“Bir insanı seviyoruz en nihayetinde”

Lezbiyenlerin aşkı; pornografik sapkınlıkları ya da örümcek beyinleri umursamayacak kadar gerçek ve normal. Aşk işte, cinsiyetle değil; Don Kişot gibi yel değirmenlerine savaş açma cesaretiyle ilgili. Karşınızda birbirine tutkuyla bakan iki kadın: Su ve Deniz.

Yazı: Simay Engür

Su 23 yaşında, şu sıralar animasyon işleriyle uğraşıyor; Deniz 26’sında sinema ve televizyon bölümünden mezun. Bu iki kadının kesişim kümesindeyse, birbirlerine olan aşkları var. Lezbiyen çiftlere olan bakış açısı malumunuz; ya erkeklerin pornografik dünyalarına meze olurlar ya da ‘iğrençlik’ mertebesinden dışlanmaya mahkumdurlar. Ancak Deniz ile Su’yun aşkları mağdur edebiyatından epey uzakta. Onlar her türlü fanatizme karşı, feminizmin de eşcinselliğin de körü körüne savunucusu değiller. Yalnızca aşklarını yaşıyorlar, son derece saf ve son derece ‘sıradan’ bir ilişki onlarınki. Röportajın ardından el ele yürürlerken karşılaşıyoruz. ‘Korkmuyor musunuz?’ diyorum sanki ortada bir yanlış varmış gibi. Deniz; “Bugüne kadar saçma bir tepkiyle hiç karşılaşmadık. Elbette ki sorgulayan gözler olmuştur ama inanın olduysa bile buna hiç dikkat kesilmedim ya da fark etmedim. Çünkü hayatımdaki kadını seviyorum ve onun elini tutmaktan büyük bir kıvanç duyuyorum. Bu sebeple kim ne der ya da nasıl bakar diye de düşünmüyorum açıkçası.” Yürüyün kızlar, kim tutar sizi!

Anneler ve kızları
Cinsel yönelimlerini keşiflerini soruyoruz ve açılma sürecini ilk olarak Su anlatıyor: “Her zaman bildiğin bir şey oluyor ama bu kavramı öğrendiğin ve kendince de kabul ettiğin süreç ergenlik dönemine denk geliyor; çünkü kadınlara ilgi duymaya başlıyorsun. Lise döneminde de kız arkadaşlarım oluyordu. Ben erken yaşta ailemle paylaştım ve şanslıyım ki hiçbir sorun yaşamadım.” Hatta öyle ki Su durumu annesiyle paylaştıktan bir yıl sonra, Pride yürüyüşüne birlikte gittiklerini öğreniyoruz. “Benden daha ön sıralarda bayrak sallıyordu ve benimle inanılmaz gurur duyduğunu hissettim. Erkek kardeşimle paylaştığımdaysa ‘bence erkeklerden daha iyi!’ diye şakayla karışık bir tepki verdi” diyor. Ve Deniz sözü devralıyor: “Benim açımdan çok da pürüzsüz geçmedi bu süreç. Küçük bir yerde yaşadığım için, mahalle baskısına daha çok maruz kalıyorsunuz. Kendimi bildim bileli kadınlardan hoşlandığımı biliyordum. Kreş zamanlarımda bile bu his vardı ama çok küçük olduğum için adını koyamadığım bir duyguydu. Ortaokula geldiğimde, internetten yaptığım araştırmalar sonucu bu durumu anlamlandırabildim ancak. Üniversite dönemine gelene kadar arkadaşlarımla cinsel yönelimimi paylaşmadım. Kabul edilmeme korkusundan ziyade, çevremdeki insanların bağını ya da arkadaşlıklarını samimi bulmadığım için aldığım bir karardı.” Deniz’in ailesine açılma sürecinin üzerinden henüz birkaç ay geçmiş. Üç senelik sevgilisi Su’yu annesine nasıl açıkladığını ise şöyle anlatıyor; “Annemle bu diyaloğu yeni kurabildik çünkü kafa yapısı bu ilişkiyi kabullenmeye hiç uygun değildi. Belki içten içe biliyordu ama bu durum aramızda bir türlü sözcüklere dökülemiyordu. Sanırım o beni kırmaktan korktu, ben de onu. Çok uzun bir sessiz bekleyişti aramızdaki… Çünkü birini seviyorsunuz, aşırı mutlusunuz ama bunu annenizle paylaşamıyorsunuz! Ya da tam tersi canınız yanıyor ama omzunda ağlayamıyorsunuz; ister istemez bağınızda bir sorun oluşuyor. Çünkü sevgiliniz, hayatınızı sonsuza kadar birlikte geçirmek istediğiniz insan belki de. Bütün dünyaya onu nasıl sevdiğinizi haykırabilecekken, en yakınınıza söyleyemiyorsunuz. Bu gerçekten çok yaralayıcı bir süreç. Annemle konuşurken bana, her zaman farkında olduğunu ama kabullenemediğini söyledi. Hatta bazen kızdığını ama hiçbir şeyin benim sağlıklı ve mutlu olmamdan daha değerli olmadığını anlattı. Olabildiğince anlayışlıydı yani. Elimi kırgınlıklarına rağmen tutabilmeyi hep bildi ve bunun için ona ne kadar teşekkür etsem ya da yaraları için ne kadar özür dilesem yetersiz kalır.”



Bir kadını sevmek
Birbirinin ruhunu okuyabilen iki aynı cinsin sevgisinin, daha güçlü temellere dayanabileceğini düşünerek; “İki kadının aşk yaşamasının en iyi yanı ne?” diye soruyoruz. Bir ağızdan yanıt veriyorlar; “Bunun cinsiyetle bir alakası yok. Gerçek anlamda bir aşk yaşamanın getirdiği olumlu ve olumsuz yanlar var. Herhangi bir insanın, herhangi bir insanla cinsiyet gözetmeksizin aşk yaşamasının en güzel yanıysa, bu duygunun insana yaşam sevinci vermesi. Çünkü sevmek çok bulaşıcı! Siz birini sevdiğinizde, kendi dünyanız güzelleşirken; bu enerjiniz başka hayatlara ve başka insanlara da yansıyor.” Su biraz daha asi bir ruh, samimiyetine güvenerek kendisinin Deniz’den önceki ilişkilerinde de bu kadar özgüvenli olup olmadığını merak ediyoruz; “Ben her sevgilimle özgürce sokaklarda dolaştım; Deniz bazında değil bu. Yani 15 yaşından beri her sevgilimle sokakta öpüşüyorum, el ele geziyorum ve sosyal ortamlarda sevgili olduğumuzu belirtmekten çekinmiyorum. Gücüm yettikçe hiç kimsenin ilişkime dil uzatmasına izin vermem, bu biraz da özgüvenle ilgili. Tabii ki sosyal ortamlarda insanları rahatsız edecek bir hareketim de olmadı. Yine de kabul etmek gerekiyor ki bu durum gay’ler için daha zor çünkü bizi el ele gezerken kardeş zannedebiliyorlar. Ama toplumdaki ataerkil kodlar gereği, iki erkeğin samimi olması sözlü tacizden tutun, şiddete kadar gidebiliyor ne yazık ki.” Peki, lezbiyen çiftlerin fanatik boyutlarda feminist olduğu doğru mu? “Türkiye’de feminizmin doğru anlaşıldığını düşünmüyoruz. Feministiz ama global anlamda kadın-erkek eşitliğine inanıyoruz. Tıpkı eşcinsellik gibi bu konuda da aktivist değiliz. Ayrıca her şeyden önce lezbiyenliğin, feminizmle özdeşleşmiş olması da epey rahatsız edici.” Bu ülkede her şeyin bir fanatiği var. Özellikle de azınlık kesimlerin aktivist hareketleri daha da keskin oluyor. Eşcinsel fanatizmi biraz daha açmalarını isteyerek sohbetimize Su’yla devam ediyoruz: “İstanbul’dayken iki kez yürüyüşe katıldım ama kolektif ya da aktivist hareketlere katılmıyorum. Pride yürüyüşlerindeki özgürlük duygusunu seviyorum. O atmosferdeki insanların enerjisini hissetmek çok özel.” Deniz; “Yürüyüşlere hiç katılmadım. Anneler Günü, Sevgililer Günü, doğum günü ya da Pride; ismi her ne olursa olsun bu tarz özel günlere inanmıyorum. Çünkü annemi her gün seviyorum, sevgilimi her gün seviyorum, hayatımdaki insanlar yaşadıkları için her gün bundan mutluluk duyuyorum. Biz bunları hep kutluyoruz, kendi içimizde.”

Medyatik sancılar
En başından beri Su ve Deniz’in aşkını, medyada lezbiyenlere yönelik karalama kampanyalarına karşı anlatma ihtiyacı duyduk. Konuyu bir de onların bakış açısından görmek gerekiyor. Homofobiyi ve geri kafalılığı aşmış ve eşcinselliği çoktan sindirmiş, hatta biraz da kimseyi umursamayan iki kadın olarak, son dönemde özellikle lezbiyenlere yönelik baskı hakkında ne düşündüklerini soruyoruz, Deniz yanıtlıyor; “Toplumda değil, medyada bir baskı var. İntizar ile ilgili haberler çıktıktan sonra, sosyal medyada bu konuyla ilgili yapılan paylaşımlarda itici ya da yerici yorumlara denk gelmedim. Ama ana medyaya baktığınızda, çirkin söylemlerle ve bu baskıyla doğrudan karşılaşabiliyoruz. Ana medyanın hizmet ettiği bir ideoloji olduğu için bu kadar baskının olması aslında çok olağan bir şey. Çünkü varolan ideoloji zaten eşcinselliği baskılıyor ve kabul etmiyor.” Bu koşullarda eşcinsel olup da, hala açılamayan insanlara ne ne söylemek istediklerini merak ediyoruz. “Bunu kabul etmenin zor bir süreç olduğunu biliyoruz ve zaten hepimiz bunu bir şekilde yaşıyoruz. Lütfen kendilerini yalnız hissetmesinler. En önemlisi de hiç kimseden bu durumu anlamasını ve benimsemesini beklemesinler. Sağlıklı, araştırılmış, güvenilir kaynaklardan öğrenerek, bu keşif sürecini daha güvenli bir hale getirmeye çalışabilirler. 20, 40 ya da 60; kendinizi her yaşta keşfedebilirsiniz. Yani ‘Hayatımın 20 yılını kaybettim, bu yaşıma kadar daha farklı yaşayabilirdim’ telaşına kapılmamalı hiç kimse. Bu şartlarda, eşcinselliği kabul etmek ne sizin için, ne de çevreniz için kolay değil. Ama unutmayın ki bu dünyada her renkten insan var.”

Bu ayakları sapasağlam yere basan iki kadının diğer eşcinsellerin ailelerine de mesajları var; “Bu bir sorun, anormallik ya hastalık değil ve eşcinsel olmalarının sebebi kesinlikle siz değilsiniz. Çocuğunuz size gelip durumunu paylaştığında, önce çocuğunuzu dinleyin; ne dediğini ve ne hissettiğini anlamaya çalışın. Lütfen ama lütfen başkalarını düşünmeden önce çocuğunuzu düşünün! ‘Başkaları ne der’ mantığı yüzünden çocuğunuzu en çok siz yaralayıp yalnız bırakıyorsunuz. Unutmayın ki eşcinsellik, sizin ona karşı sevginizi ya da desteğinizi eksiltmeniz gereken bir durum değil. Son olarak ise lezbiyenlik ve pornografi ilişkisine değiniyoruz. “İnsanların lezbiyenliğe bakış açısı, bir fantezi ürünü gibi. Hiç kimse yaşayabileceğimiz sorunları ya da atlattığımız zor süreçleri merak etmiyor. Açıkçası bazı kesimler lezbiyenliği sadece pornolardan öğreniyor. Anormal bir durum yok aslında, iki kadın birbirine aşık oluyor. Her şeyi geçtik, aşık olmanın bir cinsiyeti yok. Bir insanı seviyoruz en nihayetinde.”

Bu hikayede geçen isimler değiştirilmiştir.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil