Sevgililer Günü’nü nasıl atlattık ama?” dedi yan masada yemek yiyen çocuklardan biri arkadaşına. Patron o güne toplantı koyunca, beyefendiler sevinmişler. Patronları olduğunu
düşündüğüm yaşça büyük bey çocuklara dönüp “Siz de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarsınız” dedi ve kahkahalarla masadan kalktılar... Onlar işi dalgaya dökünce yanımdaki arkadaşım “8 Mart’la 14 Şubat’ın ne gibi bir benzerliği var? Bu adamlar olayı hiç anlamamış” dedi gözlerini süzerek. Kadınları ilgilendiren bir konuda bir kadınla tartışmaya girmenin tehlikeli olduğuna inanırım ama yine de kendimi tutamayıp kendisine; “8 Mart’a 14 Şubat’tan daha çok önem verseniz belki de Türkiye’de kadınların sesi daha çok çıkabilir” dedim. Sonra ona Rusya’da Kadınlar Günü’nün yılbaşından sonra en çok önem verilen, kutlanan gün olduğunu anlattım. “Hatta o gün kadınlar kadınlara hediye veriyormuş, güzel bir adet” dedim. Öyle ya, 8 Mart sadece uyanık fotoğrafçılar korkunç makyajlarla gözleri morartılmış ünlüleri çeksin de sırf kendi reklamlarını yapmak için ‘Şiddete hayır!’ kampanyası başlatsınlar diye yaratılmamış. Kadınların gerektiği gibi ön plana çıkması adına planlanmış bir gün. Kadınların kadınlığıyla öne çıkmasını savunan bir gün. Ağır piyasa koşulları sayesinde erkekleşmek zorunda kalan kadınların durumdaki tuhaflığı fark etmeleri gereken bir gün. Bugün meclisteki kadınlar da erkek alanlarında erkekleşerek var olmaya çalışıyorlar. Çatık kaşları, sert söylemleriyle kendilerine yer açıyorlar. Eskiden öyle miydi, şimdinin bir komedi ögesi olsa da Tansu Çiller tüm meclise
hükmetmişken, şimdi kadın bakanlar bile zar zor söz sahibi oluyor. Benim fikrime göre kadın, kadın olarak her yerde var olur. Siz de haklısınız, iş hayatındaki erkek popülasyonunun fazlalığı, istenmese de erkeklerin hal ve hareketlerinden etkilenmeyi sağlıyor. Buna sürekli daha maskulen hale gelen moda dünyası da eklenince işiniz zor… Bunları söyledim ama kendi arkadaşıma bile konuyu anlatamadım. Umarım siz beni anladınız.
En içten dileklerimle Kadınlar Günü’nüz kutlu olsun…
TRENDE KOŞ!
Stiline her zaman bayıldığım Gwen Stefani sürekli eski battaniyeleri palto şeklinde kullanmaya başlamıştı. Bu şekilde gayet trendi ve eğlenceli görünen şarkıcı/tasarımcı geçen ay kameralara fotoğraftaki gibi yakalanınca ‘pes’ dedim. Evet yanlış görmüyorsunuz, bildiğiniz battaniyeye iki delik açıp kollarını geçiren Stefani, bu şekilde çok para
harcamadan trendi olabilmenin yolunu da bulmuş. Bu sene erkek defilelerinde bile kullanılan battaniye modası çok yakında kapıyı çalar. Herkes yapınca bir anlamı kalmıyor, bu yüzden acele etmekte yarar var.
BAĞLANMAYI SEVENLERE
Brian Atwood 1996’da Gianni Versace’nin Milano’ya transfer ettiği ilk Amerikalı tasarımcı unvanını kazandığında günümüzde kadınların rüyalarına giren erkeklerden biri olacağını düşünüyor muydu acaba? Yakışıklılığını bir kenara bırakırsak kadınların ayaklarını en çok düşünen erkeklerden biri olduğunu da belirtmeliyim. Tasarımcının yeni sezon için tasarladığı bu ayakkabının güzelliği kadar fetiş değeri de gözden kaçmıyor.
KONTROL HASTASI MI DEDİNİZ?
Çok eski bir arkadaşımın verdiği davete gelenlerle kaynaşma durumlarına geçmişken, parti sahibi kızın yanıma gelip “Sevgilimi gördün mü?” diye telaşla sormasını unutamıyorum. Kendisine adamın az önce yanımda olduğunu söylesem de gözlerindeki endişeyi silemedim. Sanki bir James Bond filmindeymişiz ve sevgilisinin peşindeki adamlar gelmeden onu bulmalıymışız gibi çaresiz baktı suratıma. Kızın kulağına eğilip “Sen davetlilerinle ilgilensene, Tarık buralarda bir yerlerdedir” desem de benden ayrılıp yan gruptaki arkadaşlara sormaya devam etti. Önemli bir şey söyleyeceğinden değil, sadece olayı kontrol edemediği için saçma bir merak tutulması yaşadı arkadaşım. Beş dakika sonra Tarık geldi, tuvaletteymiş. Zaten nerede olabilirdi ki? Gün boyu ofisteki sevgiliye atılan ‘nerdesin?’ mesajları kadar gereksizdi bu arayış. Oldu olacak adamlara bir GPRS mekanizması takın, siz de rahatlayın, onlar da.
TANEM SİVAR İLE AYAKÜSTÜ
Pozitifliği güzelliğine yansıyan arkadaşımı bir pazar günü telefonla aradım...
Pazar pazar rahatsız ediyorum ama şu an üzerinde ne var? Eşofman, mikili tişört ya da tüylü terlik?
Üstümde tayt ve sweatshirt var. Belgrad Ormanı’na gidiyorum kızlarla, yürüyüş günü...
Geçirdiğin en korkunç tatil nasıldı?
Korkunç değil ama korkutucu bir tecrübem oldu. Küba’ya gittiğimde El Nino kasırgası vurdu. Otelimizden bizi askeri tank ile gelip aldılar!
Yarın sabah kalkıp bir yere gitmek istesen bu neresi olurdu?
Finlandiya’ya gidip uçaktan inince Haski cins köpeklerin beni kızakla çekip götürmesini ve Kuzey Işıkları’nı izlemeyi çok isterdim.
Topuklu ayakkabılarla aran nasıl? En uzun kaç saat ayağından çıkarmamışsındır?
Yeri geldi tüm gün giymek zorunda kaldım ve korkunç bir şey. Ama ortam ve iş gereği lüzum yoksa her zaman spor ayakkabı ve düz bootie’lerden yana kullanırım tercihimi.
Yaptığın en büyük moda hatası neydi?
Bir döneme damgasını vurmuş o sarı botların oyununa nasıl geldim ben?
Yaşayan en seksi Holywood erkeği kim?
Johnny Depp ve Sean Pean favorilerim aslında. Hollywood’un içindeler ama değiller durumunu seviyorum. Kendileri ile barışık ve kendileri ile yarışan adamlar oldukları çok belli. Kendilerini beğeniyorlar mu bilemem ama hiç belli etmiyorlar ve bu benim en beğendiğim durumdur.
Yemek konusunda kendini kaybettiğin sofra hangisi?
Büyük ve uzun süren pazar kahvaltıları. Akşam yemeğine bağlayacak kadar keyif alıp uzatıyorum. Sayısız çay ve kahve ile başlar. Tuzlular, ardından reçeller, ardından kızartmalar sonra kahve ve kahve ile gelen bir tekrarlama süreci…
Hangi yiyeceğin kalorisinin sıfır olmasını isterdin?
Tüm çikolata ve tatlıların sanırım. Bir tek günü tatlı ya da çikolata yemeden geçiremiyorum. Ne fiziksel ne de psikolojik olarak. Engel olamadığım bir bağ var aramda şeker ile.
En saçma batıl inancın hangisi?
İnandıklarımın hiçbirini saçma bulmuyorum ve bulduklarıma inanmıyorum. Ama mesela siyah kedi görünce saçını çekenlere çok gülüyorum.
İstanbul’a bir notun var mı?
İstiklal Caddesi’ni mahvedenlerle, o güzelim dükkanları ve mekanları yok edip yerine korkunç zevksiz yerler açanları affedemiyorum. Hele Avrupa’nın bir zamanlar en güzel pastanesi olan Markiz’in son halini gördükçe çıldırıyorum.