Aslı Gibidir!
Karşımızda; son dizi projesi Benim Tatlı Yalanım’da başrol oyunculuğunun hakkını sonuna kadar vermiş, ceplerine yepyeni hayaller doldurmuş bir kadın var. Aslı Bekiroğlu’nu biraz ‘çılgın’ buluyor olabilirsiniz. Zaten onun alametifarikası; etrafındaki seslere aldırış etmeden, bildiğini okumasında yatıyor.
Aslı Bekiroğlu deyince aklınıza ne geliyor? Enerji, kahkaha, eğlence, bitmek tükenmek bilmeyen hareketlilik, canlılık, sempatiklik, gençlik… Kapak çekimi için birlikte geçirdiğimiz tüm gün boyunca Aslı Bekiroğlu’na denk düşen kavramlar bunlar oldu. Suyun yüzeyinde 24 yaşında, İtalyan Lisesi’nde okumuş, sonrasında bir süre konservatuvarda eğitim almış, sosyal medya sayesinde keşfedilmiş ve bugün başrol oyunculuğuna kadar yükselmiş genç bir kadının masalı var. Fakat onun asıl hikayesi kendisinde, içten içe hepimizin varmak istediği ‘kime ne?’ mertebesinde. Ondan tüm bu başarıları aldığınızda gördüğünüz şey; kalabalıklar arasında özgür bir ruh oluyor. Kimse size bakmıyorken, içinizden nasıl geliyorsa öyle davranırsınız; işte Aslı Bekiroğlu tam olarak öyle biri. Hem de tüm gözler üzerindeyken bile… Davranışlarını yapmacık bir otokontrol mekanizmasından uzak tutabiliyor ve insanlarda nasıl bir izlenim bıraktığını umursamıyor. Tüm ekiple, etraftaki kedilerle, köpeklerle tek tek muhabbet ediyor. Üstelik görev bilinciyle yapmıyor bunu; canı öyle istiyor! Ne yaşadığıyla, daha neler yaşayacağıyla, başına gelen iyi ya da kötü senaryolarla değil; hayata nasıl baktığıyla ilgileniyor. “Ben biraz daha optimist bir yerden bakıyorum hayata. Bir şey olmadıysa ‘iyi ki olmadı’ diyebiliyorum. Polyannacılık diyebiliriz biraz…” diyor. Polyanna değil belki ama ona bakınca modern çağın ‘Carpe Diem’ savaşçısını görmeniz mümkün. Aslı Bekiroğlu hikayenin başına ya da sonuna değil; bütününe, en çok da bugününe aşık bir kadın. Ekranlara çok yeni veda eden Benim Tatlı Yalanım dizisinde canlandırdığı Suna karakteriyle oyunculuk konusunda kendini kanıtladı, stadyumları dolduracak kadar başarılı bir şarkıcı olma hayalininse hala peşinde. Öyle ki “Canım ne zaman sıkılsa kendimi hep müziğin içinde buluyorum. Hayallerimden biri de; bütün enstrümanları çalabilmek!” diyor. Sözü ona bırakmışken, devamını kendisinden dinleyelim…
Henüz çok yeni ekranlara veda eden Benim Tatlı Yalanım nasıl bir yolculuktu sizin için, hayatınızda neleri değiştirdi?
Canlandırdığım Suna karakteriyle, kendime oyunculuk anlamında yeni bir şeyler katabildiğimi düşünüyorum. Benim açımdan çok güzel, naif, keyifli bir işti. Ekibimizden hayatıma kattığım dostlarım oldu ve bu beni çok mutlu ediyor.
Oyuncularıyla, senaryosuyla ne kadar kaliteli olursa olsun; alternatif mecraların artışından dolayı televizyon dizileri eskisi kadar uzun soluklu olamıyor. Sizin konuya bakışınız nasıl? ‘Televizyon tarih oluyor’ karamsarlığına kapılıyor musunuz?
Ben karamsar bir insan değilim. Bir de dizilerin uzun soluklu olmayışının sebebinin alternatif mecralar olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Alternatif mecralar, çeşitliliği ve rekabeti arttırdığı gibi zamanla içerikleri de güçlendirecektir.
Yıllar önce şöhret olmak isteyenler dergilere fotoğraf gönderirmiş. Bugünse birçok kişi sosyal medya aracılığıyla ünlü olabiliyor. Amaç aynı; araç başka… Buna rağmen sosyal medyada keşfedilmek, birçok kişi tarafından ‘kolay yoldan ünlü olmak’ olarak algılanıyor. Vine’daki eğlenceli videolarınız sayesinde keşfedilmiş bir oyuncu olarak; bu yaklaşımı ve değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Kolay veya zor; hayallere giden her yol mübahtır bence. Vine, kendimi gösterebildiğim bir vitrin oldu. Bunun üzerine eğer ben kendimi geliştirmeseydim ve bu yola kendimi adamasaydım ‘Vine’daki komik kız’ olarak kalırdım. Evet, belki şans; belki bir artı ama kolay hiçbir yanı yok... Çok istedim ve çok çalıştım. Bugün, burada, ben olmaktan; Aslı Bekiroğlu olmaktan mutluluk duyuyorum.
Suna karakteriyle ilk kez başrolde izledik sizi. Kariyeriniz adına dönüm noktası diyebiliriz… Bu yükseliş ‘ya şimdi yerimde sayarsam’ paniği yaratıyor mu?
Çok teşekkür ederim. Bu panik ister istemez her işten sonra oluyor. ‘Yeni bir iş gelecek mi; gelirse aynı tarzda bir rol, proje mi gelecek?’ diye düşünüyor insan. Ben biraz daha optimist bir yerden bakıyorum hayata. Bir şey olmadıysa ‘iyi ki olmadı’ diyebiliyorum. Polyannacılık diyebiliriz biraz…
‘İnanırsam olur’ felsefesini benimsediğinizi okumuştum. Bu motivasyona kavuşmanızı sağlayan, bir nevi ‘oldurduğunuz’ en önemli olay neydi?
Daha dün bir arkadaşımla konuşuyorduk. Ona tam yedi sene önce ‘oyuncu olacağım, televizyonlarda göreceksin beni’ demişim. ‘Nasıl dedin de yaptın’ diye şaşırıyor. Sanırım budur. Çünkü Vine’a kadar en az 60-70 deneme çekimine gittim ve geri çevrildim. Ama çok istedim, çok inandım ve yılmadım.
Neşeli, lafını esirgemeyen ve pozitif yapınız, kendi içinizde ‘bu hayatı nasıl yaşamayalım?’ üzerine düşünürken aldığınız bir karar mıydı, yoksa çocukluğunuzda da böyle miydiniz?
Kendimi bildim bileli böyleyim. Böyle oluşuma anlam veremeyen mutsuz ve suratsız insanlar genelde yapmacık ve şımarık olduğumu düşünür. Halbuki malzeme bu… Keşke sen de mutlu olsan!
Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Mert Terliksiz
Styling: Şeyda Sözüer
Saç: Ferit Belli
Makyaj: Burcu Taş
Makyaj Asistanı: Simge Üstün
Styling Asistanları: Safiye Kaptanoğlu, Ilgaz Bala Katırcı
Röportajın tamamı Elele Şubat sayısında...