Geçen yaz, Christopher McDougall’ın yazdığı -sözüm ona koşmakla ilgili ama aslında hayata ve insan bedenine dair en güzel kitap olan- ‘Born To Run’ adlı efsane kitabı okurken, Barefoot Ted (Çıplak Ayak Ted) ve anlattıklarından etkilenip ‘Yavv bi gün ben de bu adamlar gibi koşabilir miyim?’ gazına gelip, bilir bilmez çıplak ayak koşma denemeleri yapıp sakatlanmıştım.
Ama ne hayaller kurdum be kardeşim bu adam nasıldır, kimdir, ne yer, ne içer, nasıl çıplak ayak yüzlerce kilometre gider vesaire diye anlatamam size!
İşte bende böyle bi acayiplik var!
Nitekim millet piyango çıksa da uzaya gitsek diye hayallere yatar, ben cıbıldak ayaklı Ted gibi olma hayalleri kurarım.
Bu yaz bi ara, bana esenler esti ve son dakikada hayatımda daha hiç komple maraton (42 km. 195 m.) koşmadan, ultra maraton koşmaya (130 km.) karar verip Likya Yolu Ultra Maratonu’na katıldım. Deli cesareti ama, yaptım.
Ve Anaaa!
O da ne!
Bi baktım karşımda Cıpıldak Ayaklı Ted duruyor işte!
Ta Amerikalardan çıkmış gelmiş, benimle aynı kategoride, 6G’de koşuyormuş hem de.
Yahu size anlatamam nasıl bi şoka girip mucizelerime şükrettiğimi ve de ne menemen şahane bi adam olduğunu.
Ayağında ipince bir sandalet, ceylan gibi sekiyor bizlerin kallavi ayakkabılarının zorlandığı dağlarda tepelerde, taşlarda, dikenlerde… Ben kayıp düşüyorum, ona bi şeycik olmuyor. Benim ayağım su topluyor, onda tık yok.
Her gördüğü suya, denize dalıyor, atlıyor, zıplıyor, orada bi yerde iki taşın arasından akan suyun dibine kim bilir ne zaman birisi bi bardak bırakmış içine böcekler düşmüş, yosunlar tutmuş, adam alıyor bardağı dolduruyor suyu dikiyor kafaya. Yolda her gördüğü bahçeden nar, üzüm topluyor yiyor yola devam ediyor. Adam doğadan aşılanmış mübarek, demir gibi, “Hiçbir şey olmaz!” diyor, olmuyor.
Bi de arada dönüp bize: “Ne o, pis mi geldi size? Pis değil bunlar, doğal kir, bağışıklığınız artar!” diyor, halimize acıyor kendince. Bizimle, bizim kendi memleketimizde, bizden daha rahat neredeyse.
Bir gün yolda kayboluyoruz, susuz kalıyoruz. Haydeee atlıyor denize, serinliyor, deniz suyu içiyor bi avuç: “Mineraldir, iyi gelir!” diyor, ben de içiyorum en sonunda ‘oh be!’ diye diye.
Bunca sene bi dolu Amerikalıyla çalıştım hiç ama hiç böylesini görmedim.
Ayol Amerikalıyı bırak hayatımda böyle doğal, bu kadar kafa, bu kadar sorunsuz, hafif bi yaratık görmedim!
Cıbıldak Ayaklı Ted beni esas hangi özelliğiyle etkiledi biliyor musunuz?
Gönlünün, ağzının ve beyninin bir olmasıyla.
Nasıl mı?
Ya hiç hayatınızda aklınızdan her geçeni hiç filtre etmeden, içinize yük etmeden ve karşınızdakini kırmadan dilinizden çıkarmanın hazını yaşadınız mı?
Adam: “Ya ben senle aynı kafadan değilim, seninle takılamayacağım, affet!” diyor, devam ediyor. Veya “Ben seni sevdim, seni sevmedim, bunu yaparım, şunu yapamam, şunu istiyorum, bunu istemiyorum...” ya işte hani içinden geçen neyse aynen dilinde bitiyor. Tutmuyor içinde, atmıyor içine.
Dosdoğru söylüyor gayet cici bi şekilde. Kızamıyorsun. Bozulamıyorsun. Hatta sadece dedikleri üzerinde düşünüyorsun bi süre. “Abi ben niye yapamıyorum?” diyorsun kendine.
Tek bir atomcuğu bile yüreğine yük etmiyor. Öyle garip bir dürüstlük boyutu ki, kızamıyor, bozulamıyor, üzülemiyorsun asla.
Hani çocuklar olmadık yerde: “Anne ben bu teyzeyi sevmedim!” der de sen mahcup olursun ama çocuk olmaz ya. Öyle.
Kendine üzülüyorsun ona bakınca. Ne çok yük taşıdığını, neden o gereksiz yüklerle hastalandığını tokat gibi yüzüne yiyorsun.
47 yaşında; ve beş yaşında çocuk gibi genç kalmış ruhu, bedeni...
Çünkü rahat. Çünkü hafif. Çünkü neyse o. Çünkü doğal.
Çünkü kendi halinde.
Ve bağışıklık geliştirmiş Dünya’nın gereksiz yüklerine, kirlerine, şımarıklıklarına.
Bayıldım bayıldım bayıldım Barefoot Ted’e.
Adamı merak eden Google’lasın.
Facebook sayfasına bakarsanız Türkiye maceralarını ağzınız açık görürsünüz.
Hayat bana geçen seneden bu seneye Cıbıldak Ayak Ted ile karşılaşıp oh mis gibi ders alma sürprizi hazırlamış meğer.
Likya Yolu Ultra Maratonu bana altı günde ne çok hayalimi gerçekleştirme, ne çok hayat dersi alma şansı verdi anlatamam sizlere.
Eminim yapabilirsiniz siz de.
Yüklerinizden kurtulmayı deneyin...
Deneyin.
Değer kendinize.
Yonca
“cıbıldakdaş”
Facebook: http://www.facebook.com/bft.adventures
Öyle bir geçti ekim ki…
Önce Likya, ardından Güney Afrika, oradan ASICS Venedik Maratonu... hani bilmiyorum kaç leyleği aynı anda havada gördüm...
İyi de oldu gerçi.
Likya Yolu Ultra Maratonu’nu TOFD’ye Akülü Tekerlekli Sandalye bağışı toplamak için koşmuştum, sekiz sandalyelik bağış topladım. Yani sekiz kişinin özgürlüğü için ADIM ADIM yarışmış oldum. Her adımıma değdi çok şükür.
Yalıkavak’da evimizin bahçesindeki zeytin ağaçlarımızdan karı-koca zeytin topladık. Çocuklarımızla kırdık-çizdik zeytinleri, şimdi olmalarını bekliyoruz bahçemizden ev yapımı zeytinlerimizi yemek için... Size gelecek ay Venedik maceralarımı anlatacağım, sabırla bekleyiverin e mi!
Yonca
“özlek”
Dost, topuklu giymiş kadına bakar
Nisan ayında kırdım ya topuğumu, üstüne başıma gelmedik kalmadı ya, aylarca hiçbir istediğim, sevdiğim, beğendiğim, özendiğim ayakkabıyı giyemedim ya! –‘Sanemiko’cuklarıma da dokunamadığım için kitaplığımın en üst katına kodum ya onları...
Yok böyle bir açlık durumu ruhumda. Sapık gibi sürekli kadınların ayakkabılarının topuklarına bakıyorum. Topuk fetişi geliştirdim sanıyorum. Şu anda kolum kadar topuklu ne kadar ayakkabım varsa sadece onları giyiyorum. Yatağa topuklu ile giriyor, sabah uyanınca ponponlu topuklu terliklerle güne başlıyorum.
Hayatımın en topuklu dönemine girdim.
Ve topuklu kalmak istiyorum.
Yonca
“topukkolik”
Seç beğen an, hatırla ve kutla
2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası
3 -9 Kasım Organ Nakli Haftası
9 Kasım Dünya Özgürlük Günü
11 Kasım Vodafone Avrasya Maratonu
10 - 16 Kasım Atatürk Haftası
16 Kasım Dünya Hoşgörü Günü
19 Kasım Dünya Tuvalet Günü
20 Kasım Çocuk Hakları Günü
24 Kasım Öğretmenler Günü
25 Kasım Dünya Et Yememe Günü
Vodafone Avrasya Maratonu
Dünyadaki önemli maratonların çok sıkı isim sponsorları var. Mesela Virgin Londra Maratonu, mesela ING New York Maratonu, BMW Berlin Maratonu gibi gibi...
Bu Dünya’nın TEK Kıtalararası Maratonu Avrasya. Bizim için çok önemli bir spor markasıdır bakın.
VODAFONE ismini verdi Avrasya’ya.
Nur topu gibi dünya çapında adı olan bir altın maratonumuz oldu.
Vodafone Avrasya Maratonu!
11 Kasım’da İstanbul sokağa çık ve alkışla.
İstanbul, alkışla!
Yonca
“KOŞ YONCA KOŞ!”
Van’a koşuyorum
Van’da 23 Ekim 2011 tarihinde yaşanan deprem ile TEGV Öğrenim Birimleri kullanılamaz hale geldi. Adım Adım (www.adimadim.org) koşucuları olarak toplayacağımız bağışlarla, geçen yıl deprem nedeniyle eğitimleri aksayan çocuklarımız için Van’da yeni bir Öğrenim Birimi inşa etmek için fon oluşturulmasını hedefliyoruz.
‘Van Adım Adım Öğrenim Birimi’nde de yılda ortalama 800 çocuk, gönüllü abla ve ağabeylerinin yardımıyla, çok çeşitli alanlardaki eğitimlerden yararlanacaktır.
TEGV: ‘1 çocuk değişir Türkiye değişir!’ diyor.
Ve bakın,
Van’daki TEGV Öğrenim Birimi ile 10 yılda 8000 çocuğa ulaşılması hedefleniyor.
8000 ÇOCUK!
34’üncü Vodafone Avrasya Maratonu'nda bu projeyi desteklemek için koşuyorum.
Bağışlayacak olduğunuz her 80 lira ile Van’daki bir çocuğun eğitimine katkı sağlayacaksınız.
80 lira 1 çocuğun eğitimi, geleceği demek.
80 kişi birer lira gönderin. Gözünüzde miktarları büyütmeyin, küçümsemeyin. Her minik miktar elbet bir işe yarar.
Ben 1 lira bile bağış olsa yine de koşacağım.
Çocuklar için, koşarım.
Bilgi ve detay için bana mail atın: 4yaprakliyonca@gmail.com
TEGV: www.tegv.org
Yonca
“TEGV gönüllüsü”