Ben nisan ayını oldum olası çok severim. Bana yazın habercisi gelir. Çocukluğumdan beri bir kare vardır gözümde; kiraz fotoğrafı. Bu ayın en büyük problemi, artık yazın geleceğini yavaş yavaş hissettirmesi. Bu, bedende ve ruhta bir yorgunluk ve telaş yaratır: Ben ne yapacağım? Yazın nasıl bikini giyeceğim telaşı sarar her yanı, kış uykusundan uyanırız bir anda. Bedende de kışın yorgunluğu ve aymazlığıyla yenenler, yakılmayan kaloriler, vücudumuzda dönem dönem oluşan dalgalanmalarla, yağ birikintileri ile bazen de ödem olarak gözümüze çarpar. Hep kendimizi aynanın karşısında bedenimizi incelerken buluruz. Bir telaş başlar. Yollar aramaya çalışırız. Hep kısa yollar aranır önce; bir arkadaşın girdiği alet, zayıflatan ilaçlar... Maalesef ki yol tektir ve nettir. Pazartesi günü diyete ve spora başlanır.
İlginçtir ki spor salonları havalar ısınınca daha çok dolmaya başlar. Oysa açık havada yürümek daha pratik ve hesaplı bir formüldür. Açık havada bol oksijenle yağ yakmaktan daha iyi bir fikir yoktur.
Dilerim ki sizin hazırlıklarınız tamdır ve bahar ayında çok yorulmazsınız ama ben hazırlığı tam olmayanlar için kendi bedeninize göre neler yapmalısınız, bedeninizi tanımanız için nelere dikkat etmelisiniz, onlardan bahsedeceğim.
Benim hep inandığım şey, herkesin kendi bedenine, hayat koşullarına, sağlık şartlarına göre tercihler yapması. Geçen ay 16 saat açlıktan oluşan oruç metodundan bahsetmiştik. Zor bir metot değildi aslında, uygulaması çok da kolaydır. İki püf noktası var; akşam yemeğini erken yemek ve öğünü ikiye indirgemek. Erken akşam yemeği, bazen güne geç başlamaktan çok daha zor gelebiliyor; özellikle de sosyal hayatın içinde. Bizim sosyalleşme aktivitemiz genelde hep yemekle birlikte olur. Seyahatlerde amaç ‘nereye gidelim, nereyi görelim?’den öte ‘ne yiyelim?’dir. Akşam yemekli iş toplantıları, arkadaş doğum günleri, birikir de birikir. Geç saatlere kadar yenilen içilen akşamlar bir araya gelince haftanın çok az günü kalır. Tam aksi durumlarda da günlük koşturmaca ile geçen günlerde akşam eve gelip uzanıp, televizyon karşısında atıştırmak belki günün en keyifli saatleridir… Koşullar bizi devamlı gece yemeye yöneltir. Çünkü kendimizle baş başa kaldığımız anlardır o saatler. Özgürüz, gürültülü hayatın içinde rahatız. Ama… Bir yandan da en tehlikeli saatlerdir! Yediklerinizi yakacak ne zamanınız ne de enerjiniz vardır! Ben hep derim ki; “Lütfen gece uykuya yemek yedirmeyin! Yediğiniz her şeyi yarın için kodlayın.” Ben şimdi bunu yemeyeceğim, yarın kalktığımda bir güzel oturup bir tabak dolusu salata yapacağım, üzerine şunları dökeceğim, gibi hayaller kurun. Ya da çikolata yemek istiyorsanız dilim el vermiyor yazamıyorum ama “Ben bunu bu akşam yemeyeceğim; çünkü bunlar bu gece yersem ertesi gün bana ödem, şişlik veya yağ olarak geri dönecektir. Yiyeceksem, yarın yiyeyim, en azından gün içinde yakma fırsatım olur!” gibi minik minik kodlamalar yaparak gece yemelerinden kurtulmaya çalışın. Yemek yerken erteleme metodu hep çok iyidir, sizin beden açlığınızla duygusal açlığınız arasındaki farkı gösterir. O anda gerçekten istediğiniz nedir? Can sıkıntısını geçirmek, kırılan kalbinizi onarmak, yükselen öfkenizi bastırmak... Yoksa size enerji veren, sağlıklı kılan, bir yandan da tatma duygunuzu harekete geçirip size keyif veren bir yemek yemek mi? Beyniniz kadar mideniz de konforlu mu? Her yol yemeğe çıkmasın, hayatınızın kontrolünü elinize alın.
Peki şimdi geliyor can alıcı nokta; gece yemeleri ile nasıl baş edebiliriz? Seçenek çok. Bir diziye takılıp kendinizi akşam yemelerinden ve mutfaktan uzak tutabilirsiniz. Mutfağın net görünen bir yerine, mesela buzdolabının üzerine ‘Gece uykuya yemek yedirme’ yazabilirsiniz. Dişlerinizi erkenden fırçalayabilirsiniz. O tehlikeli ve lezzetli bulduğunuz atıştırmalıkları hiç almayabilirsiniz mesela. Akşam yürüyüşleri, çocuklarımızla vakit geçirmek, masaj yaptırmak, kitap ve kahve keyfi yapmak başka seçenekler olabilir. Arkadaş buluşmaları sadece yemekle kısıtlı kalmamalı, erken ve hafif bir akşam yemeğine eşlik eden sinema, tiyatro, konser, belki bir sergi gezerek, yemekten çok sohbet ederek vakit geçirilebilir. Mesela İstanbul’u ve kültürel zenginliklerini ne kadar tanıyoruz? Gece hiç Ayasofya’yı gezdiniz mi, Balat’ı gördünüz mü, Topkapı sarayı, Dolmabahçe, Kız Kulesi... Adalarda hafta sonu yürüyüş... Hadi hayatımıza hareket katalım, ruhumuz da doysun. Sadece yediklerimizle değil gördüklerimizle de doyarız.
Benim kendimce bulduğum metotlar bunlar. Önümüzdeki bahar aylarında yapabileceğimiz, yaza hazırlanırken bizi mutlu kılacak küçük ama radikal fark yaratacak değişimler bunlar. Açlığımız genelde duygusaldır. Kendimizi çok sevdiğimizi ve elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımızı aynada gözlerimizin içine bakarak söylemekle başlayalım işe. Sonra da aynada bizi mutlu etmeyenlerden kurtulmak için haydi güzel havada yürüyüşe...
Akşam aktiviteleri
• Akşam yürüyüşü
• Bir diziye başlama
• Bir kitaba başlama
• Dans kursu
• Çocuklarla vakit geçirme
Dizi önerileri
• Suits
• Bodyguard
• Peaky Blinders
• Homeland
• Murder
Akşam acil durum yeme ihtiyacı için…
• Türk kahvesi ve yeşil çayla baskılama yöntemi
• Erken diş fırçalama
• Kaçacak yerin yoksa; bir avuç kabak çekirdeği, haşlanmış yumurta, 10-15 adet çiğ badem, fındık veya yer fıstığı, üzerine kakao serptiğin nar, elma, 2 dilim ananas, salatalık
Şeyda’nın perisi
“Her tatlı zehirdir bal hariç, her acı şifadır zehir hariç.”
Şeyda’nın delisi
“Bırakın kusur olsun, akıl kusurdan içeri sızar.”