"Hepsi kadın, hepsi Nur..."
Gişe Memuru’nda ‘kadın’ ve Muhteşem Yüzyıl’da ‘Mahidevran’…
Sizce İsrail ve Filistin nasıl bakacak filme?
Filistin halkı bu filme acılarının görünür kılınması yüzünden sahip çıkacaktır. Onlar filmde anlatılanlardan çok daha fazlasını yaşadılar ama hiçbir zaman seslerini duyuramadılar. Bu film bir insanlık dramı anlatısı. Filistin destekçilerinin ilgisini çektiği kadar diğer ülkelere de hitap edeceğini düşünüyorum. İsrailliler de, tıpkı diğer ülkelerin insanları gibi bu filmde bir insanlık dramı izleyecekler. Bugün İsrail’in Filistin’e yaptıklarını bütün İsrail’e mal etmemek lazım. Orada yaşayan halktan insanlar da tıpkı bizim gibiler, masum insanların öldürülmesine onlarda razı değil. Savaş acımasız bir makine; kendi şehitlerini, düşmanlarını, mazlumlarını ve galiplerini doğuruyor. Bu filmse savaşa dair bir perspektif.
Gösterim tarihi gerçekten ‘Mavi Marmara’ olaylarının senaryoya eklenmesinden dolayı mı ertelendi?
Çekimler sırasında bazı talihsizlikler yaşandı. Çektiğimiz sahneler filmin banyosu sırasında yandı. O sahneleri tekrar çekmek zorunda kaldık. Bu ve bunun gibi teknik aksaklıklar da baştan planlanan programın değişmesine neden oldu. Bildiğim kadarıyla gösterim tarihi bu sebeple ertelendi. Mavi Marmara olayının eklenmesinin tarih değişikliğiyle bir ilgisi yok. Biz çekimlere başladığımızda zaten senaryo tamamlanmıştı.
Bir sinema filminiz daha var; ‘Gişe Memuru’… Nasıl bir film?
Hapsolmuşluğu anlatıyor en çok. Sorunlu bir babanın baskısı altında geçmiş bir çocukluk ve gençlik çağını geride bırakan bir yetişkinin hikayesi. İşi, evi, çevresi, yaşamıyla; sıradanlığa, aynılığa hapsolmuş, gömülmüş… Bunlar üzerinden, iletişimsizlik, yalnızlık, yabancılaşma olguları anlatılıyor.
Sizi bu filmde nasıl izleyeceğiz?
Tüm bastırılmış kaçış arzusunun cisimleşmiş ‘ete kemiğe’ bürünmüş hali. Hayal ve gerçek arasını belirsizleştiren bir karakter. Tek düze bir masalsılık var filmin genelinde. Özellikle gişe odaklı sahnelerde benim karakterim de bu olguları tamamlıyor.
‘Muhteşem Yüzyıl’ isimli yeni bir diziye de başladınız…
Bilirsiniz ki romantize edilmiş tarih kurguları her zaman ilgi çeker. Çoğunlukla Osmanlı’yı bu şekilde kullanamadığımızı sorgularız kamuoyu nezdinde. Belki de bir furyanın önünü açacak. Muhteşem Yüzyıl, uzun süreli bir çalışmanın sonunda gerçekleştirilen iddialı bir proje, çok özenli bir prodüksiyon. Harem, Saray, Hürrem, Kanuni; bu kelimeleri yan yana dizmek bile bir sihir oluşturuyor. Ben de bu sihrin içerisinde yer almaktan mutluyum.
Karakterinizden bahsedebilir misiniz?
Mahidevran’ın dünyası çok farklı. Küçük yaşta saray terbiyesi öğretilerek büyütülmüş, padişahın isteklerini karşılamak, onun soyunu devam ettirebilmek amacıyla yetiştirilmiş bir kadın. Hürrem geldikten sonra Kanuni’nin kendisinden vazgeçmesini asla kabul edememiş ve kabullenemediği gibi bunu anlayamamış… Haksızlığa uğradığını hisseden ve çaresizlikle gücünün, hizmet ettiği adamın yavaş yavaş ellerinden kaymasını izleyen üstüne üstlük tüm bu süreçte saray mekanizmalarında boğulan ‘mazlum ve kırılgan’ biri o. Güçlü bir pozisyonda ama bu pozisyonu ona getiri sağlayamıyor. Bizim kraliçelerimiz olmadı hiç ama perde arkasında ‘Hürremlerimiz’ oldu… Tabii Hürremlerin yerinden ettiği Mahidevranlar da oldu…
Kanuni Sultan Süleyman döneminde en çok ilginizi çeken ne oldu?
Bir padişahın Asya, Avrupa ve Afrika coğrafyasındaki bunca farklı dile, dine ve kültüre bağlı insanları bir devletin çatısı altında adil bir şekilde toplaması ve saltanatı süresince bunun devamlılığını sağlaması beni çok etkiledi. En çok rahatsız eden ise oğlu Mustafa ve etrafında en çok güvendiği insan olan İbrahim’i öldürebilecek kadar tutkuyla bir kadına bağlanması. Hürrem ise ailesi gözünün önünde yok edilmiş bir kız olarak doğduğu topraklardan koparılmış ve Osmanlı’ya köle olarak getirilmiş bir kadın. Daha sonraki gücünün çıkış noktası bana göre budur. İçinde her zaman yaşattığı öç alma isteği ve hırsı Kanuni’ye duyduğu tutkulu bir aşkla birleşiyor ve koskoca bir imparatorluğun tarihini ve gidişatını değiştiriyor.
Dizinin ismi ‘Muhteşem Yüzyıl’ Siz Kanuni Sultan Süleyman dönemini gerçekten muhteşem olarak nitelendirebilir misiniz?
İmparatorluk bu yüzyılda, hem askeri hem bilimsel hem de mimari açıdan en ihtişamlı yıllarını yaşamış. Saray ve saltanatın en kuvvetli dönemi bu. Elbette bu açılardan düşündüğümde, ‘muhteşem’ diyebilirim.
Bu sene iki filminiz ve bir diziniz gösterimde olacak. Seyircinin aklı karışır mı acaba?
Her birinin kendi içinde farklı bir anlatımı var. Karakterlerin de bana kattığı duygular bambaşka. Umuyorum ki seyirciye de katacakları olur. Birbirinden farklı karakterleri canlandırdığım için kendimi şanslı hissediyorum. Biri İsrailli, biri Çerkez, biri Türk, hepsi ayrı arka planlarda yetişmiş ve hepsinin de birbirinden farklı tepkileri var. Ama sonuçta hepsi kadın…
Moda okudunuz değil mi? Bir röportajınızda dönem filmi kostümleri hazırlamak istediğinizden bahsetmiştiniz. Bu dizide bu şansı bulabildiniz mi?
Dönem filmine kostüm tasarlamak istiyorum. Ama bu işin ciddi zorlukları da var. Oyunculukla aynı anda yürüyebilecek bir iş değil. Bu nedenle şu anda olmasının mümkünü yok.
Moda üzerine çalışmalarınız var mı? Ya da bununla ilgili bir hayaliniz…
Son bir senedir modayla ilgili hiçbir şey yapamadım… Hayallerim tabii ki hala var. Ama galiba gelecek yılları bekliyorlar.
Peki sizi tiyatro sahnesinde görebilecek miyiz?
Çocukluğumdan kalma tek hayalim diyebilirim. Kendimi gerçekten hazır hissettiğimde o sahnede olacağım.
Bir dönem televizyonlarda spikerlik yaptınız. Yeniden bu işe dönmeyi düşünür müsünüz?
Hayır düşünmüyorum…
Kameralar durduğu andaki Nur nasıl biri?
Aslında kamera önündeki karakterlerde de Nur’dan kesitler var…
Koyu bir Galatasaray taraftarı olduğunuzu duyduk. Futbolla olan ilişkiniz nasıl?
Koyu bir Galatasaraylı olarak bu sene bu konuyla ilgilenmesem daha iyi. Ama ofsaytı bilen ve futbolu takip etmekten hoşlanan bir kadın olduğum gerçeğini değiştirmiyor bu tabii.
Ev hayatı bu koşuşturma arasında nasıl gidiyor?
Ev hayatını çok seviyorum ama çalışmayı da çok seviyorum… İkisini bir arada yürütmenin avantajını yaşıyorum.
Koyu bir Galatasaraylı olarak bu sene konuyla ilgilenmesem daha iyi. Ama ofsaytı bilen ve futbolu takip etmekten hoşlanan bir kadın olduğum gerçeğini değiştirmiyor bu.Nur Aysan, Aşk-ı Memnu’daki Peyker’le tanıtmıştı kendini. Şimdiyse Kurtlar Vadisi Filistin, Gişe Memuru ve Muhteşem Yüzyıl’la yeniden gönülleri fethetmeye geliyor. Her projede tamamen farklı rollere bürünen Aysan; “Birbirinden farklı karakterleri canlandırdığım için kendimi şanslı hissediyorum. Biri İsrailli, biri Çerkez, biri Türk, hepsi ayrı arka planlarda yetişmiş ve hepsinin de birbirinden farklı tepkileri var. Ama sonuçta hepsi kadın…” diyor. Peki ya kameralar durduğu andaki Nur nasıl biri?
‘Kurtlar Vadisi Filistin’ filminde bizi neler bekliyor?
Bol aksiyon, macera, hüzün, sevinç… Filmde, Gazze’ye insani yardım malzemeleri götürmeye çalışan gemilere yapılan kanlı baskın üzerine Polat Alemdar ve arkadaşları Filistin’e gidiyor. Yapacakları belli; bu baskının askeri planlayıcısı ve yürütücüsü olan İsrailli komutanı ele geçirmek. Ancak Filistinlilerle kurulan ilk temaslar sayesinde hedefi ne adım adım yaklaşmaya çalışan Polat Alemdar’ı bazı sürprizler bekliyor. İsrailli komutan Moşe’nin gaddarlığı ve teknolojik imkanlar işleri zorlaştırıyor. Polat, Moşe’ye ulaşmaya çalışırken, Filistin’de masum insanların nasıl öldürüldüklerini görüyor. Çünkü acımasız komutan, köyleri yıkıyor, çocukları öldürüyor ve Polat’a yardım eden herkesi hapse atıyor. Tüm bunları izleyeceğiz bu filmde.
Simone nasıl bir karakter?
İsrail asıllı, Amerikalı bir kız. Filistin’e gitmesiyle, aslında ona öğretilenlerin hiç de doğru olmadığıyla yüzleşiyor ve ciddi bir değişim yaşıyor. Zaten duygusal yönden de zayıf bir karakter, ilaçların arkasına sığınıyor. Hümanist bir kadın. Amerikalı olmasından kaynaklanan kuralları ve prensipleri var. Burnunun dikine gidecek kadar da vurdum duymaz…
‘Aşk-ı Memnu’da çok sakin bir karakteri canlandırdınız. Simone size neler kattı?
Simone benim hayatımı değiştirdi. Kendi içime yolculuk yapmamı sağladı. Simone değişim yaşarken, onun evrelerini ve sorgulamalarını ben de yaşadım. Tam da bu nedenle, oyunculuk anlamında çok fazla geçişler yaşattı bana diyebilirim. Ayrıca takdir edersiniz ki konaktan zindana düşmek insanı olgunlaştırıyor.