"Kendi içime yaptığım yolculuktan sonra hayatım değişti"
Ceyda Düvenci, kızının sağlık sorunlarıyla uğraştığı zor dönemleri, kendi içine yaptığı yolculukla aşmış...
Yaşlılıktan konuşuyoruz ama siz geriye doğru yaşlanıyor gibisiniz. Doğum sonrası kilo vermeyi de geçmiş bu, daha da zayıflıyor gibisiniz...
Evet daha da gidiyor, bilinçli olarak zayıflamayı seçtim. 36 beden olmak, sağlıklı görünmek ve fazlalıklardan kurtulmak istedim ve ona göre yaşamaya başladım. Zaten sağlıklı beslenirdim ama porsiyonlarım çok fazlaydı, yemek yemeyi çok severdim. Şimdi yemek için yaşamıyorum; başka şeyler için yaşıyorum. Zaten iç huzurunuz, hayat dengeleriniz yerine oturdukça, kaygılar azaldıkça vücut da bazı şeyleri tutmayı bırakıyor. Yemek için yaşamayı bırakınca yemek düşünmeyi otomatikman bırakıyorsunuz. Onun yerine daha anlamlı, sizi daha dolduran, hayatınızı daha çok bütünleyen şeyleri koyduğunuzda bir bakıyorsunuz zayıflamışsınız.
Spor yapıyor musunuz?
Haftanın üç günü düzenli olarak pilates yapıyorum. Bir de ayda altı kez sıkılaştırıcı masaj yaptırıyorum, o benim için çok önemli bir detay. Yağ yakan, nemlendiren, sıkılaştıran biberiyeli, papatya özlü aktardan aldığımız karışımlarla yapılıyor.
Mutfakla aranız nasıl?
Yemek yapmayı çok severim. Mutfağa girmek, mönü hazırlamak, sevdiklerimi evimde ağırlamak çok keyif aldığım bir şey. Marketten alışverişi yapmak, eve getirip onları yıkamak, şık sofralar kurup mumlar yakmak, müziği açmak, yaşadığımızı hatırlatan çok önemli detaylar bunlar.
En iyi yaptığınız yemek?
Deniz mahsulleri severim, iyi balık sofrası hazırlarım. Son zamanlarda kaymaklı mısır ekmeği yapıyorum. Arkadaşlarım onu çok beğeniyor.
Korkularınız var mı?
Yalandan, iftiradan, ikiyüzlülükten, güvensizlik veren insanlardan, dediğiyle yaptığı bir olmayanlardan, vicdansızlıktan ve sevgisizlikten çok korkarım.
Hayatın üstünüze geldiği anlarla nasıl baş edersiniz?
Ortalıkta çok görünmeden evimde oturmayı tercih ederim. Sadece bana iyi gelen, beni iyi edecek arkadaşlarımla iletişime geçerim. Müzik dinlerim. Artık Melisa’ya sarılmak da iyi geliyor.
Ceyda Düvenci'nin İstanbul'u
İstanbul size ne hissettiriyor?
Evimdeysem huzur, sokaklarda çoğu zaman karmaşa ve koşuşturma hissi veriyor.
Bu şehri hiç tanımayan birine anlatmak isteseniz hangi kelimeleri seçerdiniz?
Nefessiz kalsanız da gün yetmese de vazgeçilmez bir tutkusu var bu şehrin.
Toplu ulaşım aracı kullanıyor musunuz, en son hangisini kullandınız?
En son vapura bindim.
En sevdiğiniz semt?
Anadolu yakası sahil şeridi. Özellikle Kandilli, Kuzguncuk ve Çengelköy.
Hiç gitmediğiniz semt?
Fatih.
İstanbul bir sevgili olsaydı onu elde etmek için neler yapardınız?
Tamamen akışına bırakmayı tercih edebilirdim.
Şimdiye kadar hangi semtlerde oturdunuz?
Arnavutköy, İstinye, Akatlar, Levent, Beykoz, Anadolu Hisarı ve Koşuyolu.
En sevdiğiniz yürüyüş parkuru?
Belgrad Ormanı.
Kıyafet alışverişinizi nerelerden yaparsınız?
Nişantaşı.
Nerede spor yapıyorsunuz?
Anadolu Hisarı Baps Pilates.
Akşam yemeği için tercih edeceğiniz üç mekan?
Uskumru, Georges Otel teras, Karaköy Balıkçısı.
Eğlenmek için hangi mekanlara gidersiniz?
Nardis, Nuteras.
Pazar kahvaltısı için tercih ettiğiniz yer?
Göksu Deresi kıyısında gittiğim bir kafe var. Ayrıca Karaköy Namlı, Bebek Koru Kahve ve Mangerie.
Şehrin kalabalığından bunaldığınızda kendinizi atıp kafa dinleyeceğiniz bir yer?
Riva.
Şehirdeki son keşfiniz?
Burgazada
Son dönemde şehre dair sizi en çok etkileyen şey?
O kadar güzel, sakin yerler keşfetmeye başladım ki. İstanbul’un karmaşasından uzak yaşamayı sevdiğimi söyleyebilirim.
Şehre gelmesini istediğiniz gösteri, müzikal, tiyatro vs…
The Book of Mormon ve Wicked izlemek istediğim müzikallerden. Bir tane de Al Pacino oyunu gelse çok güzel olur.
İstanbul’dan silmek istediğiniz bir manzara var mı, varsa ne?
Gökdelenler.
İstanbul olmasa nerede yaşamak isterdiniz?
Ege’de bir kasaba olabilir.
Kendinizi tanımanızda en çok ne etkili oldu?
Hamilelik dönemiyle başladı kendimi tanıma yolculuğum. 78 gün hastanede yatmak, bebeğini kaybetme korkusu yaşamak, Melisa doğduktan sonra yaşadığı sağlık sorunları… O zaman diyorsunuz ki, her şey çok anlamsız. Peşinden koştuğumuz, oldurmaya çalıştığımız, bu uğurda hayatımızı tükettiğimiz her şey çok manasız. Evlatla sınanmak çok büyük bir terbiye.
Doğum sonrası zorlu bir süreç geçirdiniz, kızınızın sağlık durumu şimdi nasıl?
Melisa doğduktan sonra çok tatsız bir sağlık sorunu yaşadı. Çok fazla dile getirmiyoruz. Devam eden bir tedavi süreci var ve onu iyi etmek bizim için çok önemli. Anne-baba olarak çok ucuz atlattık diyebilirim. Melisa defalarca ölümden döndü. Bu da benim için çok önemli bir hayat dersi oldu aslına bakarsanız. Her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen, hayata inanılmaz tutunan, çok güçlü, mücadeleden asla vazgeçmeyen, çok güler yüzlü bir kızımız var. Bu da bizim şansımız olsa gerek. Yaşadıklarına göre şimdi çok iyi durumda diyebilirim.
Bu süreci nasıl atlattınız?
Psikoloğa gittim, bol bol kitap okudum, bol bol içimi dinledim.
Kişisel gelişimden de faydalanıyor musunuz?
Bir dönem kuantum okudum. Kendi yolumu çizmeyi, kendi yolculuğumu yapmayı seviyorum. Denk geldiğimde yoga, meditasyon, herhangi spiritüel konuyla ilgili bir uzman geldiğinde mutlaka katılıyorum. Mevlana’nın o meşhur sözünden yola çıkarsak, “İnsanın yapacağı en büyük yoluluk kendi içine yaptığı yolculuk. Sen ne zaman çıkacaksın?” demiş ya, benim için çok önemli bu söz. Galiba benim hayatımın değiştiği yer de bu cümleden sonra oldu. O yüzden içe giden tüm yolculuklara varım.
Dizi setlerinin yoğunluğuyla anneliği bir arada yürütmek zor olmuyor mu?
Her çalışan anne kadar. Çalışan bir kadın haftanın beş günü 08.00-17.00 arasında mesai yapıyor. Ben de uzun saatler çalışıyorum ama haftanın üç günü birden boşa çıkabiliyorum ya da yılda iki ay hiç çalışmıyorum. Yarım gün çalıştığım zamanlar oluyor, set evime yakın, öğle saatinde settekiler yemek yerken ben eve kaçıp günde bir saatimi Melisa’ya ayırıyorum.
Sosyal medyayla aranız nasıl?
Twitter’ı çok aktif kullanıyordum. Bazı olaylarda insanların yazdığı yorumlar beni çok rahatsız etti. Yüzüne söylenemeyecek şeyleri evde, klavye başında yazmayı çok korkakça ve karaktersizce buluyorum. O yüzden son zamanlarda aktif değilim.
Bir de blog’unuz var…
Evet 1.5 yıldır ‘Sihirlikanatlarım’ diye blog’um var. Etkilendiğim her şeyi yazıyorum.
Bu sezon ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dışında sizi nerelerde göreceğiz?
2 Eylül’den beri hafta içi her gün 09.00-10.00 arası Kanal D ekranlarında canlı yayındayım. Kalp cerrahı Murat Aksoy’la birlikte ‘Doktorum’ programını sunuyoruz. Doktorum, içinde birçok sosyal sorumluluk projesi barındırıyor. Evladım noktasında sağlıkla mücadele ederken başkalarına sağlık konusunda mutluluk verecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca yaratıcı drama okulu açmak için kolları sıvamış bulunuyorum. MEB’e bağlı olacak okulumuz için Mecidiyeköy ve Nişantaşı’ndan yer bakıyoruz. Gündüz çocuklara ders verilecek, akşam da yetişkinler için kült siyah-beyaz filmlerin izlenip tartışılacağı film okuma dersleri olacak, kitap kulübü kuracağız, dans dersleri vereceğiz, profesyonel eğitmen kadrosu oluşturuyoruz.
Anne olduktan sonra kendinizle ilgili sizi en çok şaşırtan şey neydi? Annelik hayatınızı nasıl değiştirdi?
Çok değişti. Rahat ve sakin bir anneyim, böyle olacağımı düşünmemiştim. Yaşadığımız tatsızlıkların üzerine daha tedirgin, daha müdahaleci bir anne olurum sanıyordum ama değilim. Hayatı akışına bırakmayı annelikte öğrenmişim farkında olmadan. Melisa’nın birey olduğunu unutmadan davranıyorum. İstekleri var, yapmak istemedikleri var, buna fazlasıyla saygı duyan bir anne olduğumu fark ediyorum ve bu beni fazlasıyla şaşırtan bir şey. Tasasız bir anneyim kısaca. Her yerde altını değiştiririm, “Aman üşütecek vs” gibi paniklerim yok.
İleride peki? Arkadaş gibi mi olursunuz kızınızla?
Anne-babanın arkadaş olma zihniyetine karşı bir insanım. Her çocuğun zaten kendi arkadaşları var. Konuşmak istediği şeyler olursa her şeyi tabii ki konuşurum ama yine disiplin ve saygı çerçevesinde. Anne-baba, anne-baba gibi olmalı diye düşünüyorum.
Sosyal sorumluluk projelerinde de sizi sık sık görüyoruz. Az tüketimi savunuyorsunuz. Annelik, bu projelere katılmanızı da etkiledi mi?
Benim için çok hassas konular bunlar, çok önceden hep vardı. 16 yaşından itibaren kendi paramı kazanmamla ilgili bir şey sanırım. Paranın kolay kazanılmadığını biliyorum. Para dediğiniz şey bugün var, yarın yok. Kapitalist düzen fazlasıyla hepimizi esir almış durumda, şahsım adına o esaretten kurtulmaya çalışıyorum. Türkiye’de kadın olmanın zorluklarının da çok farkındayım. İleri yaşlar için kendimi garantilemeye çalışıyorum. İyi bir yaşlılık istiyorum. Ne istediğinizi bilirseniz kazanırken ona göre planlanabiliyorsunuz. Yarınını düşünerek yaşayan biriyim.
’Yaşlılıkta’ kendinizi nerede görüyorsunuz?
Çok keyifli bir yerde görüyorum. Aslında hayatı akışına bırakarak yaşıyorum. ‘Hayat biz planlar yaparken başımıza gelen şeylerdir’ diye bir söz vardır. O yüzden kısa vadeli planlarım var ama imgeleme anlamında ‘bir resim çiz’ derseniz, İstanbul dışında bir sahil kasabasında, deniz kenarında oturmuş kitaplarımı okuyorum. Çocuklarım ve dostlarımla birlikte, sevdiğim elimi tutuyor. Herkesin istediği fotoğraf bu galiba, bana özel durum değil bence.
Yazı: Ebru Yarbasan
Bu sezon Kanal D’de ‘Doktorum’ programını sunan Ceyda Düvenci, gerek fiziken gerekse ruhen artık ‘bambaşka’ biri. Güzel oyuncu, kızının sağlık sorunuyla boğuştuğu zor dönemleri Mevlana’nın, ‘İnsanın yapacağı en büyük yolculuk kendi içine yaptığı yolculuk, sen ne zaman çıkacaksın?’ sözünü uygulayarak atlattığını söylüyor.
Çekim sırasındaki enerjiniz herkesi çok etkiledi. Hep mi böyle pozitiftiniz, hayatınızın bu dönemine mi özel?
Aslında hep pozitiftim ama yaş aldıkça, yaşanmışlıklar üst üste eklendikçe, galiba daha pozitif olmayı öğrendim. Çünkü siz kendinizi ne kadar üzseniz, kahretseniz de günün sonunda her şey olacağına varıyor. Bunu fark ettim aslında ve o anlamda anı bozmamanın doğru olduğunu deneyimledim, anın tadını çıkarmayı öğrendim. Hayat iyi kötü sürprizlerle dolu. İyilere yaslanıp mutlu olmak da kötülere yaslanıp mutsuz olmak da sizin elinizde. Sizin genel anlamda mutluluğunuz hayatı da iyi kılıyor. Artık böyle düşünüyorum.
‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisinde canlandırdığınız Elif, güçlü bir karakter. Çocukları için kariyerini feda ediyor. Siz bu anlamda Elif’le ne kadar örtüşüyorsunuz?
Ben çocuk için kariyerimi feda etmeyi çok doğru bulmuyorum. Elif de dört çocuk olunca kariyerini feda etmek zorunda kalmış ama ben sanırım dört çocuk da yapmam. Benim için kariyerden ziyade çalışmak, üretmek çok önemli. Ondan vazgeçmem sanırım.
Genel olarak umutsuz musunuzdur peki?
Her insan kadar. Hayat bazen bilmediğiniz yerden sorular sorduğunda umutsuzluğa kapıldığınız oluyor tabii.
Öyle anlarda nasıl bir çıkış yolu izlersiniz?
En sevdiğim insanlarla, ailemle, dualarla ve kitaplarla vakit geçiririm.
Evet daha da gidiyor, bilinçli olarak zayıflamayı seçtim. 36 beden olmak, sağlıklı görünmek ve fazlalıklardan kurtulmak istedim ve ona göre yaşamaya başladım. Zaten sağlıklı beslenirdim ama porsiyonlarım çok fazlaydı, yemek yemeyi çok severdim. Şimdi yemek için yaşamıyorum; başka şeyler için yaşıyorum. Zaten iç huzurunuz, hayat dengeleriniz yerine oturdukça, kaygılar azaldıkça vücut da bazı şeyleri tutmayı bırakıyor. Yemek için yaşamayı bırakınca yemek düşünmeyi otomatikman bırakıyorsunuz. Onun yerine daha anlamlı, sizi daha dolduran, hayatınızı daha çok bütünleyen şeyleri koyduğunuzda bir bakıyorsunuz zayıflamışsınız.
Spor yapıyor musunuz?
Haftanın üç günü düzenli olarak pilates yapıyorum. Bir de ayda altı kez sıkılaştırıcı masaj yaptırıyorum, o benim için çok önemli bir detay. Yağ yakan, nemlendiren, sıkılaştıran biberiyeli, papatya özlü aktardan aldığımız karışımlarla yapılıyor.
Mutfakla aranız nasıl?
Yemek yapmayı çok severim. Mutfağa girmek, mönü hazırlamak, sevdiklerimi evimde ağırlamak çok keyif aldığım bir şey. Marketten alışverişi yapmak, eve getirip onları yıkamak, şık sofralar kurup mumlar yakmak, müziği açmak, yaşadığımızı hatırlatan çok önemli detaylar bunlar.
En iyi yaptığınız yemek?
Deniz mahsulleri severim, iyi balık sofrası hazırlarım. Son zamanlarda kaymaklı mısır ekmeği yapıyorum. Arkadaşlarım onu çok beğeniyor.
Korkularınız var mı?
Yalandan, iftiradan, ikiyüzlülükten, güvensizlik veren insanlardan, dediğiyle yaptığı bir olmayanlardan, vicdansızlıktan ve sevgisizlikten çok korkarım.
Hayatın üstünüze geldiği anlarla nasıl baş edersiniz?
Ortalıkta çok görünmeden evimde oturmayı tercih ederim. Sadece bana iyi gelen, beni iyi edecek arkadaşlarımla iletişime geçerim. Müzik dinlerim. Artık Melisa’ya sarılmak da iyi geliyor.
Ceyda Düvenci'nin İstanbul'u
İstanbul size ne hissettiriyor?
Evimdeysem huzur, sokaklarda çoğu zaman karmaşa ve koşuşturma hissi veriyor.
Bu şehri hiç tanımayan birine anlatmak isteseniz hangi kelimeleri seçerdiniz?
Nefessiz kalsanız da gün yetmese de vazgeçilmez bir tutkusu var bu şehrin.
Toplu ulaşım aracı kullanıyor musunuz, en son hangisini kullandınız?
En son vapura bindim.
En sevdiğiniz semt?
Anadolu yakası sahil şeridi. Özellikle Kandilli, Kuzguncuk ve Çengelköy.
Hiç gitmediğiniz semt?
Fatih.
İstanbul bir sevgili olsaydı onu elde etmek için neler yapardınız?
Tamamen akışına bırakmayı tercih edebilirdim.
Şimdiye kadar hangi semtlerde oturdunuz?
Arnavutköy, İstinye, Akatlar, Levent, Beykoz, Anadolu Hisarı ve Koşuyolu.
En sevdiğiniz yürüyüş parkuru?
Belgrad Ormanı.
Kıyafet alışverişinizi nerelerden yaparsınız?
Nişantaşı.
Nerede spor yapıyorsunuz?
Anadolu Hisarı Baps Pilates.
Akşam yemeği için tercih edeceğiniz üç mekan?
Uskumru, Georges Otel teras, Karaköy Balıkçısı.
Eğlenmek için hangi mekanlara gidersiniz?
Nardis, Nuteras.
Pazar kahvaltısı için tercih ettiğiniz yer?
Göksu Deresi kıyısında gittiğim bir kafe var. Ayrıca Karaköy Namlı, Bebek Koru Kahve ve Mangerie.
Şehrin kalabalığından bunaldığınızda kendinizi atıp kafa dinleyeceğiniz bir yer?
Riva.
Şehirdeki son keşfiniz?
Burgazada
Son dönemde şehre dair sizi en çok etkileyen şey?
O kadar güzel, sakin yerler keşfetmeye başladım ki. İstanbul’un karmaşasından uzak yaşamayı sevdiğimi söyleyebilirim.
Şehre gelmesini istediğiniz gösteri, müzikal, tiyatro vs…
The Book of Mormon ve Wicked izlemek istediğim müzikallerden. Bir tane de Al Pacino oyunu gelse çok güzel olur.
İstanbul’dan silmek istediğiniz bir manzara var mı, varsa ne?
Gökdelenler.
İstanbul olmasa nerede yaşamak isterdiniz?
Ege’de bir kasaba olabilir.
Hamilelik dönemiyle başladı kendimi tanıma yolculuğum. 78 gün hastanede yatmak, bebeğini kaybetme korkusu yaşamak, Melisa doğduktan sonra yaşadığı sağlık sorunları… O zaman diyorsunuz ki, her şey çok anlamsız. Peşinden koştuğumuz, oldurmaya çalıştığımız, bu uğurda hayatımızı tükettiğimiz her şey çok manasız. Evlatla sınanmak çok büyük bir terbiye.
Doğum sonrası zorlu bir süreç geçirdiniz, kızınızın sağlık durumu şimdi nasıl?
Melisa doğduktan sonra çok tatsız bir sağlık sorunu yaşadı. Çok fazla dile getirmiyoruz. Devam eden bir tedavi süreci var ve onu iyi etmek bizim için çok önemli. Anne-baba olarak çok ucuz atlattık diyebilirim. Melisa defalarca ölümden döndü. Bu da benim için çok önemli bir hayat dersi oldu aslına bakarsanız. Her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen, hayata inanılmaz tutunan, çok güçlü, mücadeleden asla vazgeçmeyen, çok güler yüzlü bir kızımız var. Bu da bizim şansımız olsa gerek. Yaşadıklarına göre şimdi çok iyi durumda diyebilirim.
Bu süreci nasıl atlattınız?
Psikoloğa gittim, bol bol kitap okudum, bol bol içimi dinledim.
Kişisel gelişimden de faydalanıyor musunuz?
Bir dönem kuantum okudum. Kendi yolumu çizmeyi, kendi yolculuğumu yapmayı seviyorum. Denk geldiğimde yoga, meditasyon, herhangi spiritüel konuyla ilgili bir uzman geldiğinde mutlaka katılıyorum. Mevlana’nın o meşhur sözünden yola çıkarsak, “İnsanın yapacağı en büyük yoluluk kendi içine yaptığı yolculuk. Sen ne zaman çıkacaksın?” demiş ya, benim için çok önemli bu söz. Galiba benim hayatımın değiştiği yer de bu cümleden sonra oldu. O yüzden içe giden tüm yolculuklara varım.
Dizi setlerinin yoğunluğuyla anneliği bir arada yürütmek zor olmuyor mu?
Her çalışan anne kadar. Çalışan bir kadın haftanın beş günü 08.00-17.00 arasında mesai yapıyor. Ben de uzun saatler çalışıyorum ama haftanın üç günü birden boşa çıkabiliyorum ya da yılda iki ay hiç çalışmıyorum. Yarım gün çalıştığım zamanlar oluyor, set evime yakın, öğle saatinde settekiler yemek yerken ben eve kaçıp günde bir saatimi Melisa’ya ayırıyorum.
Sosyal medyayla aranız nasıl?
Twitter’ı çok aktif kullanıyordum. Bazı olaylarda insanların yazdığı yorumlar beni çok rahatsız etti. Yüzüne söylenemeyecek şeyleri evde, klavye başında yazmayı çok korkakça ve karaktersizce buluyorum. O yüzden son zamanlarda aktif değilim.
Bir de blog’unuz var…
Evet 1.5 yıldır ‘Sihirlikanatlarım’ diye blog’um var. Etkilendiğim her şeyi yazıyorum.
Bu sezon ‘Umutsuz Ev Kadınları’ dışında sizi nerelerde göreceğiz?
2 Eylül’den beri hafta içi her gün 09.00-10.00 arası Kanal D ekranlarında canlı yayındayım. Kalp cerrahı Murat Aksoy’la birlikte ‘Doktorum’ programını sunuyoruz. Doktorum, içinde birçok sosyal sorumluluk projesi barındırıyor. Evladım noktasında sağlıkla mücadele ederken başkalarına sağlık konusunda mutluluk verecek olmak beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca yaratıcı drama okulu açmak için kolları sıvamış bulunuyorum. MEB’e bağlı olacak okulumuz için Mecidiyeköy ve Nişantaşı’ndan yer bakıyoruz. Gündüz çocuklara ders verilecek, akşam da yetişkinler için kült siyah-beyaz filmlerin izlenip tartışılacağı film okuma dersleri olacak, kitap kulübü kuracağız, dans dersleri vereceğiz, profesyonel eğitmen kadrosu oluşturuyoruz.
Anne olduktan sonra kendinizle ilgili sizi en çok şaşırtan şey neydi? Annelik hayatınızı nasıl değiştirdi?
Çok değişti. Rahat ve sakin bir anneyim, böyle olacağımı düşünmemiştim. Yaşadığımız tatsızlıkların üzerine daha tedirgin, daha müdahaleci bir anne olurum sanıyordum ama değilim. Hayatı akışına bırakmayı annelikte öğrenmişim farkında olmadan. Melisa’nın birey olduğunu unutmadan davranıyorum. İstekleri var, yapmak istemedikleri var, buna fazlasıyla saygı duyan bir anne olduğumu fark ediyorum ve bu beni fazlasıyla şaşırtan bir şey. Tasasız bir anneyim kısaca. Her yerde altını değiştiririm, “Aman üşütecek vs” gibi paniklerim yok.
İleride peki? Arkadaş gibi mi olursunuz kızınızla?
Anne-babanın arkadaş olma zihniyetine karşı bir insanım. Her çocuğun zaten kendi arkadaşları var. Konuşmak istediği şeyler olursa her şeyi tabii ki konuşurum ama yine disiplin ve saygı çerçevesinde. Anne-baba, anne-baba gibi olmalı diye düşünüyorum.
Sosyal sorumluluk projelerinde de sizi sık sık görüyoruz. Az tüketimi savunuyorsunuz. Annelik, bu projelere katılmanızı da etkiledi mi?
Benim için çok hassas konular bunlar, çok önceden hep vardı. 16 yaşından itibaren kendi paramı kazanmamla ilgili bir şey sanırım. Paranın kolay kazanılmadığını biliyorum. Para dediğiniz şey bugün var, yarın yok. Kapitalist düzen fazlasıyla hepimizi esir almış durumda, şahsım adına o esaretten kurtulmaya çalışıyorum. Türkiye’de kadın olmanın zorluklarının da çok farkındayım. İleri yaşlar için kendimi garantilemeye çalışıyorum. İyi bir yaşlılık istiyorum. Ne istediğinizi bilirseniz kazanırken ona göre planlanabiliyorsunuz. Yarınını düşünerek yaşayan biriyim.
’Yaşlılıkta’ kendinizi nerede görüyorsunuz?
Çok keyifli bir yerde görüyorum. Aslında hayatı akışına bırakarak yaşıyorum. ‘Hayat biz planlar yaparken başımıza gelen şeylerdir’ diye bir söz vardır. O yüzden kısa vadeli planlarım var ama imgeleme anlamında ‘bir resim çiz’ derseniz, İstanbul dışında bir sahil kasabasında, deniz kenarında oturmuş kitaplarımı okuyorum. Çocuklarım ve dostlarımla birlikte, sevdiğim elimi tutuyor. Herkesin istediği fotoğraf bu galiba, bana özel durum değil bence.
Yazı: Ebru Yarbasan
Bu sezon Kanal D’de ‘Doktorum’ programını sunan Ceyda Düvenci, gerek fiziken gerekse ruhen artık ‘bambaşka’ biri. Güzel oyuncu, kızının sağlık sorunuyla boğuştuğu zor dönemleri Mevlana’nın, ‘İnsanın yapacağı en büyük yolculuk kendi içine yaptığı yolculuk, sen ne zaman çıkacaksın?’ sözünü uygulayarak atlattığını söylüyor.
Çekim sırasındaki enerjiniz herkesi çok etkiledi. Hep mi böyle pozitiftiniz, hayatınızın bu dönemine mi özel?
Aslında hep pozitiftim ama yaş aldıkça, yaşanmışlıklar üst üste eklendikçe, galiba daha pozitif olmayı öğrendim. Çünkü siz kendinizi ne kadar üzseniz, kahretseniz de günün sonunda her şey olacağına varıyor. Bunu fark ettim aslında ve o anlamda anı bozmamanın doğru olduğunu deneyimledim, anın tadını çıkarmayı öğrendim. Hayat iyi kötü sürprizlerle dolu. İyilere yaslanıp mutlu olmak da kötülere yaslanıp mutsuz olmak da sizin elinizde. Sizin genel anlamda mutluluğunuz hayatı da iyi kılıyor. Artık böyle düşünüyorum.
‘Umutsuz Ev Kadınları’ dizisinde canlandırdığınız Elif, güçlü bir karakter. Çocukları için kariyerini feda ediyor. Siz bu anlamda Elif’le ne kadar örtüşüyorsunuz?
Ben çocuk için kariyerimi feda etmeyi çok doğru bulmuyorum. Elif de dört çocuk olunca kariyerini feda etmek zorunda kalmış ama ben sanırım dört çocuk da yapmam. Benim için kariyerden ziyade çalışmak, üretmek çok önemli. Ondan vazgeçmem sanırım.
Genel olarak umutsuz musunuzdur peki?
Her insan kadar. Hayat bazen bilmediğiniz yerden sorular sorduğunda umutsuzluğa kapıldığınız oluyor tabii.
Öyle anlarda nasıl bir çıkış yolu izlersiniz?
En sevdiğim insanlarla, ailemle, dualarla ve kitaplarla vakit geçiririm.