“Kontrolümü kaybetmeyi sevdiğim tek şey aşk”

Güzel geçen bir çocukluk, hayallere kavuşmanın verdiği mutluluk, doyasıya yaşanan bir aşk... Gözlerindeki ışıltıda hepsinin rolü büyük ama onu asıl Özge Gürel yapan, kendi deyimiyle hayatta önceliği vicdana veriyor olması. Kendine ve dünyaya merhametli bu kadın, yükselen yıldız kategorisinden radarımızda!

Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Semih Kanmaz
Stylıng: Rutkay ÖZİŞ
Saç: Hüseyin Açıkgöz
Makyaj: Sam ArajI/Yves SaInt Laurent ürünleri ile
Fotoğraf Asistanı: Tuna Üçok
Stylıng Asistanı: Merve Sevin
Mekan için Çırağan Palace KempInskI Istanbul’a teşekkür ederiz.

Medcezir’in Ada’sı, Kiraz Mevsimi’nin Öykü’sü, Dolunay’ın Nazlı’sı! Özge Gürel, çıkışını hızlı gibi görünse de sağlam adımlarla yapanlardan. Sıradanmış gibi görünmeyi başarabilmek de bir meziyet değil midir? İşte bunu ‘diğerleri’ ile olduğunda çok iyi başaran özel bir insanla karşı karşıyayız. Onu özetle farklı yapanın bu olduğu aşikar. Sette komşunun tatlı kızı gibi dolanırken, objektif karşısında bambaşka bir karaktere dönüşmesine kaç puan peki? Belli ki doğallığını istediği zaman dikkat çekici özelliklerle bezeyebiliyor. Ama hiç mi hiç basic ruhunu kaybetmiyor. Yükselmiyor, ego yapmıyor, germiyor, sevgiyle yaklaşıyor ve siz onun yanından ayrılırken ‘keşke herkes kendisiyle bu kadar barışık olsa’ demeden edemiyorsunuz. Hayatta vicdanı ön plana koymak+aşık olduğunu göğsünü gere gere söyleyebilmek+yeniden ve yeniden başlayabilmek! Onda gerçekten farklı bir şeyler var.

Sevgilisi Serkan Çayoğlu ile yaşadığı aşk da bahsedilmeye değer. Çekim bitip de kapıdan çıkarlarken, Özge’nin Serkan’ın koluna girip tatlı tatlı anlatmaya başlaması ve ona bakarkenki sıcak gülümsemesi aralarındaki bağın gücüne işaret ediyordu. Bize de anneler gibi ‘ne tatlılar, mutlulukları daim olsun’ demek düşüyordu!



Şu anda hangi noktada, nerede duruyorsunuz? Nerede olduğunuzu hissediyorsunuz?
Çok keyifli, özgür olacağıma inandığım ama nereye gideceğimi ve neler olacağını yolda yaşadıkça öğreneceğim bir seyahate çıkacakmışım gibi hissediyorum. Çok heyecanlı, meraklı bir yerde duruyorum. Bitişleri de başlangıçları da seviyorum; her seferinde önüne beyaz bir kağıt veriliyor doldurmak sana ve hayata kalmış. Bu resim çok kötü oluyor derken tek renk tek hareket bazen her şeyi daha güzel yapabiliyor, bu inanç aklımda içimde hep canlı şu an.

Gözlerinizdeki ışık neyin yansıması? Güzel geçen bir çocukluğun mu, hayallere kavuşmanın mı, aşkın mı, her zamanki haliniz mi?
Hepsinin etkisi vardır ama en önemli sebebi, yaşarken önceliği vicdana vermek sanırım. Kendine ve dünyaya merhametli biri olduğunda, içini kemiren bir şeyler olmadığında güzel uyur, güzel uyanırsın.

Her şeye kolayca ulaşmanın mümkün olduğu bir dönem sanki bu. Siz; eğer fırsat varsa neden kolayca olmasın diyenlerden misiniz yoksa tırmalayarak elde etmenin farklı olduğunu düşünenlerden mi? Sahip olduklarınıza nasıl ulaştığınızı düşünüyorsunuz?
Çabalamayı seviyorum, emek vermek dürtüsel bir ihtiyaç gibi bende. Çok çalışıp inandığım şeylerden kaç kere vazgeçip yeniden başladım bilmiyorum. Yine öyle olsun çünkü o süreçte sadece hayale yaklaşmıyorsun yanında bir sürü şey kazanıp kaybediyorsun, sorguluyorsun. O anlar çoğu zaman ulaştığın hayalden daha kıymetli oluyor işin sonunda, bazen yolun ortasında ray değiştirip başka yola sapıyorsun ve orada buluyorsun istediğini.



Şans kelimesi ile aranızda nasıl bir ilişki hakim?
Şans, kullanmayı çok sevdiğim bir kelime. Bazen her şeyi özetliyor, olan olmayan her şeyi. Şanslı biriyim ama, biliyorum.

Şu sıralar hayallerinizi neler süslüyor?
İşimle ilgili hayallerim şu ara baskın, Nazlı’yla vedalaşıyorum ve yeni hiç bilmediğim karakterlerin hayalini kuruyorum. Onun dışında ailemle arkadaşlarımla saatlerce konuşabilmenin, sevgilimle hiç gitmediğimiz yerlerin, yeni anıların hayalleri var.

Çocukluk anılarınız içinde zaman zaman aklınızda beliren, unutmadığınız neler var?
Amcamın anlattığı masallar, ablamlarla bakkala kim gidecek kavgalarımız, ki küçük olduğum için hep ben giderdim, yazları fındık toplama zamanında anneannemlerde tüm ailenin toplanması çok güzeldi, hala güzeller.

Peki çocukluğunuzdan burnunuza uzanan bir koku var mı?
Amcamın sürdüğü koku ve anneannemin kuzinede pişen mısır ekmeğinin kokusu. Anıları daha çok yemek kokularıyla ilişkilendiriyorum sanırım.

Sizi tanımlayan karakter özellikleri sizce neler?
Hevesli, heyecanlı, disiplinli, anlık kararlar veren.

Eğitimleriniz içinde ticaret, gastronomi ve nihayet oyunculuk var. Kariyerinizin oluşumu nasıl bir yolculuktan ibaret?
Ne istediğini yolda bulanlardanım ben. Bir hayal kurdum ve yola çıktım. Yolda ben değiştim, hayallerim değişti, yol değişti ve buradayım, en mutlu olduğum işi yapıyorum.



Hepsini sevdiğinize eminim ama yine de canlandırdığınız karakterler içinde sizin için yeri ayrı olan var mı?
Medcezir’de oynadığım Ada karakteri. Kısa bir yolculuktu ama Ada birçok şeyin başlangıcıydı benim için.

Bir dizi bittiğinde, karakterle yollarınızı nasıl ayırıyorsunuz?
Bir dram haline getirmeyi sevmiyorum vedaları. Bir yolculukta tanışmışız, birbirimize bir şeyler katmışız ve ben inmem gereken yere gelmişim gibi bakıyorum ama onlar yola devam ediyor sadece artık birlikte değiliz.

Bir karaktere bürünmenin psikolojinize etkisi nasıl oluyor? Oyunculuk yapmaya ilk başladığınızda bu konuda zorluklar yaşadığınız oldu mu?
Evet zorlandım, tecrübe çok kıymetli burada. Her işimde elimdeki karakteri yorumlamak için yeni bir şey öğrendim. Artık önüme bir karakter geldiğinde temeli daha kolay atıyorum, üzerine neler ekleyebilirim derdine düşüyorum. Her iş için mutlaka çalıştığım hocalarım var, çoğu zaman iş olmasa bile çalışıyoruz, bunlar çok keyifli süreçler. Psikolojime gelince karakter üzerine düşünmeyi değil de karakter olmayı sette bırakıyorum.

İlk dizi ilk set deneyimi... Nasıldı?
Heyecanlı ve ürkütücü, herkes bana bakıyor ve bu çok rahatsız edici diye düşünmüştüm. Ayrıca biraz paniktim hemen öğrenmem ve çok iyi olmam gerekiyor gibi bir baskı kurmuştum kendi üzerimde. Çok zaman geçmeden kimseyi düşünmemeyi ve bunun bir süreç olduğunu ve içinde başarı kadar başarısızlık da olması gerektiğini, yoksa çok da bir şey öğrenemeyeceğimi öğrendim.

Bu kadar seviliyor olmayı neye bağlıyorsunuz?
İnsanlar ekranda sandığımızdan fazlasını görüyor. Gördüklerini kabullenip seviyorlarsa ne mutlu bana.



Pek çok ünlü ile çalışma fırsatı buluyoruz. Sizin kendinizle bu kadar barışık, egosuz ve samimi olmanız muhteşem. Oysa kariyerlerinde geldiği noktayı toplumsal bir kimlik olarak belirleyen çok kişi var. Hayata, insan ilişkilerine hangi objektiften bakıyorsunuz?
Kariyerimden bir kimlik yaratırsam kendime, o gittiğinde geriye bir şey kalmaz ve gidip gitmemesi bende takıntı halini alır. Hayatımda böyle takıntılara, saplantılara ihtiyacım yok. Ben Özge’yim. Bana ait olan, benim yaptığım, bildiğim ne varsa o benim. İşime aşığım, o hep benimle ama kariyer başka bir şey; onun gidişatı hep bizim kontrolümüzde değil. İşlerimiz, yaşantılarımız, öğrendiklerimiz üzerimize aldığımız deriler onlar elbette olacak ama o derileri egodan, kibirden oluşturursak çabuk dökülür. Öğrendiklerim, yaşadıklarım sevdiklerim öyle değil; onlar hep benim içimde, birlikte büyüyoruz.

Herkesin hayatında dönüm noktaları vardır. Sizin için neydi bu?
Ailemin yanından ayrılıp Eskişehir’e gitmem değil, oradan geri dönmem ilk dönüm noktası. Verdiğim ciddi ilk karar ne istemediğimi fark edip kaybedeceklerimin sorumluluğunu alıp geri dönmem695 . O yaş için çok ciddi bir karardı.

Ailenizden öğrendiğiniz en önemli öğüt, hayat dersi ne?
Bire bir söylemeseler de son kararı hep kendimin vermesi gerektiğini, böylece sonunda suçlayacak birini aramamayı öğrendim.

Ünlü olmadan önce karşıdan ünlü olmanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyordunuz, şimdi ünlü olmanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyorsunuz?
Eğlenceli olduğunu düşünüyordum, hala eğlenceli ama ünlü olan siz değilsiniz işiniz ve ünden korumanız gereken çok şey var.

Magazin basınına malzeme olmak dışında oyuncu olmanın hep güzel yanları olduğunu, artıları olduğunu düşünüyoruz biz karşıdan. Yaptığınız mesleğin hayatınıza olumsuz yansımaları oldu mu hiç?
Başka bir iş yapmak istediğim bir an olmadı şimdiye kadar ama tabii beni çok zorladığı anlar oluyor. Çalıştığımız zaman çok yoğun çalışıyoruz ve bu aylar sürebiliyor, bu sürede birçok ilişkimi, hobilerimi neredeyse askıya alıyorum, vakit ayıramıyorum. Bu zihinsel olarak da çok yoran bir durum bazen boşluğa hiçbir şey yapmamaya ihtiyacım oluyor.



Serkan Çayoğlu ile çok uyumlu çok tatlı bir çiftsiniz. Sizi birbirinize bağlayan en güçlü şey sizce ne?
En basit tanımıyla en önemli bağımız aramızdaki aşk. Bu sayede birbirimizi kabullendik, birbirimiz için gerektiğinde törpülendik. Birlikte gülüyoruz, çok konuşuyoruz, kızıyoruz ve hepsi bu bağı güçlendiriyor.

Aşkın üzerinizde nasıl etkileri oluyor? Kontrollü müsünüzdür mesela, kendinizi tanıyamadığınız olur mu?
Kontrolümü kaybetmeyi sevdiğim tek şey aşk zaten. Orada da kontrol edersek ne kalıyor geriye? Tabii bu sağlıksız bir kontrolsüzlük değil, hesapsızlık diyelim.

Size, sevgi ne zaman yetmez?
Gerçekten sizi siz yapan değerler zıtsa, sevgi yetmeyebilir.

Kendinizi güzel buluyor musunuz? Hiç fiziksel görünüşünüze takıntılı olduğunuz dönem oldu mu? ‘Güzel’ kelimesine yaklaşımınız nasıl?
Güzellik algısı çok kişisel bir şey bence, genelleştirilip bir forma sokmayı sevmiyorum. Birileri bir şeyi etiketliyor ve hepimiz ‘hımm demek öyle’ diyoruz. Kendimi seviyorum, güzel buluyorum, bazen bulmuyorum. İnsanların güzellik algısıyla da ilgilenmiyorum.

Büyüdüğünüz yer olan Silivri İstanbul’un yanı başında ama küçük bir yer. İstanbul’da yaşamak zor oldu mu?
Çoğu boş vaktimi hala orada geçirmeye çalışıyorum, orası bir ihtiyaç yavaşlamam için ama uzun vadeli orada yaşamak için çok enerjiğim. İstanbul’a taşındığımda zorlanmaktan ziyade ‘işte bu!’ dedim, fazla sakinlik beni yoruyordu.



30 yaş sizde ne gibi etkiler yarattı?
Hala etkisini bekliyorum, pek çözemedim ama biraz sakinleştim sanırım. Bir de sivri köşelerimde bir yumuşama var ve çok hoşuma gidiyor.

Stil, moda haftası, Chanel, Balmain, Louboutin... Bu kelimeleri duyduğunuzda sizde nasıl duygular uyanıyor?
Bayılıyorum o kelimelere. Alışverişi çok seviyorum ama kontrollü olmaya çalışıyorum. Markalarla kendimi ödüllendirmek üzerine bir ilişkim var, böylesi daha eğlenceli. Sezon modasına çok aldanmayıp klasiklere yatırım yapıyorum. Stilimde kalabalık sevmiyorum.

Dizi bitiyor. Set final dediği an ne yapmayı planlıyorsunuz?
Tatil, uzun bir tatil, hatta tatiller planlıyoruz. Arkadaşlarım, ailem, sevgilim hepsiyle uzun vakitler hayal ediyorum.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil