Ceren Aksan müziğin tam içinde

Elektro keman virtüözü Ceren Aksan, son dönemde adından övgüyle söz ettirmeyi başarıyor.


Bugüne dek sahnede yaşadığınız en büyük zorluk ne oldu?

Binlerce defa sahneye çıktım ama öyle büyük bir aksilik olmadı, umarım bundan sonra da olmaz! Sahnede yaşadığım zorluklar sadece ses görevlilerinin ihmallerinden doğan teknik aksaklıklar oluyor. Elektro kemana bağlanabilen wireless mikrofon getirmeyip, şarkı söyleyenlere uygun el mikrofonu getirmeleri gibi sıkıntılar... En çok yakındığım konu ise izleyicilerin playback yaptığımı düşünmeleri. Ben bilgisayardan verilen altyapı müziklerin üzerine canlı çalıyorum kemanı. Hiç playback yapmadım hatta öyle ki playback yapmak benim için daha zor. Ama hazır müzik üzerine keman çaldığım için insanlar çoğu zaman canlı çaldığımı anlayamıyorlar. Bazen kulise gelip, ‘Playback yapıyorsunuz değil mi?’ diye soruyorlar. Bu bir yandan iltifat ama diğer yandan işimi iyi yapmak adına sahnede verdiğim savaşı ve emeği izleyicinin anlamıyor olması beni üzüyor. Keman çok hassas bir enstrüman; parmağınızı bir saç teli inceliğinde bile farklı yere basarsanız ses bozuk çıkar. Sahnede hem aktif dans etmek hem de iyi keman çalmak bu sebeple çok zor. Amacım zoru başarmak.

Sahnedeki en unutulmaz anınız neydi?

İzleyicilerin arasından seslenen ve tezahürat yapan dostlarımı gördüğüm ve bir de eşimin ve kızımın birlikte beni izlediğini gördüğüm an. Anne olduktan sonra müzik hayatınız bu durumdan nasıl etkilendi? Anne olduktan sonra benim hayatım sandığımdan fazla değişti. Mila 20 günlükken ilk konserime çıktım ama bugüne kadar yüzlerce teklifi de elemek zorunda kaldım. İtiraf edeyim, bir süre gelen konser tekliflerini eve yakınlığına göre seçtim. Mila’nın bana ihtiyacı olan her an yanında olmak ve geri gelmeyecek bu günlerin tadını çıkarmak istiyorum. Son bir yıldır yurt dışından gelen çok sayıda konser tekliflerini bu güzel sebepten dolayı ne yazık ki kabul edemedim.

Anne olduktan sonra müzik hayatınız bu durumdan nasıl etkilendi?

Anne olduktan sonra benim hayatım sandığımdan fazla değişti. Mila 20 günlükken ilk konserime çıktım ama bugüne kadar yüzlerce teklifi de elemek zorunda kaldım. İtiraf edeyim, bir süre gelen konser tekliflerini eve yakınlığına göre seçtim. Mila’nın bana ihtiyacı olan her an yanında olmak ve geri gelmeyecek bu günlerin tadını çıkarmak istiyorum. Son bir yıldır yurt dışından gelen çok sayıda konser tekliflerini bu güzel sebepten dolayı ne yazık ki kabul edemedim.

Müzikle bu kadar iç içe olmanızın çocuğunuzun gelişiminde ne gibi etkiler yarattığını düşünüyorsunuz?

Neden bilmiyorum ama kızımın da sahne insanı olacağını hissediyorum. Nasıl benim iki kuşak önceden genlerime işlendiyse, aynı şekilde onun da müzikle iç içe olması üç kuşak öncesine dayanıyor. Benden farklı olarak sesinin de güzel olacağını düşünüyorum. Sahne şovlarınız için seçtiğiniz kostümlerle de oldukça dikkat çektiniz.

Sahne şovlarınız için seçtiğiniz kostümlerle de oldukça dikkat çektiniz. Sizce moda ve müzik birbirinden besleniyor mu?

Benim için müzik sadece sesten ibaret değil, bir kültür. Bu kültürün içine her şeyi yerleştirebilirim; edebiyat, bilim, teknoloji, moda, dans, tasarım, görsel sanatlar... Benim hayatımda bu unsurların hepsi birbirini besliyor.

Güzellik adına bir tüyo paylaşmanızı istesem…

Kişisel bakım, saç ve makyaj nasıl yapılır öğrenin ve kendiniz uygulayın. Bakımlı olmak için her zaman kuaföre gitmeye gerek yok, evinizde kendiniz saç ve makyaj yaparak birkaç dakikada daha iyi görünebilirsiniz. Ben makyaj üzerine ders aldım ve bu sayede çoğu zaman vakit kazanmak için sahne makyajımı ve saçımı kendim yapıyorum.

Geleceğe dair en güçlü hayaliniz nedir?

Dünyanın kötü kalpli insanlardan arındığı, doğanın gücünü hatırladığımız ve doğaya saygı duyduğumuz, insanoğlunun kendini hükümdar olarak görmekten vazgeçtiği bir gelecek hayal ediyorum.

Röportaj: Ece Üremez 
Fotoğraf: Nurdan Usta

Genlerine müzik kodlanmış bir kadın... Dinledikçe hayranlık katsayınız artıyor. Farklı bir tarzı var. Enerjisi, sahne şovları müthiş etkileyici. 

Henüz anne karnındayken opera sahnesine çıkmış, tüm çocukluğu konservatuvar, opera ve senfoni üçgeninde geçmiş bir müzisyen… Türkiye’yi ilk kez elektro kemanla tanıştıran Ceren Aksan, aynı zamanda yıllara meydan okuyan besteci Muammer Sun’un da torunu. Keza müziğinde yakaladığı fark da onun müzikle olan ulvi bağının en çarpıcı kanıtı. Hit parçaları elektro kemanı ile yorumlayarak yepyeni bir tarz yakalayan sanatçı hem ülkemizde hem yurt dışında çalışmalarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Bunun yanı sıra hem sahnede hem albümlerinde çalıştığı isimler arasında dünyaca ünlü virtüöz Vanessa Mae, Brazzaville, Mario Frangoulis, Sertab Erener, Teoman, Hande Yener gibi isimler yer alıyor. Onun enstrümanına olan derinden bağlılığı ise henüz küçükken izlediği bir filme dayanıyor. Tıpkı o filmdeki küçük çocuk gibi kendi dünyasını müzik aracılığıyla kurmaya karar veren ve yola kemanıyla çıkan Ceren Aksan’ın yeni anne olduğunu da belirtmek isterim. Üstelik kızının adı da bir hayli anlamlı. Mila hem kemanın ilk iki telinin notası hem de ‘canım, sevgili’ anlamına geliyor. Öyleyse, ruhunu paylaşmak için müziği seçtiğini söyleyen bir müzisyenin önce kelimelerine, sonra kemanının yükselen notalarına kulak verin. Balerin bir annenin ve tonmaister bir babanın kızı olduğunuzu biliyoruz ama yine de sormak istiyorum, müziğe olan ilginizi nasıl keşfettiniz? Aslında benim müziği keşfettiğim bir an olmadı, zaten hep orada, içimde, benimleydi. Müzik genlerime kodlanmış; varlığımın bir parçası. Annemin karnındayken opera sahnesinde, müziğin içinde olduğumu düşününce bu doğal geliyor. Okula başlamadan önceki tüm hayatım da yine annem ve babamın yanında konservatuvar, senfoni ve opera üçgeninde geçti.

Enstrüman olarak neden kemanı seçtiniz?

Aslında ilginç ama sesini çok sevdiğim için piyano bölümüne girmeyi istiyordum. Ancak konservatuvara giriş dönemimde kemanla ilgili bir film izledim ve çok etkilendim. Filmde çocuk, arkadaşları oyun oynarken bile onlara katılmak yerine keman çalmayı tercih ediyordu. Kendi dünyasını kurmuştu. Enstrümanına olan bağlılığı beni çok etkilemişti.

Keman çalmak dışında neler size kendinizi iyi hissettiriyor?

Doğa! Doğada olmak, evrenin bir parçası olduğumu, onunla bir bütün olduğumu hissetmek, kendimi doğanın akışına bırakmak bana kendimi en iyi hissettiren şey. Bunun dışında öncelikle kızım, kocam, annem ve tüm sevdiklerime sarılmak, onlarla güzel vakit geçirmek. Hayvanları sevmek ise benim için tarifi olmayan bir terapi ve zevk. Hayvanlarlayken kendimi kaybediyorum diyebilirim. Müzik dinlemek, dans etmek, yemek yemek, tekneyle denize açılmak, yolculuğa çıkmak, yüzmek, nefes alabileceğim ufak keyifler yapmak ve çalışmak da kendimi çok iyi hissettiriyor.

Türkiye’de müzisyen olmak nasıl fedakarlıklar gerektiriyor?

İlkokul dördüncü sınıfta başlayan ve master döneminde biten konservatuvardaki 15 eğitim yılım boyunca bir gün bile aksatmadan günde 3-4 saat keman çalışan bir öğrenciydim. Çalışma hayatımda da, farklı farklı orkestralarla günde 9-10 saat prova yapıp üstüne konsere çıkan biriydim. Dolayısıyla hayatım çalışmakla geçti ve en büyük fedakarlık da bu sanırım, insanın ömrünü vermesi.

Son dönemde, keman denilince sahnedeki duruşunuz, şovlarınız ve tarzınız dolayısıyla akla gelen ilk isimsiniz. Siz yakaladığınız bu farkı nasıl yorumluyorsunuz?

İşim aynı zamanda hobim. İşimi sevmem, sahnede olmaktan ve keman çalmaktan zevk almam, işimin her detayıyla kendim ilgilenmekten heyecan duymam bu farkı yaratıyor sanırım. Dünyadaki kültür, müzik, teknoloji ve modayı sıkı takip ediyorum. Kendi ruhuma göre yorumluyorum. Her performanstan sonra kendime, ‘Daha farklı, daha iyi ne yapabilirim?’ sorusunu soruyorum. Sürekli yenilenmek, kaliteli, güncel, araştırmacı, enerjik olmak ve en önemlisi de eğlenmek benim formülüm. Sahnedeyken, hissettiğim tüm duyguların izleyiciye geçtiğini, kalplerimizin bir an birlikte attığını biliyorum ve işimle ilgili en büyük motivasyonum da bu. Çünkü ben zaten kendimi ifade etmek ve ruhumu paylaşmak için müzik yapıyorum.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil