‘İyi’ hissettirenler
TUBA MÜFTÜOĞLU
MINDFULNESS VE ŞEFKAT MENTORU
“Bir iyileştiricinin en büyük gücü, danışanlarının karşısına çıkan zorluklarla yüzleşebilmeleri ve bu durumda yapılması gerekenleri bilgece yerine getirebilmeleri için ihtiyaçları olan yargısız kabulü ve desteği sağlamaktır.”
Modern insan, sizce neden ‘iyi hissetmek’
istiyor?
Dünya, son 25 yılda inanılmaz bir şekilde değişti. Baş döndürücü
bir hıza ulaşan günlük hayat temposu, popüler kültürün pompaladığı
mükemmel hayatlar, aile, arkadaşlık gibi destek sistemlerinin yavaş
yavaş yok olmasıyla yalnızlaşan yaşam biçimleri, iş dışında
rekabetin tüm alanlara yayılması, gün ışığı ve doğadan uzak, dört
duvar arasında fizyolojimize ters düşen yaşam koşulları, bireysel,
ekonomik ve sosyal sorunlar, şiddet, savaşlar, iklim krizleri,
pandemiler… Tüm bunların sonucu olarak modern insan, hem bu hıza
ayak uydurmakta zorlanıyor hem de kendini devamlı tehdit altında
hissediyor. Bu şartlar altında hepimiz iyi hissetmenin peşinde
koşuyoruz. Tam bu noktada yollar benimle kesişiyor; çünkü tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oldukça revaçta olan eğitimlerini
verdiğim mindfulness, şefkat ve pozitif nöroplastisite programları
sistematik yaklaşımlarıyla zihni ve bedeni eğiterek pek çok kişinin
duygu durumunu, psikolojisini, alışkanlıklarını sağlıklı bir
şekilde dönüştürmek ve iç huzurunu yakalamak için kullandığı
yöntemler.
Bu iyi hissetme yolculuğu sırasındaki rolünüz ile modern
insanın kesişmesinde neler yaşanıyor?
Birçoğumuz, modern yaşamın içinde karşılaştığımız zorlu duygu ve
durumların yıpratıcı etkilerini azaltmaya, onları sağlıklı bir
biçimde yönetmeye yani esenlik ve refahı geliştirmeye ihtiyaç
duyuyoruz. Esenlik veya refahtan kastımız, içsel kaynaklarımızın
gücünü kullanarak mutluluğa ulaşmak. Peki, bu tür bir esenliği
nasıl elde edebiliriz? Bu soru bizi sağlık hizmetlerinde ve sosyal
bilimlerde kullanılan temel bir modele götürür. Bu model, bireyin
günlük yaşamında veya hayatı boyunca ne kadar iyi olduğunun üç
temel faktöre dayandığını söylüyor: Karşılaşılan zorluklar, bu
zorlukların birey için yarattığı güvenlik açıkları ve bunlarla başa
çıkmak için bireyin kullandığı kaynaklar. Bunların üzerinde
çalışmak önemli. Ancak genel olarak en fazla geliştirme fırsatına
sahip olduğumuz yer kaynaklarımızdır. Kaynaklarımızı büyütmek için
başlangıç noktası ise kendimizle tekrar bağlantı kurmaktır.
Yollarımızın kesiştiği çoğu danışanımda da aslında temel mesele bu
olur; yani modern yaşama yetişmeye çalışırken kendileri ile bağları
tamamen kopmuştur. Benim buradaki rolüm, danışanlarımın yaşamlarına
öğretiler eşliğinde şefkat ve farkındalıkla bakmalarına, kendi
bilgeliklerine, sezgilerine, kaynaklarına güvenmelerine rehberlik
etmek ve zorlandıkları yerde el uzatmak.
İyi hissetme yolculuğunun sonunda karşınızdaki kişi
nasıl kazanımlar elde ediyor? ‘Yeni’ bir bakış açısı kazanabilmek
ne kadar mümkün?
Bilinçli farkındalık, şefkat ve pozitif nöroplastisite programları,
doğuştan sahip olduğumuz kendi öz kaynaklarımızın farkına varmamızı
sağlar. Mindfulness yani bilinçli farkındalık bizi kendimizle,
bedenimizle ve duygularımızla bağlantıya geçirip, olanı olduğu gibi
görmemizi sağlarken; şefkat bize ihtiyaç duyduğumuz desteği ve
harekete geçme gücünü verir. Pozitif nöroplastisite ise farkındalık
ve şefkat ile deneyimlediğimiz iyilik halini, sistemli bir şekilde
hayatımıza yerleştirerek bir yaşam biçimi haline getirebilmeyi
sağlar. Tüm bu programlar, fiziksel ve ruhsal dayanıklılığı artıyor
ve acıya verdiğimiz duygusal tepkiyi azaltıyor. Tükenmişlik,
depresyon, kaygı ile başa çıkmayı kolaylaştırıyor ve bağımlılık
yapan, kişinin kendi kendine zarar veren davranışlarını azaltıyor.
Kısaca, yeni bir bakış açısından çok daha öte yeni bir yaşam biçimi
sağlıyor.
Bir ‘iyi hissettiren’ olarak, iyileştirici gücünüzü
nasıl tarif edersiniz?
Bir iyileştiricinin en büyük gücü, danışanlarının karşısına çıkan
zorluklarla yüzleşebilmeleri ve bu durumda yapılması gerekenleri
bilgece yerine getirebilmeleri için ihtiyaçları olan yargısız
kabulü ve desteği sağlamaktır. Bu noktada danışanlara müdahale
etmeden yalnız olmadıklarını hissettirmek, anlatacaklarını
dinlemek, yolculuklarına destek olmak en önemli şey.
“Varoluşun her halinin birbirine bağlı olduğu bütünle bağlantımızı kaybettiğimizde, yaşamın anlamını kaybederiz. Bu bütünle uyumlu olmak için bütünün en küçük parçası olan kendimizle ilişkide olmamız gerekir.”