Her ne kadar tatil sevmem, tatile gitmem desem de, şansıma yaz aylarında mutlaka yazlık yerlerden birinde iş çıkıyor.
Bu yıl da Bodrum’da haftanın beş gecesi orkestramla birlikteyim. Geceleri geç saate kadar çalışınca sabah da uyanmak zor oluyor. Öğlene doğru kalkıp kahvaltı ettikten sonra prova saatine kadar biraz dinlenme...
Tatil yerinde gündüz ne yapılır? ‘Denize girilir, güneşlenilir’ diyeceksiniz. Bunlara pek bayılmadığım için ya bahçede oturup kitap okuyorum ya da odada serin havada oturuyorum.
Bu nedenle gündüz televizyon programları hakkında epeyce bilgi sahibi oldum.
Anladım ki ülkemizde herkes artık en azından gurmeliğin ayrıntılarını ve de her türlü otun, çiçeğin hangi hastalığa iyi geldiğini öğrenmiş.
Hangi kanalı açsam birileri hıtır hıtır soğan doğruyor. O yoksa bir başkası kirazın sapı, üzümün çöpü diye reçeteler veriyor.
Bir yeme içme merakıdır gidiyor.
Ülkemizde aklına esen kanal açmış ama yayınların hepsi aynı...
Kaldığımız küçük otelin bahçesinde oturmaya çıkınca başka bir sorunla karşılaşıyorum. Eğer yandaki masaların birine üçten fazla hanım oturursa bir anda sessiz, sakin bahçe happy hour yapan otel havuzlarına dönüyor.
Çocuk alınmayan otel bulabiliyorsunuz ama kadın alınmayan otel diye bir şey yok tabii...
Benim aklımın asıl ermediği, nasıl olup da örneğin sekiz kadın aynı anda konuşup yine de birbirlerinin dediğini anlayabiliyorlar.
Kadınların konuşma merakı aklıma takıldı.
Örneğin bir akşamüstü ağacın altında kitabımı okurken hemen yanımda havuzun başında da bir genç çift oturmuş. Kızcağız sürekli adama bir şeyler anlatıyor, adam da ara sıra mırıl mırıl bir şey söylüyor veya elindeki tablette bir şeylerle uğraşıyor. Kızcağızın sesi maşallah Sertab Erener kıvamında olduğundan ister istemez söylediklerini yalnız ben değil bütün otel ahalisi dinliyor.
Ama asıl mesele şu ki, kızın zaten derdi, adamın onu dinlememesi...
Erkeklerin bu hali beni güldürüyor. Bir kadının zaten, “Seninle biraz konuşmamız lazım” dediğinde düştükleri panik durumu malum. Belli ki hayırlı bir konuşma olmayacak. Ama erkeğin şanssızlığı şurada ki, hem ne konuşulacağını bilemiyor hem de karşısındaki kadın günlerce yıl sonu sunumuna hazırlanmış marketing manager gibi hazırlıklı.
Öyle hazırlıklı ki, yanımdaki kız gibi, dün akşam yemeğinde adamın etrafına fazla bakmış olması gibi bir konudan girip, üç yıl önce bir başka tatilde yaptıklarına anında bağlıyor.
Başımı çevirip adama bakıyorum.
Sahiden ne yapacağını şaşırmış, belli ki olayları tam olarak hatırlayamadığından kem küm edip duruyor. Cevap vermeye kalkıştığı an zaten bir başka beklenmedik salvo geliyor ki konular iyice birbirine karıştığından bir öncekine dönüp onun savunmasını da yapamıyor.
Kadınlar hitabet ustası...
Buna artık kesinlikle emin oldum.
Küçücük bir kız çocuğuyla bile konuşurken dikkatli olmak lazım. Erkek çocuğuna sorduğunuz sorulara genellikle gayet basit cevaplar gelirken kızlar düşünüp taşınıp söylemesi gerekeni buluyor.
Geçenlerde biri kız biri oğlan ikizleri olan bir dostum geldi. Çocuklar da yanımızda oturuyor. Kız hiç durmadan konuşuyor ve onunla ilgilenmediğimiz anda bir olay çıkartıyor. Oğlansa elindeki oyunla sakin sakin oynuyor ve sorulara bile cevap vermiyor. Kız arada sinirlenip onun oyununu da bozup onu da yoldan çıkartmaya çalışıyor.
Peki ama kadınların bu kadar çok konuşma ihtiyacı nereden doğuyor?
Solistimiz Ayşen yanımda telefonla konuşuyor. Bir başka kız arkadaşıyla... Olay şu ki, arkadaşı yarım saat içinde yanına gelecek. Saat ve yer kararlaştırıldı. Görüşmek üzere dendi. Ama telefon bir türlü kapanmıyor. Tam 20 dakika konuşuyorlar. Orkestranın öteki elemanları da merakla soruyor, yarım saat sonra burada olacak bir kızla insan telefonda niye 20 dakika konuşur?
Bu soruların cevabı yoktur.
Rahmetli anneannem hatırını sormak için aradığımda telefonu bir türlü kapatmazdı. Öyle ki arada telefonu bırakıp içeri gider gelirdim de o yine anlatmaya devam ederdi. Dedem bile, ‘evden dışarı çıkmayan 80 yaşında bir kadın bu kadar konuşacak konuyu nereden bulur anlamıyorum’ der dururdu.
Hayır hayır mesele dırdır meselesi değil. Ben konuşma ihtiyacından söz ediyorum. Adama dırdır etmek bir yana kendi aralarında da sürekli konuşma ihtiyacı...
Hiç konuşmasalar da ellerinde tablet veya telefon, sürekli bir iletişim halindeler.
Instagram’dan görüntülü iletişim, Facebook, Twitter’dan yazılı iletişim, telefonda sesli iletişim devam ederken bir yandan da yanlarındakilerle sohbeti sürdürmeyi başarıyorlar.
Tek başına araba kullanan kadınlara bakın, mutlaka ellerinde telefon var. Bir kadının yarım saatlik yolu tek başına kimseyle konuşmadan tamamlaması pek mümkün değil.
Dört evlilik yapmış deneyimli bir dostum bir keresinde bana şöyle söylemişti: “Bunca yıldan sonra şunu öğrendim ki, bir kadının sana anlatacak bir şeyleri her zaman vardır, bazen iyi, bazen kötü... Yapacağın şey bunları önemseyerek dinlemek. Hiç anlamadığın, aklının ermediği konularda gereksiz yorumlardan kaçınmak... Hele ki susturmaya veya tartışmayı kazanmaya çalışırsan tamamen kaybedersin.”
Ünlü İngiliz oyuncu Michael Caine’le yapılmış bir söyleşi okuyordum. Kendisine genç eşiyle kavga edip etmedikleri sorulmuş. “Zaman zaman bana kızıp bir şeyler söylüyor ama ben bu tartışmanın büyüyeceğini anladığım anda sessizce evden çıkıp gidiyorum. Bir saat sonra geri döndüğümde daha sakince konuşabiliyoruz” cevabını vermiş.
Kadınların konuşma ihtiyacının nedenlerini arkadaşlarımla da uzun uzun tartıştık ama bir yere varamadık. Bu yüzden daha basit bir çözüm ürettik. Kadınların neyi neden yaptığını anlamak gibi haddimiz olmayan işlerle uğraşmak yerine bu olaydan kendimize bir ders çıkarttık: ‘Dinlemeyi öğrenmek’.