Kadınların aşk periyodu

Aşk!

Aşk, dünyada oluş amacımız. Neslimizin devamı için üzerine koyduğumuz en tatlı kılıf. Zamanla aşık olma becerimizi kaybediyoruz bence. O duygunun yerine kendimizi güvenceye alacağımız başka şeyler koyuyoruz.

Okul zamanlarında, üst katta dolanan çocuğa nasıl aşıktın mesela. Soyadını bile bilmezdin, şanslıysan teneffüste tuvaletin önünde denk geldin geldin, gelmedin o günü çocuğu hayal ederek geçirirdin. Sonra ilişki yaşama olayına girdik, sevgililik. Anamız babamız duymasın ama sınıftakiler duysun. Kafamız allak bullaktı, topu topu bir avuçtan ibaret kalbimizi al diye bebenin önüne sermek falan istiyorduk. Her izlediğimiz filmde kendimizden bir şeyler bulup, başrolü hep ona veriyorduk. Onunla aynı üniversiteye gidecektik, onu her geçen gün daha da çok sevecektik. Dünyada başımıza gelen en iyi şeydi. Yaşamamızın tek bir amacı vardı, bütün günü ona anlatmak. Ta ki büyüyene kadar. İlk hayal kırıklığın, ilk acın. Arabeskle ilk tanışman. Kimimiz o acıdan beslendi yıllar içinde. O acı yetmedi, gitti kendine sürekli daha kötüsünü buldu. Kimimiz küstü, içine kapandı, korktu. Kimimiz de nasılsa üniversiteyi kazandım diye sallamadı şimdi abartmanın alemi yok. Garip bir dünyaya girdik sonra. Cinsellik, doğru ve yanlışlar, öğütler, kadın olmak, birine sahip olmak. Aynı eve çıksak babam beni öldürür; bir gün daha görmezsem ben ölürüm. Evde abin su istese içine tükürüp götüren sen; ders çalışan sevgilin için pervane böceği misali dolanıp durmaya başlarsın etrafında. İlk kıskançlık bir de. Diğer duygulara asla benzemeyen. Tanımadığın bir sen ortaya koyan. O içindeki büyük öfkeyi hissettiğin an. İlk aldatılma. İlk vazgeçmen. İlk kavgalar. İlk ‘ben ne yapacağım?’ soruları. Erkekleri anlamaya çalıştığın o anlar. Hormonları mı yönetiyor, beyni mi yok, beyni yoksa neden buradayım ikilemleri. İlk ayrılık acın yanında dondurma kalan bir kopuş. Biri için mücadele etme, beni nasıl eskisi gibi sevmez diye diretme. Off en cafcaflı, en harika yaş dönemimizi böyle salak ilişkiler yumağında geçiriyoruz ya. Bir daha dünyaya gelecek olsam, o yaşta kendime uzun soluklu sevgili yapacağıma gezmeme tozmama bakarmışım. Bir de öyle bir durum vardı, üniversiteye gidip, övündüğü şey ‘iki senedir beraberiz’ diyebilmek. Sonra daha dikkatli olmaya başladın. Sobaya çıplak elle değince, soba görür görmez ellerin zonklar ya. Ne zaman aşık olacağını hissetsen, aynı acı seni hoop gerisin geriye götürür. Bu kez belli hedeflerin olur. İşi, gücü, kariyeri, senden öncesi, sana verecekleri, arkadaşları, konuşması, ailesi, hastalıkları... Tek tek didiklersin, bir bahane bulsam da kaçsam diye. Kimi bu dönemde ruh eşini bulur, kimi bulduğuna inanır, kimi yorgun olduğu için sadece uyumak ister. Ailene sevdirmelisin, ailesini sevmelisin. Bencilliğinden çıkıp, iki kişiden ‘biz’ yapmaya uğraşırsın. Bütün yeterli materyaller sağlamdır. Artık daha dikkatlisindir. Evlilikte hayal kırıklığına uğrasan bile bu kez öyle kendini yerden yere atmazsın. Çok ilginçtir, asıl şimdi üzülmen gerekirken, tam tersi kendini daha güçlü hissedersin. O süreçte evlenmemişsen de zaten ‘çocuk için’ diye düşünürsün. Birini sevmek çok güzel ama biriyle bir ilişki yaşamak dünyanın en zor olayı. Birine kendini açmak, ona güvenmek, sırlarını öğrenmek. Birine aşık olman için onu yeterince iyi tanıman gereklidir. Ve senin bu kadar zamanın yoktur. Büyümek güzel şey, güçlü olmak daha güzel ama yine de hep şeyi beklersin ya hani: Onun sınıfının önünden geçerken kalbinin durduğu anı. Uyumadan önce hayal kuracaksın diye yatağa uçarak gittiğin geceleri. İstemsizce matematik defterine onun ismini yazdığın zamanları. İçinden sevgi sözlerinin taşıp durduğu, sıradaki şarkıyı ondan bana gelsin dediğin. Bilmiyorum tekrar yaşar mıyız bu duyguyu. Yaşar gibi olup, ardından hemen sorgularla bunaltır mıyız... Aşk güzel şey de sevgiyle hep uzattık, kirlettik bence. 

Tüm yazılarını göster