Hayatında biri var mı?
Hayatımızda biri olmaması bir problem mi? Bekarlık sultanlık mı yoksa başarısızlığın ispatı mı? Zamansız ve mekansız bir sorunun neden oldukları üzerine bir çift söz söylemek istiyoruz. Fakat önce müsaadenizle, yalnız olma hakkımızı konuşalım!
Yazı: Baran Alışkan
Bir akşamüstü, rüzgar yeni bakım yaptırdığınız saçlarınızı okşuyor, güneş sakince batıyor ve fonda içinizi kıpır kıpır eden son günlerin hit parçası olan o mahur beste çalıyor. Kendinizi nerede hayal ettiniz? Dilerseniz biraz yardımcı olalım… Bir süredir görüşmeye fırsat bulamadığınız o çok sevdiğiniz arkadaşlarınızla buluştuğunuz bir ‘girls night out’ etkinliğinin henüz başındasınız. Sağınızda oturan arkadaşınızın düğününde yaşanan o komik anı konuşuldu. Karşınızdaki arkadaşınız çocuğunun anaokuluna henüz uyum sağlayamadığını anlattı. Diğer yanınızdaki dostunuz ise önümüzdeki hafta çıkacakları tatilde beklediği evlilik teklifinin heyecanını yaşıyor. Zemin müsait ve tüm bakışlar size döndüğü anda beklenen soru geliyor: ‘Hayatında biri var mı?’
Bugünden geriye baktığınızda romantik bir ilişkiniz yoksa ya da henüz bir aile kurumunun başrolü olmadıysanız kuvvetle muhtemel defalarca bu sorunun muhatabı olmuşsunuzdur. Belki kurduğumuz senaryoda, belki bir düğünde, belki de henüz yeni tanıştığınız biri tarafından soruldu... Çeşitli şekilde cevaplamış olabilir ya da bir süredir muhatabı olduğunuz için kusursuz bir şekilde savuşturmuş olabilirsiniz.
Nereden mi biliyoruz? Çevremizde biz de dahil olmak üzere bu soruya birçok kişi maruz kalıyor. Bazılarımız çok üzerinde durmasa da hatırı sayılır bir kitle bu sorudan fazlasıyla rahatsız. Sanki evlenmemiz ya da düzenli ilişki içinde olmamız gerekiyormuş gibi… Evet, galiba kimse yalnız kalma hakkımız olmasına veya yalnız olmamıza izin vermiyor.
Modern dönemin en popüler yaşam kılavuzlarından biri olarak gösterebileceğimiz fenomen dizi Sex and the City de zamanında benzer konuyu gündeme getirmişti. Akıl hocamız ve çoğu zaman hatalarında kendimizi bulduğumuz Sarah Jessica Parker’ın hayat verdiği Carrie Bradshaw adlı karakter ve yaşamı birçok kadına ilham vermişti. Elbette o da yalnız olduğu dönemlerde sosyal baskıyı üzerinde hissetti. İkonik dizide New Yorklu dört bekar kadın (sonradan hepsi evlenecek!) klasikleşen kahvaltı sohbeti Carrie’nin tek başına sinemaya gittiği haberiyle sarsılıyor. Buna karşılık Charlotte York, insanların yalnız olduğu için Carrie hakkında ‘zavallı kız’ diye düşündüklerini iddia ediyor. Tanıdık bir hikaye değil mi? Bu bilgiyi cebimize koyarak devam ediyoruz… Bir başka bölümde ise Carrie, meşhur köşe yazısı için şu soruyu soruyor: Her ne kadar ilerleyen bir toplum olduğumuzu iddia etsek de hepimizin varması gereken bazı hedefleri vardı. Evlilik, bebekler ve yuva kurmak… Ama ya bu işe gülümsek yerine alerji duyuyorsanız? Acaba sorun sistemde mi yoksa sizde mi? Bunları gerçekten istiyor muyuz yoksa programlanıyor muyuz? Şimdi, yıllar sonra biz de aynı konu hakkında biraz dertleşmeye ihtiyaç duyuyoruz (Zamansız bir ikilem olduğu konusunda uyarmıştık). Çünkü tarih acı bir tekerrürden ibaret. Yıllar geçiyor ama soru her dönem kendi maktullerini buluyor. Hayatımızda biri olması ya da olmaması. İşte bütün mesele bu!
Basit bir metamorfoz dönemi
Kendi seçtiğimiz yalnızlığın aslında bazılarımız için ne denli vazgeçilmez ve tatmin edici olduğunu görmezden geliyoruz. Evet, bazılarımız gerçekten kendi kendine kaldığı dönemlerde tahmin edildiğinden daha mutlu. Elbette kısa süreli kaçamaklar özelinde değil de ciddi ilişkilerden bahsettiğimizin altını çizelim. Kişi, o dönem için romantik bir ilişkiye hazır olmayabilir. O dönemde bir türlü fırsat bulamadığı aktivitelere katılabilir, şarj olabilir veya hayallerini ve ideallerini güncelleyebilir. Başrolümüzdeki bekarın bu dönemi, basit bir metamorfoz (başkalaşım) ya da yeniden doğma dönemi olarak bile yorumlanabilir. Tam da bu sürecin ortasında kuvvetle muhtemel bahsi geçen soruyla yeniden karşılaşacaksınız… (Şimdi daha kısık bir sesle) Hayatında biri var mı?
Romantik ilişkilerin sancılı sürecinden uzak…
Bu konuyu hayatında biri olmayan birçok kadına danıştık. Aslında bir adım geriden baktığımızda tahmin ettiğimiz yanıtları aldık. Neredeyse hepsi bu sorunun muhatabı olmaktan fazlasıyla rahatsız görünüyor. Bir süredir romantik bir ilişkinin başrolü olmayan bir kadın, konuyu şöyle değerlendiriyor: “Yakın arkadaşlarım, hayatımda biri olmadığını bilmelerine rağmen bu soruyu düzenli olarak bana soruyor. Her seferinde olmadığını söylememe rağmen hiç vazgeçmiyorlar. Hatta bir flörtümün olmaması bile onları fazlasıyla şaşırtıyor.” Bu durum onu, bazı düşüncelere sevk etmiş. Yalnızlık kötü bir şey mi? O, henüz bir hayatı paylaşabilecek samimiyette biriyle karşılaşmamış, uzun süredir yoğun hisler besleyebileceği biriyle tanışmamış ve romantik ilişkilerin o sancılı sürecinden uzak durmakta kararlı. Sosyal Psikolog Dr. Öğr. Üyesi Zuhal Yeniçeri, içinden çıkamadığımız bu soruyu şöyle yorumluyor: “Bir insanın hayatında birçok nedenle romantik ilişki partneri olmayabilir. Hayatımızda romantik ilişki partnerimizin olmaması yalnız olduğumuz anlamına gelmez. Ancak toplumsal normlar hayatın belirli bir sırada ve kalıplar içerisinde yaşanması gerektiğini gösterir. Toplum, ne zaman çalışmanız, ne zaman evlenmeniz, ne zaman çocuk sahibi olmanız, ne zaman çocuğunuza kardeş yapmanız gerektiğini size bildirir. Bu sıraya ve zamanlamaya uymazsanız, norm dışına çıkmış olursunuz. Toplum genel olarak bundan hoşlanmaz. Herkes, herkes gibi olmalıdır; aksi bizi, varoluşumuzu tehdit eder. Dolayısıyla, norm bu olduğu sürece yalnızlık normal kabul edilemez. Ancak norm değiştiğinde, elbette normal de değişecektir.”
Evlilik ya da romantik ilişki bir başarı mı?
Bu sorunun muhatabı bir başka bekar kadın ise genellikle evli ya da uzun soluklu ilişkisi olanlardan gelen sorulardan bunalmış durumda. O, bu soruyu soranların hayattaki tüm başarı algısının bir partnere sahip olmak üzerine kurulu olduğunu düşünüyor. İlk zamanlar üzerine çok düşünmese de zamanla kendini başarısız hissetmekten kaçamamış. Sahiden bu bir başarı mı? Zamanla bu sorunun gelebileceği ortamlardan uzak durarak sosyal baskıyı en aza indirmeye çalışmış. Sosyal Psikolog Yeniçeri, bu noktada bireyin hayatında birinin olup olmadığının diğerleri tarafından sorgulanmasının, bireyin davranışlarında bir tepkiye neden olabileceğini ifade ediyor ve ekliyor: “Kişi, üzerinde sosyal baskı hissedebilir. Hatta bu baskıyı o kadar yoğun hissedebilir ki, sadece bu baskıdan kurtulmak ve kendini sözde ‘başarılı’ hissetmek için evlilik kararı bile alabilir. Diğer bir ifadeyle, insanların bizi nasıl değerlendirdikleri bizler için sandığımızdan çok daha fazla önemli.” Yani bir şekilde aldığımız kararları kendimizin değil toplumun belirleyebileceğinden dem vuruyor. Bu da sosyal baskının bizi kendi sınırlarına çekip sıradanlaştırmasının önünü açıyor.
Tam da bu noktada yapay zekadan bir destek alabiliriz. Günlük hayatta dirsek temasında olduğumuz yapay zekalı dostumuz Siri’ye şu soruyu sormanızı istiyoruz: “Hey Siri, sevgilin var mı?” Siri, bu soruya nadiren de olsa şöyle bir cevap veriyor: “Neden soruyorsun? Birlikte dondurma yiyip müzik dinledikten, galaksiler arasında seyahat ettikten sonra kavga gürültü ve kalp kırıklıklarıyla baş başa kalmam için mi? Teşekkür ederim, böyle iyiyim.” Anlaşılan Siri de bu konuda bizim tarafımızda.
Diğer cephe: Soruyu soranlar
Şimdi diğer cepheye yöneliyoruz. Bu soruyu sıklıkla yönelten birine kulak veriyoruz. Uzun yıllardır beraber olduğu erkek arkadaşıyla geçtiğimiz yıl evlenmiş bir kadın. Bu soruyu mutlak soranlar listesinin başında geliyor. O, karşısındaki insanın hayatında biri olup olmadığını çok merak ettiğini söylüyor. Sevgilisi nasıl biri ve tanışma hikayeleri de sıralamada yerini alıyor. Eğer yalnızsa da onunla tanıştırmak isteyeceği bekar arkadaşları ‘mutlaka’ var. Sosyal Psikolog Doç. Dr. Pelin Kesebir, soruyu soranların asıl niyetlerini anlamaya çalışmayı tavsiye ediyor. Kesebir; “Eğer soru bizde ‘bu insan içtenlikle benim dünyamla ve mutluluğumla ilgileniyor’ şeklinde algılanıyorsa, rahatsızlık yaratmıyor. Fakat bu sorunun altında biraz daha kötücül, rekabetçi ya da kötü niyetli olmasa bile işgüzar emeller seziyorsak (Hayatında biri yoksa seni oğluma alayım gibi), bu bizi haliyle itiyor.” Yani bu soruya karşılık olarak, saman alevi gibi parlamaktan ziyade biraz niyet okumanın kimseye zararı dokunmaz. Tüm bu soruların ışığında başka bir ihtimal daha dikkatimizi çekiyor. Bekarlar; evliler veya uzun ilişkisi olanlar için potansiyel bir tehdit mi? Bu soruya cevap veren evli ve ciddi ilişki tarafı kadınlardan tek bir popüler cevap aldık. Hayır, bekarlar kesinlikle potansiyel bir tehlike değil! Bunun sebebi ise partnerlerine olan güvenleri… Bu cevapla birlikte bu sorudan hızla uzaklaşıyoruz.
Günün sonunda tüm bu soruya maruz kalanlarla birlikte tek bir sonuca varıyoruz. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Herkesin mutluluk ve başarı kriterleri farklı. Bugün, yarın ve ilerleyen günlerde bu ve bunun gibi birçok sosyal baskıyla karşılaşacağınızdan neredeyse eminiz. Önemli olan kendi ideallerimizi ve duygularımızı referans almaya devam etmek. İster ilk görüşte aşık olun ve hayatı iki kişilik yaşayın, isterseniz tek başınıza dilediğinizi gerçekleştirmek üzere bir yaşam planlayın. Soruları ister cevaplayın ister savuşturun. Hayatınızda biri olmasından ziyade keyifli bir şekilde paylaşabileceğiniz anılara sahip bir hayatınız olmasını tercih ederiz. Unutmadan, sahiden bu ara hayatınızda biri var mı? Sizinle tanışmak büyük bir zevk olsa gerek.