Kendisine çok uygun bulduğu insanla evlenirken aslında onu gerçekten sevmediğini hisseder kahramanlar.
“Bazen bir başkasına aşık olduğunu ve onu unutmak için böyle bir şey yaptığını, bazen kendisine çok uygun bulduğu insanla evlenirken aslında onu gerçekten sevmediğini hisseder kahramanlar.”
Bir arkadaşım, bir yılı geçen nişanlılık süresinden sonra evlenmeye karar verdi, davetiyeler basıldı, her şey ayarlandı. Arkadaşımız aradığı her şeyin gelin adayında olduğunu söylüyordu ama onu ne kadar çok sevdiğini hiç söylemiyordu. Doğrusu gelin dahil kimse de bunun üzerinde durmuyordu. Herkes onların birbirine ne kadar yakıştığını, ne kadar uygun olduklarını söyleyip duruyordu.
Bizim damat düğünün yapılacağı otele hazırlıkları konuşmaya gitti. Organizasyonu yapan hanımla orada karşılaştı. Masaların nasıl yerleşeceğini, çiçeklerin nasıl olacağını, müziği, yemekleri konuştular. Yaklaşık bir saat süren bir görüşmeydi. Birkaç gün sonra arkadaşım ve nişanlısı yeni basılmış davetiye örneklerini aldılar ve gelin adayını eve bırakmak üzere yola çıktılar. Evin önünde arkadaşım gelin adayına, bunu yapamayacağını, onunla evlenemeyeceğini söyledi. Kız önce şaka yaptığını sandı ama sonra ciddi olduğunu anladı. Ağlayarak arabadan inip eve gitti ve ailesine durumu anlattı. Tabii önce kıyametler koptu, her iki ailenin büyükleri araya girdi, bunu erkeklerin klasik evlilik korkusuna bağlayanlar oldu. Başka bir kadının varlığından kuşku duyanlar oldu. Sonunda damatla görüşmek bana düştü. Doğrusu bir insan gerçekten de son anda böyle bir şeyden vazgeçmeye karar vermişse bence ısrar etmek anlamsızdır ama ister istemez bir konuşma yapmak zorunda kaldım.
Ona ne olduğunu sordum. Uzun bir süredir aslında bize söylemese de yaptığının doğru olup olmadığını sorguladığını ama düğün organizasyonunu yapan kızı gördüğü an ona aşık olduğunu, bugüne kadar istediği insanın o olduğunu anladığını bu nedenle de düğünü iptal ettiğini anlattı.
Açıkçası önce ben de şaşırdım. Bunun yalnızca emin olamadığı bir durumdan kurtulmak için bahane olduğundan kuşkulandım. Ama yapacak bir şey de yoktu. Ailesiyle de konuştu ve onlara bunun geçici bir bunalım ya da evlenme korkusu olmadığını, büyük bir hatadan döndüğünü, bunun aslında herkes için en doğrusu olduğunu anlattı. Sonunda herkes ne kadar kızsa da durumu kabullenmek zorunda kaldı. Arkadaşımız iptal edilen düğün organizasyonunu yapan hanıma gitti ve hayatında evlenmek istediği tek kişinin o olduğunu anlattı. Hiçbir şeyden haberi olmayan kız küçük bir şok yaşadı ama en azından bir süre görüşmeyi kabul etti. Böyle yazınca bana da gerçekçi görünmüyor ama bir yıl sonra evlendiler ve gerçekten de hayatında olmasını istediği kadını bulduğundan yıllar sonra bile hiç kuşkusu yok.
Birçok romantik komedi, biriyle evlenmek üzereyken aslında büyük bir hata yaptığını anlayan insanları konu alır. Bazen bir başkasına aşık olduğunu ve onu unutmak için böyle bir şey yaptığını, bazen kendisine çok uygun bulduğu insanla evlenirken aslında onu gerçekten sevmediğini hisseder kahramanlar. Hatta yeni izlediğim son Woody Allen filmi, ‘Midnight in Paris’te benzer bir konuyu farklı bir biçimde ele alıyor.
Arkadaşımın yaptığı şeyi o sıralar çok kişi eleştirmişti. Hatta onunla görüşmeyi kesenler oldu. Aileler çok üzüldü. Epeyce sıkıntı yaşandı. Ve elbette, son anda ortada hiçbir şey yokken terk edilen gelin adayı çok üzüldü. Ama öte yandan arkadaşım doğru olanı yapmıştı. O sıralar bazıları, emin olamadığı için öteki kızı bahane ettiğini sandı ama gerçek öyle değildi. O belki şanslıydı. Çünkü pek çok kişi, gerçekten emin olmasa da, hayatını birlikte geçirmek isteyecek kadar çok sevmese de, daha iyisini bulamam diyerek, olması gereken bu diyerek, yaşım geçiyor diyerek ‘kötünün iyisi’ne razı olur. Onun şansı, kaderin ya da bir rastlantının belki de hayatının hatasını yapmasını engellemesi ve karşısına gerçekte istediği insanı çıkartmasıydı.
Kimi zaman mantıklı bir seçim yaparken duygularımızı görmezden geliriz. Kimi zaman da duygularımız bizi öyle bir yere götürür ki yaptığımız seçimin mantıksız olduğunu biliriz ama yine de elimizden bir şey gelmez. Ama bir yandan kendi gerçek duygularınızın peşinden gitmeye karar verirken bir başkasının hayallerini kırmak, hayatını değiştirmek söz konusudur. O filmlerde çok da üzerinde durulmayan, izleyicinin genellikle pek umursamadığı biri vardır. Gölgede kalan, biz, aşıkların kavuşmasını isterken, kendince kurduğu hayat çizgisi bu seçimle bozulan, hayalleri yıkılan biri... Aslında hepimiz aşıkların yerinde olmak isteriz ama o gölgede kalanın yerinde olduğumuzda bunu bize yapana lanetler yağdırırız. Ama o ‘kaçıp giden gelin’, ‘düğünü iptal eden damat’, ‘sevgilisine koşup gelini gelinliğiyle bırakan adam’ aslında belki de çoğumuzun yapamadığını yaptığı için, böylesine cesur olduğu için ilgimizi çeker. Ve belki de gerçekte terk edilen kadın ya da erkek için de doğrusu budur. Kendisini gerçekten çok sevmeyen biriyle evlenmekten son anda bile olsa kurtulmuş olması o an öyle düşünmese bile belki gelecekte onun da iyiliğinedir.
Bir başka arkadaşım uzun bir süre bir kızla birlikteydi örneğin. Sonunda evlenmeye karar verdiler. Oysa yakın çevresindeki herkes durumun farkındaydı. Çocuk kesinlikle bu evliliği istemiyordu. Sürekli kavga ediyorlardı. Ama bir türlü bu durumdan çıkamıyorlardı.
Kız herkesin bildiği ve hatta onu da uyardığı bu gerçeği bir türlü görmek istemiyordu. Kafasında bir hayal yaratmış ve onu da bu hayalin kahramanı yapmıştı. Aslında onun da anlaşamadığı, onunla mutlu olmadığı, sürekli üzüldüğü ortadaydı ama yine de uzun bir zamanı onunla geçirmişti ve bunun istediği gibi sonlanmasında kararlıydı. Masallarla büyümenin sonu mu böylesine gerçek dışı davranmak? Bilmem. Sonunda çocuk da daha fazla karşı koyamadı ve evlendiler. Düğüne gitmeden önceki gece zil zurna sarhoş olup kaçmayı düşündüğünü bildiğimiz halde hiçbirimiz fazla bir şey söyleyemedik. Sonuç, her ne kadar kimileri ‘nikahta keramet vardır’ dese de hüsran oldu tabii. Boşanmaları da uzun ve sancılı oldu. Sonra ona, neden evlenmeyi kabul ettiğini, neden son anda bile olsa gerçeği söyleyip ayrılmadığını sordum. Aslında bunu yapmaya çalıştığını, hatta söylediğini ama kızın ısrarı karşısında bir türlü cesaret edemediğini söyledi. Kıza da sordum. O da, aslında anlaşamadıklarını bildiğini, herkesin söylediğini kendisinin de gördüğünü ama bir türlü kabullenemediğini ve zaman geçtikçe bunun kendisi için bir tür hedef haline geldiğini anlattı. Sonra durdu ve bir şey daha söyledi. Onu bir biçimde değiştireceğini, hayalindeki gibi biri yapabileceğini düşündüğünü, buna inandığını... Ama unutmayın, bakır ancak masallarda, buharlar yükselen karanlık kazanlarda altına dönüşebilir.