Çünkü 29 Ekim Dünya Sedef Hastaları Günü. Sürekli bir gün furyası içerisinde yaşıyoruz, diye aklınızdan geçiyor mu? Benim geçiyor, doğrusu. Ama hastalıklar üzerine toplumlarda farkındalık yaratıp, davranış modelleri geliştirmek adına mesleğimin verdiği sorumluluk bilinci ile böylesi günleri destekliyorum.
Ayrıca 29 Ekim bizim ülkemizde ayrıca bir özelliğe sahip. Cumhuriyetimizin kuruluşu ile birlikte ülkemizde demokratik koşulların yerleşmesi sonucunda her türlü ayrımcılık da sonlanıyor. Bu anlamda 29 Ekim sedef hastaları için de ayrıca bir öneme sahiptir diye düşünüyorum. Sadece bedenindeki sedef hastalığına bağlı yaralar, kabuklanmalar, kızarıklıklar kısacası kötü görünümler yüzünden insanların dışlanması ne anlama geliyor anlamaya çalışıyorum. Sırf ellerindeki görüntü yüzünden tokalaşmadan imtina edilen, saçlarından dökülen kepekler yüzünden yanından usulca uzaklaşılan, sosyal ortamlara davet edilmeyen bir insanda, bu davranışların açtığı hezeyanları anlamaya çalışıyorum. Ayrımcılık her ne anlamda olursa olsun bizleri ve ayrıma uğrayan kişileri çok sınırlayan bir yaklaşımdır. İnsana has sıcaklık, sevecenlik ve dostluk duygularını yok eder.
Bir sedef hastası, herhalde bedeninde çıkan bu yaraları ilk gördüğünde ne kadar endişe yaşamıştır. Kim bilir aklından hangi sorular, senaryolar geçmiştir. Hele hele bir ebeveyn ise bu kişi yaşadığı endişeler katlanmıştır. Küçücük bir lezyon iken önlemini almaya çalışmış olsa da ne yazık ki hastalığın genel özelliği ile gittikçe yaralar bedeninin başka yerlerine sıçramıştır.
Hem hastada hem de karşısındaki kişide akla gelen ilk şey “acaba bulaşıcı mıdır?” sorusudur. Hayır! Kesinlikle SEDEF HASTALIĞI BULAŞICI DEĞİLDİR! Teşhis aşaması egzemalardan ayırt etmek adına bir biyopsi ile sonuçlanıyor. Sonrasında tedavi adına farklı yaklaşımlar devreye girer. Genetik yatkınlığın da rol oynadığı bu hastalıkta günümüz yaşantı biçimi de hastalığın ilerlemesinde rol oynayan bir faktör.
Her türlü stres faktörü hastalığın ilerlemesini artırıyor. Stres tek başına iyi yönetilirse bir motivasyon nedeni olsa da, iyi yönetilemediği zaman üzerimizde çok sayıda olumsuz duygunun birikmesine dolayısı ile bağışıklık sistemimizin de olumsuz etkilenmesine neden oluyor. Bu fazla yüklenme sonucunda bağışıklık sistemi hata sinyali vererek, yanlış hedefe yönleniyor ve bedenimizdeki kendi hücrelerimizi hedef alıyor. İş böyle olup da, yanlış sinyal bir kere harekete geçince, iş belki de geri dönülemez bir sürece giriyor ve tipik sedef bulguları deride boy gösteriyor.
Bu hastalığın önemli özelliklerinden birisi de deride oluşan travmaya (kesik, çizik, sıyrık, yırtık, vb.) bağlı olarak travma bölgesinde yeni lezyonların çıkması. O yüzden sedef hastaları kendilerini çok iyi korumak zorundadırlar. Güzellik adına yapılan bazı uygulamalar da bu anlamda önemli nedenler olabilirler. En basit bir manikür sırasında oluşacak bir kesi ileride o bölgenin estetiğinin bozulması anlamında önemlidir. Daha derin ve yaralayıcı uygulamalar anlamında sedef hastalarının işlemi uygulayacak hekimi uyarması önemlidir.
Güneş ışığının tedavi edici bir özelliği vardır. Bu anlamda geliştirilmiş tedavi cihazları var olsa da, yaz aylarında güneşlenmek, elbette ki gerekli önlemleri alarak faydalı olacaktır.
Yapılan araştırmalar sonucunda B vitaminleri, A vitamini ve Çinko düzeylerinin sedef hastalarında düşük bulunduğu saptanmış. Ayrıca yine kan insülin ve glikoz seviyeleri de yüksek bulunmuş olan sedef hastalarında şişmanlık da önemli bir risk faktörüdür. Bu yüzden sedef hastalarının iyi bir beslenme rejimi uygulaması gereklidir. İyi bir beslenme rejimi ile birlikte B ve A vitaminlerinin takviyesi yanında E vitamini takviyesi de antioksidan etkileri nedeniyle önerilir. Ayrıca bildiğiniz üzere D vitamini deride güneş ışığının etkisi ile aktif haline dönüşür. Bu yüzden D vitamini deride etkin vitaminlerden birisidir ve takviye edilen kişilerde tedavide etkili olduğu bulunmuştur.
Balık yağı içerisindeki Omega 3 yağ asitleri yüzünden kullanılan ilaçlara bağlı gelişen trigliserid artışını dengelemek yanında kaşıntı, kızarıklık ve pullanmayı da azaltabileceği yönünde bir yayın vardır. Bu anlamda balık yağı hem genel Omega 3 alımı ile kalp sağlığını koruyacağından hem de sedef hastalığı üzerindeki etkileri ile besin takviyeleri içerisine eklenebilir.
Kuruyan deriyi nemlendirmek önemlidir. O yüzden nemlendirici içeriği yüksek krem, pomat ve emülsiyonların kullanılması hem derinin travmatize olmasını önler hem de kabukların yumuşamasını sağlar. İçerisinde Aynısefa bitkisi (Calendula) ana tentürünü içeren yüzeysel kremler, pomatlar hem antiseptik özelliği ile hem de deri yapımını düzenleyici etkisi ile tedaviye yardımcı önemli bitkilerdendir. Ayrıca yine oluşan enflamasyona karşı içerisinde Gotu kola, Dulavratotu ya da Evening Primrose yağı bulunan yüzeysel kullanılan ürünlerin kullanımı da tedaviye eklenebilirler.