Kar küreyici ebeveynler
Her yerde kar var, hem de her mevsim! Siz göremiyor musunuz? Kar küreyici ebeveynler görüyor ve her an çocuklarının yolunu tıkadığını düşündükleri kar yığınlarını küremeye çalışıyor.
Yazı: Elif Girgin
'Helikopter ebeveynlik’ten sonra nur topu gibi bir kavramımız daha oldu: Kar küreyici ebeveynlik! Tanımlama yeni olsa da kahramanları aslında oldukça tanıdık; onlar çocuklarının önündeki her engeli kaldıran, aşırı korumacı, aşırı verici ve biraz da evhamlı anne-babalar. Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Polikliniği’nden Uzman Psikolog Selvinaz Çınar Parlak ile kar küreyici ebeveynleri ve onların çocukları üzerindeki etkilerini konuştuk.
Sınır ihlali söz konusu
Kar küreyici ebeveynliğin Avustralyalı Psikolog Dr. Michael Carr-Gregg’in oluşturduğu bir kavram olduğunu ve aşırı koruyucu ve evhamlı ebeveyn tutumlarını tanımladığını ifade eden Uzman Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, kar küreyici ebeveynlerin çocuk büyümesine karşın onu bebekleştiren, her işi onun yerine yapan, kontrol eden ve düzenleyen ebeveynler olduğunu söylüyor ve ekliyor, “Bu ebeveynler çocuğu kendisinden ayrı bir birey olarak değil, kendi uzantısı olarak görür. Bunun sonucu olarak da onun yerine düşünür, onun yerine yapar, o yorulmasın diye her engeli onun yerine aşar. Burada temelde çocuğun sınırlarının ihlali söz konusudur.”
Odak hep çocuk
Kar küreyici ebeveynleri tanımak aslında çok da zor değil! Çocuğun düşmemesi için etrafında dolaşan ve hemen atılan bir anne, okulda arkadaşları arasında haksızlığa uğradığında çocuğun hakkını aramaya giden bir baba, yemeğini kendi başına yiyebilecekken çocuğa hala kendisi yediren anne, ergenlik çağına gelmiş çocuklarıyla birlikte uyuyan ebeveynler, tüm ödevleri beraber yapan aileler… Bu örneklerde de olduğu gibi ‘kar küreyici ebeveynler’ çocuğu merkeze alıyor, aşırı şekilde odakta tutuyorlar. Uzman Psikolog Parlak bu davranışların altında yatan sebepleri şöyle açıklıyor: “Çalışan ebeveynler, çocuklarıyla yeterince vakit geçirememeleri ve bunun yarattığı suçluluk duygusuyla birlikte geçirdikleri zamanlarda çocuğun her istediğini yapma ve şımartma eğiliminde olabiliyorlar. Aynı zamanda mükemmeliyetçi, aşırı kontrolcü ve kaygılı kişilik özelliklerine sahip ebeveynlerde de kar küreyici ebeveynlik gözlenebiliyor. Çocuğun ağır bir hastalık geçirmesi, beklenmedik bir travma gibi ‘kayıp’ korkusu yaşatacak durumlarda da çocuğa aşırı ilgi söz konusu olabiliyor. Uzun süre çocuk sahibi olmak isteyip bekleyen ve geç yaşta anne-baba olan kişilerde de yine bu tip ebeveyn yaklaşımları görebiliyoruz.”
Üç olumsuz etki
Anne-babaların bu tutumlarından çocuğun hem motor becerileri hem ruhları hem de bedenleri etkileniyor.
Aşırı korunan çocukların gerek duygusal gerekse biyolojik açıdan zor büyüyüp, olgunlaştığını söyleyen Uzman Psikolog Parlak, bu durumun zihinsel ve ruhsal sorunlara yol açtığı gibi motor koordinasyon, el becerileri ve beden yönetimi gibi fiziksel gelişimde de aksamalara da yol açabileceğini ifade ediyor. “Kendi başına yemek yemesine izin verilmediği, kaşık ve makas kullanma gibi becerilere fırsat tanınmadığı veya hep destek olunduğu için ince motor gelişimi geciken; tehlikelere karşı çok önlem alınan ve korunan çocuklar deneyimlerden yararlanamaz hale gelir. Kısacası bu çocukların hem beden algısı hem de zekâsı olumsuz etkilenir, daha sakar ve beceriksiz olurlar” diyen Parlak, olayın psikolojik boyutunu ise şöyle anlatıyor; “Psikolojik açıdan baktığımızda ise güvensiz bağlanma olarak tanımladığımız özellikleri bu çocuklarda görmek mümkün. Çekingen, utangaç, yeni ortama uyum sağlamakta zorlanan, zor adapte olan ve zor vazgeçen çocuklardır. İnatçıdırlar, istediklerini ağlayarak ve tutturarak elde etmeye çalışır, zor sakinleşirler. Kurallara uymakta güçlük çektiklerinden kreş ve okula uyum süreçlerinde de sorun yaşarlar.”
Çocuğun temel güven duygusu gelişmiyor!
Aşırı desteklenen çocuk, kendine olan inancını, temel güven duygusunu oluşturmakta zorlanıyor ve her adımında bir başkasına olan yoğun ihtiyacı daha da beliriyor. Güvensizliğini kapatmak için aşırı savunmacı, katı ve otoriter bir yapıya sahip olan bu çocuklar, aslında temelde kendi başına kalma kapasiteleri olmayan, duygusal açıdan ötekine bağımlı, doyumsuz bireylere dönüşebiliyorlar. Psikolog Selvinaz Çınar Parlak, “Sınırsız ve engelsiz büyüyen çocuk tolere etmeyi bilmez, en ufak hayal kırıklığında hemen pes eder. Hayattan koşulsuz ve sınırsız sevgi ve mutluluk bekler. Olayları herkes gibi gerçekçi ele almakta zorlanır, benmerkezci ve çocuksu bir yapısı olur” diyerek bu çocukların hayata karşı güvensiz ve savunmasız yetiştiklerini, psikolojilerinin de bundan olumsuz etkilendiğini vurguluyor. Aşırı koruyucu ve kaygılı ebeveynlik, çocuğa uyumlu ve sağlıklı özelliklerini geliştirebilmesi için gerekli ortamı sağlayamadığı için bu ortamda yetişen çocuklarda uyumsuz ve işlevsiz (sağlıksız) algılar yerleşip, derinleşiyor. Bu durumda da ‘kişilik bozukluğu’ denilen, düşünce ve davranış kalıplarında temel zihinsel bozukluklar görülebiliyor. Parlak, “Temel güven duygusu gelişmeyen çocuk; bağımlı, talepkar, inatçı, istediğini tutturan, çabuk mutsuz olan, benmerkezci, doyumsuz ve tatminsiz olur ve ileride de benzer kişilik özelliklerine sahip bir yetişkin olur” diyor.
Sınırları çizmek ve denge önemli
Peki, çocuğunuz için en iyisini istemeniz yanlış mı? Elbette değil ancak, bazen durup hiç müdahale etmeden sadece onu izlemeyi de bilmek gerekiyor. Yoksa bir tırtıl nasıl kelebeğe dönüşebilir ki? Uzman Psikolog Parlak, bu noktada sınırları doğru çizmenin önemine değinerek çocuk için temel ihtiyacın korunma ve sevilme olduğunun altını çiziyor. “Çocuğun temel fiziksel ihtiyaçları karşılanmalı ve sevildiği hissettirilmeli. En önemli şey ‘dengeli’ olmak! Korurken de severken de dengeli olmak ve aşırıya kaçmamak gerekiyor” diyen Parlak, burada sınırın; ‘kurallar’ ve ‘bu kurallarda tutarlılık’ olduğunu ifade ediyor. Parlak, “Çocuk anne ve babayla eşit değildir. Olamaz da! Çünkü o çocuktur ve her anlamda geridedir. Otorite anne ve babada olmalıdır. Çocuk evin küçük patronu olmamalıdır. Bu nedenle ‘paşam’ ya da ‘prensesim’ gibi aşırı değerli terimleri sık kullanmamakta fayda var. Kısacası ebeveynler çocuklarını sevip korumalı ama bunu yaparken ebeveyn-çocuk ilişkisinde hiyerarşi esas olmalı, ebeveyn çocuğa sınır koymalı, kurallar olmalı ve çocuk olumsuz davranışlarının olumsuz sonuçları olacağını erkenden öğrenebilmeli” diyor.
Çocuk da mutsuz olabilir
‘Kar küreyici’ olmadan da çocuklara ilgi gösterip, güçlü ve sağlıklı bireyler yetiştirebilmenin mümkün olduğunu belirten Parlak, ebeveynlere şu önerilerde bulunuyor: “Yaşamdan beklentimiz sınırsız bir mutluluk olmamalı. Çocuklar da mutsuz olacaktır. Hayal kırıklığı, engellenmeler, öfkeler, incinmeler… Tüm bu olumsuzluklardan çocuğu korumak mümkün değildir ve gerekli de değildir! Bütün bunları aşmak çocuklarda özgüveni oluşturacaktır. Otorite ebeveynlerde olmalı ve bu unutulmamalı. Her ailenin kendine özgü kuralları ve sınırları vardır. Ailenizde koyduğunuz kurallar ve sınırlar esneyebilir ancak suçluluk duygusuyla kuralları ve sınırları kaldırmayın. Çocuğa sınır koyup, gerektiğinde ‘hayır’ diyebilmek gerekiyor. Mükemmeliyetçilikten uzak durun, her şey mükemmel değil, ‘yeterince’ olmalı.”
Kimler kar küreyici olmaya yatkın?
- Çocukluğunda temel ihtiyaçları karşılanmamış, yeterince sevgi ve ilgi görmemiş anne-babalar, kendi çocukluklarında karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarını telafi etmek çabasıyla aşırı koruyucu olabiliyor.
- Yine narsistik kişilik özelliklerine sahip ebeveynler de çocuklarını ayrı bir birey değil de kendi uzantıları gibi gördüklerinden aşırı kontrol ve ilgi gösterebiliyorlar.
- Ayrıca çalışan ebeveynler çocuklarıyla yeterince zaman geçiremediklerini düşündükleri için, suçluluk duygularını telafi eder şekilde birlikte geçirdikleri zamanlarda aşırı müsamahacı ve koruyucu olabiliyorlar.