Hep barabar!

Altı müzisyen, iki oyuncu, türküler, keçiler, ağaçlar, gülüşmeler... Henüz bir Barabar video’suna denk gelmediyseniz; üretmekten ve müzik yapmaktan bu denli keyif alan insanların gününüzü güzelleştirmesine izin verin.

Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Deniz Özgün
Styling: Zeynep Şimşek
Saç ve Makyaj: Onur Marangoz
Styling Asistanı: Tuğba Çeştan
Kıyafetler için; Vakko, Vakkorama, Hakan Akkaya, Derimod’a teşekkür ederiz.

Öylece açık kalmış bir radyodan yükselen sıcacık bir şarkıyı mırıldanır gibi, Barabar’la birlikte içten bir türkü tutturmayı deneyin... İyi gelecek!

Serkan Keskin, Taner Ölmez ve Fırat İkisivri’nin kendi aralarında müzik yapmasıyla atılıyor bu şahane grubun tohumları. Ardından ürettiklerini, insanlarla paylaşma tutkuları ağır basıyor ve Fırat İkisivri dışında beş müzisyen daha gruba dahil oluyor: Caner Malkoç, Cihan Tanrıverdi, Özgür Taş, Serkan Polat ve Sibel Altan.

Farklı farklı yörelerden yedi türküyü, batı enstrümanlarıyla harmanladıkları ‘Memleket Nere?’ albümleriyle belki de uzun zamandır yoksun olduğumuz samimiyeti geri getirmeyi başardıklarını söyleyebiliriz.

Canlı kayıtlardan oluşan şarkılarının klipleri, yine doğallıklarının etkisi olsa gerek bir ay içinde dinlenme rekoru kırdı. Enstrümantal alt yapılarının gücüyle söz unsurunu yücelten ve yüzyıllardır toplumun belleğini yansıtan türküleri yeniden çok sevdiren bir nevi çağdaş ozanlar derneği Barabar’la tanıştıralım sizi...



Barabar boş zamanlarınızda buluşup müzik yapmanın ötesine geçerek, nasıl profesyonel bir müzik grubuna dönüştü? Albüm sürecinden bahsedebilir misiniz?
Serkan: Taner zaten yakın arkadaşımdı. Sonrasında Semaver ve Kumpanya oyununda bir araya geldik. Yarı müzikal bir oyundu, bizi çalıştırması için Fırat’ı çağırmıştım. Prova aralarında ya da buluştuğumuzda beraber şarkı söylemeye başladık. Yaklaşık 1.5 yıl böyle takıldık. Tek amacımız müzik yapıp birlikte güzel vakit geçirmekti. Sonrasında yaptığımız müzik için gerçekten mesai harcamaya başladık ve kendimizden emin olduğumuz an kaydedip insanlarla paylaşmak istedik.

Barabar ismi nereden geliyor?
Taner: Prova sürecinde haberleştiğimiz üç kişilik bir WhatsApp grubumuz vardı. Seko, grup ismine şakasına “Barabar yazın” demişti. Sonradan grubumuza isim bulmak için üç ay kafa yorduk. İsim aradık olmadı, gözümüzün önündekini seçtik ve Barabar oldu. Anlamı beraberlikten geliyor…

İlk albümünüz ‘Memlekete Nere?’deki tüm şarkılar Türk Halk Müziği’nden parçalar; ancak Batı enstrümanları eşlik ediyor...
Fırat: Halk müziğini farklı hale getirelim diye bir amacımız yoktu aslında, her şey doğalında gelişti. Evet, türküleri seviyoruz çünkü halk edebiyatından kaynaklı olarak söylediği her söz içimize işliyor. Nitekim biz şu anki çağda yaşayan ama eline gitar da almış, piyano da çalabilmiş ya da bir şekilde Batı enstrümanlarıyla hasıl olmuş bir ekibiz. Bağlama yok örneğin ancak bağlama tezenesinden birkaç örnek, gitara yansımış durumda. Söz unsurundaysa Taner tam halk müzisyeni gibi değil de, kendine özgü üslubuyla okuyor. Çünkü biz aslında halk müziği bestelerini kullanarak, bu zamanda yaşayan insanların yaptığı müziği yapmaya çalışıyoruz.



Abiniz Taylan Özgür Ölmez, halk müzisyeni. Türkülere aşinalığınız aileden mi geliyor?
Taner: Sülaleden geliyor! Evde, sürekli açık radyo vardı. Salonda ayrı, mutfakta ayrı… Oradan kulağıma girdi bu türküler. Sözleri öyle ezberlediğimi düşünüyorum. Bildiğim bir sürü türkü var ve çoğu geçmişten. Aile toplantılarında “Hadi şimdi bir tane de sen söyle” denirdi. Halam, amcam, babam, abim herkesin cebinde bir türküsü vardı. Böyle bir ortamda büyüdüğüm için, türkülere olan ilgi alakam sürpriz değil aslında.

Size oyuncu olarak aşinayız aslında. Müzik daha çok B planı gibi mi?
Taner: Benim ilk müzik deneyimim. Böyle bir şeyi yakalamışken bırakmam istemem. Önceliğim müzik ya da oyunculuk diyemem. Hangisi varsa önümde onu yapıyorum; ikisine de zaman ayırabiliyorum. 

Serkan: Bir müzik grubunda olmak istiyordum; özellikle Leyla The Band gibi bir tecrübe yaşadıktan sonra. Zaten günlük hayatta da birbirini seven insanlarız. Şarkılar yapmak ve üretmek her zaman hayatımızda olsun, sonuna kadar…

Leyla The Band’in temelinde de dostların bir araya gelmesi ve güzel bir şeyler üretmesi vardı ancak uzun soluklu bir müzik grubu olmadı. Barabar için de, “Grubu kuralım, keyfimizce müzik yapalım, nereye kadar giderse” diye mi düşünüyorsunuz, yoksa ileriye dönük hedefleriniz var mı?
Serkan: Leyla The Band, o dönem hem sette hem de günlük hayatta sürekli birlikte zaman geçirdiğimiz bir ekipti. Zaten hep birlikte olduğumuz için, oturup çalıştık şarkılar yaptık. O zamanki süreç biraz da dizinin popülerliğiyle ilgiliydi, halihazırda çok takip eden insan vardı hepimizi. Sonrasında da dağıldık çünkü dizi bitmişti. Kimi film çekmek kimi tiyatro yapmak istedi…

Fırat: Tam olarak hedef diyemem ama kayıt öncesinde beste denemeleri yaptık. Bir sonraki albümde kendi bestelerimiz de olur diye düşünüyorum. Mesela grup olarak güzel bir film müziği de yapabiliriz… Bunların hepsi spontane gelişecek şeyler. Bizim önümüze baktığımız tek şey, iyi müzik yapıp güzel işler ortaya çıkarabilmek, sevdiğimiz işi yapabilmek ve üretmek! Bizden sürekli bir şeyler çıksın, üretelim istiyoruz.

Köprüden Geçti Gelin daha önce Erkin Koray, Murat Kekilli, Ferdi Özbeğen gibi isimler tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Peki, Barabar yapmış olduğu cover’larla nasıl bir fark ortaya koyuyor sizce?
Fırat: Tek süzgecimiz, halk müziğindeki söz unsurunu geri plana atmamak. Ben bağlama çalabiliyorum ya da Taner’in halk müziği geçmişi var. Örneğin akustik gitarla, bağlama riff’lerinin çalınıyor olması bizi farklı bir yere koyabilir.

Taner: Mesela bir şarkının sözlerinde ağıt vardır; ama siz onu çok hareketli bir şekilde söylemişsinizdir. Biz açıkçası bununla ilgileniyoruz: Söz ne anlatıyor? Çünkü yaşadığımız dönemde, bu kadar anlamlı sözü yazabilecek pek kimseyi göremiyorum. Tek bir kelime alınıp ‘dıptıs dıptıs’ müzik yapılıyor genellikle. Ama geçmişteki ozanlar, bu denli ne yaşadılar da kafiyesiyle redifiyle kıta kıta yazdılar, sonunda bir de kendi isimlerini geçirdiler... Bizim derdimiz biraz da bu sözleri ve hikayesini anlamak. Hikayeye göre de tarzımızı belirleyip şarkımızı o şekilde sunmak.



Türküler, aslında toplumsal bir mit. Yani her biri toplumun belliğini yansıtıyor ve dediğiniz gibi bambaşka hikayeleri var. Albümdeki şarkıları seçerken bu hikayeleri gözettiniz mi?
Albümde birçok yöreden şarkı olduğu için ismi, ‘Memleket Nere?’ Ancak masa başında oturup her türkünün tek tek öyküsünü araştırmadık açıkçası. Çünkü arka planını biliyoruz. Sözleri okuduğunuz zaman ne anlatılmak istendiğini kavrayıp ona göre evrilebiliyorsunuz. Mesela ‘Yürüyorum Dikenlerin Üstünde’ hayatı anlatır aslında… Belirsizlikle yaşadığımız bir anı sembolize eden sözlerdir.

Tanıtım konserinizi yılbaşından önce gerçekleştirdiniz. Tepkiler nasıldı, siz neler hissettiniz?
Taner: Normalde çember şeklinde oturarak ‘barabar’ söylüyorduk ama lansmandan iki gün önce; “Ayağa kalkıyoruz, sen en önde söyleyeceksin” dediler. Acil bir işim çıktı deyip yurt dışına kaçasım vardı, heyecandan ölecektim. Hikayenin ilk kez bu kadar ete kemiğe büründüğünü hissetim. İnsanlar çok sevdi. Ben de tadını aldım, tadından yenmezmiş, çok keyifli!

Fırat: Konserden 15 dakika önce hala bizi ikna etmeye çalışıyordu: “Tabure alsam, yarım ay şeklinde söylesek? Hani ‘barabar’dık diye!”

Sırada neler var, İstanbul dışında konserleriniz olacak mı?
Serkan: İnsan oyun oynuyorsa da, müzik yapıyorsa da, film çekiyorsa da başkalarıyla paylaşmak ister. Bu grupla başka şehirlere gidip bizi sevenlerle beraber olmak, bizi başından beri en çok heyecanlandıran şeydi zaten. Evet konserlerimiz olacak. Takvimimiz zannediyorum tam olarak mart ayı itibarıyla şekillenecek. Bu ayın ortasında konser periyodumuz belli olur, sosyal medya hesaplarından paylaşıyor olacağız zaten.

Şu an aramızda olmayan diğer grup üyeleri Caner, Cihan, Özgür, Serkan Polat ve Sibel adına ne söylemek istersiniz?
Yaşasın Barabar! Grup üyeleri dışında da inanılmaz bir emek var bu işin içinde. Emirhan Savaş, her süreçte yanımızda örneğin. Onun dışında çekimlerimizi yapan Emre Göloğlu, kurguyu yapan Doruk Kaya ve seslerimizi alan Ertan Keser’e de teşekkürler. Yayınladığımız video’lar canlı performansların kliplendirilmiş hali; yani onlar aslında canlı klip! Bir günde yedi şarkıyı kaydedip döndük. Mekan Şile’de, doğası harikaydı. Aman Of klibi bitiyor, bizim davulcu Özgür “Abi keçiler geldi ya” diyor mesela...

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil