Demet Akalın olmak zor iş!

Milyonları peşine takmış bir kadın mevzu bahis. ‘Azmeden başarır’ sözünün kadın formuna bürünmüş, deli dolu tabirinin anlam bulmuş hali... İstediğinde sivri dilli, dilediğinde tatlı dilli ama özü sözü hep bir... Bunları zaten biliyorsunuz, peki ya bilmedikleriniz? İnanın bana tanışmak üzere olacağınız ‘gerçek Demet Akalın’ı, ‘yıldız Demet Akalın’dan daha çok seveceksiniz.

‘Pırlanta’ albümü yine yazı sallamaya hazır. Albüm isminin ardındaki hikaye nedir? 
‘Pırlanta’ yaklaşık bir yıl önce alınan ilk şarkı ve ismi de çok iddialı olduğu için albüme de aynı adı verdik. Hayatımda gerçekten güzel, pırlanta gibi bir devir yaşadığım için güzel bir albüm adı olur diye düşündüm. Bütün albüm isimlerini hep ben seçiyorum. Çok şükür isim iddiasını satışların altında bırakmadı. Harika geri dönüşler alıyorum. Şarkılar adeta birbirleriyle yarış halinde. 

Geriye dönüp baktığınızda hayattaki yolculuğunuz hakkında neler hissediyorsunuz? Bugün en çok neler için şükredersiniz? 
Tabii ki mutlu ailem, güzel kariyerim için şükrediyorum. Ama bu ara çok fazla proje geldiği için son 24 saattir ondan şikayet ediyorum; ilk kez bu yıl çok yorulduğumu hissettim. Eskiden; “Çok enerjiğim, yaşım hep 28, daha gencim” diye dalga geçiyordum kendimle ama bu yıl bittim artık. Biraz frene basmak istiyorum ama ekip asla izin vermiyor. 

Geçmişinizi özlüyor musunuz? 
Hiç özlemiyorum. Özlenecek bir tarafı da yok. Allah’tan gençliğimi doya doya yaşamışım tüm o çılgınlıkları, gezmeleri, tozmaları yapmışım. Yakın çevremde çok boşanan kız arkadaşım var ve boşandıktan sonra normal olarak bir sapıtıyorlar. Ben geçmişimi düşündüğüm zaman, “İyi ki canımın istediği her şeyi yapmışım” diyorum. Ama çocukluğumu sorarsan, o dönemi özleyecek kadar geçmişimle bağımı koparmadım. Sürekli ailemle temas halindeyim. Her ay mutlaka Gölcük’e gidiyorum. Bütün sülalenin dertleri, düğünleri, sünnetleri tarafımdan yapılıyor. Onları mutlu etmek beni aşırı derecede mutlu ettiği için özlem duyulacak bir ayrılık yaşamadım. 

Peki, çocukluğunuza dair unutamadığınız neler var aklınızda? 
Terlik ve anne korkusu... Annem beni tek başına büyüttüğü ve ben babasız bir çocukluk yaşadığım için biraz ‘sıkı yönetim’le büyüdüm. Bu da benim karakterimi o yönde şekillendirdi. Şimdi bile anormal bir şey yapmak istediğimde; “Annem duyarsa kıyamet kopar” diyorum içimden. Ama Allah’tan annem o korkuyu saygıyla beraber içime yerleştirmiş. 

Bir karar almadan önce hala annenize danışır mısınız? 
Evet. Annem çok küçük yaşta beni eline almış, büyütmüş, çok acılar çekmiş. Ben o zamanlar anlamıyordum. Ama anne olduktan sonra içimde bambaşka duygular gelişti; eskiden haftada bir aradığım annemi artık her gün arıyorum, hal hatır soruyorum. Tüm ihtiyaçlarıyla ilgileniyorum. Tatilleri dahi anneannem olduğu için ona göre planlıyorum. Evlat sahibi olmak başka kapılar açıyor insanın beyninde. Ben her zaman şu örneği veriyorum; benim hep tırnaklarım törpülenir, bakımım yapılırdı ama anne olduktan sonra tırnak kırılması bir yana bayağı yerinden sökülüyor hepsi. 

Demet Akalın olmak zor iş mi? Karşılaştığınız en zorlu engel ne oldu? 
Allah’a şükürler olsun engellerle çok karşılaşmadım. Ama Demet Akalın olmak benim karakterimden ötürü zor diyebilirim. Belli bir başarıyı yakaladıktan sonra her türlü detayı kafam alacak diye bir dünya yok ama bende o durum var. Her şeyin son kararını ben vermek, her konuda bilgi sahibi olmak istiyorum. Ama sonuçta tüm ekip Demet Akalın markası için uğraşıyor. Güvenmek, teslim olmak gerek. İşte bu her şeyi kontrol etme durumu bir süre sonra manyaklığa dönüştü. Bu anlamda biraz zorluk çekiyorum. 

Bugüne dek yaşadığınız çok büyük bir zorluk da mı olmadı? 
Kariyerimin ilk başında, manken diye burun kıvıranlar olmuştu. Ama o zamanlar kimseye derin tepkiler vermemiştim. Zaten zamanla her şey rayına oturdu. O dönem bana burun kıvıranların bugün başarılarıma; “A a nasıl olur?” dediklerini duymak hoşuma gidiyor. İyi ki de mankenlik geçmişim olmuş. Belki Demet Akalın ismi ilk kez mankenlik sayesinde duyuldu ama ben bundan hiçbir zaman gocunmadım. Aksine gurur duydum. Bu yüzden hayatımda çok acayip zorluklar olmadı. Şarkılar bile hemen düşer bana. Ukalalık da son sınırda artık değil mi? Öbür albüm hazır dermişim. 

Klasik bir soru vardır ya; ‘Şöhret sizin için ne ifade ediyor?’ diye. Demet Akalın için bu kelime ne anlama geliyor gerçekten merak ediyorum... 
Ben çok zorluklarını yaşamıyorum. Hani herkesin ağzında dolanan laflar var ya; “Ateşten gömlek, bir yere gidemiyoruz, onu yapamıyoruz bunu yapamıyoruz...” diye. Ben gördüğün gibi iş dışında yanımda korumayla gezmiyorum, şoförüm de yok. Ancak öyle normal yaşayabilirsin ve adapte olabilirsin bu hayata. Öbür türlü sadece kendi kabuğuna çekilmiş oluyorsun. Tabii ki öyle yapan arkadaşlar var saygı duymak lazım ama ben tercih etmiyorum. Çok seviliyorsan ön planda oluyorsun ve doğal olarak insanlar seni ve günlük hayatta neler yaptığını merak ediyor. Ben de hayatın kendisinden kopmadan, düz ve normal yaşamayı seçiyorum. 

Birçok ünlü isim şöhretin hayatlarını kısıtladığından ve istediklerini yapamadıklarından şikayet ediyor ya, siz nasıl bir çözüm buldunuz kendinize; sormak istediğim bu esasında... 
Şikayet ediyorsan bu işi yapmayacaksın bir kere. Sanatçılar, tiyatrocular, sinemacılar hepsi için geçerli bu. Arada birkaç sivri tip çıkıp; “Beni sadece şu zaman çekebilirsiniz” gibi beyanat veriyor. Öyle bir şey yok ki, bu piyasanın içindesin, işin gereği magazinin de içindesin, insanların da içindesin. Kimsenin öyle bir lüksü yok. Bazı insanlar böyle yaparsak daha enteresan olur diye de düşünüyor olabilirler. Benim hiç öyle bir derdim yok, geçmişte de olmadı. 

“Çok başarılı insanlar çok zor mutlu olur” derler. Katılıyor musunuz? 
Hiç katılmıyorum. Belki klişe bir laf olacak ama benim için küçük mutluluklar daha önemli. Elbette bunlar insanın aklı başına erdikten sonra dank eden durumlar. Mutlu bir aile hayatım olunca, küçük tatil kaçamakları, kızımın yürümesi, bana ‘anne’ demesi gibi mutluluklar öne geçiyor. Şahsen ben daha ufak şeylerle mutlu olmasını bilen bir kadınım. Ufak dediğime de bakmayın bunların hepsi benim için çok büyük mutluluklar. Diğer normal insanlar için küçük olabilir ama benim için çok büyük... 

Hayatınızın bu döneminde içiniz rahat mı? Şunu yapamadığım için çok kötü hissediyorum dediğiniz bir durum var mı? 
Artık yok daha ne olsun? Kaçırdığım hiçbir şey yok ama biraz daha her şeyi rölantiye almak istiyorum. Son birkaç senede gerçekten çok fazla konser verdim. Biraz daha kendime ait bir zamanım, dinlenecek vaktim olsa fena olmaz tabii. Bir tek şikayetim, derdim var o da tatil. Aman, tek kusurum da o olsun. 

Önümüzdeki yıl kariyerinizin 20’nci yılı doluyor olacak. Bundan sonra gerçekleştirmeyi dilediğiniz en büyük hayaliniz nedir? 
Türkiye’de istediğim insanlarla düet yaptım, istediğim insanların şarkılarını okudum. Olabilecek en güzel yerlerde konserlerimi verdim yapılabilecek her şeyi yaptım diyebilirim. Yurt dışında ünlü bir isimle düet yapmak ya da dünyaya açılmak gibi hayallerim yok. Hiç öyle uzun boylu laflar edemeyeceğim. Ama Sezen Aksu’yla bir gün aynı sahneyi paylaşmak çok isterim. Keşke bize bir sürpriz yapsa ve bir konserime gelse. Mutluluktan ölürüm herhalde. Benim için Sezen Aksu’yla geçirdiğim her saniyenin kıymeti çok büyük. Evine gittiğim zaman bile yanına yaklaştığımda, eğer o koltukta oturuyorsa muhakkak yere oturma ihtiyacı hissediyorum. O konuştukça kendimi bir üniversiteyi hızlandırılmış bir şekilde bitirmiş gibi hissediyorum. Hayatı yemiş yutmuş biri. Düşünsenize herkesin aşkıyla ya da hayatıyla alakalı bir şarkısı vardır illaki Sezen Aksu’nun. En son beni stüdyoda dinledi, şarkı bittikten sonra da “Gel içeri” dedi.  “Allah, mahvolduk. Beş dakikada okuduk bitti şarkıyı, olmadı tabii...” dedim içimden. Ama o; “Bak bu tüyler, bu kollar yalan söylemez, sen ne yaptın? Bu şarkıyı herhalde çok sevmişsin. O kadar güzel okudun ki...” dedi. Albümdeki ‘Bekleyemedim’ kendi şarkısıdır. O an onur duydum çünkü yıllardır ondan bir şarkı almak istiyordum.

Bir röportajınızda, “Hira’mın üstüne bebek... şu anda kıyamam” demiştiniz. Fikirler değişti mi? 
Hiç değişmedi fikrim. Çünkü ona haksızlık edermişim gibi geliyor. Bir başka bebek olursa sanki, kucağıma alamam gibi hissediyorum. Ama ileride o çok kardeş isterse yaparız. 

Anne olduktan sonra Demet Akalın’ı en çok neler şaşırtır ya da hiç şaşırtmaz oldu? 
Öncelikle haberleri okuyamaz oldum. Daha dün televizyonda beşikten düşen bir bebek vardı ipiyle boğulmuş. Bütün gece delirdim. Tuhaf bir kafa yapısına giriyorsun. O  yüzden herkese de tavsiyem şu; mümkün olduğu kadar geç evlat sahibi olun. Çok fazla sorumluluk olmasının yanı sıra bütün hayatını ona göre düzenliyorsun ki bundan hiç şikayet etmiyorum. Daha büyük, daha farklı mutluluklar tadıyorsun. Çok nefret ettiğin çok kızdığın şeylere başka türlü bakabiliyorsun. Mutlaka bir nedeni, bir açıklaması vardır diyorsun. Biraz daha törpüleniyorsun. 

Doğumdan korkmuş muydunuz? 
Çok. En başından; “Ben anestezi olacağım, odada uyandırın beni” diyordum zaten. Öyle de oldu. Hamileliğim de oldukça zordu. Çok korktum ama bu korkum normal diye düşünüyorum. Hem geç anne olmak hem de bebek için o kadar delirmediğim bir dönemden sonra çocuk sahibi olmak benim için çok zor oldu.

Anne olmak iş hayatınıza dair aldığınız kararları etkiledi mi? 
Hayır, iş hayatım eskisi gibi bütünüyle devam ediyor. Sadece dediğim gibi ulaşım, gidiş geliş, mesai saatleri her şey Hira’ya göre ayarlanıyor. Mesela şu an uyuyor. Yani kızımın zamanından yemiyorsun. İçini ferah tutabilirsin. 

Aşk ve ilişkiler söz konusu olduğunda Türk kadını sizin şarkılarınızdan güç alıyor. Sizin en güçlü dayanağınız kim? 
Eski şarkılarımda evet sadece kadınların ağzından söylüyordum ama şimdi erkekler de kendilerini şarkılarımda buluyor. Bana gelince, bütün sıkıldığım ve en zor hissettiğim zamanlarda sadece ailemi düşünüyorum. Bu beni güçlü tutuyor. İyi ki öyle zor bir çocukluk ve genç kızlık yaşamışım ki beni bu günlere taşıdı, hayatta hep dimdik kalmamı sağladı. Kendimi en güçsüz hissettiğim zamanlarda bile yola devam edebilmeyi o yıllarıma borçluyum. 

İlişkilerindeki önemli kararları, sizin şarkılarınızı birer ders kitabı gibi kabul edip yönlendiren hayranlarınız olduğuna eminim. Aşk anlamında onlara da tavsiye vermek adına, karşımıza çıkan erkeğin ‘o’ beklenen kişi olduğunu nasıl anlarız? 
Okan’la ilk tanıştığımızda, buluşmamızın onuncu dakikasında o Amerika anılarını anlatıyordu, ben de içimden; “Ne boş boş konuşuyor, nasıl olsa evleneceğim ben seninle” diye düşünüyordum. Okan’ın o kişi olduğunu nasıl anladım bilmiyorum ama ilk vurulduğum şeyin çalışkanlığı olduğunu biliyorum. Sürekli işinden bahsediyordu. Ama bu içten gelen bir duyguydu, işin sihrini, formülünü bilmiyorum. Bana; “Bu doğru adam evlenmen lazım, bu adama çocuk doğurman lazım” dedirten neydi inan bilmiyorum. 

Cevabın Hira olacağını bildiğimden Hira’dan öncesine dair bir sorum var. Hayatta en mutlu olduğunuz an ne olmuştu? 
Albümlerin çıktığı, alkışlandığım her gün. Hira’dan sonra da en mutlu olduğum dönemler yine bunlar. Mesela geçen gün kocam sürpriz yapıp üç farklı yerdeki duvarlara albümün reklamlarını giydirmiş, bir saat ağladım o duvarın önünde. Mesele duvarlarda resmimi görmek değil, bunu düşünmesi, beni çok mutlu edeceğini bildiği için yolu değiştirip oraya götürmesi, sürpriz olması ağlattı beni. 

Hiç aynada kendinizle konuşur musunuz? Neler söylersiniz? 
Eskiden yapardım ama çok pozitif konuşmalar olmazdı... Artık direkt kameralara konuşuyorum, provasız. 

Olmazsa olmaz dediğiniz bir rutininiz var mı? Ya da takıntılarınız? 
Vazgeçilmez diye bir şey yok, herkesten ve her şeyden vazgeçilir. Yine de yapmaktan çok hoşlandığım rutinlerim var; her sabah yürümek, masaj yaptırmak, Türk kahvesi ile güne başlamak, kirpiklerimi takmadan sokağa çıkmamak gibi... Belli başlı uğurlu eşyalarım vardır. Örneğin, cüzdanım 15 yıllıktır ve asla değiştirmem. İçinde kaç Hıdırellez öncesinden belki 5-6 yıldan beri tülleriyle sakladığım bereket paralarım vardır.

Biraz batıl inançlarınız var sanırım... 
Biraz mı? Kara kediden tut merdiven altından geçmeme seremonisine kadar aklına gelebilecek bütün batıl inançlar bende mevcut. Ama galiba bu inanmakla da alakalı, inandıkça çağırıyorsun. Nazara da korkunç inanırım, sanki inandıkça daha çok çağırıyorum. 

Nelerden çok korkarsınız? 
Nazar en başta, insanı mezara bile götürür. O yüzden tabii ki korkuyorum. 

Bizimle bir sır paylaşmanızı dilesem... Mesela hakkınızda bugüne dek hiç bilinmeyen ne var? 
Sırrım falan kalmadı ki, her şeyim gecesiyle gündüzüyle, içiyle dışıyla ortada. O kadar fazla açık yaşıyorum ki, dünyada yayınlanan sosyal medyayı en iyi ve en aktif kullananlar listesine 53’üncü sıradan tek Türk olarak girmişim. Ne Tayyip Bey var ne Tarkan ne Cem Yılmaz. Geçen ay Google aramalarında da Angelina Jolie’yi geçmişim.

Hayatta eksikliğini hissettiğiniz bir şey var mı? 

Tabii ki baba. Babam olsaydı... Ama o zaman da şarkıcı falan olamazdım çünkü o da çok kıskançmış. Evin perdelerini çengelli iğnelerle kapatırmış. Hep anlatıyorlar babamın bu huylarını; herhalde bu işlere kalkışmama izin vermezdi.

Hiç düşünüyor musunuz, ‘Şarkıcı olmasaydım ne olurdum bu hayatta?’ diye? 
Şarkıcı olmasaydım şu anda çoktan çoluk çocuk hatta belki torun sahibi olurdum. Erken bir evlilik olurdu, orası kesin. Bizim aile asker olduğu için muhtemelen bir subayla evlenip, birkaç çocuk birden doğurup, Subay Ordu Evi Derneği Başkanı falan olurdum. 

Biraz modadan konuşalım. Moschino’yu çok sevdiğinizi biliyorum ama yine de sormak istiyorum. Sonsuza dek tek bir tasarımcının dolabından giyinmek zorunda kalsanız kimi seçerdiniz? 
Moschino tabii ki. Bir gün beni keşfedecek biliyorum, içimde öyle bir his var. 6-7 yıl önce, Stella McCartney beni ortak bir arkadaşımız vasıtasıyla ısrarla Londra’ya çağırmıştı. Meğerse beni modeli yapmak istiyormuş. Bir tane de gerilerde kalmış bir şarkım var, onu beğeniyormuş. Ben de anlamıyorum, dünyada o kadar kadın varken niye ben? Ama nasıl ısrar ediyor. Sonra öğrendim ki, lezbiyenmiş.

Gece uyumadan önceki rutininiz nedir? 
Dua ederim. Asla makyajlı yatmam. Bir de bu aralar rüyamda sürekli sofralar görüyorum. Artık ne demekse? 

10 yıl sonra kendinizi nerede göreceğinize dair bir fikriniz var mı? 
Yine sahnede merak etme!Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Serhat Hayri

Küçükken Bodrum’a her gidişimde etrafa bakıp şöyle dermişim: “Pırıl pırıl Bordum.” henüz dört yaşındayken ve daha düzgün bir şekilde Bodrum bile diyemiyorken yaptığım bu tamlama o zamanlar herkesi çok güldürür ve şaşırtırmış. Şimdi, 23 yıl sonra o sabah Bodrum’a vardığımızda tekrar denize bakıp yine aynı cümleyi geçirdim içimden. Oranın sihri suyun maviliğinden gelir çünkü, denizden yayılan ışıltı sayesinde gündüzü de gecesi kadar pırıl pırıldır. Tam bu düşüncelerle hayal dünyama daldığım bir anda Yayın Yönetmenimin gülümseyerek; “Hadi başlıyoruz” demesiyle gerçek dünyaya geri döndüm. Etrafta çoktan fısıldaşmalar başlamış, o gün çekim için otele Demet Akalın’ın geleceği çoktan duyulmuştu. Belki o dakikalarda bana küçüklüğümü hatırlatan da büyük bir heyecanla Demet Akalın’ı bekleyen dört yaşındaki o minik kız olmuştu. Ona Türkan’ı söyleyeceği anı iple çekiyordu. Tam da o anda denizin en mavi olduğu yerde ‘o’ gözüktü. Böyle yazınca denizin içinden çıkmış gibi anlaşılıyor farkındayım ama o an gerçekten benim gözüme öyle gözükmüştü. Üzerindeki bikinisi ve pareosuyla, beline kadar inen saçlarıyla ve yüzündeki ‘cool’ ifadeyle daha çok mitolojik bir karakter havası vardı. Yanına gittiğimde ancak okuyucu ile bir roman kahramanı arasında oluşabilecek tattaki ‘kısa süreli’ mesafeyi, elimi sıkarken gösterdiği o sıcacık gülümsemeyle, ilerleyen saatlerde yaptığı komik gözlemlerle, çekimin son karesi için havuza atlayışıyla, suşiye olan düşkünlüğüyle, olmazsa olmazı takma kirpikleriyle, eşini anlatırken takındığı o eğlenceli tavırla ve röportajın sonuna doğru; “Ben bu kızla başa çıkamayacağım” demesiyle alıp götürdü. O gün anladım ki Demet Akalın herkes için başka bir anlam ifade ediyordu. Kimilerine göre idol, kimilerine göre intikam ve nispet şarkılarının kraliçesi, kimilerine göre çok iyi bir dost, Okan Kurt’a göre harika bir eş, Hira’ya göre sevgi dolu bir anne ve geçirdiğim saatler sonunda bana göre küçükken ayna karşısında elinde fırçayla şarkı söylemiş, genç kızlık döneminde yaşadığı acılarla büyümüş, aklına başarılı olmayı takıp her adımını ileriye doğru atmış, bir an olsun durmamış, bugün ise çılgın hayran kitlesiyle her şarkısı hit olan, objektifin önündeyken de arkasındayken de sadece kendi kuralları geçerli olan, yere sağlam basan, çok güçlü, hayatla da kendiyle de, onu hep birinci sayfalara taşıyan magazin basınıyla da zekice alay etmesini bilen, asla boyun eğmeyen, tavrıyla ve müziğiyle tüm yerleşik kalıplara meydan okuyan özel bir kadın. Bütün bunlara rağmen onu bu denli özel kılan çok daha başka sebepler var. Her şeyden önce o içinde olduğu sektörde cesur, özü sözü bir, samimi ve dürüst olmayı seçenlerden. Milyonların onu bu denli sevmesinin nedenini arayanlara da böylece cevabı vermiş olayım. Önümüzdeki yıl müzik sektöründe 20’nci yılını doldurmaya hazırlanan Demet Akalın’ın adeta kolunun bir uzantısı haline gelmiş mikrofonu, sihirli bir değnek etkisiyle aşk acısına, intikam ateşine ve nispet arzusuna çare oluyor, şarkıların sözleri ilişkilere dair birer taktik olarak ezbere haykırılıyor. Enerjisi ayakları yerden kesiveren, müziği ise dans ederken zıplatan cinsten. Şu bir gerçek, o aşka dair tüm kalıpları çok iyi tanımış ve çözmüş tam da bu nedenle şarkılarına yansıtarak özgün olmayı yakalamış biri. Eğer hala Demet Akalın dinlemediyseniz tahmin ediyoruz ki artık geçerli bir sebebiniz var. Esasında onun gibi enteresan bir karakteri birkaç sayfada anlatmak olanaksız. O yüzden kendinizi bir yandan da fotoğrafların akışına bırakmanızı öneriyorum. Zira iddia ediyoruz Demet Akalın’ın içinde gizlenmiş bu seksi ve cesur kadınla ilk kez karşılaşacaksınız. Hal böyle olunca onun hakkında daimi bahse tutuşanlara, günün anlam ve önemine yaraşır şekilde söylenecek tek bir söz kalıyor; bu kareler de herkese ‘Ders Olsun!’

‘Ben yaşadıklarım sayesinde demet akalın oldum’ demiştiniz. Bence bu çok gerçek ve dürüst bir itiraf. Hayattaki en büyük ders ne oldu sizin için? 
O kadar gerilere gitmeyelim bence. Hayatımla bağlantılı tüm acılar ve sevinçlerle şarkılarım eşdeğer gitti. Bazen şarkıları yaşadığım oldu bazen de yaşadıklarım şarkı oldu. Geçmişte yaşadığım hiçbir şeyden pişman değilim. Ama acılar beni hırslı yaptı. Bir süre sonra istemesen de başarı seni öyle bir yere taşıyor ki işin vazgeçilmezin oluyor, geri dönüşü olmuyor. “Çok acı çektim benim burada durmam lazım” demek benim karakterime uyan bir durum değil. Pes etmek bende yok. 

Çoğu röportajınızda görgüsüz olmak  ya da parayı çok sevmekle ilgili açıklamalarınız olduğundan ve bunu değerlendirmek bir başkasına düşmeyeceğinden direkt size sormak istiyorum; her küçük bir yerden çıkıp bu kadar paralar kazanan kişi kendini bu şekilde tanımlamıyor. Siz niye öyle olduğunuzu söylüyorsunuz?
Ben biraz da işin gırgırındayım. Çoğu zaman esprilerim anlaşılmıyor. Onun için sıkıntı yapmıyorum bu konuyu. Ayrıca gerçekten çok büyük paralar kazandığınızda, harcamalarınız da yaptığınız işler de büyük oluyor. Bunu dile getiren var getirmeyen var. Ben getirdiğimle alakalı kendimle dalga geçmişim. Çok ciddiye aldılar bu sözlerimi. 

Varlıklı olmak sizin için çok mu önemli? 
Önemli tabii, kim önemsiz diyebilir ki? 

Parasızlığın ne demek olduğunu bilmeyen insan diyebilir... 
Esasında benim de ‘çocukluğumda bisikletim olmadı, oyuncağım olmadı’ gibi bir durumum olmadı. Gölcük’te orta halli bir ailenin kızıydım ve annem beni hiçbir şeyden mahrum bırakmadı. Okul yıllarımdaysa beni ya kantine koyarlar ya da sosyal aktivitelerde para işlerini bana verirlerdi. Herhalde parayla alakalı bir güven işareti var suratımda. Ben de hepsinden yüzümün akıyla çıktığım için hayat boyu böyle devam etti. O yüzden para tabii ki önemli. Sonradan kendim de itiraf ediyorum görgüsüzlüklerim oldu. Ama eskiden bir çanta modelinin her rengini alırken, Hira doğduktan sonra; “Aman ne lüzum var canım evde bin tanesi var” deyip geçebiliyorum artık.

Henüz 1.5 yaşında olan Hira, Sinan Akçıl’ın ‘Vazgeçilmezim’ şarkısı ile hakkında şarkılar yazdırmaya başladı bile. Kızınıza bir anne olarak erkeklere dair ilk vereceğiniz öğüt ne olacak?
Bırak genç kızlık öykülerini, daha ben anaokuluna bile vermeyi düşünmüyorum. Evde eğitim vermek istiyorum. Anne olunca bütün kötü olasılıkları düşünüyorsun. O yüzden genç kızlık öğütlerine gelene kadar daha çok yolumuz var bizim. Elbette en başta kadın-erkek herkese karşı dürüst olmasını, asla yalan söylememesini öğütleyeceğim. Yine de benim kız beni pek dinlemeyecek gibi, öyle hissediyorum. Burcu da Kova, başına buyruk olacak sanırım. 

Magazin basınında yer alan haber sıralamasında zirveye oturduğunuzu biliyoruz. ama ben sizin onlardan hep bir adım önde olduğunuzu, oyun oynadığınızı düşünüyorum. Bu konuda gerçek tutumunuz nedir? 
Ben sana gerçeği söyleyeyim, bütün gazetelerde yer almak eskiden çok hoşuma giderdi. Şimdi sadece birinci sayfalarda olmak hoşuma gidiyor.

Kendiniz hakkında bir kitap yazacak olsanız ilk cümleniz ne olurdu? 
Benim edebiyatım o kadar kuvvetli değil. Çocuklukla alakalı bir cümle ile başlardım. Babasız olmanın ezikliği ile yaşadığım için babasız kaldığımı anladığım ilk güne dair bir cümle yazardım. Babanın ne olduğunu bilmediğim için derin bir yara açıldı içimde. “Babasız küçük bir kız...” diye başlayan bir cümle kurardım. 

Karakterinizin en dikkat çekici yanı sizce ne? 
İnatçılık. Her konuda maalesef çok inatçıyım.

Sizce kusurlarınız var mı? Onlarla ne şekilde başa çıkıyorsunuz? 
Dolu var, başa çıkamıyorum ki. Her şeye karışmak, her şeyi biliyor olduğunu zannetmek. Hayatta en büyük engelim bu.

Tanışma hikayeniz nedir? Yoksa bir tanıştırılma hikayesi mi var işin içinde? 
Aynen öyle. O kafayı takmış bena. O dönem birlikte dolaştığım arkadaşlarıma devamlı selam verip, ‘iyi akşamlar’ dedikten sonra en yakındaki masaya geçip oturan bir adam olarak dikkatimi çekmişti sadece. Meğer o beni takip ediyormuş. Ben de bu durumdan habersizim; bir gün beni dinlemeye gelmiş, sonra da telefonumu istemiş. O gece bana sadece, ‘Keşke’ yazan bir mesaj atmıştı. O sırada yanımda olan kız arkadaşım Okan’ın evli olduğunu söyleyince ben de; “Sen ne kadar terbiyesiz bir adamsın ya! Utanmıyor musun?” diye cevap yazmıştım. Bu yalan biz flört ettiğimiz dönemlerde bile devam etti. Gecenin bir saati ‘Mersin’de Okan’ın karısı varmış’ diye beni arıyorlardı. Artık elim ayağım titriyordu sinirden. Çok tuhaftı. Bizim ilişkide olmayacak her şey oldu. 

Neden bu yalan atıldı peki ortaya? 
Ya abisiyle karıştırıldı ya da beni ondan uzaklaştırmak istediler, bilmiyorum. Çok zor günlerdi. Artık ilişkimizin duyulduğu, gazetelere fotoğraflarımızın çıktığı zamanlarda bile yalan devam ettiği için ben de onu sorgular hale gelmiştim. Okan da; “Kızım sen manyak mısın? Ben evli değilim. Öyle olsa karım görmez mi bunları, çıkmaz mı ortaya?” diyordu. Ben de hala; “Ya gazetesiz bir yerde, köyde yaşıyorsa...” diye zorluyordum. İkna olamıyordum bir türlü. 

İlk konuşmanızda sizin attığınız ‘terbiyesiz’ mesajına ne cevap vermişti peki? 
Tam olarak; “Ben evli değilim ki hahaha” yazmıştı. Bir başka gece yemeğe davet etti bu kez. Ektim tabii ki, ilk seferde öyle hemen çıkmadım. Bu sefer de ertesi gün; “Bari kahve içmeye gidelim?” dedi. Kapının önüne kadar da gelmiş meğerse, indim ben de. İlk çıktığımız akşam bir bayram arifesiydi. İstanbul da bomboş diye düşünerek Nişantaşı’na gitmeye karar vermiştik. Gittiğimiz gibi de gazetecilere yakalanmıştık. Onlar bile şaşırıp sormuştu; “Niye ilk buluşmanızda Nişantaşı’na geldiniz?” diye. Bayram akşamı, saat gece 23.00 civarı artık kimse kalmamıştır diye düşünüp çok yanıldığımızı anlamıştık. Güzel yıllardı, sanki 10 yıl geçmiş gibi geliyor ama daha dört yıl olmuş. 

Erkeklerde en beğendiğiniz, en hayranlık verici özelliklerin neler olduğunu düşünüyorsunuz? 
Çalışkanlık tabii ki. Duygusal açıdan bakarsak kesinlikle merhametli olması lazım. Çok önemli bir duygu merhamet.

İlk zamanlarda nasıl anlarsınız bir erkeğin merhametli olup olmadığını? 
Bir erkeği tanımak için ilk önce ailesine bakacaksın. Aile yaşantısını incelersen gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Babası tek eşli mi? Nasıl bir aile geçmişi var? Mesela Okan’ın babası korkunç çalışkan, eve bile uğrayacak vakti olmayan bir adam. Biraz ben kırıyorum onun işkolikliğini; “Hira sizi özledi, gelseniz” diye diye mola vermesini sağlıyorum. 

Bir erkek ilişkide bir kadına neyi asla yapmamalı? 
Kıskançlık. Mesela çekimlerde mayosuna karışmamalı. Benim eşimle alakalı tek şikayetim aşırı derecede kıskanç olması.

E siz hiç mi kıskanmıyorsunuz? 
Ben o kadar değilim. Ama bugün Okan da bana dedi; “Sen beni nasıl ‘erkek’ spor hocamdan kıskanıyorsan, ben de seni kıskanıyorum.” Bu bahaneyle de Instagram’dan başka bir sanatçı arkadaşımla olan fotoğrafımı kaldırttı. “Ayıp artık ya! Kendimi özgüvensiz hissettiriyorsun bana” dedim. Fazla kıskançlık benim canımı sıkıyor. Yine de hakkını yemeyelim eskiye göre çok ilerleme var Okan Kurt’ta. 

Adı aşk olsa da siz neyi asla yapmazsınız? 
İşimi asla bırakmam, asla vazgeçemem. Benim için her şeyden önemli. Önce işim sonra her şey. Sağlıktan bile önce iş geliyor. 

Erkek olsaydınız kim olmak isterdiniz? 
Okan Kurt olmak istemezdim. Sen de nereden buldun bu soruları?

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil