Çok sayıda insandan bir süredir İstanbul’daki son tecavüz olayları üzerine hem maıl alıyorum hem de sosyal medya üzerinden bir çeşit psikolojik tacize ve hatt a be nce şiddete maruz kalıyorum.
Instagram’dan DM atıyor.
Messenger’dan mesaj atıyor.
Nasıl bu konuda bir şey yazmazsın?
Nasıl sahiplenmezsin!
Haberin mi yok?
Belki duymadın, belki haberin olmadı ben sana söyleyeyim, destek ver...
Susma...
Nasıl insansın sen her şeye duyarlısın hala bu konuda tek kelime etmedin.
Korkaksın.
Sen de yalakasın belli. Ondan sesin çıkmıyor.
Laf edemiyorsun işte...
Zaten kadının kadından başka düşmanı yok.
Küfür eden, bela okuyan, benim hakkında hayal kırıklığına uğradığını söyleyen insanlardan gelen mesajlar bunlar.
Ben hayal kırıklığı yaratan insanım.
Kötü insanım ben.
Düşüncesiz, duyarsız, berbat bir insanım ben.
Bu mail’lerin her birinin içindeki baskı, kinaye, sitem de kendi içinde bir şiddet diline sahip.
Psikolojik şiddet.
Ne kadar çok sinirimin bozulduğunu anlatabilmem mümkün değil.
Bu yazıyı da ellerim Parkinson olmuşum gibi titreyerek yazıyorum.
Ağlamaklıyım.
Bu ülkede demek istemiyorum; çünkü ne genellemek ne de indirgemek istemiyorum bu konuyu belli bir coğrafyaya.
Bu dünyada diyeceğim o yüzden.
Bu dünyada tacize uğramamış kadın var mı?
Merak ediyorum!
Tacizi, tecavüzü nasıl bir tanımla tam ifade edebiliriz, sınırlarını nerede başlatıp bitirebiliriz, onu da bilemiyorum.
Çünkü;
Çünkü senin benim taciz dediğime bir başkası ‘eğleniyordum ben’ diye bakıyor.
Tecavüz dediğine bir başkası için ‘o kadın benim hakkımdı, hakkımı aldım’ diye bakıyor.
Amerika’nın bir eyaletinde tacize giren şey, yan eyalette tecavüz sayılıyor. Bizim burada o olay zaten sorun bile değil. Bizde o sırada suçlu; ya kıyafetin veya sokakta olduğun saat.
Birlikte yaşayıp başka dünyaların insanları olmak sorunumuz söz konusu.
Bakın arkadaşlar, ben de bir tacize uğradım. Yakın zamanda.
Dava açtım.
Açamayabilirdim. Açmayabilirdim.
Ailen yanında olacak. Paran olacak, imkanın olacak, çevren olacak.
Cesaretin olacak. Metanetin ve dayanıklılığın kuvvetli olacak.
Sana gözleriyle tacizde bulunan, anlattıklarından tahrik olan bir oda dolusu insanın yanında, başına geleni üç kere beş kere anlatacak ruhsal ve bedensel gücün olacak. Yanında bir ordu olacak sana destek ki, devam edip bir yere varabil.
Yoksa mümkün değil gidemezsin
ifade vermeye. Ve asla açamazsın o davayı!
Şu an anlatması hayli güç, karmaşık bir süreçteyim.
Bu konulara dair bir şey görüp duyduğumda kötü oluyorum.
Düşünüyorum üstelik ben tecavüze uğramadım.
Benim yaşadığım aslında bu olaylar
içindeki en küçük olan taciz. De işte neye göre küçük neye göre büyük.
Olayın sonucunda ben hayattayım.
Tecavüz de olmadı ya. Rahatız yani. E sayılmaz o zaman mı demeli peki?
Oysa beni nasıl fena etkiledi bu olay. Bütün süreç belki olaydan daha çok etkiledi beni.
Hayatımda daha önce hissetmediğim gariplikte birtakım şeyler oluyor bu konu veya benzer bir konu açıldığında.
Ellerimde feci titreme. Ağlama, baygınlık hissi. Boğazımda yutkunamama.
Nefret. Öfke. Acıma. Tiksinme.
Suçlama. Suçluluk.
Kendimi sorgulama. Kendimi suçlama.
Hayatı ve bu lanet sistemi, düzeni sorgulama.
Politikaların topuna küfür etme isteği.
Eğitim dediğimiz şeyin konu bu olunca yöresel, bölgesel, ülkesel, evrensel olarak değerlendirilmesinin zorlukları.
İmkanlar, imkansızlıklar.
Gerçekler, hayaller, hayal edilen ve gerçekleşmesi imkansız olan şeyler.
Mantık. Duygu.
Vicdan.
Vicdansızlık.
Yalnızlık.
Korku.
Deli cesareti.
Yani...
Ne isterseniz var içimde. Gelgitlerin anasını yaşıyorum.
Bir insana bir konuda sitem edip baskı yaparken, oturduğun yerden ahkam kesip öfke duyarken haddini bilmek gerek tamam mı!
En azından bazen bir konuda bir şey bilmeyebileceğini, veya, sandığın gibi olmayabileceğini düşünmek gerek tamam mı!
Başkasının başına gelen şey hakkında çok kolay laf ederken aynısı başına gelse, belki de HİÇBİR şey yapamayabileceğini de tut aklının bir kenarında bence.
Bu ülkede sorun ne biliyor musunuz?
Oturmuş ekran başında, köşe başında, orada burada, hiç bilmediği hayatlar üzerinde iki kelime üzerinden yüzyılın edebiyatını yapabiliyor.
Kendinde o insanlar hakkında bir laga luga yapma hakkı görüyor.
De ne hakla?
Hakimden çok hakim, avukattan çok avukat, sanıktan çok sanık, davacıdan çok davacı. Kimi zaman mağdurdan çok mağdur hatta.
Bi’ mok değil oysa, ben de değilim!
İnsanın ruh hali diye bir şey var. Ve o ruh hali hiç de öyle ışığı açar gibi aç kapa yansın sönsün yapabildiğin bir şey değil.
Yaşadığım süreç affedersiniz ama içime dışıma etti.
Suçlunun da bir anası-babası var biliyor musun?
Tıpkı mağdurun olduğu gibi.
Ve sen mağdurken bile o ana-babayı vicdan yapabiliyorsun.
Boş şeyler demiyorum size, gerçek bunlar gerçek. İnsansın. İnsanım ben de. Elinde olmuyor bazı şeyler.
Başıma gelenle yetiniyorum.
Tecavüze uğrasaydım, cümlesini kuramıyorum. Düşünemiyorum.
Ölseydim, bilmiyorum ailem davacı olabilir miydi?
Olsalardı ne olurdu?
Ne işe yarardı, yaramaz mıydı, yarar mıydı bilmiyorum.
Bir susun tamam mı bir susun demek istiyorum o kendinde ona buna sataşma hakkı gören okur/takipçi kitlesine.
Ne hakkınız var benim canımı acıtarak benim ruhuma tecavüz etmeye diye bağırmak istiyorum.
Bir söylesenize bana siz kimsiniz de benim canımı bu ekran arkasından incitiyorsunuz, diye sormak istiyorum.
Bana ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini söyleyen siz kimsiniz ve siz ne yapıyorsunuz acaba diye sormak istiyorum.
Ben burada yazıyorum, bir sayfada size kendimi açıyorum diye size bu hakkı vermedim, siz bana bile sormadan kendi irademle bir şeyler yapma/yapmama tercihlerimi benden alıyorsunuz diye isyan etmek istiyorum.
‘Benim masumiyetimi, benim kendim gibi olma, kararlarımı uygulama bekaretimi çalıyorsunuz resmen!’ diye çığlık atmak istiyorum.
Bunun da bir çeşit ruha tecavüz olduğunun farkında mısınız, diye sormak istiyorum.
Hem belki ben bu süreci kendi başıma, kendi içimde yaşamak görmek anlamak istiyorum.
Bu benim mahremiyetim!
İstiyorum ki, ben bu imkan içinde bu haldeyken benim kadar imkanı olmayan ne halde, onu da anlayayım.
Belki kendi davamı yazsam ortaya bin tane tip çıkacak yardımcı, destek vesaire... E iyi de bu benim şansım.
Çevrem var.
Bu şansı olmayanın halini anlamak imkansız olacak zaman işte.
Biri bana gönülden ve gönüllü destek veren avukatıma laf edecek, öbürü kararı beğenmeyecek, beriki belki ıslah olacak ve hayata kazandırma şansım olan suça meyil etmiş insan evladının hayatını söndürecek. Biri bundan reyting yapacak. Öbürü birilerini haklı haksız lekeleyecek. Bir ana-baba belki boşu boşuna kahrolacak.
Süreç belki daha büyük suçları engelleyecekken daha büyük suç doğuracak...
Bakın eğer ben bu halde yaşıyorsam bu olan biteni şunu düşündüğümü bilin isterim;
işte bu hadsiz ve benzer toplumsal baskılar yüzünden tacize, tecavüze uğramış o zavallı kızcağız asıyor kendini ahırda! Öldürüyor kendini bütün bunlara maruz kalacağına.
O yüzden bu acılarla yüzleşemeyen, buna dayanamayan abisi, babası vuruyor kızı alnından. Sonra da kendini... Veya suçluyu.
Biz de uzaktan ‘Ay canım yaaaa kıyamam, bu töre ne iğrenç bir şey yaaaa’ diyoruz gevrek gevrek.
Dizilerde çekirdek çitleyerek izliyoruz insanların yaşayamadıkları hayatlarını.
Gazetede üçüncü sayfa haberi okuyoruz, ah vah deyip işimize dönerek.
O yüzden susuyor bu ülkede kadınlar, çocuklar, insanlar.
Sürekli konuşan, kendine göre yargılayan toplum, hakimler, yargıçlar, yüzünden kapanıyor içine mağdurlar.
Suçlu kim şimdi?
Ben mi?
Suça itilen mi?
Mağdurken haksız yargılanan, suçluyken haklı bulunan kişi mi?
Kararı verdikten sonra ben evime mutlu mesut gittiğimde o ahalinin içinde hayatı artık dar edilen geride bıraktığım ve nefes almak için yeni bir yere tayin olmayı istemekten başka şansı kalamayan hakim mi?
Veya o daracık duruşma odasında birinin tepesi atsa kavga çıksa, biri birini bıçaklasa, biri ölüp üçüncü sayfa haberi olsa... Suçlu kim?
Davacı olduğum için ben mi?
O salonun içinde olduğu binayı yapan mühendis mi suçlu? Mimar mı?
Yoldan geçen kangal köpek mi? O da tanık ve yardım etmedi...
Suçlu o kangal mı?
Benim mağdur olmam bak çoktaaaan arada kaynadı... Ve şu anda bilmiyorum kaç çocuk anası babası tarafından tacize uğradı? Elim kolum bağlı ağlayarak yazıyorum burada ne işe yaradım ben ha ne işe yaradım?
Bi susun tamam mı.
Harbi susun.
Ne ölüye, ne diriye, ne canı yanana, ne can yaktığı için pişman olana, ne tövbe edene yer hak hakkaniyet insaf ve nefes alma hakkı yok be bu gürültü içinde.
Ölelim hep beraber bitsin.
Bu mu yani çözüm!
Yeter.
Herkes işine baksın. Herkes kendi bahçesindeki ağacına sarılsın sevsin.
Ben başka bir şey istemiyorum tamam mı!
Başımı koyayım bir omuza. O omuz susarak dursun. Başımı okşasın.
Ben de sessizce ve huzurla bir ağlayayım.
Sonra...
Sonra ayağa kalkıp yürüyeceğim dimdik önce.
Sonra koşarak devam edeceğim yoluma.
Güvenle.