Bedük’le dansa "Go"
Bedük, yeni albümü “go” ile bizi 40 ve 50’li yılların danslarına götürüyor.
Peki kolbastı çılgınlığına ne diyorsun?
Sanki senin klibinin çıkmasını bekliyordu… Ben o çılgınlığın içinde özellikle kendimi geri çekmeyi tercih ettim. Benim müziğimde sadece bir unsurdu kolbastı. Büyük patlamadan sonra boğulmak istemedim o işin içinde, kendimi geri çektim. Böylelikle hem duruşumu, hem müziğimi korumuş oldum. Google Analitics’e baktığın zaman kolbastının yükselişi, zaman çizelgesine göre tam benim klibimin çıkışından bir haft a sonraya denk geliyor. Ne güzel işte, Dance Revolution demiştik orada, yeni bir şey göstermiş olduk. Bu albümde örneğin 40’ların, 50’lerin danslarını yapabileceğiniz şarkılar var.
Automatik klibinden sonra düğün salonlarından hiç teklif aldın mı?
Ya da “Bedük bizim düğünümüzde sahne alır mısın?” diyen oldu mu? Evet, konser vermem için düğüne çağırıldığım oldu. Off icial teklif de geldi. 14 Şubat’ta “Sevgililer Düğünü” diye bir parti yaptık örneğin. Gelinlikli kızlar vardı, şeker dağıtıldı. Çok keyifl iydi. Arkadaşlarımın düğünleri olduğu zaman da genellikle çıkar, bir-iki şarkı söylerim.
Önceki albümlerinde tüm her şeyi sen üstlenmişsin. Bu albümde de mi kontrol sende?
Ben egosantrik bir adamım. Kendi yaptığım şeyi çok beğeniyorum. Bir de benim kendime göre bir vizyonum var. O bakışı başkasına anlatmaktansa yapmayı tercih ediyorum. Kendi başıma en iyisini yaptığımı düşünüyorum. Normalde 5-10 kişinin yapacağı işin sorumluluğunu tek başına alıyorum.
Peki bu sende bir algı körlüğü yaratmıyor mu?
Bu konuda eşime her zaman sorarım. Onunla bakış açılarımız farklıdır çünkü. Ama reklamcı olduğum için işime dışarıdan bakabiliyorum. Kendi işime aşık olan biri değilim. O yüzden otokontrolüm gelişti.
Sahneye her zaman takım elbise ve gözlükle çıkıyorsun. Normalde aran nasıl takım elbiseyle?
Normalde takım elbise giymeyi çok sevmiyorum. Okul yıllarının getirdiği o zorunluluktan sonra sıkıntı basıyor. Yıllarca da uğraştım takım elbise giymeyeceğim bir iş yapmak için. Ama sahnede giyiyorum. Çünkü o Serhat değil, başka bir adam, Bedük. Bir de ben ilk çıktığımda amacım, 70-80’lerin dans, eğlence ve müzik kültürünü bugüne taşımaktı. O müziği taklit etmek şeklinde değil, “Bugün yaşasalardı nasıl olurdu?”yu vermek istedim. Mesela sahneye canlı çıkıyorum, oysa dans müziğinde alışmışızdır DJ’lere. O adamlar o zaman kocaman orkestralarla, canlı çıkıyorlardı ve hepsi özellikle beyaz takım elbise giyiyorlardı.
Sahne kıyafetlerini kendin mi seçersin?
Evet. Mesela yeni albümümde ayakkabılarıma bayılacaksınız. İspanya’dan Hayon diye bir adamın ayakkabıları... Dünyada nadir bulunan, özel bir koleksiyon.
Genel kanı dans müziğini DJ’ler yapar, sen bu işi canlı yaparak o anlayışı kırdığını düşünüyor musun?
O bakış açısını kırmaya çalışmadım. Kendi eğlendiğim şeyi yapmaya çalıştım. Mesela ben dışarı çıktığımda canlı müzik dinlemek istiyorum, o yüzden insanlara bunu vermek istiyorum.
Elektronik müzik içinde hiçbir duygu barındırmıyor diyorlar. Bu görüşe katılıyor musun?
Binbir türlü duygu var. Hangi duyguyu barındırıyor, hangisini barındırmıyor bilemezsin ki? İlla popüler müzikte alıştığımız duyguları barındırmak zorunda değil. Genelde bizim popüler müzikte duygular “öldüm, bittim” şeklinde olduğu için, pop da yapsam, arabesk de yapsam bu duyguları vermek istemem. Bu arada benim yaptığım müzik, elektronik müzik değil, pop. Ama bizdeki pop, pop olmadığı için benimki o şekilde geçmiyor.Dans müziğinde kendine özgü bir yer edinen Bedük, “Automatik” şarkısına çektiği düğün salonu klibiyle geniş kitlelere ulaşmıştı. Ne olduysa o klipten sonra oldu, herkes kolbastı çılgınlığına tutuldu. Ama o kendini bu çılgınlığın içinde geride tutmayı başardı. “O büyük patlamada boğulmaktan kendimi kurtardım” diyor.
Bedük’ün sahnede görmeye alışık olduğumuz gibi, normal hayatta güneş gözlüğüyle ve takım elbiseyle dolaştığını sanmayın. Bu durumu “Çünkü o Bedük, ben Serhat’ım” diye açıklıyor. Röportaja başladığımızda ilk dikkatimizi çeken hep, bir yerlere yetişecekmiş gibi hızlı konuşması. Bir de sürekli sakalıyla oynuyor. Sonradan anlıyoruz ki, gerginliğinin nedeni yeni albümünün henüz tam olarak hazır olmaması! Biz bu röportajı yaparken henüz çıkmamış olan ve 8 Şubat’ta çıkacak albümü için, bir şarkı sözü ve düzenlemesinin eksik olduğunu söylüyor! Ama bu her albüm öncesi bir “Bedük klasiği” halini almış. Çünkü şarkıcı, albümün çıkışına sayılı günler kala “Bu albümün şöyle bir şarkıya ihtiyacı var” deyip, yeni fikirlerin peşine düştüğünü söylüyor.
Albümünün adı GO… Nereye gidiyor bu albüm?
Bu albümün uzun süre gidesi var. Normalde bir-bir buçuk sene arayla albüm yapıyorum, bu defa bunun biraz daha uzun gitmesini, daha fazla klip çekmeyi istiyorum. Hem de aşağı yukarı her şarkıda “go” diyorum. Tamamen tesadüf eseri… O yüzden albümün adı bu oldu. İkinci albümüm “Dance Revolution” çok hızlı bir albümdü, bütün şarkılar hit’ti neredeyse. İlk albümümde de daha mid tempolar vardı. Hem kafana kafana indiren, hem de oturup dinleyebileceğin şarkılar. Üçüncü albümde bu ikisinin ortasını buldum aslında. Hem çok hızlı, hem mid tempolar var. Ayrıca bu albüm daha olgun bir albüm oldu diyebilirim. Bundan yıllar sonra “Bedük kimdir, ne yapmıştır?” diye baktığın zaman, “GO” albümünü gösterebilirsin.
Şarkılarının kliplerinde ilginç temalar görüyoruz. Düğün salonu ve kolbastı, orta oyun kahramanları “Aşuk ile Maşuk” gibi... Bu çok konuşulan kliplerinden sonra sırada ne var?
Bu klipler ses getirsin diye özellikle yaptığımız bir şey değil. Şarkıyı nasıl öne çıkartabiliriz diye düşünüyoruz. Her zamanki gibi klip olayına farklı bakacağız. Enteresan şeyler gelebilir, bekleyin!