EĞER KARARLARIMIZIN YÜZDE 90'I BİLİNÇALTINDAN GELİYORSA İLİŞKİLERİMİZDE VEYA PARTNER SEÇİMLERİMİZDE DOĞRU YOLDA GİTMEMİZ MÜMKÜN MÜ? Bilinçaltı Uzmanı ve Yaşam Koçu Işıl Gence, bilinçaltı anne karnından itibaren 6-7 yaşına kadar gördüğü, duyduğu, işittiği her şeyi mantık oluşmadığı için mantık filtresinden geçmeden doğrudan o an hissettiği duygularla saf bilgi olarak kaydeder diyor; “Erkeğin ve kadının cinselliğine baktığımızda toplumsal inanç kayıt ve baskıları, anne-babanın cinsellikle ilgili korkuları ve verdikleri mesajlar, ataerkil düşünce sisteminin kadın ve erkeğe cinsellikle ilgili farklı ayrıcalıklar tanıması veya baskı uygulaması, büyürken aldığımız kayıtlar cinsellikle ilgili duygu ve düşüncelerimizi ve cinsel hayatımızı etkiliyor. Eskiden erkek cinsellikte daha özgürdü. Kadının iş ve özel hayatında özgürleşmesi kadının cinselliğe bakışını değiştirmiş gibi görünse de bilinçaltının derinlerinde hala birçok kadın cinsellikle ilgi negatif kayıtları, korkuları, baskıları barındırıyor. Erkek bilinçaltında cinsellik ‘yeterli olma’ duygusu ile eşdeğer. Kadının bilinçaltı ise cinselliği yaşama konusunda erkekten daha çekingen ve bilinçaltında cinsellik ‘değerli olma’ duygusu ile eşdeğer. Böylece cinsellikte erkeğin bilinçaltı ‘yeterli miyim?’ kadının bilinçaltı ‘değerli miyim?’ sorusuyla baş başa kalıyor. Erkek yeterli kadın değerli olduğunu ve sevildiğini hissetmek istiyor.”
Bilinçaltına Yolculuk Uzmanı Selda Soytürk Akyılmaz ise bilinçaltı kayıt sisteminin beş duyumuzla algıladığımız her şeyi otomatik olarak hücre hafızasına kodladığını ve yaşamımızın geri kalanında gerçekleştirdiğimiz tüm aktivitelerin alt yapısını oluşturduğunu söylüyor; “Bu sistem kendiliğinden işler. Yani bizim herhangi bir kontrolümüz olmadan, gece uyurken bile devrededir. Bilinçli zihin dakikada dokuz düşünceyi algılayabilir, bilinçaltı ise bir dakikada 2.5 milyon bilgi parçacığını işler. Yaşantımızın yüzde 13’ünü üst beyin hücrelerinin yüzde 87’sini de alt beyin hücrelerinin şekillendirdiğini düşünürsek bilinçaltının kararlarımız üzerindeki etkisini de daha iyi anlamış oluruz.” Akyılmaz şöyle bir örnek veriyor bu işleyişe; “Diyelim ki evlisiniz, eşiniz size fiziksel ve psikolojik şiddet uyguluyor. İçinizden, ‘Bu son, bir daha asla buna izin vermeyeceğim. Boşanıp kendi hayatımı kuracağım’ diyorsunuz. Bu cümleler eve geldiğiniz an değişiyorsa bilinçaltınız devreye giriyor demektir. Bilinçaltınız size, ‘Nereye gideceksin, sana kim sahip çıkacak, para sıkıntısını nasıl aşacaksın?’ diyor belki. Ne oluyor? Arka planda ilişkiye yüklediğiniz anlam bağlantılı korkular devreye giriyor ve harekete geçemiyorsunuz. Bu döngü yüzünden yaşam kaliteniz olması gereken düzeye çıkamıyor.”
CİNSELLİĞE BAKIŞIMIZI NASIL ETKİLİYOR?
Akyılmaz, “Ataerkil toplum yapısında kızlar edilgen erkekler de etken yetiştiriliyor. Kızlara, ‘Her şeyi kabul et, dik başlı olma, alttan alsan ne olur, bırak o haklı olsun, ayıp değil mi?’ tarzı cümleler hayatın her döneminde kuruluyor. Cinsellik tabu olarak gösteriliyor hatta kadının evlendiğinde bile çok fazla aktif olmaması söyleniyor. Bu da uzun vadede kadında cinselliğe karşı negatif yaklaşım oluşturuyor ve cinsel işlev bozukluklarına dahi neden oluyor. Erkekte de durum tam tersi. Rahatsız edici şekilde erkeklik ön plana çıkarılıyor, ‘Sen erkeksin, yaparsın’ deniyor. Bu da erkeğin kendini dengeleme sürecine zarar veriyor ve ikili ilişkiler de bu durumdan olumsuz etkileniyor. Her iki cinsiyet için de cinselliğe bakış, denge mantığında olmadığı için bu sadece kişilerin cinsel hayatına değil normal ikili ilişkilerine de negatif yansıyor. Sonuçta hem aile hayatı sarsılıyor hem çocukların yaşam kalitesi sevgi ve huzurdan uzak oluyor.”
PARTNER, SEVGİLİ, EŞ SEÇERKEN BİLİNÇALTI
Akyılmaz; partner, sevgili, eş seçerken bilinçaltının önce evdeki anne ve baba figürüne odaklandığını söylüyor. “Kafasında nasıl bir baba figürü varsa öyle bir erkek nasıl bir anne figürü varsa öyle bir kadın enerji alanında oluyor kişi. Yani eğer bir kız çocuğu sevgi ve ilgiden yoksun bir babayla büyümüşse ihtiyacı olan erkek enerjisini dengelemek için sorgusuz sualsiz bir arayışa giriyor. Küçücük bir sevgi için bile hep verici olacağı, alttan alacağı, sırası geldiğinde dövüyor, bağırıyor ama beni seviyor diyeceği kadar kendini ikinci plana atan bir kadın oluyor. Hatta, ‘Ben asla annem gibi olmayacağım’ dediği annesi gibi bir kadın olmaya başlıyor. Çünkü evde öğrendiği tek kadın figürü bu. Kendine zarar veren bu kişiden, diyelim ki bir şekilde ayrılıyor ama görüyoruz ki hayatına giren yeni kişi de aynı yapıda. Bu çıkmaz döngüye dönüşüyor ve sonra da, ‘Ne kadar şanssızım. Hep aynı tür adamları çekiyorum hayatıma’ diyor. Mesela kadının bilinçaltında erkek aldatır, erkek para bulunca gider, erkek kıskanır tarzı kayıtlar varsa ilişkileri de bu yönde şekilleniyor. Bu durum erkek için de böyle. O da evdeki anne figürüne odaklı bilinçaltında. Eğer erkek annesi tarafından ikinci plana atılıyorsa ya da tam tersi üzerinde düşülen kişi psikolojisiyle büyüyorsa kafasındaki eşte de bu tarzı arıyor. Erkekler de ‘kadını dinlememek lazım, gözünü açarsan aklı dışarda olur, para kazanırsa seni ezer, kadın kısmı dırdır yapar, dişi köpek kuyruk sallamazsa...’ tarzı düşüncelerle yetiştirildiğinde eş seçimi de bu negatif inanışlar doğrultusunda oluyor.
Gence, eş seçiminde rezonans kanununa dikkat çekiyor; “Bilinçaltındaki korku, negatif kayıt ve inançlarımız karşı cinsle olan ilişkilerimizde önemli rol oynar. Kuantum alanda yani sonsuz ve sınırsız olasılıkların var olduğu, her şeyin enerjisel titreşimi olduğu alanda rezonans kanunu (titreşim yasası) neticesinde hayatımda seçtiğim partnerlerle kendi kişisel titreşimime göre bir araya geliyorum. Bilinçaltındaki ilişkiler ve karşı cinsle ilgili inanç ve kayıtlarım negatif ve korku içeriyorsa yaşadığımız ilişkiler de ‘korku ile yaratılmış’ ilişkiler oluyor. Kadınlar değersizlik, sevilmeme, yalnızlık ve kaybetme korkusunu yoğun olarak yaşıyor. Aynı zamanda ilişkiler ve karşı cinsle ilgili negatif bilinçaltı kalıpları ve inançları da üzerine eklediğimizde gözle görülmeyen ancak her şekilde karşımdaki kişinin bilinçaltı tarafından algılanan bir enerji alanı yaratmış oluyoruz. Örneğin kadın olarak derinde değersizlik korkum var, o zaman ‘değersizim’ enerjisi yayıyorum. Bilinçaltı kayıtlarımda ‘erkekler aldatır’ inancım varsa bilinçaltı genelleme yaptığı için bunu ‘bütün erkekler aldatır’ yapıyor. Ben ne kadar güzel, eğitimli, başarılı bir kadın olsam da etrafımda ‘ben değersizim’ ve ‘bütün erkekler aldatır’ yazan ve karşı tarafın enerjisini buna göre çeken görünmez bir duvarım oluyor ve yaydığım enerjinin büyük kısmı değersizlik ve aldatma ile ilgili oluyor. Aynı şekilde karşı tarafın da görünmez duvarları olduğunu düşünelim. Benim bir araya geleceğim partner büyük ihtimalle kadına değer vermeyen ve aldatmaya meyilli biri oluyor. Çünkü baktığımızda gerçek sevgi ve güven ilişkisini, görünmez enerji duvarları ‘ben değerliyim’ ve ‘erkekler sadıktır’ inancı olanlar yaşıyor. İlk etapta bu duvarlar görünmezken zamanla görünür oluyor. Çünkü ilişki ilerledikçe yavaş yavaş çift taraflı korkular karşılıklı davranışlarla tetiklenmeye başlıyor. Düşünün sadece bir korku ve bir inançtan bahsediyoruz ki çoğumuzun çok farklı korkuları ve birçok negatif inancı var. Biz problemin ilişkide veya karşı tarafta olduğunu düşünürken asıl nedenin korkularımız ve bilinçaltı kalıplarımız olduğunu fark edene kadar da iş işten geçiyor.
NASIL DEĞİŞİR?
Bilinçaltı uzmanları bilinçaltı temizliği denen yöntemle anne karnında başlayan olumsuz bilinçaltı kodlarından bireyleri arındırmaya çalışıyor. Akyılmaz, “Seanslarla birlikte kişinin hayatındaki blokajlar çözülüyor, öncelikle kendilerini sevmeye başlıyorlar. Çünkü kendimizi sevmeme ve yeterince güvenmeme, sorunların başında geliyor. Sevgi ve güvenle birlikte cinselliğe bakış, karşı cinse bakış, hayata bakış gibi diğer konular da çözülüyor. Hiç ummadığınız anda sizi gerçekten çok seven biriyle harika bir ilişki yaşamaya başlıyorsunuz. Bir türlü peşinizi bırakmayan geçmişiniz gerçekten geçmişte kalıyor ve yeni ‘ben’ olma yolunda ilerliyorsunuz. Bilinçaltı seanslarından sonra kişinin cinsellikle ilgili geçmişten taşıdığı tüm tabular temizlendiği için hem kişinin hayatına doğru kişiler çekiliyor hem de çok daha kaliteli bir ilişki başlıyor. Mesela bir danışanım hayatına giren erkeklerin hep onu cinsel yönden kullanıp bıraktığından bahsediyordu. Seanslarda gördük ki baba sürekli aldatan bir erkek ve anne, ‘Erkek bu kızım, işin içine seks girince zevkini alır sonra bir kağıt gibi buruşturup atar’ demiş. Bir erkek danışanım, birlikte olduğu kadınların maddi manevi elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen hep onu terk ettiğinden şikayet ediyordu. Seansındaki küçükken anne-babasının onu bırakıp Almanya’ya çalışmaya gittiğini öğrendim. Danışanımın bilinçaltında ‘Annem bile bırakıp giderse zaten herkes gider’ kaydı oluşmuş. Bu örnektekiler gibi bazen yaşadığımız sorunların arkasından hiç ummadığımız kayıtlar çıkabiliyor.”
Gence bireylerin fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal, enerjisel ve bilinçaltı kalıplarının bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini söylüyor. “Burada büyük parçayı bilinçaltı kapladığı için genellikle sadece bilinçaltı temizliği zannediliyor. Ancak hayatın tümüne yansıması açısından kişinin bir bütün olarak ele alınması lazım. Bilinçaltı korkularının yarattığı blokajların öncelikle tespit edilmesi, kişiye uygun tekniklerle dönüştürülmesi ilk adım. Bu korkuların getirdiği öfke, kızgınlık, suçluluk, çaresizlik gibi duyguların dönüşümü içinde çalışmalar yapılması gerekiyor. Çünkü içeride kalan o duygular titreşim alanımızı etkiliyor. Daha sonra yeni yaşamı için çalışmaya başlıyoruz. Bu noktada minimum 21 günlük süreçte negatif kalıpların yerine olumlu kalıpları yerleştiriyoruz ki dönüşümü sağlayalım. Sadece inançları değiştirmemiz de yeterli olmuyor, eylemler ve davranışlarla desteklememiz gerekiyor. Cinsellikle ilgili de aynı süreçler geçerli.”
YAŞADIĞIMIZ CİNSELLİK BİLİNÇALTIMIZI NASIL ETKİLİYOR?
Bu, yaşadığımız cinselliğin niteliğine ve kalitesine, ilişkimizin süresine, partnerimiz ile olan duygusal bağımıza ve bilinçaltı korkularımıza göre değişen bir durum diyor Gence, “Sadece karşılıklı anlık arzu ile yaşanan cinsellik o an için haz verebilir ancak beklentimize göre uzun vadede duygusal boşluk ve mutsuzluk yaratabilir. Fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak karşılıklı duygularla yaşanan cinsellik bizi hem mutlu eder hem de yaşam kalitemizi arttırır. Yaşadığımız cinsellikle sadece fiziksel bedenimiz birleşmiyor aynı zamanda duygularımız ve bilinçaltı korkularımız ve tüm ruhumuz da birleşiyor. Sevgi ve ilgi ile yaşanan cinsellik bilinçaltındaki korkuları hafifletebiliyor. Ancak eğer dönüşmemiş yoğun korkular varsa onları da tetikleyebiliyor. Erkeğin ve kadının birlikte duygusal olarak derinleşmesinde, gerçek sevgiyi hissetmesinde büyük rol oynuyor.
BİLİNÇLİ MESAJ GÖNDERMEK MÜMKÜN MÜ?
Peki birinin bilinçaltına bilinçli şekilde mesaj göndererek, onunla ilişkimizi farklı yönlendirebilir miyiz? Gence, “Aslında düşüncelerimiz, duygularımız, beden enerjimiz ve bilinçaltımızla karşımızdakine görünmez bir enerji alanıyla zaten mesajımızı veriyor, ilişkilerimizi yönlendiriyoruz. Bilinçaltı korkularımızı hafifletebildiğimizde, negatif inançlarımızı dönüştürebildiğimizde ‘korku’ bazlı ilişkilerden ‘sevgi’ bazlı ilişkilere dönebiliyoruz. Korku ile yaratılan ilişkiler ne yaparsanız yapın en nihayetinde bitiyor. Bilinçli şekilde karşımızdakinin enerji alanına girerek onu yönlendirmeye çalışmamız ilahi sistemde her zaman ters tepiyor. Çünkü insan olarak özgür irademiz ilahi planda her şeyden önemli. Gerçekten sevmediğiniz birinin sırf onu sevmeniz için size sürekli mesaj gönderdiğini düşünün. Bu çok rahatsız edici olur değil mi? Hatta ondan iyice uzaklaşır, soğursunuz. Bu durum bir tek bilinçaltında korkularınızı hafifletip, bilinçaltı inançlarınızı dönüştürdüğünüzde, kalbinizde gerçekten sevgi hissettiğinizde değişir. Gerçekten sevgi bazlı ilişkiler yaşar, kimseye de yönlendirmek üzere mesaj gönderme ihtiyacınız olmaz. Çünkü gerçek anlamda sevgi zaten karşı taraftan hissedilir ve mutlaka karşılığını görürsünüz. Unutmayın; bilinçli olarak karşıdakinin özgür iradesini yok sayarak sadece kendisini sevsin, ilişkimiz düzelsin diye mesaj göndermeye çalışmak, yönlendirerek kontrol etmeye çalışmak demektir ve ona dünyanın en uzak yerine dönüşü olmayan gidiş bileti almakla aynı şeydir.”