Emiyor mu?

Yeni annelerin en çok duyduğu cümleler: “Sütün yetiyor mu? Çok ağlıyor; doymuyor mu yoksa?” Hatta bir sonraki seviyede soru şu oluyor: “Mamaya mı başlasan?” Siz iyisi mi annelik içgüdülerinize ve doktorunuza güvenin.

Yazı: Elif Girgin

Genelde yakın akrabaların, eş-dost-arkadaş çevresinin çoğu zaman iyi niyetli de olsa bu emzirme konusundaki uzmanlığı ve bazen de baskıya varan önerileri anneleri rahatlatmaktan çok sinir kat sayılarını artırmaya; zaten hormonların etkisiyle bozulmuş psikolojilerini yerle bir etmeye ve daha da çaresiz hissetmelerine yol açabiliyor. Hatta bazen ortada bir sorun yokken bile bu önerilere maruz kalmak anneyi, ‘acaba bir sorun mu var’ düşüncesine iterek süt üretimini olumsuz yönde etkiliyor. Bu panik hali -aslında hiç de gerek yokken- mamaya başlamayı da beraberinde getirebiliyor. Oysa emzirmek de gebelik ve doğum gibi sürecin bir parçası… Sadece bazen biraz emek istiyor. “Bebekler emmeye programlı doğarlar ve her annenin kendi yavrusuna yetecek kadar sütü vardır” diyen Uluslararası Kurul Sertifikalı Emzirme Danışmanı (IBCLC), Kadın Sağlığı, Doğum ve Cinsel Sağlık Danışmanı ve Pilates eğitmeni Doç. Dr. Güliz Onat ile annelerin kafasını en çok karıştıran konulardan biri olan emzirmeyi konuştuk.

Doğum sonrası ilk saatler ya da ilk günler süt oluşumu ile ilgili sorunlar yaşanmasının temel sebepleri neler?
Aslında burada birkaç önemli faktör var. İlki annenin hazırlığı. Annenin emzirme konusunda doğum öncesinde bilinçli olması çok önemli. Genelde anneler doğum öncesi doğuma odaklanıp, emzirmeyi ıskalıyor. Birçok anneden “Keşke daha önce emzirmenin inceliklerini öğrenseymişim bu kadar meme ucu ağrısıyla boğuşmazdım”, “Keşke bilseydim, hiç mama vermezdim”, “Keşke sütüm bu kadar azalmadan önlemini alıp, emzirme hakkında biraz daha okusaymışım”, “Emzirmeyi hep bebeği koyacağım, o da kendiliğinden emecek diye düşünürdüm” şeklinde cümleler duyuyorum. Evet, emzirme içgüdüsel ve son derece doğal bir şey. Doğal olmayan ise bebeğin bu içgüdülerinin ortaya çıkmasını engelleyen sistem! Diğer faktörlerin başında da doğum şekli geliyor. Beden, doğum dalgası dediğimiz kasılma dönemini ne kadar yaşarsa, süt yapan öncü hormonlar o kadar hazır hale geliyor ve doğumdan hemen sonra süt bir anda salgılanmaya başlıyor.



Ya normal doğum değilse?
Elbette doğal doğum yapamayan anneler olacaktır. Bir kadın için en ideali her türlü doğum senaryosuna hazırlanmak ve kendini şartlandırmamaktır. Dolayısıyla doğum şekli ne olursa olsun, bir hamilenin tıpkı doğuma hazırlanır gibi, emzirmeye de hazırlık yapması çok önemli.

Kolostrum bebeğin ilk aşısı
Anneden gelen ilk süt olan ‘ağız sütü’ neden bu kadar önemli?
Bebek doğduğunda ve ilk haftalarında enfeksiyona yatkın, korunmasız ve savunmasızdır. Bu yüzden, ağız sütü dediğimiz ‘kolostrum’un mutlaka bebeğe verilmesi gerekir. Çünkü kolostrum antikordan oldukça zengindir ve enerji değeri de çok fazladır. Bebeğe verilen bir damla kolostrum onun kan şekerinin düşmesini önler ve enerji değeri yüksek olduğu için tok tutmaya yeterlidir. Ayrıca bebeğin ilk aşısıdır.

Peki, hastanede “Bebeğin kan şekeri düştü, mama verelim” denilirse anneler nasıl bir tutum sergilemeli?
Sistem sorunu derken bunu biraz daha açmak isterim. Mesela doğumdan hemen sonra içgüdülerinde ‘memeye emekleme’ olan bebeğe yeterince zaman tanınmalı, ilk emzirme gerçekleşene dek anne memesinde tutulmalı. Ancak aslında hiç de acelesi olmayan boy, kilo ölçümü, K vitamini uygulaması gibi rutinler ertelenmediği için bebekler annelerinden ayrılabiliyor. Bu noktada bebekte derin bir ayrılma tepkisi başlıyor, ağlaması artıyor, bedeninde stres hormonu salgılanıyor, buna bağlı olarak da kan şekeri dengesiz seyrediyor. Sonra haydi mama, üstelik biberonla! Halbuki bu zinciri baştan kırmak mümkün. Bir anne emzirme konusunda ne kadar bilinçliyse, doğumdan hemen sonraki dakikalarda bebeğini memede ilk emzirme gerçekleşene dek tutması da o kadar mümkün. Böylelikle sistem onu içine çekemiyor. Bu nedenle anneler önce bebeğe ağız sütünü vermeyi denemeli.

“Meme ile ilk buluşma ne kadar erken olursa, o kadar iyi olur” demenizin sebebi de bu değil mi?
Aslında çok basit. Bebeğin doğal yaşam alanı, hastane yatağı, kuvöz, ısıtıcı altı, ebenin kucağı değil, annesinin memesidir. Bebek annesinden ayrı kaldığında, bedeninin biyokimyası değişiyor, stres hormonları salgılanıyor ve beden düzeneklerinin işlevselliğinde sekteler yaşanıyor. ‘Duyarlı dönem’ olarak isimlendirilen bu dönemde, yani doğumdan sonraki ilk 30 dakikalık dönemde bebeğin emme, arama, yutma gibi tüm refleksleri aktif. Bu aktif dönemde ilk emmeyi kendiliğinden yapabiliyor. Duyarlı dönem kaçırılırsa, ileride annenin süt yapımı ya da emzirmesiyle ilgili bazı sıkıntılar yaşanabiliyor.



Telafisi mümkün mü peki?
Elbette! “Duyarlı dönem kaçırıldı, bir daha emziremeyeceğim” gibi bir algı da oluşmasın, telafisi her zaman mümkün. Ancak herkes bu duyarlı dönemde ilk buluşma için elinden geleni yapmalı, anne de bunu istemeli, mümkünse doğumdan önce emzirmeyle ilgili özel eğitim almalı. Sağlık personeli de duyarlı döneme saygı duyup, rutinleri (bebeğin ayak izi, boy, kilo ölçümü, K vitamini iğnesi, Hepatit aşısı gibi) ertelemeli. Düşünsenize, uzun bir yolculuktan gelen bebeğin yerine koyun kendinizi. Doğum kanalında kimi zaman kıvrılarak, kimi zaman eğilerek, bükülerek geçirdiğiniz zorlu bir yolculuğun sonunda sizi bekleyen anneniz değil de aşılar, iğneler, soğuk tartılar… Fransız Doğum Uzmanı ve Yazar Frédérick Leboyer’in de dediği gibi bebeğin dünya ile ilk tanışma şekli çok önemli. Ve artık primal sağlık araştırmaları da gösteriyor ki dünyaya gelirken deneyimlediğimiz her şey, ileride kim olduğumuz üzerine de etkili oluyor. O nedenle doğumun doğallığına saygı ve mahremiyet ihtiyacı önemli. Bebek ve annenin ilk buluşma anı çok değerli ve eşsiz. Bunu aşılarla, kilo ölçümleriyle bozmamak gerek. İlk buluşma anına saygı duyulması, emzirmenin kendiliğinden gerçekleşmesi için buna izin verilmesi, bu doğallığı dışarıdan gelecek uyarılarla bozmadan, bu büyülü sürece karşı sabırlı olunmalı.

Bebek ne yapacağını bizden iyi biliyor
Emzirme sürecinin başka faydaları da var mı?
Bu dönemin ayrıca annenin rahminin çabucak toparlanması, kanamasının az olması, memede süt yapan hormon reseptörlerinin oluşması gibi pek çok başka faydası da var. Doğa, insan yavrusu için her şeyi düşünmüş. Doğumdan sonra memeye doğru yolunu bulması için, göbek deliği ile pubis kemiği arasındaki çizgi bu nedenle koyu renk alıyor, memedeki kahverengi kısım bebeğe hedef nokta olması için hamilelikte koyulaşıyor ve özel bir koku salgılıyor. Bu kokunun korunması çok önemli. Annelerin meme başı çatlağı olmasın diye meme başına sürdüğü pek çok şey aslında bu kokuyu bozuyor. Bebek doğduktan sonra bedeni kurulanırken, ellerinin kurulanmaması da çok önemli. Bebek elini ağzına götürerek, elindeki tat duyusu ile memedeki kokuyu eşleştiriyor ve kolaylıkla yolunu buluyor. O nedenle bebek aslında ne yapacağını çok iyi biliyor. Bizim gölge etmememiz gerek.

Annelerin emzirmeyi bırakmalarının ve dolayısıyla mamaya başlamalarının en sık nedeni de sütlerinin yetersiz olduğunu düşünmeleri… Sütün yetmemesi gibi bir durum var mı gerçekten?
Bu durum neredeyse her annenin ortak endişesi. Pek çok anne gerek dışarıdaki çatlak sesler gerek lohusalığa özgü ruh hali gerek de bu konuda yeterince bilgi sahibi olmaması nedeniyle süt yetmezliği konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabiliyor. Öncelikle şunu söylemeliyim ki hamile kalabilen ve doğum yapabilen her kadının yavrusunu besleyecek kadar sütü vardır! Bu kadın bedeninin bilgeliğidir. Kadınların buna kalpten inanması ve bu konuda özgüvenli olması çok önemli.

Bazen anneler bebeklerini anne sütü ile besledikleri halde; bebek kilo almıyor, yavaş ya da sınırda kilo alıyor diye mama desteği yönünde baskı görebiliyor. Büyüme eğrileri, büyüme takibi için bir standart, yani bebeğinize özgü bireyselleştirilmiş bir takip programı değil; bunu bebeğin şiddetli kilo kaybı ya da aşırı kilo alımını belirleyen ‘erken bir uyarı sistemi’ olarak algılamak gerekir. Her bebeğe uyması gerekmez, her bebeğin buna göre büyümesi de gerekmez. Çünkü her bebek kendine özgüdür, farklı gelişim tabloları sergileyebilir. Önemli olan sınır çizgilerinin dışına çıkılmamasıdır. Büyüme eğrilerinde persantil olarak isimlendirilen çizgiler var. Bir bebeğin 15-97 persantil arasında olması normal. 3-15 arası ‘hafif derecede normalden az’ kilo alımı şeklinde yorumlanıyor. Üçün altındakiler ise ‘şiddetli derecede normalden az’ kilo alımı. Ancak bu değerlerin illaki 50’lerde seyretmesi gerekmiyor. Yani bir bebek normal seyrin biraz gerisindeyse öncelik takipte kalmak ve anneyi bir emzirme danışmanına yönlendirmek olmalı, anneyi paniğe sürükleyerek direkt mamaya başlamak değil. Bir emzirme danışmanı ile çalışıp, emzirmeyi yöneterek, emzirme aralarını ayarlayarak, annenin emzirme tekniğinde birkaç düzeltme yaparak, anne sütünü arttırmak ve istenilen sonuca ulaşmak mümkün…

Herhangi bir sebeple bebeği emzirememek dünyanın sonu mu peki?
Değil elbette! Bebeğini herhangi bir sebeple mama ile besleyen/beslemek zorunda kalan annelerin de kesinlikle suçluluk duygusuna kapılmaması gerek. Doktorunuzun önerdiği formula mamayı, hijyenik şartlarda bebeğinize sunduktan sonra içiniz rahat olabilir.



Ten teması ile emzirin
Sütünü artırmak isteyen annelere neler önerirsiniz?
Anne adayları doğum öncesinde, doğum gibi emzirmeye de mutlaka hazırlanmalı, bebekle hemen buluşmanın önemini kavramalı ve özgüvenlerini bu dönemde sağlamlaştırmalı. En önemlisi de sistem tuzaklarının farkında olmalılar. Tensel teması gün içinde birkaç defa, en az 10 dakika olacak şekilde yapmalılar. Ten teması ile yani hem kendileri hem bebekleri çıplak olacak şekilde emzirmeliler. Yetersizlik sanılan çoğu durum aslında emzirmede doğru bilinen yanlış inançlardan kaynaklı. Lütfen kendilerindeki bu yanlış inançların farkında olup, bunları doğrularla yer değiştirsinler. Tek çözüm mama değil. Bebeğinizi emzirmek en doğal hakkınız. Bebeğinizin de hakkı en doğal besinle beslenmek.

Süt üretimini olumsuz etkileyebilecek nedenler
• Bebeğin sık sık emzirilmemesi
• Bebeğin memede doğru konumlandırılmaması
• Bebeğin aktif bir şekilde emme işlemini gerçekleştirememesi
• Annenin kaygılı ve stresli olması
• Bebeklere mama takviyesi yapılması

Sadece izin verin
Kendi annelik tarzınızın oluşmasına izin verin.
Sezgilerinizin ortaya çıkmasına izin verin.
Bebeğinizin memeye emeklemesine izin verin.
Bedeninizin süt üretmesine izin verin.
Sütün akışına izin verin.
Emzirme problemi yaşadığınızda zamana izin verin.
Birbirinize alışma sürecine izin verin.
Bebeğinizle bağlanmanıza izin verin.
Sadece izin verin. Ve aşkla besleyin.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil