Her yerde! Zeynep Bastık
“Bu kız bir afet...” diyerek gündeme bomba gibi düştüğünden beri; çıplak ayaklarıyla yan koltuğumuzda oturuyormuşçasına söylediği cover şarkılar dilimizde!
Birçoğu orijinallerinden daha çok dinleniyor; konserleri müziğin birleştirici gücüne davet edercesine her tipten insanla dolup taşıyor. Ona ‘Unutulur gider mi?’ endişesiyle değil, bizim gibi çağımızın gerçeği ‘yeni şöhret’ filtresinden bakmayı deneyin!
Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Can Büyükkalkan
Styling: Şeyda Sözüer
Saç: Hüseyin Açıkgöz
Makyaj: Hakan Kültür
Fotoğraf Asistanı: Ekrem Can
Styling Asistanları: Övgü Çoban, Safiye Kaptanoğlu
Set Asistanı: Salih Devrim
Makyaj Asistanı: Berke Şenel
Günümüzde şöhret kavramı dönüşüm geçiriyor. Artık keşfedilmeyi beklemek ve o gün geldiğinde de camdan, ulaşılmaz ve dokunulmaz ‘süper star’lara dönüşmek yerini şeffaf ve ulaşılabilir şöhretlere bırakıyor. Peki, neden bunu söyleme gereği duyduk? Son günlerde Zeynep Bastık ismini fazlaca duymuş olmalısınız… Şu an bu röportajı okurken bile belki de yanınızdan geçen arabada, yemek yediğiniz restoranda, birçok sohbetin arka fonunda onun sesi yankılanıyor. 26 yaşındaki bu genç kadının yükselişini bu denli hayretle karşılıyor olmamızsa, alışılagelmiş şöhret kavramından farklı olmasında yatıyor. Zeynep Bastık, çağımızın yeni şöhret üretim merkezi YouTube sayesinde; bağımsız ve yapımcısız adını duyurmayı başaranlardan... Ancak bu yükseliş bilinenin aksine şişirilmiş bir balon misali gerçekleşmiyor. 17 yaşında İzmir’den ayrılıp o günler için sonra derece belirsiz olan kariyerinin peşinden İstanbul’a geliyor ve Murat Dalkılıç’ın vokalisti oluyor. Ardından birçok mekanda yıllarca sahne alıyor, dizilerde rol alıyor ve YouTube kanalına kadar bilinirliğini yavaş yavaş arttırıyor. Hal böyle olunca geleneksel medyada köşesini kapmış kanaat önderlerinden övgüler ve dev prodüksiyonlu klipler olmadan sadece Zeynep kimliğiyle yükselişine biz de kayıtsız kalamıyoruz. Yıllar içinde yorgun düşmüş bazı bakış açıları, tıpkı Zeynep Bastık gibi bağımsız müzisyenlerin yükselişini korku içinde izliyor olabilir. Ancak o “Eğer ana hedefin şöhret kalmak değilse, bununla ilgili bir stresin de olmuyor” diyor ve onu heyecanlandıran birçok projesi olduğunu, en son düşüneceği şeyinse şöhret için kaygılanmak olacağını belirtiyor. Evet, içimizdeki şeytan yine de ‘kaybolacak’ diyor belki de; ama biz bu geleneksel bilinci bir kenara itiyoruz ve önlenemez bir hızla dönüşen ‘şöhret’ kavramının temsilcilerinden Zeynep Bastık’ı tanımaya odaklanıyoruz. Ekranda, sahnede gördüğünüz şöhretler, gerçekte hep çok daha fazlasıdır ve itiraf etmek gerekirse bu ‘daha fazla’ olan yönleri bazen hayal kırıklığı yaratabilir. Sırf bu karamsarlık yüzünden, sete geldiği andan itibaren Zeynep Bastık’taki gizli fazlalıkları keşfe çıkıyoruz… Sonuç olaraksa çocuksu masumiyetini, yeteneğiyle ne kadar bütünleştiğini, sevimliliğine gizlenmiş seksiliğini ve sohbete ‘çat’ diye dalan samimiyetini görüyoruz. Şimdi konuşma sırası dijitalin dinamizmine yetişmek için her gün yeni projeler peşinde koşan, ‘Açık Koltuk’ konseptiyle genç yetenekleri kanalında ağırlayan ve eski şöhretlerin kalesi açık hava konserlerini de tıklım tıklım doldurmayı başaran Zeynep Bastık’ta.
Neredeyse 10 aydır sürdürdüğünüz YouTube kanalı ve peş peşe verdiğiniz konserler sayesinde, şu günlerde herkes sizden bahsediyor; bu size nasıl hissettiriyor?
Bilinirliğim kademe kademe arttığı için bugünkü popülerlik karşısında aklımı yerinde tutabiliyorum. Profesyonel olarak şarkı söylemeye 17 yaşında başladım. Önce İzmir’de lokal olarak bilinir hale geldim. Daha sonra Murat Dalkılıç’ın vokalisti olarak, onunla birlikte Türkiye’yi gezdim. Ardından single’lar ve sahne aldığım mekanlarla birlikte İstanbul’da bilinir oldum. Üstüne rol aldığım birkaç dizi sayesinde, televizyon takipçileri de tanımaya başladı. YouTube ise bu bilinirliği tüm ülkeye yaydı.
Bir röportajınızda ‘İstanbul’a gelmek, hayatımın dönüm noktasıydı’ demişsiniz. O güne kadar hiç tanımadığımız, İzmir’deki Zeynep Bastık kimdi, neler yapıyordu?
Ben aslen Çanakkale doğumluyum. Üç yaşında İzmir’e taşınmışız, orada büyüdüm. Mahalle ilkokuluna gittim, tam bir sokak kuşuydum; akşamlara kadar arkadaşlarımla mahallede oyun oynardım. Anneannem, dedem ve teyzem sayesinde müzikle tanıştım. Teyzemin tamburu, anneannemin yanık sesi, dedemin bağlaması yankılanırdı evimizde. Daha sonra dans, hayatıma girdi ve sekiz yıl kadar dans ettim. Anadolu Ateşi danstaki son durağım oldu. Sonra arkadaşlarımın da olduğu özel bir tiyatroda yer almaya başladım. Hep birlikte orayı evimiz gibi benimsedik, sahiplendik, bir sürü oyunlar oynadık. Bir yandan da Jackpot isimli bir grubun solisti oldum, İzmir’in her yerinde sahne aldık. Şehir dışı ve şehir içi birçok program yaptık. 9-17 yaş aralığı böyle geçti yani. Daha sonra Murat Dalkılıç’la yolum kesişti ve her şeyi bırakıp hayallerimin ışıltılı kapısı olduğunu düşündüğüm İstanbul’a geldim.
Çocukluğunuza dair hatıralarınızı gözden geçirirseniz, müziğin gücünü ilk ne zaman anladınız?
8-9 yaşlarındayken konservatuvarda öğretim görevlisi olan teyzem şarkı söylediğinde duygulanıp, içlenip ağladığımı hatırlıyorum.
Okula devam etmeyeceğinizi ve aslında o günler için son derece ‘belirsiz’ olan müzik kariyerinizin peşinden gideceğinizi söylediğinizde, aileniz nasıl tepki verdi?
Ben kendimi bildim bileli bütün kararlarıma, bütün fikirlerime son derece saygı duyan, en küçük yaşımda bile beni ciddiye alan bir ailem var. Nasıl bir müzik aşkıyla tutuştuğumu görmemeleri tuhaf olurdu. Üzerine çok uzun konuşmalar bile yapılmadı aslında; ‘ben gidiyorum’ dedim ve gittim. Son derece neşeli vedalaşarak… Çok şükür ki İstanbul’a geldikten sonra beni özgür bırakmanın ve hedeflerime saygı duymanın ne kadar doğru olduğunu daha iyi anladılar. Ne mutlu ki, aileme bir kez bile tam tersi bir his yaşattığımı düşünmüyorum.
Şu an için en çok neyi düşünmek sizi heyecanlandırıyor?
Gelecek planlarımı! Anlatsam siz de şaşırırsınız ama ben yapayım da görün istiyorum. Bunlardan biri Açık Koltuk projesi mesela… Anadolu’nun farklı farklı yerlerinden gelmiş birçok genç, bizim kanalımızda daha büyük kitleler tarafından tanınma şansı buluyor.Ayrıca, çok yakında onlarla konser de yapacağız.
Yapımcıların ‘star yaratma’ takıntıları, dijital platformlar sayesinde yerini tıpkı sizin gibi her an ulaşılabilir ve hatta ‘sıradan insan’ diyebileceğimiz şöhretlere bıraktı. Peki, siz bugünkü tabloda şöhretinizin kalıcı olabileceğini düşünüyor musunuz?
Eğer ana hedefin şöhret olmak veya şöhret kalmak değilse, bununla ilgili bir stresin de olmuyor. Daha yapacağım çok fazla işim, heyecanlandığım onlarca proje var. Şöhretime kaygılanmak bunlar arasında düşündüğüm son şey.
Kanalınız aracılığıyla sıcak ve hoşsohbet bir ortam yarattınız. Bu yeni bir fikir değil, ama en başarılı sonuç verenlerden. Sizin farkınız ne?
Bizim kanalımız; çalıştığımız şirket içinde de neredeyse hobi olarak çekilen, profesyonel ve işinde çok başarılı insanların gönülden yer aldığı bir proje oldu. Öte yandan izlemeler yükseldiğinde de çok disiplinli bir şekilde çalıştığımız, belirli bir format içerisinde teknolojisini, ışığını, sanatını sürekli olarak geliştirdiğimiz bir iş oldu. Ben de son altı ayımı şarkıların seçilmesine, provalarına ve çekimlerine ayırmış olabilirim. Hala onlarca stok videomuz var ve yeni video çekimleri için farklı konseptler de planlıyoruz. Yani sadece benim değil, koca bir ekibin çok büyük emeği var bu işte.
Halihazırda çok sevilen şarkıları cover’lamak, biraz da can simidi olarak görülüyor. Sizin için de öyle mi?
Ben sevdiğim şarkıları, saygı duyduğum sanatçıların eserlerini seslendirmekten son derece keyif alıyorum. Can simidi olduğuna da katılmıyorum. Çünkü birçok cover şarkı veya albüm yapılsa da; kime ne kadar yarıyor sorusu tartışılır.
Bu cover’ların birçoğu şarkının asıl sahiplerinden daha çok dinleniyor. İşin büyüsü sadece ses faktörü mü sizce?
Bizim kanal içerisinde seyirci ile oluşturduğumuz, seyirciye güvenli gelen duygusal bir bağ var. Bu bağ kanalıyla birçok şarkının duygusu seyirciye daha kolay geçebiliyor. Eser sahiplerinin tadı ise bambaşka.
Bu kadar hızlı parlamak üzerinizde baskı yaratıyor mu?
Açıkçası, ‘Bu parlamayı işimi geliştirmek için nasıl kullanırım’a daha çok kafa yoruyorum. Mesela bu denli bilet satabiliyorsak, neden kendi konserlerimizi yapıp sahnede müziğimizi daha büyük bir orkestra ile geliştirmiyoruz? Bu kadar insana ulaşabiliyorsak, neden imkan sahibi olmayanlara yer vermiyoruz? Bu kadar sanatçı bana destek veriyorsa, onlarla neden unutulmaz performanslara imza atmıyoruz? Kafamdan geçenler bunlar!
Albüm hazırlığında olduğunuz doğru mu?
Şu an yoğun konser takvimi ve projeler sebebiyle, albüm hazırlığına henüz start veremedik ama 2020’de çıkarmayı düşünüyorum.
Çok küçük yaşta İzmir’i geride bıraktınız, Murat Dalkılıç’ın kanatlarından ayrıldınız, yapım şirketlerine mesafe koydunuz. Kendinize ‘asi’ diyebilir misiniz?
Hiç asi bir insan değilim! Ergenliğimde bile olmadım… Sadece Tolga’nın da desteğiyle bağımsız bir kariyer planı seçtim ve onu uyguluyorum.
Nişanlınız Tolga Akış’ın kariyerinizdeki etkisini her fırsatta dile getiriyorsunuz. Kişisel başarınızdaki büyük pay ona mı ait gerçekten?
Tolga benim erkek arkadaşım olması haricinde zaten yetenekli insanların yeteneklerini keşfedip doğru şekilde kullanmalarına vesile olan ve insanları başarı tarafına geçiren köprü olmayı hayat misyonu edinmiş biri. Tabii ki büyük pay ona ait. Ama atlanılan şey şu; o bunların hepsini sevgilisi olduğum için değil, bana inandığı için yapıyor. Bu sebepten de aramızda doğal bir denge oluşuyor. Ben kendimi bildim bileli şarkı söylüyorum ve onun dokunuşlarıyla değişen karakterime, kariyerime ve yönlendirmesiyle girdiğim yörüngeye baktığımda, Tolga’nın payıyla alakalı bir cümle kurmama bile gerek kalmıyor aslında.
Son günlerde size umut veren şeyler neler?
Ülkede sağduyu sahibi insanların olduğunu bilmek... Örneğin Emine Bulut’un kızı Bilge için yaptığımız destek organizasyonunun her aşamasında bizi cesaretlendiren birçok olay yaşadık. Sanatçıların desteği, arka tarafta daha fazla destek toplamak için emek veren insanlar… Bir yandan da Türkiye’de yardım organizasyonuna girişmek riskli. Bir anda kamuoyu oluşturup seni ‘primci’ ilan edebiliyorlar. Kariyerimin başında bu riski göze alıp yardıma girişmek, kendi içimdeki insanlığa ümidimi bile artırdı. Aslında belki de tüm olay bu; önce kendinden umudunun olması.
Dans ve oyunculuk hayatınızın neresinde duruyor; daha çok B planı gibi mi?
Dans etmeyi ve oyunculuk denemelerimi çok seviyorum ve heyecanlanıyorum. Ama önceliğim her zaman müzik olmuştu zaten.
Yengeç burcusunuz. Kırılgan bir yapınız var mı?
Çok duygusal biriyim ama kolay alınıp kırılan biri değilim. Çok özelimde olan, 10 parmağımı geçmeyecek insanlara karşı istisnam oluyor tabii ki.
Yargılayıcı ya da acımasız yorumlarla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Kısa bir süre üzülüp kafaya taktığım oldu, inkar etmeyeyim ama artık bakmıyorum bile. Zaten ciddiye almam gereken önemli bir eleştiri varsa, yanımdaki insanlar DM kutuma kadar inceliyor ve en doğru analizi çıkarıp bana aktarıyorlar. Biz de bu analize göre birçok şeyi geliştiriyoruz, buna kapım sonuna kadar açık. Ama kafası bozulup bana döşenen insanları da ciddiye almıyorum tabii ki!
Aşk bir süre sonra bağlılıktan, bağımlılığa dönüşebiliyor. Sizce bu dengeyi kurmanın bir matematiği var mı?
Duygularımla yaşayan, taktikler olmadan hislerimi sonuna kadar paylaşabilen biriyim. Bizim ilişkimiz diğerlerine göre biraz daha denge istiyor olabilir ama kesinlikle bir matematiği olduğunu düşünmüyorum. Aşk bir zaman sonra bitebilir de ama sevgi ve saygı, aşkın kat kat yükseğinde daha çok sarmalayıp saran bir duygu. Onları kaybetmezsen yürümesi zor değil.
Sürpriz doğum günü partinizden anladığımız üzere arkadaş ortamında çok seviliyorsunuz. Hangi karakter özellikleriniz bu sevgi çemberini yaratıyor sizce?
Benim en yeni arkadaşım bile en az beş senedir hayatımdadır. Dostluk kavramı benim için aile kadar değerli. Paylaşmaktan, kalabalık yemeklerden, birimizden birinin en ufak bir mutluluğunu bile kutlamaya dönüştürmekten çok keyif alıyorum. Genelde organizasyonları yapan, eğer birkaç hafta görüşülmemişse ‘eee hadi artık!’ diyen ben oluyorum. Tolga da aynen benim gibi. Ailemiz ve dostlarımızla kocaman bir hayatımız var ne mutlu ki!
Sizin için genellikle ‘sevimli ve seksi’ gibi yorumlarda bulunuyorlar. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Kendimi sempatik buluyorum. Bir şeyi ya da birini seksi bulma durumum çok değişken ve tuhaf olabiliyor. Kendimi de her zaman seksi buluyorum diyemem o yüzden. Ben enerjime güveniyorum sadece.
Konser performanslarınız sırasında hiç unutamadığınız bir an yaşadınız mı?
İlk açık hava konserimiz olan Altınoluk’ta sahneye çıktığım an, gözüme çarpan bir çocuk vardı. Sürekli elinde gitar varmış gibi hiç durmadan gitar çalıyordu. Konserimizin en yüksek dakikalarında Yaşandı Bitti çalarken ‘gel buraya!’ dedim ve sahneye çıkardım. Olmayan gitarıyla öyle bir şov yaptı ki aklımız durdu! Sonra tabii ki dakikalarca ısırdım kendisini kuliste…
Harbiye Açıkhava konseri yaklaşıyor, bu her şarkıcının hayali olmalı… Sizin için ne anlam ifade ediyor?
Çok tarifsiz bir heyecandayız ve bitmek bilmeyen fikirler dönüyor aklımızda. Bütün açık hava konserlerimizin tadı birbirinden güzel hepsi bambaşka anlar yaşattı, bambaşka anılar bıraktı. Eminim bu konserlerimizin son iki ayağı olan Harbiye’mizi de en güzel şekilde geçireceğiz ve kuliste bir saat birbirimize sarılacağız!
Kısa kısa
Mükemmel bir kahvaltıda ne olması şart?
Kasap sucuğu!
Kendiniz olmasaydınız, kim olmak isterdiniz?
Küçükken Spice Girls grubundaki Geri Halliwell olmak istiyordum, büyüyünce hiç düşünmedim.
Asla vazgeçemediğiniz ‘o’ kıyafet hangisi?
Crop top ve basic bir body.
Bakmaya doyamadığınız, en güzel manzara?
İzmir’deki eski evimizin manzarası…
Yalnız kaldığınızda en çok mırıldandığınız şarkı?
Richard Hawley’den Coles Corner.