Çocukken tatil demek bizim için denize gitmek demekti. Babamın bir bilim adamı titizliğiyle bizi sürüklediği ören yerleri, tarihi mekanlar o günlerde pek ilgimizi çekmiyordu.
Zaten eskiden tatil dediğiniz yaz tatiliydi. Sömestirde kayağa gitmek, hafta sonu yurt dışına çıkmak ancak çok kısıtlı bir kesimin yapabildiği işlerdi.
Tabii lise yılları gelince sırtımıza çantayı vurup 3-4 arkadaş kafamıza göre bir yerlere gitmeye, okul günlerinin gerginliğini üstümüzden atmaya başladık.
Dediysem de inanmayın çünkü ben pek öyle çadırları, kır, çiçek, böcek olaylarını sevmem. Bir ya da iki kez böyle bir deneme yaptıysam da kendimi bilerek derhal vazgeçtim.
Bir teknede herkes denize girip çıkarken benim kafamda şapka, üzerimde keten bir gömlek kitap okuyan fotoğrafım üniversite yıllarında bütün arkadaşlarımın alay konusuydu.
Bodrum’da temmuz sıcağında bir akşamüzeri rastladığım ünlü bir yönetmen dostum, “Yahu sahiden burada bile ceketle mi geziyorsun?” diyerek hayretler içinde kalmıştı.
“Akşam yemeğine yaz diye şortla gidemem herhalde” diye cevap verdim tabii…
Doğrusu bu nedenle tatil köylerinden pek hoşlanmam. Gündüz deniz kıyısı neyse de herkesin akşam kulübe giderken, güzel bir yemek yerken bile şıpıdık terlik, şort, yakası kaymış tişörtle dolaşıp durduğu, günün yarısını güneşte yatarak yarısını da yemek yiyerek geçirdikleri tatil beldeleri pek bana göre değil.
Bir yerden bir yere gittim diye bütün alışkanlıklarımı, hayat tarzımı değiştirecek değilim.
Genellikle sıcağı da sevmediğim için denize girmeyeceksem plajda oturmam. Soğuk bir yerde kitabımı okuyup kahvemi içmeyi tercih ederim. Zaten denizin de en güzel zamanı ya sabah çok erken ya da akşamüzeri güneş çekilmişken değil midir?
***
Bir keresinde ta bilmem nerelere gidildi, file binme turu yapıldı. Beni de zorla ikna ettiler, bu fırsat kaçmaz, muazzam bir deneyim filan gibi manasız ısrarlar karşısında mecburen gittim. Yoksa her tatil sonrası arkamdan konuşuyorlar.
File binmeden önce göz göze geldik. Ben bu filin gözü göz değil deyip vazgeçtim. ‘Buraya kadar geldin nasıl binmezsin’ diye herkes deli oldu. Olsunlar. Filin üstünde resmim çıkacak diye elektriğim tutmayan hayvanla gereksiz bir ilişkiye giremem.
Piramitlerde bir keresinde bir turist kadın dar tünellere girmeye çalışırken sıkışıp kalmıştı, az daha ölüyordu. Ben de gittim. Belgeselde piramitlerin içini 40 kere izlemişim zaten. O daracık tünele şöyle bir baktım. Kenara çekilip izlemekle yetindim.
Hele öyle bin bilmem kaç merdiven çıkılacak, orada manzara muazzam gibi laflara katiyyen kanmam. Böyle bir şey için asansörle gökdelenin yüzüncü katına bile çıkmam.
Kimseye tepeden bakmama gerek yok. Yakışmaz bana.