Bazen de bırakın dağınık kalsın!
Anne olunca özel zevklerimizden, arkadaşlarımızdan, bakımımızdan, sağlığımızdan ve eşimizden feragat edebiliyoruz. Oysa doğru yol bu değil...
Yazı: Ayşegül Uyanık Örnekal
Bizler annesinin meslek hanesinde ‘ev kadını’ yazan çocuklardık çoğunlukla. Oysa günümüz çocuklarının anneleri çalışmayı tercih ediyor, çalışan anne sayısı gün geçtikçe artıyor. Hal böyle olunca çocuklar erken yaşta bakıcı ya da anaokulu, kreş ve yuvalarla tanışıyor. Bu anneler en çok aile içinde denge kuramamaktan, anne-çalışan kadın rolleri arasında kalmaktan, az zamanda çok iş yetiştirme mecburiyetinden, tüm bunları yaparken de çocuğu için eğlenceli bir anne olmaya çalışmaktan dert yanıyor. Bu tür sıkıntıları olan annelerin yalnız olmadığını ve aslında doğru adımlar atarak yaşamlarını kolaylaştırabileceklerini anlatan atölye çalışmaları düzenleyen Ebeveyn Koçu Figen Küçükkoner Kırca ile çalışan anne olmanın kadınlar üzerindeki etkilerini konuştuk.
Çalışan anne olmak kadınlara hangi sorumlulukları yüklüyor?
Öncelikle anne olmak, başlı başına bir sorumluluk. Bunun üstüne çalışma hayatı da devam ediyor. Baktığınızda iş yaşamında olmak, evli ve çocuklu hayattan çok daha önce başlayan bir süreç. Oradaki sorumluluklar, zorluklar düşünüldüğünde kadın anne olduğunda sanki aynı anda iki tam zamanlı işte birden çalışıyor. Detaycılık, mükemmeliyetçilik, her şeye yetebilmek ve en iyi şekilde yapabilmek isteğinin altında bir süre sonra ezilmeye başlıyor. Özellikle de doğum izninin sonuna yaklaşıldığı günlerde!
Çiçeği burnunda anneler bunca koşuşturmanın içinde neleri gözden çıkarıyor?
Farklı yerlerde yaptığım çalışmalarda görüyorum ki insan hobi edinmeyi, özel zevklerini sürdürmeyi, arkadaşlarla görüşmeyi bir yana bırakın adeta benliğini unutuyor. Kendine zaman ayırmak, sağlığını beslemekten dahi feragat ediyor. Daha sonra da eşinden... Erkekler biraz geri planda kalıyor. Bu durum özellikle ilk bir yılda bu şekilde sürüyor, sonrasında ise değişiyor. Çünkü baktığınızda bu bir değişim süreci, ebeveynler aslında her dönem yeni bir şeyle karşılaşıyor.
Peki bu süreçte babanın rolü ne?
Geçtiğimiz haziran ayında babalık statüsüyle ilgili 30 ülkeyi kapsayan global bir araştırma yapıldı. Bu çalışmadan çıkan farklı sonuçlardan biri de günümüz babalarının çocuklarıyla birlikte olmak, onlara daha fazla zaman ayırabilmek için daha az para kazanmaya bile razı olduğunu gösteriyor. Demek oluyor ki babala “Evet, biz de işin içindeyiz” diyor.
Bu söyleme annelerin tavrı nasıl?
Birçok baba aslında buna içten içe istekli fakat ben annelerin izin vermediğini düşünüyorum. Söylediğim gibi mükemmeliyetçilik, her işe ben yeterim, en iyisini ben yaparım duygusuyla çoğu görevi üstüne alan kadın yüzünden, babalar sadece oyun arkadaşı haline geliyor. Bu durumu zaten isteyen erkekler hallerinden memnunken, kadınlarsa şikayet ediyor: “Her şeyle ben ilgileniyorum, keyfini o sürüyor.” O zaman ben de diyorum ki; “Verin işleri!” Düzenlediğimiz atölye çalışmalarındaki gözlemlerim de bu yönde. “Ona söyleyeceğime ben yaparım” diyen anneler, ilk ara verdiğimizde hemen telefona koşup, evdeki durum hakkında bilgi alıyor. Oysa onlar yokken de her şey gayet iyi gidiyor çünkü erkekler de bakım konusuna hakim. Aslında babalar çocuğun doğduğu ilk günden itibaren işin içerisine girebilir, ki girmek de istiyor. Bence annelerin burada eşit rolde olunduğu fikrini içlerine sindirip, onlara yer açması gerekiyor. Baktığınızda çalışan annelerin 4-4.5 ayda işe dönmesi gerekiyor. Bu süre en iyi ihtimalle altı aya uzayabiliyor. Aslında bir şekilde çocuğunu yalnız bırakacağının farkında kadın. Bu yüzden babayı ne kadar hızlı işin içine katarsa kendi üstündeki yükleri de devrediyor.
Önce onun gönlünü besleyin
Günün stresini kapıda bırakıp, çocuğuna şefkatle sarılmak için annelerin neler yapması gerekir?
15-20 sene önce ofisten çıktığınızda mesai bitiyordu. Şimdiyse her an telefonunuz çalabilir, e-posta gelebilir, eve gidince de çalışmaya devam edebilirsiniz. Bu konuda benim prensibim ise evde ev, işte iş. İşe gittiğinizde de şu an her şeyimle buradayım, evde işler yolunda demek gerekiyor. Eve gidildiğinde ister iki saat, ister 30 dakika... Ne kadar zaman ayırabilirseniz ayırın ama sadece çocuğunuza odaklanın. Bazen gerekiyorsa telefonları sessize almak, e-postalara hemen bakmamak da gerekiyor. Bunun için örneğin eve gittiğinizde önce çocuğunuzun gönlünü doyurun, besleyin. Yemek, içmek, evin düzeni; bunlar sonra gelsin. Onun temel ihtiyacının sizden göreceği ilgi ve sevgi olduğunu unutmayın.
En büyük şikayetlerden biri de zamanın yetersizliği... Böyle bir şey var mı?
Dikkat ederseniz hep olumsuz konuşuyoruz. Aslında zaman çok ciddi ve önemli bir kaynak. Bu kaynak fazlasıyla da var. “Ben bu kaynakla ne yapıyorum, nasıl kullanıyorum?” diye düşünmek gerekiyor. Çalışan aile aslında zaman yetirme konusunda, işteki yetkinlikleri sebebiyle çok iyi. Araştırmalar da gösteriyor ki organizasyon, çalışan annenin öne çıkan yetkinliklerinden biri. Dolayısıyla zaman yetmediğinde çok iyi planlama yapmak gerekiyor.
Günümüzde çalışan, bekar anneler de var. Onlara ne önerirsiniz?
Unutulmaması gereken en önemli konu evlilik bitebilir ama anne-babalık bitmez, bitmemeli. Ortada bir çocuk varsa, onun gelişimi için anne ve baba aynı takımın vazgeçilmez parçaları ve rolleri de eşit. Bu nedenle ister medenice ister problemli bir ayrılık süreci geçirsinler, ortak çocukları için her zaman iletişim içinde olmaları gerekiyor. Diğer türlüsü zaten çocuğa yapılabilecek en kötü şey. Bu tür durumlarda çocuk ilk başta “Bana ne olacak? Evde iki kişi vardı, ne oldu da ayrıldılar? Ben ne yapacağım” diyor kendi kendine. Eğer ayrılık doğru şekilde yönetilebilirse çocuk da bu durumu kabulleniyor. Baba 15 günde bir hafta sonlarını yanında geçireceği değil, ihtiyacı olduğu her zaman yanında olan, konuşabileceği, danışabileceği biri oluyor. Elbette bu tür ilişkilerde her ne kadar yardımcı olsa da fiziksel ve operasyonel birçok sorumluluk annenin üzerinde oluyor.
Özetlemek gerekirse ‘süper anne’ olmak mümkün mü?
‘Süper Anne Olmak’ adlı atölye çalışmamıza da bu soruyla başlıyoruz. Aslında süper anne diye bir şey yok. Aynı süper bakıcı, süper okul olmadığı gibi... Hiçbir şey 10 numara, 100 puan olamaz. Şu soruların cevabını bulmak gerekiyor: ‘Benim istediğim şekilde olabiliyor mu? Ben ne istiyorum? Çocuğumla ilgili ne yapmam lazım?’ Bu şekilde ayna tutabilmek, kendine dönüp bakabilmek ve sorgulayabilmek gerekiyor. Eğer kadınlar kendi tanımlarına uyabilirse o zaman süper anne olabiliyor.
Çocuğumu kime emanet etsem?
Doğum izni, süt izinlerinin bir araya toplanması, ücretsiz izin almak... Malum sayılı gün çabuk geçiyor. Eninde sonunda annenin yeniden işe başlaması gerekiyor. Bu dönem yaklaştıkça bu kez de bebeğin bakımıyla kimin ilgileneceği sorunu gündeme geliyor. Eğer anneanne, babaanne gibi bir aile büyüğü bakmayacaksa, bebek için bir bakıcı tutulması ya da kreşe verilmesi gerekiyor. Burada yine sorumluluk anneye düşüyor. Ebeveyn Koçu Figen Küçükkoner Kırca, bunun bilinçli bir seçim olduğunu düşündüğünü belirterek şunları söylüyor: “Bu kararda söz sahibi hep anne oluyor. Sezgiler, içgüdüler kadınlarda daha güçlü duygular. Ama karar almakla işin bütün operasyonel yükünü almanın aynı şey olmadığını düşünüyorum. Birçok şey paylaşılabilir. Bakıcı araştırmak, adaylarla görüşmek babayla birlikte yapılabilir ama bu noktada sorumluluğu almayı kadın tercih ediyor çünkü bu biçilmiş bir rol aslında. Dünyaya baktığımızda da her ülkede, her kültürde annenin biraz daha söz sahibi olduğu görülüyor. Çünkü babaların gündelik hayat içindeki iş yükü daha fazla olabiliyor.”
Ya şımartılırsa?
Bazı ailelerde ise çocuğun bakımından anneanne, babaanne gibi aile büyükleri sorumlu oluyor. O zaman da işin içine günümüz anneleri ile geleneksel anne çatışması girebiliyor. Ebeveyninin belli kuralları olmasına rağmen, ninesiyle birlikte kalan çocuk gündüzleri özgürlüğünü ilan edebiliyor. Bu da aile içinde istenmeyen durumlara yol açabiliyor. Figen Küçükkoner Kırca, bu konuda iletişimin önemli olduğunu; disiplin, kurallar, sınırların daha bebeklik dönemindeki uyku düzeniyle başladığını belirtiyor. Evindeki şartların diğer evde olmadığını bilmekse çocuğun işine gelebiliyor. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarına nedenleri ve niçinleri açıklaması gerekiyor. Örneğin anneannesinde yemekten önce çikolata yemesine izin verilen çocuk, aynı alışkanlığı evinde de sürdürmek isterse bu durumu “Yemekten önce çikolata yememelisin, eğer anneannen buna izin veriyorsa o sana kıyamadığı için böyle davranıyor. Ama emin ol, o da yaptığının yanlış olduğunu biliyor” şeklinde anlatmak önem taşıyor.