Bir solukta Belgrad
Uzak popüler ülkeleri gelin bir kenara bırakalım şimdi. Rotamızı bu ay Balkan ülkelerinin en gelişmiş ve en lezzetli durağı Belgrad’a çeviriyoruz. Sadece bir saat uzaklıkta olması ve vizesiz olması da ayrı güzel!
Yazı: Müjde Taşçıoğlu
Eski Yugoslavya’nın ve bugün Sırbistan’ın başkenti olan Belgrad, son yılların en popüler keşif rotalarından biri haline geldi. Tabii ki haksız yere popüler olmadı. En başta coğrafi konum olarak Türkiye’nin yanı başında oluşu, kısa sürede varmak, Türk vatandaşlarına vize zorunluluğunun olmayışı, ekonomik olarak çok çok uygun olması ve barındırdığı tarihi kültürel yapısı sebebiyle gidenin bir daha gitmek istediği bir şehir. Aynı zamanda tanıdık bir ruhu var. Türk idaresinde bulunduğu 357 sene içinde sadece bir üs olarak kalmamış, uzak ülkeler ile alışveriş yapan bir ticaret merkezi de olmuş, Osmanlı mimarisi bölgede ilk eserlerini vermeye başlayınca oryantal etki gitgide güçlenmiş. Tarihin izlerini görebileceğiniz ve kendinizi hiç de yabancı hissetmeyeceğiniz bu şehrin keşfedilecek çok yanı var. Tuna ve Sava nehirlerinin kalpleri kesiştiğinde, Belgrad’ın hikayesi tam da bu noktada başlıyor. Yaklaşık 1.7 milyon nüfusa sahip kent, birbirine çok benzeyen Avrupa şehirlerinden benzersiz karakterde... Hangi mevsim giderseniz gidin doğayla iç içe olacağınız bu yolculuktan çok keyif alacaksınız. Yüzyıllar boyunca savaş sahnelerine tanıklık etmiş Sırp milleti; sevgi dolu ve güler yüzlü. Tüm zorluklara rağmen hayata yılmadan tutunmaları, kendileriyle barışık bir millet oluşları, en belirgin özellikleri arasında.
En önemli turizm durakları
Kentin tarihi çekirdeğini oluşturan Kalemegdan; Osmanlı döneminde ‘kale’ ve ‘meydan’ kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmuş. Kalenin çevresindeki plato, düşmanı gözlem altında tutmak için şehrin tepesine kurulmuş, Belgrad’ın en güzel ve görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Kale Megdan çevresine kurulmuş. İstanbul’daki İstiklal Caddesi’ni anımsatan Knez Mihailova ise; şehrin kalbinin attığını görebileceğiniz noktalar arasında. Adını Sırbistan Prensi III. Mihailo’dan alan cadde; çok sayıda kafe, restoran, mağaza ve birçoğu henüz restore edilmemiş, yaşanmışlık kokan tarihi binaların arasına sıkışmış keyifli bir yerde. Hemen hemen hepsinin 19’uncu yüzyıla ait olduğu binaların sıralandığı, Arnavut kaldırımlı Skadarlija Mahallesi; şehrin en bohem mahallesi olarak tanımlanıyor. Sanatçı ve yazarların ilhamına vesile olmuş tavernaları, lokantaları, sokak müzisyenleri ve sanat galerileri ile ünlü olan mahallede, yerel orkestralar eşliğinde 19’uncu yüzyıl şovları da yapılıyor.
Müze denince...
Sırp milletinin en büyük değerleri arasında gösterilen Nikola Tesla anısına yapılan Nikola Tesla Müzesi ise mutlaka görmeniz gereken noktalar arasında. Zamanın ötesinde bir insan olan Nikola Tesla paraya değil, bilime değer veren bir insan olmuş. Öyle ki; insan zekasının sınırlarını zorlayan buluşları olmasına rağmen her daim mütevazı bir hayatı tercih etmiş. Hayatının son yıllarını borçlarından kaçmak için sürekli otel değiştirerek geçirmiş, 86 yaşında New Yorker Oteli’nin bir odasında kalp yetmezliği sebebiyle hayata veda etmiş.
Tesla; “İnsan imkansızı başarabilir’ sözü yetersizdir çünkü; insan imkansızın da ötesine ulaşabilir” demiş… Alternatif akımdan uzaktan kumandaya, radyo ve radar gibi bugün hayatımızda kullandığımız 700 buluşla en çok patent sahibi kişi olarak dünya tarihine geçmiş olan bu mucide ilişkin çeşitli eşya ve belgelerin sergilendiği müze kesinlikle görülmeye değer.