Elif Şafak çocuk kitabı yazarsa...
“Annelikle özdeşleştirilen süt her zaman sanıldığı gibi beyaz değil” diyerek özellikle anneler için ‘Siyah Süt’ü yazan ve yaşadıklarımızın normal olduğunu hissetmemize yardımcı olan Elif Şafak, bu kez çocuklara doğru bir hamle yaptı. Şimdi de ismini sevmeyen bir kızın, ‘Sakız Sardunya’nın hikayesi çocuklara cesaret verecek.
Yazı: Burçin Öztınaz
‘Sakız Sardunya’yı yazma fikri nasıl çıktı?
Aslında uzun zamandır hem çocuklarıma kitap okurken hem de kendi merakımdan dolayı çocuk edebiyatıyla ilgileniyorum ve çocuk edebiyatını takip ediyorum. Çok da keyifl i, dinamik, rengarenk, hızlı gelişen bir alan. Ben zaten evin içinde sürekli hikayeler uyduruyorum ama bunları oturup yazma fikri yeni gelen bir fi kir. Bu yaz ilk defa oturup ‘tamam, artık yazacağım’ dedim kendi kendime. Ama senelerdir evin içinde böyle konuşa konuşa, hikayeler uydura uydura dolaşıyordum zaten.
Kitabın kahramanı Sakız Sardunya, ismini hiç sevmiyor...
İsim konusu aslında çocuklar açısından biraz haksızca bir durum. Anne-baba kendileri karar veriyorlar çocuğun isminin ne olacağına... Halbuki eskiden daha Şamanistik yerlerde şöyle şeyler görüyoruz; insan ismini kazanıyor, insan ismini hak ediyor. O bana daha doğru geliyor. Çünkü hepimiz kendi özelliklerimizle geliyoruz dünyaya. Ama şu andaki sistemde, o özelliklerin ne olduğunu bilmeden çocuklara isim veriyoruz. O isimlerin onlara uygun olup olmadığını bilmeden... Bu yüzden lakaplar, sonradan edindiğimiz isimler, kendi kendimize taktığımız isimler bana çok önemli geliyor.
Çocuklarınız isimlerini seviyorlar mı? Ve siz çocukken kendi isminizi sever miydiniz?
Ben en azından onlara daha çok seçenek vermek istedim. Her birinin iki ismi var. Hangi isimlerle çağrılmak istiyorlarsa kendileri seçiyorlar. Kendi özelimde ise ben soyadımı hiç sevmezdim. Ve 18-19 yaşında kendi kendimi yeniden isimlendirdim. Şafak benim gerçek soyadım değil. Kendi kendime verdiğim isim. Annemin ismi aslında, ama ondan dolayı değil. Anlamını sevdiğim için seçtim. Annemin soyadı da değil, adı. Babamın soyadını bırakıp annemin soyadını almadım. Ben kendime soyadı vermek istedim. İnsanların kendilerini yeniden adlandırma süreçlerine çok inanıyorum.
Çocukluk yıllarınızda size takılan lakaplar var mıydı?
Vardı. Hiç hoş olmayan lakaplar da vardı. Yurt dışında okurken mesela Madrid’de tek Türk çocuk bendim. Bir süre ‘Opera’ diye çağırdılar. Çünkü Eurovision’da ‘Opera’ sıfır puan almıştı. Dalga geçiyorlardı. ‘Turkey’ bir başka lakabımdı. Ayrıca Leaf (yaprak) ve Elf de diyorlardı.
‘Sakız Sardunya’yı okumayanlar için biraz ipucu verseniz... Sayfalar arasında bizi neler bekliyor?
Şu veya bu sebepten dolayı kendini ait hissedemeyen, kendini farklı hisseden o kadar çok çocuk var ki... Kimi fiziksel özelliklerinden dolayı belki uyumsuzluk yaşıyor kimi isminden dolayı alay konusu olabiliyor. Kimi belki aile ortamında çok mutlu değil, okula geldiğinde orada bir tutukluk yaşıyor... Birçok çocuğun böyle bir uyum, uyumsuzluk, farklılık gibi şeyleri düşünmek zorunda olduğunu gözlemliyordum. Onlara cesaret verecek, onları yüreklendirecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Farklılığı çok kutsayan bir kitap diyebiliriz.
Çocuklar eleştiri konusunda birbirlerine karşı çok acımasız olabiliyorlar gerçekten...
Ben bunun çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Çocuklar birbirlerine karşı çok kırıcı olabiliyor. Bir yanıyla önyargılı da olabiliyorlar. Anne-babalarının önyargılarını yansıtabiliyorlar. ‘Sen Kürt müsün, sen Çingene misin, sen Alevi misin?’, bunlar da var. Çocuklar çok önyargısız geliyorlar dünyaya, biz yansıtıyoruz önyargılarımızı onlara. Ama birçok çocuk var gözlüğünden utanan, diş tellerinden utanan, kilolarından utanan... Belki matematik dersinde başarılı değil ondan utanıyor, belki peltek ‘r’leri söyleyemiyor. Hafif bir yalnızlık yaşayan hafif bir uyumsuzluk yaşayan birçok çocuğa bu hikayenin hitap edeceğini düşünüyorum. Ya da böyle çocukları tanıyanlara... Çünkü nasıl yaklaşmak gerektiğini kendimce ele almaya çalıştım hikayede.
Anne olarak siz nasıl yaklaşıyorsunuz böyle durumlarda çocuklarınıza? Korumacı mısınız, yoksa ‘yaşayarak güçlensin’ diyenlerden mi?
İkisi de! Annelik öğrenilen bir şey. Kimsenin altın bir reçetesi olduğunu düşünmüyorum. Her gün yeni şeyler öğreniyoruz. Düşünmediğimiz soruları düşünmek zorunda kalıyoruz. İşin güzelliği orada. Çok büyük laflarla konuşmuyorum ben ama şuna çok önem veriyorum: Her çocuk ayrı bir birey. Her kardeş kendi kardeşinden daha farklı. Aynı evde aynı anne-babayla büyüseler bile kişilikleri o kadar farklı ki. O kişiliklere saygı göstermek gerekiyor. ‘Çocuğum benim gibi olsun’ demek bence çok büyük bir yanlışlık. Kendimize benzetmek istiyoruz. Ben bunu bir hata olarak görüyorum. Tam tersi, o ne ise, ondaki yetenek, ondaki güzellik ne ise onu açığa çıkartacak ortamı yaratmalıyız biz.
Çocuklu hayat, hayat ritminizi nasıl değiştirdi?
Çok şeyi değiştirdi, her şeyi belki yeniden düzenledi. Bu sadece bana özgü değil tabii. Aynı anda anne olup bankacı olan, anne olup öğretmen olan, bir kurumda memur olan birçok kadın aslında birden fazla topu havada çevirmeye çalışıyor devamlı. Hepimiz yaşıyoruz bunları. Ben çalışan kadınlar için artı zorlukları olduğunu düşünüyorum. Özellikle bizimki gibi ataerkil, erkek egemen bir ülkede... Kendi özelimde ilk başta beni çok zorladı çünkü yazarlık öyle bir şey ki 24 saatinizi vermeniz gerekiyor. Ben sabah dokuz, akşam beş çalışmıyorum. Gece de çalışıyorum, gündüz de çalışıyorum. Bir de o zamana kadar çok göçebe bir hayatım vardı, biraz yerleşik hayata geçmem gerekti.
‘Siyah Süt’ de anne adayları ve anneler için el kitabı haline gelmiş bir kitap...
“Çok iyi geldi bana kitap, iyi ki okumuşum” diyen o kadar çok kadın okurum oldu ki! Ve erkek okurlardan da şunu duydum: “Keşke ben bunu daha erken okusaydım. O zaman karımı daha iyi anlardım.” Bu yorumlar beni çok mutlu ediyor. Evet depresyonu anlatıyor kitap ama kasvetli bir şekilde anlatmıyor. Mizahla anlatıyor, hafifleterek anlatıyor. Bunun hepimizin başına gelebileceğini göstererek anlatıyor ve ben inanıyorum ki birçok kadın gerek hamilelik esnasında gerek doğum sonrasında duygusal bir türbülansa giriyor. Kimi bundan daha hızlıca daha hafif sallanarak çıkıyor kimininki biraz daha uzun sürüyor. Her hamilelik birbirinden çok farklı ve bu, kitapta vurgulamak istediğim şeylerden biriydi. Kar taneleri gibi uzaktan bakınca aynı gibi ama incelediğinizde her hamilelik çok farklı. O yüzden ben anne olmak isteyenlere, anne olanlara veya anne olmak da şart değil, birden fazla şeyi aynı anda yapmaya çalışan tüm kadın ve erkeklere tavsiye ediyorum. Çünkü ‘içimizde çoğul sesler barındırıp da nasıl uyum içinde yaşayabiliriz?’ biraz bunu anlamaya çalışan bir kitap ‘Siyah Süt’.
‘Sakız Sardunya’nın çok eğlenceli bir de web sitesi var. Sizin teknolojiyle aranız nasıl?
‘Sakız Sardunya’ için çocuklara özel yepyeni bir web sitesi hazırladık. Doğan Kitap’ın çok emeği var o işte. Çocukların girip kolaylıkla vakit geçirebilecekleri, eğlenirken öğrenebilecekleri bir site olsun istedik. Oyunlar sonunda hep merak duygusuna, öğrenmeye, okumaya yönlendiriyor... Ben teknolojiyi bilen biri değilim ama meraklıyım. ‘Sakız Sardunya’ hikayesinde en çok vurgulanan kavramlardan biri de merak, meraklı olmak... Hayata dair sorular sormak, öğrenmek, öğrenmenin güzelliği, kitapların güzelliği... Ben bunlara çok inanan bir insanım. ‘Teknoloji gelişti, beni ilgilendirmiyor’ deyip kenara çekilmek değil, anlamaya çalışmak gerekli.
Peki, sosyal medya?
Sosyal medyada çok seçiciyim. Instagram’da pek yokum. Twitter’da çok aktif bir şekilde yer alıyorum ve dünyanın her yanından da takipçilerim var. O yüzden de mutlu ediyor hem İngilizce hem Türkçe devam ediyor tweet’ler. Facebook’ta ve Pinterest’te de öyle.
‘Sakız Sardunya’yı bir seriye dönüştürmeyi ya da başka çocuk kitapları yazmayı düşünüyor musunuz?
Başka çocuk kitapları gelebilir. Sevdim bu işi, çok keyif aldım. Dediğim gibi zaten evin içinde hemen her gün bir hikaye hayal ediyorum, kuruyorum. Dünya edebiyatında bunu yapan romancılar var, edebiyatın içinden zaman zaman çıkıp çocuk eserleri yazmak ve tekrar romana dönmek olabiliyor.
‘Sakız Sardunya’ yabancı dillerde yayımlanacak mı?
Yayımlanacak ama hemen değil. Çünkü ben bunu çok Türkçe kurguladım. 10-12 senedir hem Türkçe hem İngilizce yazıyorum. Bazı kitaplar önce Türkçe geliyor. ‘Siyah Süt’ öyleydi mesela... ‘Sakız Sardunya’ da öyle oldu. Sardunya bitkisine bakarken çıktı aslında bütün hikaye. Onun için çok yerli, buralı bir hikaye ama İngilizce çocuk hikayeleri de yazmak istiyorum.
Siz çocuklarınıza neler okuyorsunuz? Annelere tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mı?
‘Sakız Sardunya’da karakterin okuduğu kitapları çok özenerek seçtim. Orada amacım biraz da şuydu: ‘Bu kitaplar kütüphanemizde olmalı.’