Yani ‘takma kafana hallederiz...’ anlamında.
Erden Eruç diye bir çılgından geliyordu mail.
Hayatımda okuduğum en güzel mail’lerden biriydi.
Hala öyle.
Çünkü inanılmaz sahici ve samimi bir tutkuyu, azmi, hayallerin peşinden koşmanın mucizesini anlatıyordu.
Erden Eruç, Bornova Anadolu Lisesi mezunu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Makina Mühendisliği okumuş. Amerika’ya gitmiş, MBA yapmış, yüksek mühendis olmuş, çok çalışmış vesaire.
O kısımları atlamak istiyorum. Çünkü esas hikaye daha sonra başlıyor.
Küçükken hepimize sorulan ve nedense verdiğimiz cevap pek de ciddiye alınmayan o kutsal soru vardır ya: ‘Büyüyünce ne olmak istersin?’ sorusu... Erden Eruç: “Astronot olmak istiyorum!” dediğini hiç unutmamış. Ama astronot da olamamış. “Eğer o zaman birileri hayallerimin imkansız olduğunu değil de; hayallerimin peşinde koşmam gerektiğini söyleseydi, belki de uzaya ilk giden astronot ben olurdum, bütün dünya uzaya ilk gidenler Türklerdi diye anlatıyor olurdu...” diyor.
Ben de şöyle bir durdum bu cümle üzerine.
İçime oturdu çünkü.
Benim de içimde kalan, geç olsun güç olmasın diye ucundan yakalamak için daha yeni yeni peşinden ‘koştuğum’ hayallerim var çünkü.
Ben çocukken çocukça bulunan, oysa hiç de çocukça olmayan hayaller.
Ve Erden Eruç bir gün bilgi işlem konularında danışmanlık yaparken, duvarda asılı bir dünya haritasına bakıp kas gücüyle devrialem yolculuğunun hayallerini kuruyor ve kararını veriyor.
Okyanusları kas gücü ile aşacak, dünya tarihine geçecek.
Yetmez, hayallerinin peşinden koşmak isteyen birilerine de ilham olacak.
Erden Eruç hem tarihe geçiyor hem rekorlar kırıyor hem de örnek oluyor.
Guiness rekorlar kitabında rekorları var bir düzine:
1. Kürekle okyanus geçmiş ilk ve tek Türk,
2. Tarihte kendi gücüyle devrialemi başarmış ilk ve tek kişi,
3. Beş yıl, 11 günlük süre ile tarihte en hızlı kas gücüyle devrialem rekorunun sahibi,
4. Tarihte üç ayrı okyanusu küreklemiş ilk kişi,
5. Toplam 876 günlük kariyeri ile; dünyada hayatta olan en tecrübeli okyanus kürekçisi,
6. Yaklaşık 29.000 deniz miline erişen mesafeyi kat etmiş olan, dünyada kariyer toplamı en yüksek olan okyanus kürekçisi,
7. Tarihte Avustralya’dan Afrika’ya iki ana kıta arasında Hint Okyanusu’nun tamamını kürekle geçmiş ilk kişi,
8. 5086 deniz mili ile tarihte Hint Okyanusu’nda en uzun durmadan geçiş rekorunun sahibi kürekçi,
9. Tarihte güney yarıküreden başlayıp kuzey yarıkürede sonuçlanmış bir okyanus geçişini başarmış ilk ve tek kürekçi,
10. 5465 deniz mili ile tarihte Atlas Okyanusu’nda en uzun mesafeli geçişin sahibi kürekçi,
11. Pasifik’te geçirdiği 312 gün ile, tarihte en uzun süre denizde kalan yalnız
kürekçiye dair Guinness Dünya Rekoru’nun da sahibi...
Şuna bakar mısınız!
312 gün okyanusta tek başına!
Yahu Erden Eruç ‘Pi’nin Hayatı’nın ta kendisiymiş meğer.
Düşünsenize okyanuslarda günlerce, aylarca, koca bir yıl boyunca tek başına, kas gücünle gidiyorsun gece gündüz. Film değil üstelik bu. Gerçeğin ta kendisi!
Meğer Pi’nin hayatının hikayesi çok geç yazılmış. Çünkü Erden Eruç tarafından zaten yapılmışı varmış. Aktaş Holding’in sponsorluğunda çıktığı yoldan 2012 Temmuz ayında, beş yıl, 11 günlük bir süreden sonra tekrar başladığı noktaya geri dönerek yolculuğunu
noktaladığında, tarihte kendi gücüyle devrialemi başaran ilk kişi olmuş.
Erden Eruç’un bana ‘Hakuna Matata’ başlığıyla yolladığı mail’indeki daha da vurucu noktaya geliyorum şimdi.
Yolculukları sırasında edineceği tecrübeleri ilköğretim öğrencileriyle paylaşmak hedefiyle, 2003 yılında Seattle’da Around-n-Over Vakfı’nı kuran Eruç, bağışlarıyla İlköğretim Okullarına Yardım Vakfı (İLKYAR) aracılığıyla Türkiye’de hayır ve eğitim
amaçlı projelerde değerlendirilmesine aracı olmuş duyarlı bir insan.
Okyanusun ortasında uydudan o çocuklarla bağlantı kurup sorularına cevap verdiği bir
video izledim ve bi güzel ağladım.
Lütfen web sitesine bakın:
www.kaslagit.com
Erden Eruç hayallerinin en güçlü olduğu dönemde, ilkokul çocuklarına “Hayallerinin peşinden git!” demek için kas gücüyle çabalamaya devam ediyor.
Daha fazla desteğe ihtiyacı var...
Desteği onun kadar hak eden bilmiyorum kaç kişi tanıyoruz...
Az.
Gel de hayallerinin peşinden koşan bu şahane adamın şerefine ‘Hakuna Matata’ deme!
‘Sorun değil, dert etme yaparız bence’ de.
Yeter ki hayal edip inan kendine.
Yonca ‘pi’cik’
Farkındalık sahibi elektrikli süpürge
Sihirli bir süpürge gibi oldu başlık ve bence çok uydu.
Gerçekten sihirli çünkü bu süpürge.
Beni resmen uçurdu!
Çünkü sosyal sorumluluk bilinci, farkındalığı yüksek bir şirketten üretilme kendisi.
Gençlerin hayallerini gerçekleştirebilmesi, sosyal sorumluluk projeleri üretip çalışabilen gençlerin çoğalması için Toplum Gönüllüleri Vakfı’na kocaman bir bağış yaptı bu güçlü, dayanıklı, sihirli süpürge üreticisi.
Danimarkalı temizlik makineleri üretip satan şirketten, Nilfisk’den bahsediyorum.
Bu Danimarkalı, İzmir’de üretime başladı bu sene. Yatırımı ve üretimi İzmir’de yapmayı seçmiş olmaları da bir başka hoşuma gitti.
Hem ev tipi elektrikli süpürge üretiyorlar hem de hani yolları süpüren kocaman süpürgeler var ya onları. Ürettikleri makinaların en büyük özelliğinden biri filtreleri ve vakumlama güçleri.
Dayanıklılıkları ise cabası.
Nilfisk Türkiye’de üretime başlar başlamaz, farkındalık ve sosyal sorumluluk adına daha fazla nasıl fayda sağlarız diye kafa yormaya başlayıp beni buldu.
Hem de Facebook’tan!
Nilfisk’in Finans Direktörü Arzu Eryüce hangi koşuya gitmeye karar verirsem koşumu desteklemek ve uğrunda ADIM ADIM koşmayı istediğim bir Sivil Toplum Kuruluşu için bağış yapmak istediklerini söyleyince uçtum işte.
Hemen tamamdır bu iş dedim.
İlk hedefimiz Runfire Capadoccia ve Toplum Gönüllüleri Vakfı’ndaki gençlerimize bağış.
Biz Arzu Eryüce ile bunları konuştuğumuzda ben zaten Gezi Parkı’nda biber gazı yiyerek beslenip, közlenirken; etrafımdaki gençler de canla başla ağaçlar ve doğa adına direniyorlardı.
Nilfisk’in koşumu destekleyerek TOG’a yapacağı bağış ile TOG’lu 200 gencin daha sosyal sorumluluk projelerinde yer alabileceğini, yepyeni ve süper yaratıcı projeler üretebileceğini düşününce uçtukça uçtum.
Hayalim temmuz ayında yapılan Runfire Capadoccia Ultra Maratonu’nda koşmaktı.
Nilfisk ne zamanki 200 genç dedi, bağış dedi, Koş Yonca Koş dedi, ben de kendimi attım Kapadokya’ya.
Sizler bu satırları okurken ben umarım altı günde 130-140 km. koşmuş ve amacıma ulaşmış olacağım.
Ben sosyal sorumluluk sahibi gençler için, TOG için koşuyorum, Nilfisk’de TOG’a 200 genç için bağış yapıyor.
Bundan daha uçurucu ne olabilir ki?
Sizlere gelecek ay, bu çılgın adı üzerine temmuz sıcağının alev gibi olduğu dönemde koşulan Run Fire Capadoccia ultramaratonun detaylarını anlatacağım.
Nilfisk’e farkındalığı, gençlere değer verdiği için çok teşekkür ederim.
Ben finişi görürüm görmem, hiç önemli değil.
Deneyeceğim.
Ama TOG’lu 200 genç Nilfisk sayesinde sosyal sorumluluğu güçlü gençler olarak yoluna devam edecek.
Esas olay budur.
Gerisi boştur.
Dünyanın temizlik sektöründeki devi bu ‘bilinçli’ desteği ile sadece evlerin, yolların
temizliğine değil, geleceğimizin de temiz olmasına destek...
Uç Yonca Uç. Yonca ‘Süpürge’
Gezi albümüm