Çok başka! Ezgi Mola
‘Kocan Kadar Konuş’ ile hepimizi kahkahalara boğan Ezgi Mola, şüphesiz son dönemin en iyi oyuncularından... Ve emin olun, kimseye benzemiyor!
Sizin kesin bol miktarda erkek kankanız da vardır...
Çok! Yakın erkek arkadaşlarım çocukluğumdan beri hep olmuştur, hep etrafımda vardı. Sırlarını paylaştığım, dinlediğim, canı sıkılınca yanıma gelen çok dostum var. Ortaokul, lise yıllarında da aynı şekilde vardı. İyi anlaşırım gerçekten, ayak uydururum onlara.
Bir Ezgi Mola kolay bulunmuyor. hem oyunculuk anlamında hem de insani özellikleriniz açısından... Peki siz bugünkü siz olurken hangi dönemlerden, dönemeçlerden geçtiniz?
‘Unutma Beni’ dizisi, dönüm noktalarımdan biri diyebileceğim bir işti. 2004 yılında yine Türkan Derya’nın çektiği ‘Hırsız Polis’ dizisi de hayatımın kırılma noktalarından biridir. İlk okuma provasına cast’ını hiç bilmeden gittiğimde, karşımda Uğur Yücel’i gördüm ve işte o an çok kıymetli bir dönüm noktasıydı benim için. Bazı insanlar hayatınızda hep olsun istersiniz ya, onları gördüğünüzde mutlu olursunuz, bir yerlerde olup kendinizi hep hatırlatmak istersiniz onlara… Uğur abi benim için öyle bir insan. Çok güçlü bir dost, çok özel bir arkadaş, bir abi, bir baba... Sonrasında da işler gelmeye devam etti ama popülerlik son yıllardaki sinema filmleriyle geldi diyebilirim.
Evet, siz aslında oyunculukta bir anda parlamadınız. adım adım yükselen bir kariyer hikayesi bu değil mi?
Tabii, 15 yaşından beri bu işin içindeyim. Ben büyüdükçe yaptığım işler de büyümeye başladı galiba.
Oyuncu olmanın en cazip yanı ne sizce?
İşin cazibesini hiç düşünmedim. Şu an oturduğumuz yerde bana kahvemi yapan bey de işini yapıyor, ben de işimi yapıyorum. Yani benim işim bu. Beni çeken tarafı ise; güzel bir film izlediğimde aldığım hazzı, oynarken benim de yaşatabilmem. En keyifli tarafı bu galiba. Hayran olduğum insanlar vardı. Hala da var, olmaya da devam edecek. Dünyanın birçok yerinden müthiş filmler, harika oyuncular izliyoruz. Heyecanlanıp, ‘Ben de onlar gibi kendimde olanı insanlarla paylaşmak istiyorum’ diyordum. Kendimi en iyi anlatabildiğim alan olduğunu düşünüyorum. İşin en ilgi çekici tarafı bu.
Ezgi Mola denince benim aklımın bir köşesinde hep ‘Türkan Şoray’ın kızı’ manşetleri var. ‘Hayatımın Kadınısın’ filminden bugüne, bu dokuz yıllık süreçte hayatınıza başka hangi manşetleri kattınız, ne kadar yol katettiniz?
Katettiğim yolu hiç hesaplamadım. Bu, bir hedef koyup, ‘şu kadar kilo vereceğim’ olayı değil ki! ‘Keşke o işin o rolünde ben oynasaydım’ dediğim oluyor elbette. Yeni oynadığım sinema filmi için de ‘iyi ki ben oynadım, yoksa kıskanırdım’ diyorum. İstediğim işleri yapmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Murat Yıldırım’la önceden tanışıyor muydunuz?
10 yıllık arkadaşım. Çok da seviyorum Murat’ı. Nevi şahsına münhasır, iyi kalpli, hoşgörülü, arkadaşını hep onore eden biri. Nereye gitsek, hangi mikrofon uzatılsa, Murat hep ‘Ben bir şey yapmadım, Ezgi’ye yardımcı oldum’ diyor. Bir oyuncunun, diğer oyuncu arkadaşına bunu diyor olması o kadar güzel bir şey ki! Arkadaş olarak da harikadır; yalnız bırakmaz, iyi gününde de kötü gününde de mesaj atar, iyi gelir. İyi arkadaş iyi insandır.
Melankolik bir yanınız olduğu doğru mu?
Efsun karakteri bir yayınevinde editörlük yapıyor ama içtiğinde de ‘yalnızım dostlarım’ söylüyor. Hayat aslında hepimiz için bunun gibi bir şey. Melankolik şarkıların hastasıyımdır. Arabesk severim.
Sizin hakkınızda tahmin edemeyeceğimiz başka bir şey?
Çok sürprizli bir hayatım yok. Yani anlatınca bazı şeyleri ‘acıların çocuğu’ olursun ya bir anda… Onlar da benim özelim olsun isterim. Acısıyla tatlısıyla yaşıyoruz hayatı. Herkesin yaraları var bu hayatta... Ama o yaraları saracak inanılmaz dönüm noktaları da oluyor ve hiçbir yara da açık kalmıyor, hepsi kapanıyor.
Kıskanç bir insan mısınız?
Yerine göre değişir. ‘Hiçbir şeyi kıskanmıyorum’ diyen insan bile illaki içten içe bir şeyleri kıskanıyordur. Ben de kıskanırım çünkü bu çok insani bir şey. Hırs, öfke, kıskançlık, kırgınlık, kızgınlık, entrika bunların hepsi yüzyıllardır var olan ve bitmeyen tiyatro oyunlarımız, dizilerimiz, filmlerimiz… Hepimizde de oluyor çoğu zaman ama üç yıl sonra da dönüp baktığımızda, ‘ay ne yapmışım’ diyoruz. Hepsi tecrübe oluyor. Ben ders almayı severim, büyük cümleler kurmayı sevmem. Büyük mottolarım yoktur. ‘Bu, böyledir’ demekten hoşlanmam. Çünkü o bugün öyledir ama yarın hiç öyle olmayabilir.
Dublör kullanmayacak kadar cesur bir oyuncu olduğunuz doğru mu?
Filmde dublör kullanmak istemedim evet. Hayal sahnelerimizden birinde, yatağı vinçle 6-7 metre yukarı kaldırdılar ve sonra o yatağın üzerinde önce sallanıp sonra çelik bir korseyle o yataktan kendimi boşluğa bıraktım. Bu sahneden 7-8 tekrar alınmıştır. Sonra yönetmenimiz Kıvanç’ın ‘bu bana yetmedi’ demesiyle yatak 10-12 metreye çıktı. Bu arada Kıvanç’ın da yükseklik korkusu var ve ‘ben olsam yapmazdım’ diyordu. Dublör kenarda bekliyordu ama yine de ben kendim atladım. İyi ki de öyle yaptım. Belki bungee jumping yapmazdım ama işim için bunu yapıyor olmak beni daha çok heyecanlandırdı.
Alışveriş, moda, stil... bu kelimeler size ne ifade ediyor?
İlgiliyim. Çünkü ben meraklı bir insanım. ‘Aman hiçbir şeyden eksik kalmayayım’ diyenlerdenim.
Yurt dışına alışveriş yapmaya gidiyor musunuz örneğin?
Yok. Yurt dışına gidiyorsam, ‘hadi bir mağazaya da gireyim’ diyenlerdenim. Hayatımda yurt dışına hiç alışverişe gitmedim. Bundan sonra da gideceğimi zannetmiyorum. Benim için seyahat, ‘hadi şu parkta oturayım, şu müzeyi gezeyim, bu konser varmış ona gideyim, bu oyunu mutlaka izlemek istiyordum, izleyeyim ama şurada da mağaza varmış, bir gireyim’dir. Ya da hiçbir şey yapmadan yatmaktır.
Güzellik, bakım, estetik... Bu kelimelerle aranız nasıl peki?
Güzellik her kadın için olduğu gibi benim için de tabii ki çok önemli. Mesleğim gereği bu kadar kamera önünde olan biri olduğumdan elimden geldiğince özen göstermeye gayret ediyorum. Gideceğim yere göre mutlaka makyajımı yaparım, ‘bir maskara bile insanın havasını değiştirir’ diye düşünürüm her zaman. Şu anda Oriflame’in The One Eyes Wide Open maskarasını severek kullanıyorum. Cildime çok iyi bakmaya çalışırım ve kuralın, sağlıklı beslenme ile mutlaka her gün temizlenen cilt olduğunu düşünürüm. Estetik konusunda ise ‘karşıyım!’ diyenlerden değilim, yapanlara saygı duyarım. Ancak şimdiye kadar kendim yaptırmaya ihtiyaç duymadım.
Cilt bakımı için kullandığınız ürünler neler?
Cildim çok hassas olduğu için Orfilame’in ürünleri de hassas ciltlere uygun olduğundan, Optimals serisinin gece ve gündüz nemlendiricili kremlerini kullanıyorum.
Şu sıralar okuduğunuz, gördüğünüz, tecrübe ettiğiniz ve sizi etkileyen ne var?
Son zamanlarda tecrübe edip çok etkilendiğim şey; ‘nefes terapisi’. Sporun yanı sıra inanılmaz iyi geldi. Doğru nefes almanın ne kadar önemli olduğunu, ne kadar şifa olduğunu, insanlara aslında nasıl iyi gelebilecek bir şey olduğunu ve bizim hep yanlış nefes aldığımızı fark ettim. Doğru nefes almak metabolizmamı da, iç organlarımı da, hücrelerimi de yenileyecek, oksijenle buluşturacak ve sağlığımın çok daha iyi olmasına yardımcı olacak bir şey. Ben de bunu çok yeni öğrendim. Araştırmaya ve uygulamaya devam edeceğim.
Peki günü bitirip başınızı yastığa koyduğunuzda nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Hayal deyince sana saatlerce hayallerimi anlatabilirim. Hem mesleğimle hem de turist olarak dünyayı gezmek istiyorum, hep sinema yapabilmek istiyorum, sağlığıma daha da özen göstermek, sporu daha da hayatımın merkezine koymak, çok insana ulaşmak, çok hikaye dinlemek, hatta o hikayeleri oynamak istiyorum... İstiyorum da istiyorum. Her gün atanabilen öğretmenler, emekli maaşı, asgari ücreti artan, refah düzeyi yükselmiş Türkiye görmek istiyorum. İş güvenliği had safhada, kadınına ve insanına şiddet göstermeyen bir ülke istiyorum. Ben daha çok isterim de sayfalar yeter mi? Ha bir de inşallah çok güzel, kocaman, bahçeli bir evim olur. Ben metropol hayatını çok seven bir insan olduğum için bu inşallah çok uzaklarda da olmaz. Bahçesinde olabildiğince köpeklerim... Böyle yaşayalım mutlu mesut. Öbür taraftan çiçeklerle uğraşayım... Annem çiçeklerle konuşurken ona gülerdim. Şimdi ben çiçeklere merak sardım. Sonunda ben bu güzel haberleri evimin bahçesinde çiçeklerime bakarken alayım istiyorum. Şans hayatınızın neresinde?
Hasbelkader olmuyor tabii, hem çalışmak hem de şansın yaver gitmesi gerekiyor. Doğru zamanda doğru insanlarla karşılaşmak gerekiyor. Yaptığın işlerin hiçbirini unutmamak, o süreçteki arkadaşlarınla hala yan yana olabilmek, birbirinize sarılıp yaptığınız işlerin mutluluğunu yaşıyor olmak, büyük bir şans. Ben şanslı bir oyuncuyum ve şanslı bir insanım. Yaptığınız işlerle, seçimlerle, birlikte oynamak istediğiniz insanlarla da bu şansı yaratıyorsunuz. Öğrencilik zamanlarımda bolluk içinde değildim, her şey ucu ucunaydı. Haliyle doğru seçimler yapıp burada olmak kıymetli oluyor.
‘Seksi, güzel’ gibi kadınsı özelliklerle değil daha çok komik, eğlenceli, tatlı, sempatik, ‘ailemizin kızı’ olarak anılıyorsunuz. Bunun da tadı ayrı mı?
İnsanların empati kurabileceği, dokunabileceği insan olmak benim için keyifli. Ben samimiyeti seven bir insanım. Yaptığım işlerde, bulunduğum ortamlarda elimden geldiğince içten olmaya çalışırım. Dolaysız olmaya çalışırım. Bu da hem hayatıma hem oyunuma yansıyor. Annem ve ablam yaş grubu insanlar, gerçekten de beni gördüklerinde ‘sen bizim ailemizin kızısın’ diyorlar. Bu durumu seviyorum açıkçası, keyifli geliyor bana.
Aşkı nasıl yaşıyorsunuz?
İşin o kısmını kendime saklamayı seviyorum. Aslolan mutlu olmak.
Aşk, hayatınızın olmazsa olmazı mı peki? Yoksa dönem dönem yerine başka şeyler de koyabiliyor musunuz?
Aşk, güzel bir şey ama bu benim için de geçerli, diğer canlılar için de geçerlidir herhalde diye düşünüyorum. ‘Çok da önemsemiyorum’ diyenlerden değilim. Çünkü işime de, aileme de, arkadaşlarıma da, köpeklerime de aşkla bakıyorum. Özel hayatıma da aşkla bakıyorum.
Efsun karakteri sizden bir şeyler taşıyor mu peki?
Tabii ki taşıyor. Efsun olmak beni mutlu etti, rahatlattı. Belki günlük hayatta söylemeyeceğim şeyleri söylemek bana çok iyi geldi. Aslında herkesten bir şeyler taşıyor. Benim arkadaşlarım ‘bizimle konuşuyordun sanki’ diye izlemişler. Annem de öyle izledi. Evrensel bir karakter çıktı ortaya. Almanya’da bir sinema eleştirmeni köşe yazısında; ‘Gidin bu filme, çünkü çok güzel bir Türk filmi olmuş. Bence dünya standartlarında bir romantik komedi filmi yapılmış. Oyuncuların ve yönetmenlerin eline sağlık, harika olmuş’ diye yazmış. Benim için sinemanın tam karşılığı bu oluyor. Hiç adını, sanını, dilini, dinini, ırkını, hayata bakışını bilmediğin bir insanın, benim coğrafyamda yaptığım bu filmi, objektiflikle, kendinden bir şey bularak ya da ‘tatlı bir film olmuş’ diye izliyor olması... Bu çok kıymetli bir şey.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Serhat Hayri
İyi güldük! kadınların o belli yaşa gelince içine düştüğü ‘evde kalma’ haline, çevre baskısına, evlenmek için atılan taklalara en komik şekilde şahit olduğumuz ‘Kocan Kadar Konuş’ filmi, bize sadece konunun değil Ezgi Mola’nın da ne kadar komik olduğunu hatırlattı bir kez daha. Sadece komik dersek elbette ona büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Kime Ezgi Mola desek, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle onu ne kadar sevdiğini söylüyor... Uzaktan sevenler, yakınına gelince de ona bayılacaklarına emin olabilirler. Sesi, gülüşü, hayata bakışı... Ondan bir tane daha kolay kolay bulamazsınız. ‘Komik kadın’ oyuncu zaten malum, kolay bulunmuyor, orası ayrı! Muhabbeti de tatlı. Kariyerinde adım adım yükselişi, şanslı anları, tam zamanında doğru yerde karşılaştığı insanlar... Hepsini anlattı. Röportajdan aklımda kalan şeylerse özellikle isimler oldu; örneğin Kartal Tibet, örneğin Türkan Şoray, örneğin Uğur Yücel. Onun hikayesindeki kilit isimler onlar...
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde kurslara katılmasıyla hikaye yol alıyor. 15 yaşında, lise birinci sınıfa giderken, bir taraftan da profesyonel olarak tiyatro yapmaya başlıyor. Bir ajansa kaydoluyor. İlk işi, Kartal Tibet’in yönettiği ‘Karate Can’ dizisi oluyor. Liselilerden birini canlandırıyor, zaten kendisi de liseye gidiyor. Sonrasında konservatuvarı kazanıyor, arkasından reklamlar, yeni diziler geliyor. Devamını kendisinden dinliyoruz...
Aynadan çocukluğunuza baktığınızda bugüne yansımaları neler oluyor?
Ben çok çocukluğuyla yaşayan biriyim hala. Hani hep, ‘geçmişinizde çok yaşamayın’ derler ama ben hala çoğu zaman çocukluğuma atıfta bulunurum. Kendi içimde ‘buna benzer bir şey hatırlıyorum’ dediğim ya da ‘bu anı istiyordum’ dediğim çok şey var.
Nasıl bir ailenin, nasıl bir kızıydınız?
Esnaf bir baba, ev hanımı bir annenin kızıyım. O dönemin orta halli ailelerinden birinin çocuğuydum. Bir erkek kardeşim var. Yokluk yaşatmamaya çalışan, eğitimime her zaman çok önem veren, ‘sen ne istiyorsun?’ diye soran, beni dinleyen, söylediklerime kulak veren bir ailem oldu. Eksik değil ama fazla da değil yaşadıklarımız ve gördüklerimiz. Normal yani… Şimdi orta sınıf çok fazla kalmadı ne yazık ki, geçiş yok arada, ya herkes çok zengin ya da durumlar çok kötü. Ben 1983 doğumluyum. O zamanlar hali böyle olan son ailelerin çocuklarıyız galiba. 90’larda durumlar değişmeye başladı, 2000’lerde çok farklıydı.
Hep mi eğlenceliydiniz, sonradan mı oldunuz?
Ben çok değişmediğimi düşünüyorum. Tabii ‘her şey değişiyor, dönüşüyor’ diye inandığım o büyük cümleyi de çürütür gibi oldum öte yandan da. Yarım saat önceki gibi değiliz, yarım saat sonra da böyle olmayacağız. İyiye ya da kötüye bir şekilde evriliyoruz. Dolayısıyla kendi içimde de her zaman evrildim. Konumuza dönersek; gülmeyi, güldürmeyi hep sevmişimdir. Dünyadaki en güzel, en bulaşıcı şey.
Çok! Yakın erkek arkadaşlarım çocukluğumdan beri hep olmuştur, hep etrafımda vardı. Sırlarını paylaştığım, dinlediğim, canı sıkılınca yanıma gelen çok dostum var. Ortaokul, lise yıllarında da aynı şekilde vardı. İyi anlaşırım gerçekten, ayak uydururum onlara.
Bir Ezgi Mola kolay bulunmuyor. hem oyunculuk anlamında hem de insani özellikleriniz açısından... Peki siz bugünkü siz olurken hangi dönemlerden, dönemeçlerden geçtiniz?
‘Unutma Beni’ dizisi, dönüm noktalarımdan biri diyebileceğim bir işti. 2004 yılında yine Türkan Derya’nın çektiği ‘Hırsız Polis’ dizisi de hayatımın kırılma noktalarından biridir. İlk okuma provasına cast’ını hiç bilmeden gittiğimde, karşımda Uğur Yücel’i gördüm ve işte o an çok kıymetli bir dönüm noktasıydı benim için. Bazı insanlar hayatınızda hep olsun istersiniz ya, onları gördüğünüzde mutlu olursunuz, bir yerlerde olup kendinizi hep hatırlatmak istersiniz onlara… Uğur abi benim için öyle bir insan. Çok güçlü bir dost, çok özel bir arkadaş, bir abi, bir baba... Sonrasında da işler gelmeye devam etti ama popülerlik son yıllardaki sinema filmleriyle geldi diyebilirim.
Evet, siz aslında oyunculukta bir anda parlamadınız. adım adım yükselen bir kariyer hikayesi bu değil mi?
Tabii, 15 yaşından beri bu işin içindeyim. Ben büyüdükçe yaptığım işler de büyümeye başladı galiba.
Oyuncu olmanın en cazip yanı ne sizce?
İşin cazibesini hiç düşünmedim. Şu an oturduğumuz yerde bana kahvemi yapan bey de işini yapıyor, ben de işimi yapıyorum. Yani benim işim bu. Beni çeken tarafı ise; güzel bir film izlediğimde aldığım hazzı, oynarken benim de yaşatabilmem. En keyifli tarafı bu galiba. Hayran olduğum insanlar vardı. Hala da var, olmaya da devam edecek. Dünyanın birçok yerinden müthiş filmler, harika oyuncular izliyoruz. Heyecanlanıp, ‘Ben de onlar gibi kendimde olanı insanlarla paylaşmak istiyorum’ diyordum. Kendimi en iyi anlatabildiğim alan olduğunu düşünüyorum. İşin en ilgi çekici tarafı bu.
Ezgi Mola denince benim aklımın bir köşesinde hep ‘Türkan Şoray’ın kızı’ manşetleri var. ‘Hayatımın Kadınısın’ filminden bugüne, bu dokuz yıllık süreçte hayatınıza başka hangi manşetleri kattınız, ne kadar yol katettiniz?
Katettiğim yolu hiç hesaplamadım. Bu, bir hedef koyup, ‘şu kadar kilo vereceğim’ olayı değil ki! ‘Keşke o işin o rolünde ben oynasaydım’ dediğim oluyor elbette. Yeni oynadığım sinema filmi için de ‘iyi ki ben oynadım, yoksa kıskanırdım’ diyorum. İstediğim işleri yapmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Murat Yıldırım’la önceden tanışıyor muydunuz?
10 yıllık arkadaşım. Çok da seviyorum Murat’ı. Nevi şahsına münhasır, iyi kalpli, hoşgörülü, arkadaşını hep onore eden biri. Nereye gitsek, hangi mikrofon uzatılsa, Murat hep ‘Ben bir şey yapmadım, Ezgi’ye yardımcı oldum’ diyor. Bir oyuncunun, diğer oyuncu arkadaşına bunu diyor olması o kadar güzel bir şey ki! Arkadaş olarak da harikadır; yalnız bırakmaz, iyi gününde de kötü gününde de mesaj atar, iyi gelir. İyi arkadaş iyi insandır.
Melankolik bir yanınız olduğu doğru mu?
Efsun karakteri bir yayınevinde editörlük yapıyor ama içtiğinde de ‘yalnızım dostlarım’ söylüyor. Hayat aslında hepimiz için bunun gibi bir şey. Melankolik şarkıların hastasıyımdır. Arabesk severim.
Sizin hakkınızda tahmin edemeyeceğimiz başka bir şey?
Çok sürprizli bir hayatım yok. Yani anlatınca bazı şeyleri ‘acıların çocuğu’ olursun ya bir anda… Onlar da benim özelim olsun isterim. Acısıyla tatlısıyla yaşıyoruz hayatı. Herkesin yaraları var bu hayatta... Ama o yaraları saracak inanılmaz dönüm noktaları da oluyor ve hiçbir yara da açık kalmıyor, hepsi kapanıyor.
Kıskanç bir insan mısınız?
Yerine göre değişir. ‘Hiçbir şeyi kıskanmıyorum’ diyen insan bile illaki içten içe bir şeyleri kıskanıyordur. Ben de kıskanırım çünkü bu çok insani bir şey. Hırs, öfke, kıskançlık, kırgınlık, kızgınlık, entrika bunların hepsi yüzyıllardır var olan ve bitmeyen tiyatro oyunlarımız, dizilerimiz, filmlerimiz… Hepimizde de oluyor çoğu zaman ama üç yıl sonra da dönüp baktığımızda, ‘ay ne yapmışım’ diyoruz. Hepsi tecrübe oluyor. Ben ders almayı severim, büyük cümleler kurmayı sevmem. Büyük mottolarım yoktur. ‘Bu, böyledir’ demekten hoşlanmam. Çünkü o bugün öyledir ama yarın hiç öyle olmayabilir.
Dublör kullanmayacak kadar cesur bir oyuncu olduğunuz doğru mu?
Filmde dublör kullanmak istemedim evet. Hayal sahnelerimizden birinde, yatağı vinçle 6-7 metre yukarı kaldırdılar ve sonra o yatağın üzerinde önce sallanıp sonra çelik bir korseyle o yataktan kendimi boşluğa bıraktım. Bu sahneden 7-8 tekrar alınmıştır. Sonra yönetmenimiz Kıvanç’ın ‘bu bana yetmedi’ demesiyle yatak 10-12 metreye çıktı. Bu arada Kıvanç’ın da yükseklik korkusu var ve ‘ben olsam yapmazdım’ diyordu. Dublör kenarda bekliyordu ama yine de ben kendim atladım. İyi ki de öyle yaptım. Belki bungee jumping yapmazdım ama işim için bunu yapıyor olmak beni daha çok heyecanlandırdı.
Alışveriş, moda, stil... bu kelimeler size ne ifade ediyor?
İlgiliyim. Çünkü ben meraklı bir insanım. ‘Aman hiçbir şeyden eksik kalmayayım’ diyenlerdenim.
Yurt dışına alışveriş yapmaya gidiyor musunuz örneğin?
Yok. Yurt dışına gidiyorsam, ‘hadi bir mağazaya da gireyim’ diyenlerdenim. Hayatımda yurt dışına hiç alışverişe gitmedim. Bundan sonra da gideceğimi zannetmiyorum. Benim için seyahat, ‘hadi şu parkta oturayım, şu müzeyi gezeyim, bu konser varmış ona gideyim, bu oyunu mutlaka izlemek istiyordum, izleyeyim ama şurada da mağaza varmış, bir gireyim’dir. Ya da hiçbir şey yapmadan yatmaktır.
Güzellik, bakım, estetik... Bu kelimelerle aranız nasıl peki?
Güzellik her kadın için olduğu gibi benim için de tabii ki çok önemli. Mesleğim gereği bu kadar kamera önünde olan biri olduğumdan elimden geldiğince özen göstermeye gayret ediyorum. Gideceğim yere göre mutlaka makyajımı yaparım, ‘bir maskara bile insanın havasını değiştirir’ diye düşünürüm her zaman. Şu anda Oriflame’in The One Eyes Wide Open maskarasını severek kullanıyorum. Cildime çok iyi bakmaya çalışırım ve kuralın, sağlıklı beslenme ile mutlaka her gün temizlenen cilt olduğunu düşünürüm. Estetik konusunda ise ‘karşıyım!’ diyenlerden değilim, yapanlara saygı duyarım. Ancak şimdiye kadar kendim yaptırmaya ihtiyaç duymadım.
Cilt bakımı için kullandığınız ürünler neler?
Cildim çok hassas olduğu için Orfilame’in ürünleri de hassas ciltlere uygun olduğundan, Optimals serisinin gece ve gündüz nemlendiricili kremlerini kullanıyorum.
Şu sıralar okuduğunuz, gördüğünüz, tecrübe ettiğiniz ve sizi etkileyen ne var?
Son zamanlarda tecrübe edip çok etkilendiğim şey; ‘nefes terapisi’. Sporun yanı sıra inanılmaz iyi geldi. Doğru nefes almanın ne kadar önemli olduğunu, ne kadar şifa olduğunu, insanlara aslında nasıl iyi gelebilecek bir şey olduğunu ve bizim hep yanlış nefes aldığımızı fark ettim. Doğru nefes almak metabolizmamı da, iç organlarımı da, hücrelerimi de yenileyecek, oksijenle buluşturacak ve sağlığımın çok daha iyi olmasına yardımcı olacak bir şey. Ben de bunu çok yeni öğrendim. Araştırmaya ve uygulamaya devam edeceğim.
Peki günü bitirip başınızı yastığa koyduğunuzda nasıl hayaller kuruyorsunuz?
Hayal deyince sana saatlerce hayallerimi anlatabilirim. Hem mesleğimle hem de turist olarak dünyayı gezmek istiyorum, hep sinema yapabilmek istiyorum, sağlığıma daha da özen göstermek, sporu daha da hayatımın merkezine koymak, çok insana ulaşmak, çok hikaye dinlemek, hatta o hikayeleri oynamak istiyorum... İstiyorum da istiyorum. Her gün atanabilen öğretmenler, emekli maaşı, asgari ücreti artan, refah düzeyi yükselmiş Türkiye görmek istiyorum. İş güvenliği had safhada, kadınına ve insanına şiddet göstermeyen bir ülke istiyorum. Ben daha çok isterim de sayfalar yeter mi? Ha bir de inşallah çok güzel, kocaman, bahçeli bir evim olur. Ben metropol hayatını çok seven bir insan olduğum için bu inşallah çok uzaklarda da olmaz. Bahçesinde olabildiğince köpeklerim... Böyle yaşayalım mutlu mesut. Öbür taraftan çiçeklerle uğraşayım... Annem çiçeklerle konuşurken ona gülerdim. Şimdi ben çiçeklere merak sardım. Sonunda ben bu güzel haberleri evimin bahçesinde çiçeklerime bakarken alayım istiyorum. Şans hayatınızın neresinde?
Hasbelkader olmuyor tabii, hem çalışmak hem de şansın yaver gitmesi gerekiyor. Doğru zamanda doğru insanlarla karşılaşmak gerekiyor. Yaptığın işlerin hiçbirini unutmamak, o süreçteki arkadaşlarınla hala yan yana olabilmek, birbirinize sarılıp yaptığınız işlerin mutluluğunu yaşıyor olmak, büyük bir şans. Ben şanslı bir oyuncuyum ve şanslı bir insanım. Yaptığınız işlerle, seçimlerle, birlikte oynamak istediğiniz insanlarla da bu şansı yaratıyorsunuz. Öğrencilik zamanlarımda bolluk içinde değildim, her şey ucu ucunaydı. Haliyle doğru seçimler yapıp burada olmak kıymetli oluyor.
‘Seksi, güzel’ gibi kadınsı özelliklerle değil daha çok komik, eğlenceli, tatlı, sempatik, ‘ailemizin kızı’ olarak anılıyorsunuz. Bunun da tadı ayrı mı?
İnsanların empati kurabileceği, dokunabileceği insan olmak benim için keyifli. Ben samimiyeti seven bir insanım. Yaptığım işlerde, bulunduğum ortamlarda elimden geldiğince içten olmaya çalışırım. Dolaysız olmaya çalışırım. Bu da hem hayatıma hem oyunuma yansıyor. Annem ve ablam yaş grubu insanlar, gerçekten de beni gördüklerinde ‘sen bizim ailemizin kızısın’ diyorlar. Bu durumu seviyorum açıkçası, keyifli geliyor bana.
Aşkı nasıl yaşıyorsunuz?
İşin o kısmını kendime saklamayı seviyorum. Aslolan mutlu olmak.
Aşk, hayatınızın olmazsa olmazı mı peki? Yoksa dönem dönem yerine başka şeyler de koyabiliyor musunuz?
Aşk, güzel bir şey ama bu benim için de geçerli, diğer canlılar için de geçerlidir herhalde diye düşünüyorum. ‘Çok da önemsemiyorum’ diyenlerden değilim. Çünkü işime de, aileme de, arkadaşlarıma da, köpeklerime de aşkla bakıyorum. Özel hayatıma da aşkla bakıyorum.
Efsun karakteri sizden bir şeyler taşıyor mu peki?
Tabii ki taşıyor. Efsun olmak beni mutlu etti, rahatlattı. Belki günlük hayatta söylemeyeceğim şeyleri söylemek bana çok iyi geldi. Aslında herkesten bir şeyler taşıyor. Benim arkadaşlarım ‘bizimle konuşuyordun sanki’ diye izlemişler. Annem de öyle izledi. Evrensel bir karakter çıktı ortaya. Almanya’da bir sinema eleştirmeni köşe yazısında; ‘Gidin bu filme, çünkü çok güzel bir Türk filmi olmuş. Bence dünya standartlarında bir romantik komedi filmi yapılmış. Oyuncuların ve yönetmenlerin eline sağlık, harika olmuş’ diye yazmış. Benim için sinemanın tam karşılığı bu oluyor. Hiç adını, sanını, dilini, dinini, ırkını, hayata bakışını bilmediğin bir insanın, benim coğrafyamda yaptığım bu filmi, objektiflikle, kendinden bir şey bularak ya da ‘tatlı bir film olmuş’ diye izliyor olması... Bu çok kıymetli bir şey.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Serhat Hayri
İyi güldük! kadınların o belli yaşa gelince içine düştüğü ‘evde kalma’ haline, çevre baskısına, evlenmek için atılan taklalara en komik şekilde şahit olduğumuz ‘Kocan Kadar Konuş’ filmi, bize sadece konunun değil Ezgi Mola’nın da ne kadar komik olduğunu hatırlattı bir kez daha. Sadece komik dersek elbette ona büyük bir haksızlık etmiş oluruz. Kime Ezgi Mola desek, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle onu ne kadar sevdiğini söylüyor... Uzaktan sevenler, yakınına gelince de ona bayılacaklarına emin olabilirler. Sesi, gülüşü, hayata bakışı... Ondan bir tane daha kolay kolay bulamazsınız. ‘Komik kadın’ oyuncu zaten malum, kolay bulunmuyor, orası ayrı! Muhabbeti de tatlı. Kariyerinde adım adım yükselişi, şanslı anları, tam zamanında doğru yerde karşılaştığı insanlar... Hepsini anlattı. Röportajdan aklımda kalan şeylerse özellikle isimler oldu; örneğin Kartal Tibet, örneğin Türkan Şoray, örneğin Uğur Yücel. Onun hikayesindeki kilit isimler onlar...
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde kurslara katılmasıyla hikaye yol alıyor. 15 yaşında, lise birinci sınıfa giderken, bir taraftan da profesyonel olarak tiyatro yapmaya başlıyor. Bir ajansa kaydoluyor. İlk işi, Kartal Tibet’in yönettiği ‘Karate Can’ dizisi oluyor. Liselilerden birini canlandırıyor, zaten kendisi de liseye gidiyor. Sonrasında konservatuvarı kazanıyor, arkasından reklamlar, yeni diziler geliyor. Devamını kendisinden dinliyoruz...
Aynadan çocukluğunuza baktığınızda bugüne yansımaları neler oluyor?
Ben çok çocukluğuyla yaşayan biriyim hala. Hani hep, ‘geçmişinizde çok yaşamayın’ derler ama ben hala çoğu zaman çocukluğuma atıfta bulunurum. Kendi içimde ‘buna benzer bir şey hatırlıyorum’ dediğim ya da ‘bu anı istiyordum’ dediğim çok şey var.
Nasıl bir ailenin, nasıl bir kızıydınız?
Esnaf bir baba, ev hanımı bir annenin kızıyım. O dönemin orta halli ailelerinden birinin çocuğuydum. Bir erkek kardeşim var. Yokluk yaşatmamaya çalışan, eğitimime her zaman çok önem veren, ‘sen ne istiyorsun?’ diye soran, beni dinleyen, söylediklerime kulak veren bir ailem oldu. Eksik değil ama fazla da değil yaşadıklarımız ve gördüklerimiz. Normal yani… Şimdi orta sınıf çok fazla kalmadı ne yazık ki, geçiş yok arada, ya herkes çok zengin ya da durumlar çok kötü. Ben 1983 doğumluyum. O zamanlar hali böyle olan son ailelerin çocuklarıyız galiba. 90’larda durumlar değişmeye başladı, 2000’lerde çok farklıydı.
Hep mi eğlenceliydiniz, sonradan mı oldunuz?
Ben çok değişmediğimi düşünüyorum. Tabii ‘her şey değişiyor, dönüşüyor’ diye inandığım o büyük cümleyi de çürütür gibi oldum öte yandan da. Yarım saat önceki gibi değiliz, yarım saat sonra da böyle olmayacağız. İyiye ya da kötüye bir şekilde evriliyoruz. Dolayısıyla kendi içimde de her zaman evrildim. Konumuza dönersek; gülmeyi, güldürmeyi hep sevmişimdir. Dünyadaki en güzel, en bulaşıcı şey.