Randevu saatinde ofiste mi buluşuyoruz? Baştan sona bu görüşmemizde tam olarak ne yaşanıyor?
Ay bazında birçok başvuru alıyoruz. O günün zamanlamasına göre havuzumuzdan veya etrafımızdan birbirlerinin karşısına çıkarabileceğimiz kişileri değerlendirip, bazılarına dönüş yapabiliyoruz. İlk görüşme çevrimiçi oluyor. Çünkü bu birebir görüşmede ben birçok not alıyorum ve sonrasında görüşmemiz üzerinde çalışıp, herkese kişiye özel bir görüşme raporu iletiyorum. İlk görüşmemiz bir saatten uzun sürüyor ve burada hizmet almayı isterler mi, biz de onları mutlu edebilir miyiz; beraber kararlaştırıyoruz. Görüşmede hem başvuru formunda yazdıklarından yola çıkarak sorular soruyorum hem algoritma sorularımızı tamamlıyor hem de işimizi niye ve nasıl yaptığımızı onlara ayrıntılı olarak anlatıyorum. Sonra ‘bir senede ilk 2-3 hafta içinde o kişinin karşısına birini çıkarabilir miyim?’ ve ‘toplamda gerekirse en az 6 kişiye kadar buluşma gerçekleşebilir mi?’ buna bakıp onlara bir teklif hazırlıyorum. Aslında biz beraber bir takım olabilecek miyiz; ben kişilerin tek tek defansını yaparken, onlara gol attırmak için elimden geleni yapabilecek miyim, bunu görüyoruz. Futbol benzetmesi bana güzel geliyor çünkü hayatım boyunca hep çok sağlam defans yaptım. Biz kişilerle tek tek takımken, karşı takımın kuvveti de o danışanımın ilişkilere nasıl baktığıyla veya varsa bilinç altı kodlarıyla belirleniyor. Konu sadece birinin karşısına birini çıkarmak değil, bütün bu süreçte gerekirse kişilerin dönüşümüne vesile olurken, karşı takımın da kuvvetini biraz kırmaktan geçiyor bazen… Bir senelik süreçte buluşmaların öncesi, buluşmalar ayarlanırken yapılan konuşmalar, buluşmalar sonrası alınan geri bildirimler, bazı buluşmalar sonrası artık online değil birebir danışanlarımla içtiğim kahveler, yediğimiz yemekler… Hepsi sürecin bir parçası. Bir takım olduğumuzda ve takım kaldığımızda hem ben herkesten öğreniyorum hem danışanlarımın değişim-dönüşümüne vesile oluyorum. Ayrıca yüzlerce kişi bugüne kadar çok uzun-güzel ilişkiler yaşadılar ve birçoğu da ilişkilerini evlilik, çocuk gibi güzelliklerle taçlandırdılar. Ben de uzaktan-yakından olanları izlemenin keyfini yaşadım.
Muhtemel aşkı aramadan önce hizmete 86 soru sorarak başlıyorsunuz, değil mi? Bu soruyu bir ısındırma turu olarak düşünürsek; nasıl sorular soruyorsunuz?
Algoritma sorularımız 86 tane evet. Algoritma genelde insanlara çok havalı bir kelime gibi duruyor ama ‘bir şeyin yapılış yöntemi’ demek aslında. 10 yılı aşkın süredir bu soruları insanlara özel olarak sorup cevapları yalnızca ‘evet/hayır/bazen’ olarak işaretlemek yerine, bazı verilen cevapları algoritmanın içine tek tek yazıyorum. Bence bu soruların en önemlisi son soru: “Diyelim ki ilişki yaşamayı çok dileyeceğiniz birisi şu an yanında duruyor. O da sana bakıyor olsun… Peki bu kişi niye seninle ilişki yaşamayı dilesin? Senin nasıl özelliklerin var? Bu kişi niye seni tercih etsin?” İşte bu soruya mütevazılık yapmadan, kendisinin farkında olan ve çatır çatır cevap verebilen insanlar gayet tercih ediliyor. Yalnızca “ben iyi biriyim, güvenilirim” gibi cevaplar iyi güzel ancak kendi farkını görmeyen insanları, onlarla ilişki yaşama potansiyeli olan insanlar da görmüyor. TEDx konuşmamda da daha önce bu konudan derinine bahsetmiştim. Bence bu soru inanılmaz derecede önemli. Örneğin geçenlerde bu soruya aldığım bir cevabı anonim şekilde paylaşayım -kendisinden izin aldım- ve farkı anlayın: “Ben ilişki yaşadığım kişiye her zaman çok vericiyim. İlişkide sorumluluk alırım, elimi taşın altına koyarım, eğlenceliyim, komiğim, vefalıyım, çok sevgi doluyum ve şefkatliyim. Çok güzel arkadaşlıklarım var. Hem kendi özgürlüğümü hem de ilişki yaşayacağım kişinin özgürlüğünü de önemsiyorum. Aile değerlerim yüksek, genel olarak mutlu biri olduğumu düşünüyorum, hayatımda denge unsurunu artırmak için her gün yol alıyorum. Eğlenceliyim, bence iyi bir dinleyiciyim ve kimsenin kalbini kırmamak için de elimden geleni yaptığımı düşünüyorum.”
Algoritmanızın yanı sıra çöpçatanlık konusunda insan faktörüne güvendiğiniz aşikar. İnsan faktörü, yani düşünebilen duyguları olan bir ruhun algoritmayla ortaklaşa çalışması nasıl bir sonuç veriyor?
İlişkilerin geleceği konusunu çok ciddi araştırıyorum. Bana göre, örneğin yalnızca matematiksel bir bilgisayar sistemi ile insanların bir araya gelmesi gibi bir durum için belki en azından 10-15 senelik bir çalışmaya daha ihtiyaç var. Umarım orada da bunun daha hızlı gerçekleşmesine vesile olan kişilerden biri olurum. Bence iki insanı tanıştırırken bugün onlara sorulan algoritmik soruların yüzde 30 oranında desteği olabilir. Ancak bugün halen en az yüzde 70 sezgilerle, hisle, dikkatle, sevgiyle ve insan tanıma verisiyle yapılan bir şey bu tarz bir tanıştırma… Elbette yüzde 30 oranda bir sistemsel destek azımsanacak bir yüzde değil ama yüzde 100’e ulaşması için daha çok seneler var… Buradaki üç ana faktör bence; insanların görünüş olarak birbirlerini beğenmesi, karakterlerinin uyumu ve aslında koku uyumundan, yani feromonların uyumundan geçiyor. İlk kitabımda feromonlarla ilgili bir bölüm yazdım. Bu nokta çok değerli çünkü gelecekte insanlar görüntüden veya karakter uyumundan önce, birbirlerine gen olarak uyumlu olup olmadıklarını basit sistemlerle bilebilecekler. Yani önceden birbirlerine güzel kokup kokmadıkları konusunda onlara destek olacak sitemler çıkacak. Ben de bu tarz çalışmaların içinde olmayı hayal ediyorum.
Her şeyin yolunda gittiği bir senaryoda, eşleştirmeyi başardığınız ikilinin ilk buluşmasını takip ediyor musunuz? Süreç nasıl ilerliyor ve bu süreçte üstlendiğiniz rol size nasıl sorumluluklar yüklüyor?
Benim vesile olduğum kısım tanıştırmak ve geri bildirim almak. Doğal olarak sonrasında onlar devam ederlerse sorumluluk kişilerin kendilerinde. Ancak bizim süzgecimizden veya filtremizden geçerek tanışan insanlar, bir de keyifli ve güzel bir uyum yakalarlarsa, bence birbirlerine daha çok tutunuyorlar. Buluşmalar ayarlanmadan önce hem birbirlerine profillerini anlatıyorum hem de fotoğraflarını yolluyorum. Sonrasında da nasıl geçtiği konusunda olumlu-olumsuz geri bildirim alıyoruz. Her buluşma ve her deneyim, onların hayatına daha doğru ve sağlam dokunmak için bana da veri sağlıyor. Güven ilişkisi içinde takım olarak kaldığımızda, birçok güzel ilişkiye vesile olmak benim keyfim ve gururumdur.
Röportajlarınızda veya sosyal medyada ‘birbirine bağlı ama bağımsız ilişki’ kavramından sıkça bahsediyorsunuz. Teoride şahane görünen bu ilişki fikri, gerçekten pratikte işliyor mu? Bu ilişkinin dinamikleri neler?
Önce birey olunca, önce yalnız olarak da keyifli ve kaliteli bir yaşam sürmeyi öğrenince, bence herkes ilişkilerinin içinde de birbirlerine alan tanıyarak, güven içinde çok daha dengeli bir yerden birbirlerine bağlanabiliyor. Teoride şahane mi gözüküyor bilmiyorum ama bu vizyon gibi bir şey. ‘Bağlı ve bağımsız ilişki’ olabilir mi? Bence olabilir… İlişkide açık iletişim, güven, bağlılık, sevgi ve saygı olunca, herkes kendi alanına da özen göstererek dilediği kadar birbiriyle paylaşabilir. Neden olmasın?
‘Kime hazır olduğunuzu bilmediğiniz birine hazır olmak’ tavsiyeniz üzerine biraz konuşalım mı? Belirsiz bir geleceğe, belirsiz bir kişiye insan nasıl hazır olur?
Biz bu dünyaya sipariş vererek sevgili bulmaya gelmedik. Biz bu dünyaya şaşırmaya geldik. ‘Benim sevgilimin şöyle biri olması lazım, gerekiyor ya da ‘-meli, -malı’ ekleriyle konuşmak yerine, tercihlerimizin farkında olmak, masaya bizim neler getirebildiğimizi gerçekten bilmek -en başta kendimizi bilmek- ve sonrasında da biraz bırakmak… Son zamanlarda en çok üzerine titrediğim cümle: “Bıraktığın önüne serilir.” Kendi özelliklerinin farkında olanlar ve kontrolü birazcık bir kenara bırakanlar, o belirsizliğin içinde hiç tahmin edemeyecekleri kadar onlara uygun birini görecekler bence… İşte ondan sonra sürprizli bir şekilde belki de en uzun ve güzel ilişkilerini yaşayacaklar. Yani, bıraktıkları önlerine serilecek…
İyi bir eş seçimi, mutlu bir aşk hayatı hayatımıza gerçekten etki ettiği konusunda hemfikiriz. Yine de aşka inancını yitirmiş birileri mutlaka var. İnancını yitirmiş birini aşkın büyüsüne yeniden nasıl ikna edebiliriz?
Gerçekte kimsenin aşka inancını temelde yitireceğini sanmıyorum çünkü bunu yaşamak dünyanın en güzel hissi. Belki bazı kişiler belli bir sabotaj ile aşka artık inanmadıklarını kendilerine inandırıyor veya söylüyor olabilirler ancak bu kadar senedir insanlarla konuşan ve ilişki konusunun her tarafını paylaşan; onlara vesile olan bir adam olarak size söz veriyorum: Herkesin bir eşi var. Vazgeçmezsen, bakarsan göreceksin. Görünce de bileceksin…
Biz bu dünyaya sipariş vererek sevgili bulmaya gelmedik. Biz bu dünyaya şaşırmaya geldik.
Aşka aşık olanlara okuma listesi:
- Dört Anlaşma – Don Miguel Ruiz.
- Beş Sevgi Dili – Gary Chapman.
- Ayn Rand – Hayatın Kaynağı.
- Bağlanma – Amir Levine & Rachel Heller.
Bıraktığın önüne serilir. Kendi özelliklerinin farkında olanlar ve kontrolü birazcık bir kenara bırakanlar, o belirsizliğin içinde hiç tahmin edemeyecekleri kadar onlara uygun birini görecekler bence…
İlk buluşmada ‘n’olur yapma’ tadında bir tavsiye:
- İki kişi ne kadar yüzde 50’ye yakın birbirini merak eder ve birbiriyle konuşursa, ikinci buluşma ihtimali de o kadar çok artar. Lütfen hanginizin ilk buluşmada ne kadar konuştuğuna kuş bakışı dışarıdan izleyin. Birbirinizi olabildiğince merak edin.
Diyelim ki ilişki yaşamayı çok dileyeceğiniz birisi şu an yanında duruyor. O da sana bakıyor olsun… Peki bu kişi niye seninle ilişki yaşamayı dilesin? Senin nasıl özelliklerin var? Bu kişi niye seni tercih etsin?
- Gerçek aşkı arayanlara bir film:
Aşkın Algoritması (Zoe): Romantik, Dram, Bilimkurgu (2018) - Uzun yolculuklar için bir podcast:
Mr. Vesile -Yunus Sezener - Muhtemel aşkın şafağında dinlenecek bir albüm:
Hermanos Gutierrez’in tüm albümleri.
En sık karşılaşılan ilişki hatası:
İsteklerine, beklentilerine, kırmızı çizgilerine; yani sivri köşelerine odaklanmak...