“Kimse aşkta ustalaşamaz”
Demet Cengiz, Aşk Seni Bulur adlı kitabında otobiyografik bir kesit sunuyor ve “Bir kadının günlüğünü herkese açması gibi bir şeydi benim yaptığım” diyor içtenlikle. Kurgu da yok, yaratılan bir karakter de. Bu, gerçeğin ta kendisi.
Yazı: Gülru İncu
Gerçek dediğimiz şey olaya nereden baktığımıza göre değişir, bu sinemada da böyledir, edebiyatta da, sanatın diğer dallarında da. Gerçeğin peşinde koşanlarla kurguyu tercih edenler arasındaki ezeli savaş sürerken emin olduğumuz tek gerçek var ki hayatın bizzat kendisinin kurguya hiç de ihtiyaç duyulmayacak kadar ‘gerçek’ oluşu. 35 yaşını geçen bir kadın aşk ve ayrılık durumlarının ardından hayatı sorgularsa hatta olayın değil de mananın peşine düşerse ne olur?
Aşk Seni Bulur, bir roman ya da edebi bir eser değil, yazar Demet Cengiz’in hayatının belli bir döneminde yaşadıklarının izdüşümü.
Her kitap ve onun karakteri yaratılırken yaşanmışlıklardan etkilenilir. Sizin kitabınız otobiyografik bir kesit. Ne anlatıyor Aşk Seni Bulur?
Bir kadının günlüğünü herkese açması gibi bir şeydi benim yaptığım. Biz kitaplar, romanlar, filmler mutlu sonla bitsin isteriz. İnsan doğası bu. Çünkü umudu kaybetmek istemeyiz. Aşk Seni Bulur’un başı mutlu son. Sonra bir hediye gibi gelen başka bir mutlu son var. Kitabın devamı 35 yaşını geçmiş bir kadının aşk ve ayrılıkla yola çıkıp hayatı sorgulaması, mana peşinde oluşu. Matrak da bir hayatım var, kendi çapında sitcom olan... Hepimizin çeşitli arayışları var yaşamda. Bu benimki.
Aşkın yaşı yok elbette ama ilk gençlik çağında aşkı algılayışımızla 30’dan sonra algılayışımız da aynı değil. Hayat ya da yaşanmışlıklar aşkı algılayışımızı olumlu mu etkiliyor olumsuz mu?
Yaşla algı kesin olarak değişiyor ancak daha önemlisi parmak izi gibi, her bir aşk ötekinden farklı. Dinamikleri farklı, hediyeleri farklı, imtihanı farklı. Kimsenin asla ustalaşabileceğine inanmıyorum. Sorular hep başka yerden gelebilir. Tecrübenin laneti var. Canınızı çok yakan bir aşk tecrübe ettiyseniz korkmanız, kaçmanız, istememeniz normal.
Aşk kendi kurgusunu yaratan bir şey, öyle pat diye karşınıza çıkmıyor. Peki çıkınca oturup hesap kitap yapmalı mı üzerinde, mesela aşkı yaşamanın kuralları var mı sizce?
Aşkla ilgili herkesin edecek lafı var. Hiçbir zaman bitmiyor konuşmalar. Sabaha kadar konuşsak bitiremiyoruz. Bana ilginç gelen bilinçaltımızın bizden altı saniye önce aşık olması. Bilinçaltı kodları çok önemli. Aşk sizi en doğru seçime götürmeyebilir, çünkü aşk bilinçle yapılan bir seçim değil dolayısıyla hesabı, kitabı yok. Halil Cibran “Aşkın kendini gerçekleştirmekten başka arzusu yoktur” der. Öyle işte! Aşk size istediğinizi vermez. Gel deyince gelmez. Git deyince gitmez. Bir kurala bağlanamaz bu nedenle ama ona teslim olun. Çok iyi bir öğretmendir.
Sizin için neler ifade ediyor aşk, hayatın anlamı mı yoksa geçici bir hevesten mi ibaret?
Aşk bana göre insanın tanrısal olanı hissetmesi veya ona en yakın olan titreşimde olması. Aşk en romantik olmayan ifadeyle bir kimyasal heyecan ve buna bağlı algı bozukluğu. Aşkın gözü kör derler ya, çok doğru. Geçici bir heves değil ama aşık olma halindeki hormon salınımı maksimum üç yıl sürüyor. Fakat aşk sizi genişletir, büyütür. Fiziksel olarak da zihinsel ve ruhsal olarak da sınırlarınızı genişletir ve belki de aşarsınız sınırlarınızı. Şair ve filozof olmanız ise garanti.
Aşkı nasıl yaşarsınız, neleri, hangi duygusal durumları değiştirir hayatınızda?
Aşka teslim olmak gerekir. Bir kere sizi fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak genişletecek bu süreç bir hediyedir. Her nasıl gelişip biterse bitsin aşk kapınızı çaldıysa çok şanslısınız. Mutlu musunuz, ona bakacaksınız. Sizi kronik olarak mutsuz ediyorsa o aşkta ısrar etmek doğru değil. İlişkilerde de çok basit bir kural var; niyet. Seninle geçinmeye gönlü olan geçinir. Olmayan ise geçinmez, bahaneler bulur, sorunlar yaratır.
Kitabın çıkış noktasının ayrılığın ardından bir kadının iyileşme çabaları olduğunu söylüyorsunuz. Siz bu süreci nasıl yaşadınız?
Ben önce telaşla iyi hissetmek için kendimi fiziksel ve ruhsal olarak meşgul edebildiğim kadar meşgul ettim. Aslında acelecilik ve meşguliyet en çok sığındığımız kaçış yöntemleri. Önce acıyı iyice bir yaşayıp sindirmek gerek. Sonra acıda ısrar etmeden iyi hissetmek için kendine dönmeli insan. Her gün en az 20 dakika yürüyün. Beyninize iyi gelecek. Acıyı yüceltmeyin. Seyahat etmek, meditasyon yapmak, sosyalleşmek iyi geliyor insana.
Herkesin yaşama karşı direnç gösterme şekli farklı. Siz zorlukların üstesinden gelmek için neler yapıyorsunuz?
Yöntemlerim sürekli değişiyor ama en çok yazmayı seviyorum. Sevmek de değil aslında. Olma biçimi bu: Yazarım. Bu kitabı da kendime yazmıştım zaten. Basma fikri sonradan gelişti.
Yazarlığın sizin için en vazgeçilmez yanı ne?
En olmadık yerde zihniniz geri planda çalışıp yüzeye bir kelime, bir ifade, bir cümle, bir bakış açısı getirir. O anlar çok özeldir. Sanki içinizdeki biri size konuşur. Yaşadığımız hayatlarda sadece kendimiz olmayı biliyoruz. Başkalarını ise sadece empati yapabilirsek tahmin ediyoruz. Eğer kurgusal bir roman veya öykü yazıyorsanız başkaları olmayı da tecrübe ediyorsunuz. Bu muazzam bir his.
Aşkı anlatan en sevdiğiniz edebiyat karakterleri kimler?
Ben Halil Cibran’ı çok severim. Her konuda yaklaşımını, ifadelerini etkileyici bulurum. Aşkı da en iyi anlatanlardan biri odur bence. Şems-i Tebriz’i, Mevlana, Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Turgut Uyar aşkı ayrı bir anlatır.