Derya Şensoy: "Keşke daha çok hata yapabilsem"
‘Doksanlar’ dizisiyle aile mesleği oyunculuğa adım atan 24 yaşındaki Derya Şensoy, sanatla büyümüş olmanın şu sıralar tam anlamıyla meyvelerini veriyor. Eylülde bir sergi açmak isteyen oyuncu, yakında şiir kitabı çıkarmayı planlıyor. Gelecek sezon ise babası Ferhan Şensoy’la aynı sahnede olacak.
Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Semih Kanmaz
Rahat, çok rahat. Derya Şensoy için söylenebilecek en doğru kelimelerden biri bu. Rahatlıktan kastımız yanlış anlaşılmasın, olduğu gibi bir kadın Derya. Bazen çekingen, bazen fazlasıyla açık sözlü, bazen duygusal, bazen kızgın… Değişken yani, hepimiz gibi. Fakat o bir türlü rahat bırakılmayanlardan. Hakkında her gün yeni bir ‘haber’ çıkıyor! Zaten patlayan flaşlara alışık olduğu için oyunculuğa ilk başladığı zamanlarda bu durumu çok sorgulamasa da, artık biraz canını sıkıyor. Bu yüzden onu alıp en sevdiği renge, maviye götürdük… Bütün gün hiç sıkılmadan, üşenmeden ve üşümeden, denizin ortasında yazlık kıyafetlerin birini çıkarıp diğerini geçirdi üzerine. Sadece tedirgindi; mayoları, gazetelerde hakkında neler yazılacağını tahmin etmeye çalışarak giydi. Belli ki çok kırılmış, çok yıpranmış. Kendi yaşamadığı şeylerin olmuşçasına yazılmasından çok sıkılmış. Kendi haline bırakılmak, gençliğini yaşamak, hata yapmak, öğrenmek, doğruyla yanlışı bilmek istiyor. Kanında var belli; başkalarının sözleriyle hayatını şekillendirecek ya da bir şeylerin doğru olduğuna inanacak bir tip değil. İlla kendi yaşayacak… Ama yorulmuş. “Hayatımda hiçbir şeyi kısıtlamayacağım, ben nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayacağım çünkü bu benim hayatım dedim her zaman” diyor ve ekliyor: “Gördüm ki hayat, benim hayatım sistemiyle ilerlemiyor. Evet, hala bu benim hayatım ama maalesef ki daha gizli, daha kısıtlı.” Gazetelere magazin haberleriyle çıkmamak için evinden dışarı pek çıkmadığını söyleyen Şensoy’un aşk hayatında aslında şu anda bir hareketlilik var ama anlatmaya çekiniyor. ‘Aşık mısın?’ sorusuna sadece gülümseyerek cevap veriyor. Babasına yazdığı şiirlerle giriş yaptığı şiir kitabının hazırlıklarını yapan, sinema filmi için heyecanlanan, hayatını resimlerle anlatan Derya Şensoy’u daha yakından anlamaya çalıştık.
Annen ve babanı ayrı tutarsak, idolün kim?
Ferhan.
Şeyda Coşkun’la çalışmıyorsun artık. Kilonu nasıl koruyorsun?
15 kilo verdim ve Şeyda’yla çok uzun süre çalıştım. Onun her zaman söylediği şey, öğrettiklerinin bir yaşam biçimi halini almasıydı. Ben de çok fazla şey öğrendim. Sinirden, stresten bir anda yemeğe vurabiliyorum. Böyle durumlarda artık çikolata yemek yerine ne yapacağımı biliyorum. Her sabah tartılıyorum ve yediklerimi ona göre dengeliyorum. Tüm yemeklerimi evden götürüyorum. Dışarıda çok yemek yemiyorum. Sporu hiç aksatmıyorum… Ve böylece kilomu koruyorum.
En çok ne için ağlarsın?
Aptal yerine konduğum zaman sinirimden ağlarım.
Ülke gündemini ne kadar yakından takip ediyorsun?
Çok yakından.
Apolitik nesil bir anda politize oldu. Bu nesli bu noktaya neyin getirdiğini düşünüyorsun?
Anne ve babalarımız hep ‘Aman oğlum, aman evladım uzak dur’ derdi, kendi yaşadıklarından dolayı. Onlar hep tedirgin olduğu için bizim nesil politikaya uzak tutuldu. Kendi tercihimiz olması dışında böyle başladı ve biz bu düzenin içinde büyüdük. O düzen hiç değişmedi ve bunun değişebileceğinin de çok farkında değildik. ‘Bunun için bir şey yapılır mı? Düzenin değişmesini istiyor muyuz? Biz şu anda nasıl bir düzenin içindeyiz?’ diye çok uzun bir süre hiç sorgulamadık. Zaten böyle geldi, böyle gidiyordu. Ancak son dönemlerde yaşadığımız olaylar bize ‘durun’ dedirtti. Bir şeyleri sorgulamaya başladık, araştırmaya başladık, görmeye başladık.’Aman ya’ dediğimiz şeyler, daha önemli sandığımız eğlencelerimizin, oyunlarımızın yerini aldı. Geleceğimizin daha önemli olduğunu düşündüğümüz bir noktaya geldiğimiz için bir şeyleri sorgulamaya başladık. Kimimiz karşı durmaya, hakkımızı aramaya başladık hatta hakkımızı aramaya hakkımız olduğunun farkına vardık. İllüstrasyon eğitimi almaya nasıl karar verdin?
İllüstrasyon aslında aklımda olan bir şey değildi, grafik tasarım okuyacaktım. Hocalarımın yönlendirmesiyle bu bölüme girdim ve çok mutlu oldum. 8-9 sene daha okuyabilirdim.
Ama ‘hayatımın işi’ dedirtmedi sana...
Bu, çok uzun bir yol. Evimde gizli gizli resim çiziyorum. Bunu çok paylaşan, gösteren ya da ticari anlamda kullanan bir yanım yok. Ağladığımda, çok mutlu olduğumda, sinirim bozulduğunda resim çizerim. Çantamda defterim ve kalemim muhakkak olur. Bu hayatımın işi mi bilmiyorum ama hayatımdan çıkarabileceğim bir şey değil, onu biliyorum.
Peki, resimlerini bize göstermeye hiç niyetin yok mu?
Oyunculuk konusunda iyi-kötü eleştiriler alıyorum. Bu konuda eleştiriye çok açığım ama resim konusunda eleştiriye çok açık değilim. Oyunculuğa bir iddiayla başlamadım. Denemek istiyordum, deniyorum. Resim benim denemeye açık olduğum bir konu değil. Eğitimini aldığım, bildiğim bir şey. O yüzden en iyisi olmalı diye uğraşıyorum. Fakat eylülde bir sürpriz yapıp, bir sergi açabilirim.
Bugüne kadar çok fazla senaryoda rol teklif edilmesine rağmen tercihini ‘Doksanlar’dan yana kullandın. Bunun sebebi ne?
‘Doksanlar’dan önce bazıları kafama yatmadı, bazılarından korktum, bazılarında da henüz kendime oyunculuğu denemek istediğimi itiraf etmemiştim. Ancak Mint ailesi çok sıcak ve enerjileri çok güzel. Bu yüzden onlarla çalışmak çok keyifli. Projeye de inandıktan sonra ortada hiçbir sorun kalmadı. Üstelik karakterimi de çok seviyorum çünkü içimde gizlediğim ve bastırdığım Tuğba’ya benzeyen bir canavar var. Seviyorum o yüzden bu işi.
1990 doğumlusun ama o yılların sonlarına doğru hatırladığın şeyler vardır mutlaka.
Çok var. O dönem hep daha sıcak aile ortamlarını, herkesin beraber olduğu zamanları, yüz yüze iletişimi hatırlatıyor bana. Şimdi, özellikle benim yaş grubum artık sosyal medya ve akıllı telefonlar aracılığıyla haberleşiyor. Biz yüz yüze konuşmayı, bir sorunu çözmeyi, paylaşmayı bilen bir nesil değiliz. Sanırım bu yüzden 90’ların gerçekliğini özlüyorum.
Kendini izlerken en çok neye sinirleniyorsun?
Kendime en çok dik durmadığım için sinir oluyorum. Bazen konuşmama takıyorum. Ertesi gün saçıma, makyajıma… Aslında ben galiba kendimi sürekli eleştiriyorum.
Annen ve baban oyunculuğun hakkında ne diyor?
Elbette eleştiri yapıyorlar. Ancak her zaman çok yapıcılar. ‘Bir önceki bölüme göre çok iyiydin ama acaba şöyle mi yapsan’ diyorlar mesela. Kim istemez ki Ferhan Şensoy ve Derya Baykal, dizisini izlesin sonra da arayıp yorum yapsın. Hayata minnettarım bunun için.
Böyle bir ailenin kızı olmak zor ama gururunu okşuyordur herhalde değil mi?
Evet, tabii. ‘Ünlü bir ailenin kızı olmak nasıl bir duygu?’ sorusuna hep ‘zor’ cevabını veririm zaten. Hiçbir zaman kolay olmadı, olmayacak da ama bir daha dünyaya gelsem yine aynı annenin ve aynı babanın kızı olmak isterdim.
Ailenin gölgesinde kalmakla ilgili bir sıkıntın var mı?
Kimse istemez ailesinin gölgesinde kalmak. Herkes bir birey ve boynuz da kulağa geçsin ama benim ailem hem benim için hem Türkiye için çok özel iki insan. O yüzden bence baban Ferhan Şensoy’sa annen de Derya Baykal’sa ömür boyu ailenin gölgesinde kalabilirsin.
Neden anne ve babanızın ismini taşıyorsunuz?
İnsanlar ‘Bu nasıl bir ego?’ gibi cümleler yazıyorlar bazen sosyal medyadan. Aslında tatlı bir hikayesi var. Anneme doktorlar, “Ultrasona girmek tehlikeli, bebeğe zarar verir, sakat kalır” demişler. O da korkmuş. Karnı da hamileliğinde biraz sivriymiş. Mahalledeki kadınlar da “Kesin erkek olacak” diyormuş. Ablamın erkek olduğunu düşünerek babamın dedesinin adı Yusuf ismini koymaya karar vermişler. Dokuz ay boyunca Yusuf aşağı Yusuf yukarı… Sonra ablam doğmuş. Babam da o sırada oyunda. Hastaneye ilk gelen kişi olan babaannem, ablamı görünce “Aaa, aynı Ferhan” demiş. Annem de “Ben bu çocuğu babasına doğurdum, o yüzden adı Ferhan olsun” demiş. Babaannem ismi bulduğu için de, Müjgan Ferhan olmuş. Sonra ikinci çocukta, yani bende de Yusuf aşağı Yusuf yukarı durumu aynen devam etmiş. Kız doğunca da bana anneannemin ve annemin ismini vermişler ve Neriman Derya olmuş ismim. Yani aslında ortada egosal bir durum yok.
Hayatının nasıl bir dönemindesin şu anda?
Hayatımın her dönemini hayatımın en güzel dönemi gibi yaşamaya çalışıyorum. Kötü şeyler gelse de başıma ‘Bunu şu anda yaşamam gerekiyor’ diye düşünüyorum ve bana ne öğrettiğine bakıyorum. Çok fazla pişmanlık yaşamayan biriyim. Yanlış şeyler yapıyorum, hata yapıyorum, düşüyorum, kalkıyorum. Yani aslında büyüyorum. Ve pişmanlık değil hiçbiri benim için. Hiç yanlış yapmadan doğruyu nasıl bileceksin ki? Yaptığının doğru olduğunu ne biliyorsun yanlış yapmadıysan? Keşke hayatımda böyle bir şansım olsa ve ben daha çok hata yapabilsem! Türkiye’de yaşadığım, bu mesleği yaptığım için adım atarken, nefes alırken düşünmek durumunda olduğum bir hayat yaşıyorum. Keşke böyle bir durum olmasa da ben de herkes gibi sokağa çıksam, istediğimi yapsam, hata yapsam, yanlış yapsam, doğruyu görsem, ağlasam, ders alsam. Elbette bunları da yaşıyorum ama yaşamam gerekenden daha az.
Peki, şu anda yaşadığın hayat, kendi hayatında nelerin frenlenmesine neden oluyor? Kendinden neler verdin oyunculuk yaptığın için?
Küçüklüğümden beri bu hayatın içindeyim aslında. O yüzden de damdan düşer gibi olmadı benim için bazı şeyler. Elbette diziyle beraber popülarite arttı. Fakat ben hep Ferhan Şensoy ve Derya Baykal’ın kızıydım ama şu anda birilerinin Tuğba ablası, gelin kızı gibi ayrı bir durumum da var. “Hayatımda hiçbir şeyi kısıtlamayacağım, ben nasıl yaşamak istiyorsam öyle yaşayacağım çünkü bu benim hayatım” dedim her zaman. Gördüm ki hayat, benim hayatım sistemiyle ilerlemiyor. Evet, hala bu benim hayatım ama maalesef daha kısıtlı artık çünkü yıpranıyorum.
Yani yıprandığın için artık hayatını gizli yaşıyorsun...
Evet, çünkü zaten yaptığım iş dolayısıyla fiziksel olarak çok yoruluyorum. Her gün spor yapıyorum ve bu da beni yoruyor. Öyle bir noktaya geldim ki artık beynim de yorulmaya başladı. Bir gün evde ‘24 yaşındayım ve yaşlandım galiba’ diye düşünmeye başladım. Özellikle de, benim için hiç önemi olmayan bir şeyin bir anda gündemime düşmesi beni gerçekten çok yoruyor. Buna vakit ayırıyor olmak, gündemimin bunlarla meşgul olması asabımı bozuyor. Ben başka şeyler yapmak istiyorum. Başka bir hayat yaşıyorum. Başka bir insanım. Bunlara müsaade etmemek için de fedakarlık yapmam gerekiyor. Kısaca, daha dikkatli yaşamam gerektiği bir noktaya geldim diyelim.
Kolay inanır mısın insanlara?
Evet. Yani kişi kendi gibi bilir derler ya, ben karşımdaki herkesi galiba kendim gibi biliyorum. Böyle bir sorunum var. Mahkemeye taşınmış bir olay var. Berkay’ın açıklaması. Zaten yalanladın ve mahkemeye başvurdun ama neden başkası değil de seninle ilgili böyle bir açıklama yaptı?
Olay zaten yargıya intikal etti. Avukatım konuyla ilgileniyor. Ben de gerekli basın açıklamasını yaptım. Üzerine konuşacak bir şey yok.
Erkeklerle daha mı iyi anlaşırsın kızlara göre?
Çocukluğumdan beri en yakın arkadaşlarım hep erkekti. O erkeklerin arasında tek başına futbol oynayan kız çocuğu gibiydim her zaman. Hep bisikletten düşen kızdım. Hep erkeklerin yanında kavgaların içindeydim. Bir ‘erkek Fatma’ durumum var, küçüklüğümden beri. O yüzden de evet, erkek arkadaşlarım hep daha fazla çevremde.
Bu yüzden adın basında bu kadar çok erkekle birlikte anılıyor olabilir mi?
Arkadaşlarım tarafından yanlış anlaşıldığım hiç olmuyor ama…
Aşık mısın şu anda?
Yani…
Senin ritmini nasıl bir erkek değiştirebilir?
Zeki.
Peki ya kardeş kelimesi senin için ne ifade ediyor?
Ailenin küçüğü olarak çok şanslı bir çocuğum. Benim bir abim ve ablam var. Özellikle ablam çok ayrı benim için. Çok çok özel bir ilişkimiz var. Şu anda yurt dışında ve canı acısa burada canım acır. Bunu hissederim.