“Bayrağı devraldık, koşuyoruz”
Toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın dayanışması, eğitim... Sadece şikayet etmek yerine elini taşın altına koyan ve nereden başlamamız gerektiğine dair bir yol haritası sunan üç kadın; Ebru Tuay, Banu Özkan Tozluyurt ve Özge Uzun...
Röportaj: Gülru İncu
21’inci yüzyıl Türkiye’sinin gerçeklerinden kaçamamak insanı en basit tanımıyla yıldırıyor. Kadının Adı Var projesinin oluşum aşamasını dinlerken önce buna odaklanıyorsunuz. Bir televizyon programı olarak düşünülen ama sonra edebiyat, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının istihdama katılımı gibi geniş bir yelpazeye yayılacağı anlaşılınca ‘çok kaliteli’ bulunduğu gerekçesiyle kanallar tarafından reddedilen bir proje var karşımızda. Sonra, bu projenin mimarı olan üç kadın el ele veriyor, pes etmeden yollarına devam ediyor. Psikoterapist-yazar Ebru Tuay, yönetim danışmanı-yazar Banu Özkan Tozluyurt ve spiker, TV programcısı ve yazar Özge Uzun, her ay ücretsiz olarak halka açık oynadıkları Kadının Adı Var adlı gösteride bilgi ve deneyimlerini paylaşıyor. Seyirciyi de olaya dahil eden gösteri başarıyla yoluna devam ediyor.
Duygu Asena ile büyüyen bir nesiliz. Bu projeyi hayata geçirirken onun söylemlerinden yararlandınız mı?
EBRU TUAY: Duygu Asena’ya selam duran bir ad verdik etkinliğimize. O ilham aldığımız fikir insanlarından biri. Bu bir bayrak yarışıysa biz bayrağı devraldık ve koşuyoruz. Bu proje Duygu Asena’dan tamamen esinlenerek ortaya çıktı. Onun bir nesle rehber olan kitabı Kadının Adı Yok bizim için de çok önemliydi ve biz sadece artık kadınların adı olsun istedik, o yüzden gösterimizin adı Kadının Adı Var oldu. Her gösterimizde de kendisini minnetle anıyoruz.
Kadının Adı Var projesi nasıl doğdu, neyi hedefliyorsunuz?
E. T: Türkiye’nin toplumsal cinsiyet eşitliğinde dünyanın en kötü durumda olan 20 ülkesinden biri olmasını hazmedemiyoruz. Kadının yaşadığı ayrımcılık kader değildir, cehaletin sonucudur. Aslında bir TV programı yapmak için çıktık yola, hatta gününü ve saatini belirlemiştik. İçinde kitap, sohbet, toplumsal cinsiyet eşitliği, kadının istihdama katılımı gibi pek çok konuyu konuşacağımız bir program olacaktı. Görüştüğümüz kanallar projeyi çok kaliteli buldukları gerekçesiyle bizi reddetti. Hedefimize ulaşmak için yöntemimizi değiştirdik. Bugün interaktif olarak televizyon aracılığıyla ulaşacağımızdan çok daha fazla insana ulaşıyoruz. Belediyeler, özel kurumlar, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ile iş birliği içindeyiz.
Oyununuz için “Kadına ve erkeğe eşit uzaklıkta, insana yakın gösteri” diyorsunuz. Bu çok tartışılan bir mesele, yani hak-hukuk olarak kadını ve erkeği ayırmak. Bizim gibi geri kalmış ülkelerde kadınların durumu kantarın topuzunu etkilemeli diye düşünüyorum, siz ne dersiniz?
E. T: Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadına olduğu gibi erkeğe de maliyeti var. Bunca kızgın erkek, bunca öfkeye boğulmuş erkek… Mutsuz insanlar bunlar. Çözüm üretemeyen, erkekliğin ötesindeki insaniyete ulaşamayan. Bir diğer türlü zavallılık var orada da. Bunu görmeden, meseleyi sadece kadın meselesi olarak görmek bütünü anlamaya engel olabilir. Eğer konuyu ‘kadın-erkek’ diye ayırmayıp ‘insan’ olarak yaklaşırsak, kız çocuklarımızı regl, erkek çocuklarımızı sünnet olduklarında aynı şekilde kutlarsak, eğitim hakkını aynı şekilde verirsek, sokağa çıktıklarında her ikisine de aynı tembihleri yaparsak ileride zaten bugün rahatsız ettiğimiz konuları konuşmayacağız. O yüzden de bugünün kadınlarının farkındalıklarını arttırmak ve bugün çok daha fazla bu konuya emek ve zaman harcamak gerektiğinin farkındayız.
Türkiye’de kadınların en önemli sorunu ne sizce?
E. T: Örfler ve yasalar bağlamında haksızlığa maruz kalmak. Kadınlığını kucaklayamamak, kalıpların içine sıkışmak. Kendi bedeninden başlayarak seçimler noktasında karar verme gücünü kazanması önemli kadının. Erkeklerin kadın sorunlarına bakış açıları ve bu konudaki farkındalık noksanlığı kadınlar için en büyük sorunlardan. Kadının hak ettiği yeri bulması için erkeğin düşünce yapısı değişmeli. Bununla birlikte kadının da kendi içindeki cevherin farkında olmaması ve gücünü küçümsemesi de sorun.
Bu projede en çok hangi kadınlardan ilham aldınız?
E.T: Her birimizin kahramanları var. Benimkiler ilk tanıdığım feminist annem Leman Tuay, Maya Angelou, Malala Yousafzai ve kendi sesini arayan danışanlarım.
BANU TOZLUYURT: Başta Duygu Asena olmak üzere köyünde yaptığı tiyatro ile adını duyuran ve yaşına, eğitimine, yaşadığı koşullara rağmen hayatının direksiyonunu eline almış Ümmüye Koçak ve onun gibi kırsal kesimde büyük yenilikler yapan kadınlar en çok ilham aldıklarım şahsen. Arp sahibi olmadan dünyada dört tane birincilik almış arpist Merve Kocabeyler de ilham kaynaklarımdan.
ÖZGE UZUN: Banu ve Ebru. Bu hayata karşı olan duruşlarına hayranım. Kendi sesini keşfetme yolculuğu yapan tüm kadınlara hayranım ve ilham kaynağım.
Sahnedeyken en çok hangi konulara değiniyorsunuz?
E.T: Toplumsal cinsiyet eşitliği, evde çalışan kadınlar, kadın dayanışması, eğitim. Aslında günlük olarak da konuştuğumuz ama içindeki anlamı keşfedemediğimiz konular. Elimizi taşın altına koymak gerektiği... Sadece şikayet ediyoruz. Ne yapmamız ya da nereden başlamamız gerektiğine dair bir yol çiziyoruz.
Gösterinizin interaktif bir yanı da var. Bu, seyircilere nasıl yansıyor?
E.T: Daha samimi bir ortam oluyor, bu da birlikte düşünüp hissetmeyi sağlıyor.
B.T: Gösteride konuştuğumuz her konu seyircilerin de yaşadıkları olduğu için kendilerini her zaman gösterinin içinden bir parça gibi hissettiklerini söylüyorlar. Daha çok sorguluyorlar ve sesli düşünmek onlara daha çok koşma gücü veriyor bana göre.
Sosyal roller, kadına biçilen roller, ayakta kalma mücadeleleri, çalışan kadınların ego savaşları… Kadınlar gerçekten özgür olabilir mi sizce ya da sizin dediğiniz gibi her iki cinse eşit uzaklıkta olursak insan özgür olabilir mi?
E.T: İnsanın özgürleşmesi bir sonuç değil aslında, bir süreç. Yapılan yolculuk önemli. Bu sürecin parçası olabilmek için kendilik duygusuna hakkımız olduğunu, biricikliğimizi ve bu biricikliğin anlamını algılamamız önemli. Sadece kadın-erkek değil, insanın olduğu yerde söz ettiğiniz mücadele elbet olacak. Bunun en sağlıklı şekilde ilerlemesi kadının elinde, çünkü biz evlatlar yetiştiriyoruz. Anneyiz, empati yeteneğimiz doğuştan. Tek başına özgür olmanın hiçbir anlamı yok. Ancak beraber olursak özgürleşebiliriz.
‘Kadınlar hayatlarının direksiyonunu ele geçirmeli’ söylemi çok güzel ama bir de içinde yaşadığımız ataerkil kültür ve Türkiye gerçeği var. Peki, neler yapılabilir bunun için, gerçekçi hedefler neler sizce?
B.T: Ne güzel söylediniz, gerçekçi hedefler diye. Kadınlar kendileri için gerçekçi hedefler koyabilmeli. Kadınlar istediklerini, hedeflerini, gitmek istedikleri yönü bilirlerse direksiyonu daha kolay ele geçireceklerine inanıyoruz. Kadınların üretmesi, ekonomiye katılımı, dayanışma ağlarının gelişmesi, medyada başarılı kadınların görünür olması, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinçli eğitim politikaları, sivil toplum anlayışının güçlenmesi. Bu saydığımız alanların her birinde biz etki alanımızın menzili içinde çalışıyoruz ve etrafımızda direksiyona geçen kadınlar çoğalıyor, belki de o sebeple hedeflerimiz gerçekçi geliyor.