Benim annem yeterince iyi!
Keşke bir formülü olsa da hepimiz iyi birer anne olduğumuza ikna olsak! Vicdan azabı çekmeden, suçluluk duymadan, kendimize vakit ayırarak da iyi anne olduğumuzun bilinci ile çocuklarımızı büyütebilsek…
Yazı: Mürsel Çavuş
Özellikle kadın psikolojisini ilgi alanı olarak tanımlayan ve menopoz, annelik sonrası, doğum sonrası gibi alanlarda çalışan Psikiyatrist Defne Eraslan, “Kadınlar anneliği keyifli ve tatmin edici bir deneyim olarak hayal ediyor fakat sonrasında pişmanlık ve suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Aşırı fedakarlıkta bulunup kendilerini ve ailelerini yıpratıyorlar. İş, ev işleri ve anneliği birlikte götürmeye çalışırken koydukları ya da onlardan beklenen ulaşılamaz standartlar nedeniyle sürekli yetersizlik duygusu hissediyorlar” diyor.
Psikiyatrist Eraslan’a nedir bu annelerin çektikleri vicdan azabının nedeni diye sorduğumuzda şunları söylüyor: “Kadınların kendilerine güven sorunu zaten ergenlikten itibaren erkeklerden daha fazla. Annelik de bu sorunu tetikliyor. Annelik anlamlar yüklenen, yüceltilen, herkesin söz hakkı olduğunu zannettiği bir rol. Kendi annen, eşinin annesi, toplum, arkadaşların… Dolayısıyla çocuk sorumluluğundan öte anne de en iyisini yapmaya çalışıyor. Kadınlar yoğun şekilde kendilerini beğenmiyor ve suçluyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bir yetersizlik duyguları var. Bu duyguyu geçirmek için yaptıkları birçok şey onları daha iyi bir anne yerine, daha endişeli anne yapıyor. Bu da hem kendilerine hem de çocuklarına kötü geliyor. Çocuklar da sürekli kendini beğenmeyen kaygılı anneyle büyümek zorunda kalıyorlar.”
Annelerin yetersizlik hislerinin altında yatan nedenlerden biri de sadece çocuklarına odaklanmaları… Evet, genel kanının aksine sadece çocuğu ile ilgilenen anne aslında bir yanılgıya düşüyor. Psikiyatrist Eraslan, “Çocuk yardıma muhtaçtır, anne olmak da çok yüceltilir. Bu nedenle anne eşiyle, ailesi ve arkadaşlarıyla, kariyeriyle ilişkisi yerine sadece çocuğa odaklanıyor. Eğer anne para kazanmak zorundaysa iş de hayatın zorunlu parçası oluyor ama diğer alanları yok ediyor. Diğer yönlerden beslenmediğiniz zaman ne yaparsanız yapın kendinizi yeterli hissedemezsiniz. İşte bu dengesizlik anneyi yoruyor. Başka kaynaklardan beslenemediği için kaygılı ve mantık dışı hareketler yapmaya başlıyor” diyor.
BIRAKIN DAĞINIK KALSIN
Buraya kadar okuduklarınız size kendinizi hatırlatıyorsa Psikiyatrist Eraslan’ın çözüm önerilerine kulak verebilirsiniz. Eraslan, “
En önemli çözüm standartları yumuşatmak. Harika anne çocuğun her şeyine yardım eden anne değildir. Tam tersine bu tutumla çocuğa zarar verir çünkü çocuk aslında güçsüz yetişmiştir, mükemmel olmayan koşullarla karşılaştığında ne yapacağını bilemez. Örneğin, ‘çocuğun ilkokul çağına kadar bir gece bile annesiz kalmaması lazım, çocuğa her gün bir saat kitap okumak lazım, çocukla her gün yarım saat eğitici oyun oynamak lazım, bütün yemeklerin organik olması lazım’ gibi telkinler her taraftan standart geliyor. Anneler de kendilerine dayatılan idealleri, değiştirilemez kanun gibi algılıyor. Çocuğu mümkün olduğunca doğal beslemek iyidir elbette fakat çocuğu organik besleyeceğim diye parasız kalıyor ve bu yüzden daha çok çalışması gerekiyorsa bu durum anneyi yıpratıyor. Kendi akıl sağlıkları yerinde olmadıktan sonra anneler çocuklarıyla her gün eğitici aktivite yapsalar da, evleri olağanüstü derli toplu ve hijyenik olsa da hiç anlamı yok.”
DAYATILANLARI SORGULAYIN
Hükümetten, aile büyüklerine kadar annelere, anneliğe dayatılan birçok ‘doğru’ var. Kendi standartları farklı olsa da sırf annesi ya da kayınvalidesi istiyor diye istediklerini yapamayan anneleri tanıyoruz. Hatta belki siz de onlardan birisiniz. Tek başınıza sinemaya gitmek istiyorsunuz ve kayınvalideniz “Çocuk bırakılır mı?” deyince vazgeçiyorsunuz. Hatta “Bu çocuk aç!” baskısına maruz kalabiliyorsunuz. Çocuğunuzu doyurursunuz ama kayınvalide, “Bu çocuk aç yattı” dediği için kendinizi kaşıkla çocuk peşinde koşar buluyorsunuz. Emzirmenin de bir baskı unsuru olduğunu söyleyen Psikiyatrist Defne Eraslan, “Dünya Sağlık Örgütü çocukların iki yaşına kadar emzirilmesini öneriyor. Bunun nedeni dünyanın pek çok yerinde protein almada zorluklar olması. Anne sütünden mümkün olduğunca faydalanmak gerek ama çocuk normal beslenmeye geçtikten sonra psikolojik ve pratik açılardan bir kar zarar hesabı yapmak gerek. Bazı durumlarda mutlaka anne sütü diye tutturmak faydadan çok zarar bile getirebilir. Diyelim ki çocuğunuz 15 aylık ve siz işe gidiyorsunuz. Çocuğu emzirdiğiniz için gecede altı kez uyanıyorsunuz veya çocuk doyduğu halde evde olduğunuz her an memenizde vakit geçirmek istiyor. Bu sizi o kadar halsiz bırakıyor ki sürekli mutsuz, enerjisiz ve öfkelisiniz. Dünya Sağlık Örgütü iki yaş önermiş olabilir, evet ama durumunuzu en iyi siz bilirsiniz. ‘Kesmem çocuğa zarar vermeyecek, kesmezsem ben perişan oluyorum. Bu koşullar başkaları için uygun olabilir, benim koşullarıma uymuyor. Ruhsal ve fiziksel sağlığım daha önemli’ diyebilmelisiniz. Bu bir örnek! Ana fikir insanların kendilerine dayatılan standartları sorgulamaları” diyor.
ANNELERİN DE SABRI TÜKENEBİLİR
Annelik yüceltildiği için şikayet edilemez bir durum olarak görülüyor. Bazı kadınlar bu yüzden çok yalnız kalıyor, herkesin isteğine uymaya çalışırken de çok yıpranıyorlar. Anneliğin yorucu olduğu, insanın bazen kendi çocuğunun sesine bile tahammül edemediği gerçeği maalesef hiç konuşulamıyor. Bunu sorgulamak için öncelikle, özellikle kadınlar arasındaki paylaşımları arttırmak gerekiyor. Psikiyatrist Defne Eraslan, “Çocuğuna kitap okurken sıkılan tek kadın benim herhalde, kesin çok kötü anneyim ben” ya da “İşe gelince çocuğun sorumluluğundan nefes aldığı için mutlu olan tek kadın benim, acaba çocuğumu sevmiyor muyum?” gibi sorularla annelerin kendilerini yıprattıklarını söylüyor. “Annelerin sabrı tükenebilir ve bu normaldir. Bunun için kendilerini suçlamamalılar. Kendini suçlamak anneleri depresyona götürür” diyen Psikiyatrist Eraslan, annelerin duygularının farkına varmaları, bunun normal olduğunu anlamaları gerektiğini vurguluyor.
DESTEK ALAMAZ HALE GELMEYİN
İyi anne olmak çocuğa sonsuz zaman ayırmak, hata yapmamak, kendini ikinci plana atmak anlamına gelmiyor. Annelerin bazı durumlarda destek almaları ve bir adım geriye çekilip kendilerine bakmaları çok önemli. Anneler çocukla ilgili mükemmeliyetçi tavırları yüzünden başkalarından destek alamaz hale gelip kocası bebeğin altı kirlendiğinde geç değiştiriyor, kayınvalidesi çocuğa pilav yediriyor diye çocuğu başkalarına emanet edemiyor. Kendisi yapmak istiyor çünkü onun doğru bildiğinden farklı yapılmasını kabul edemiyor. Bir süre sonra, kendilerine yardım etmeye başta hevesli olan kişiler de vazgeçiyor. Bu daha fazla iş yükü ve daha fazla tükenmişlik anlamına geliyor.
The School of Life atölyelerinde ‘Yeterince İyi Anne Olmak’ konulu eğitimler veren Psikiyatrist Eraslan, “İyi ergen annesi olmak ile iyi bebek annesi olmak arasındaki farklar nedir?” sorusunu şöyle yanıtlıyor: “İyi bebek annesi olmak çocuğu iyi besleyebilmek, ihtiyaçlarına zamanında cevap verebilmek demek. Çocuk annesi olduğunuz zaman eğlenceli olmak, daha çok oynamak, daha çok konuşabilmek de ekleniyor. Ergen annesi olduğunuzda onu serbest bırakabilmelisiniz. Örneğin bizim atölyemizde üzerinde durduğumuz şey annenin tükenmişliği. Ergenin mesafe istemesiyle annenin tükenmişliği azalıyor. Ergenlikte asıl sorun yaratan durum annenin çocukla bağını koparamaması, duygusal olarak yakın olup pratikte mesafeli olmayı becerememesi. Belki ergen annelerinin bu yönlerine odaklanmaları daha anlamlı olabilir.”
“Ben her şeyi halledebilirim” iddiasında olan anneler içinse Psikiyatrist Defne Eraslan şunları söylüyor: “
Çocukla ilgilenmek zorunda olduğunuz, vazgeçilemez durumlar var. Anneler bunları zaten yapıyor ama bu durumları çözmek kendilerine zaman ayırmalarını engelliyorsa destek alarak başka aile bireylerinin de konuya dahil olmasına izin vermeleri, bunu talep etmeleri gerekir. Mümkün olan her durumda çocuğun kendisinin yapmasına ve hata yapmasına izin vermeli. Hem çocuğa hatasız ödev yaptırıp hem üç kap yemek pişirip hem evinizin her köşesini pırıl pırıl temizlemek isteyebilirsiniz ama bu bazı günlerde mümkün olur, çoğu zaman da olmaz. Yardım almazsanız ya da üç kap zor yemek yerine bir çeşit sağlıklı yemek hazırlamaya ikna olmazsanız kendinize zaman kalmaz ve öfkelenirsiniz.”
Çocuk için anneden feda ediyoruz
Sosyal medyada da sık sık yazılar yazılan “Tatillerde etrafı huzursuz eden bizim çocuklar” konusunun altında yatan nedenleri sorduğumuzda Psk. Eraslan şu yanıtı veriyor: “Bu durumun iki nedeni var. Birincisi çocuk bakımı ile ilgili yüksek standartlarımız. İkincisi kadınların kendisine hiç acımaması, toplumun da kadınlara hiç acımaması nedeniyle çocuğun her ihtiyacını annenin karşılaması. Çocuk oynarken kadının oturup kitap okuması bize göre normal değil. Annenin oturup çocukla oynaması gerekir gibi algılanıyor. Çocuk yemek yerken döke saça yerse sorumlusu anne oluyor. Biz çocuk için anneden feda ediyoruz. Bunun bir pratik nedeni de var. Bir de çocuğa sizin yedirmeniz çocuğu bırakıp onun yemesine izin vermenizden daha kolaydır. Daha kısa sürede daha çok yemiş olur. Ortalığı daha az kirletir. Oysa ‘mükemmel’ annenin hem çocuğu güzel yemeli hem de mutfağı, çocuğunun elbisesi temiz olmalı! O yüzden biz yediriyoruz, biz oynatıyoruz, biz giydiriyoruz. Yine aşırı bağlılıktan dolayı çocukları yalnız bırakamıyoruz. Böyle olunca onlar kendilerini eylemeyi beceremiyorlar. Çocuğun bir şeyleri yanlış yaparak da olsa yapmasına izin vermememiz en büyük sorunumuz.”
Eğitici oyunlar oynanan mutsuz evler var
Psikiyatrist Defne Eraslan, “Çocukları dört yaşına gelene kadar bir kez bile baş başa dışarıda kahve içmemiş çiftler görüyorum. Ödev olarak kahve içmeyi veriyorum, korkunç bir şeymiş gibi bakıyorlar. ‘Biz bunu yapmadık çünkü çocuk terk edilmiş hisseder diye düşündük’ diyorlar. Baş başa zaman geçirmeyen çiftlerin ilişkisi kötüye gidiyor. İşten geldim, çocuğa eğitici oyunlar oynattım, ödevlerini yaptırdım, sonra yorgun şekilde yatıp uyudum. Ne oldu? Çocuğun anne-babasının ilişkisi kötü. Çocuğun annesinin ruh sağlığı kötü ama çocuk eğitici oyuncaklarla oynadı. Şimdi bu çocuğa iyilik mi yaptık, kötülük mü? Bir şeyleri iyi yapmaya çalışırken o yaptığımız şeyin kendi psikolojimize etkisini ve aile ortamına etkisini kaçırıyoruz” diyor. Çocuğun kendisiyle olan insani ilişkisinden zevk duyan ebeveyn istediğini belirten Psikiyatrsit Eraslan, “Çocuğun beyninde üç nöron daha fazla olacak diye zoraki bir aktivite yapmaktansa onunla olmaktan zevk duymanız daha önemli. Çocuk bu şekilde kabul gördüğünde, hata yapmasına izin verdiğinizde, sürekli başarılı olmak zorunda olmadığını, değerli olduğunu hisseder. Kendi kendine iyi bakan, zaman ayıran, bazı durumlarda çocuğunun önüne kendisini koyabilen anne çocuğa da bu mesajı verir. Çocuğunuza fedakarlık yapmak yerine kendisini koruması, kendisine zaman ayırması lazım mesajı veriyorsunuz. Bir insanın alabileceği en önemli mesaj budur. Herkes mükemmel değildir. Mükemmel olmak zorunda da değildir. İyi olsanız da arada sıkılmanız normal. Sıkılıp yorulup azıcık sakinleşip, kendine zaman ayırıp çocuğunuzla ilgilenmeye tekrar başlayacaksınız. Bunu herkes yaşıyor” diyor.