Kürtaj yasasına ünlülerden 'hayır!'
Bir insanlık hakkının elimizden alınacağı haberiyle uyandık bir sabah.
Beril Kayar, “Hiçbir kadın keyfi kürtaj olmaz”
Devletin her aileden en az üç çocuk talebinin ve teşvikinin planladığı şekilde gitmediğini düşünüyorum. Vatandaşın dikkatini gündemdeki mevcut sorunlardan uzaklaştırmak adına insanların, bilhassa kadınların özgürlüklerine saldırıldığı kadar sağlık ve eğitim gibi zaruri sorunlara değinseydi, ülke olarak çok farklı bir konumda olurduk. Bu yasanın çıkmasının doğuracağı en büyük sorun illegal kürtajların yapılacağıdır. Kürtaj kadının hakkı. Çünkü hiçbir kadın kürtaja ne psikolojik açıdan ne de sağlık açısından keyfi olarak başvurmaz. Bu ülkede sayısını bilemeyeceğimiz kadar kadın, ensest ilişkiye maruz kalıyor, çocuk yaştaki kızlar tecavüze uğruyor. Günahsız kadın tecavüz bebeğini doğurmak zorunda bırakılmaya, ömür boyu o acıyla yaşamaya mecbur bırakılmaya çalışılıyor. Bu ülkenin bakanı çıkıp fetüsten bebek diye bahsedebiliyor ve ‘bebeğin suçu ne, kadın kendini öldürsün’ diyor. Bu da zaten bu ülkede kadına bakış açısının çoğunluk olarak ne yönde olduğunu açıkça gösteriyor. Bu yazık ki çok aşağılayıcı ve kabul edilemez bir durum.Altan Gördüm, “Kürtaj, doğum kadar doğal”
Simone De Beauvoir’in çok sevdiğim bir lafı var: “Ana karnındaki yumurtayla ilgilenen toplum, doğan çocukların yüzüne bile bakmaz.” Çok doğru bir cümle bu. Çocuklara birkaç ay önce süt dağıttılar. Sütler bozuk çıktı. Ama onlar sütlerin bozuk olmadığını, 6-7 yaşındaki çocukların ilk kez süt içtiği için hastalandıklarını söylediler. O çocukların bugüne kadar süt içmemesi aynı kişilerin günahı değil mi? Biz şu anda ülkemizdeki çocukların hayat koşullarını yeterli seviyeye çıkardık mı? Hayır. O zaman neden embriyoların peşindeyiz? Kürtaj doğum kadar doğal. Fakat bu yasayla kadınlar zalimmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Halbuki hiçbir kadın keyfi yüzünden bebeğinden vazgeçmez. Bence şu anda kürtajla ilgili toplumun tepkisini ölçtüler ve yasa önerisini meclise taşımayacaklarını söylediler. Ancak bu mesele bir gün yasalaştırılmış olarak bir gecede önümüze konabilir. Eğer bu yasa meclisten geçerse merdiven altı tıbbı hortlar. Bu yüzden birçok kadının hayatı tehlikeye girer. Bunun vebalini taşıyabilecekler mi bunu onlara bir sormak lazım. İslami inanışa göre günah diye bir kavram var. Onlar bu günahın altında kalmayı kabul ediyorlar mı?
İclal Aydın, “Kürtaj tartışmasız bir özgürlüktür!”
Yeni bir yüzyılın ikinci on yılını yaşarken gelişmişliği ile övünmeye başlanmış bir ülkede bu konunun tartışmaya açılmış olmasını üzücü buluyorum. Kadının bedeni tıpkı erkeğinki gibi sadece ve sadece kendine aittir. Kürtaj tartışmasız bir özgürlüktür! Bu tür konular atılan her ileri adıma karşılık bir mehter sekmesi sanki. İki ileri bir geri... Kadına karşı şiddete yönelik hareketin bir parçası da bu değil mi sizce? Töre cinayetleri, kadının ailesinin “Senin bedenin bize aittir ve senin söz hakkın yoktur” mantığıyla işlenmiyor mu? Siz iki düşünce arasında bir fark görebiliyor musunuz? Ben göremiyorum... Şimdilik yasayı gündemden çektiler fakat böyle bir yasa çıkarsa getireceği yasaklar kendi düzenini kuracaktır ivedilikle. Bu işi kaçak yapan doktorlar ve klinikler çıkacak ortaya. Kadınlar kendi kendilerine çocuk düşürmeye çalışırken sağlıklarıyla ilgili ciddi tehlikelerin içine girecekler…
Zülfü Livaneli, “Hangi kadın güle oynaya bebeğini içinden kazıtmaya gider?”
Kendi içinden bir canlının sökülüp alınmasına durduk yere razı olacak kadın yoktur. Erkekler bu konuyu çok basit bir olaymış gibi ele alıyor. Hangi kadın güle oynaya bebeğini içinden kazıtmaya gider? Kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değildir ama kürtajın yasaklanması diye bir şey söz konusu olamaz. Doğan çocuklara nasıl imkanlar sunuluyor bu ülkede bence önce onu konuşalım. Bu ülkede insanlar işkencede ölüyor, parasız eğitim isteyen çocuklar hapishane köşelerinde sürünüyor. Ama hükümet o kadar şefkatli ki cenini düşünüyor. Bu bana çok samimiyetsiz geliyor... Hayatta büyük sayılar istatistiklerdir. İstatistikler hiçbir şey ifade etmez. Mesela İstanbul’da 200 kişi öldü dedikleri zaman bu bir rakam olur. Ancak bir kişinin ölümünü seyretmek trajedidir. Bu yüzden olayları teke indirmek lazım. O insanların da çocukları, kızları var; benim de kızım var. İllegal kürtajla başlarına bir şey gelse ne oluruz aile olarak? Hepimiz perişan oluruz. Herkes önce bunu düşünsün sonra konuşsun. Bunları bir taraf ya da politik görüşüm olarak söylemiyorum. Bu yasayı kim çıkartmak isterse istesin karşı çıkarım. Çünkü burada insan haklarının ihlali gündemde... Ben de mecliste milletvekilliği yaptım ve başından beri meclise kürtajla ilgili bir yasanın şu anda gelmeyeceğini gayet iyi biliyordum. Bu, Uludere meselesinin arasında sıkışan hükümetin gündem değiştirmek için ortaya attığı bir toptu. Ancak ileriye yönelik bu tartışmanın şu anda yapılmasında yarar var. Çünkü bu konu zaman zaman gündeme gelebilir. Ancak kürtaj konusunda şu anda çok fena bir duruma geldik. Çok ağır laflar edildi. Kadınları incitecek laflar bunlar. Ne demek, hamile kaldıysa kadın kendini öldürsün! Türkiye’nin uygarlaşmasının birinci kuralı kadının kurtuluşundan geçiyor. Kadın kurtulmadan, Türkiye uygarlaşamaz.
Ebru Güzel, “Kadın sorunlarının bütününe karşı toplumsal bir itiraza ihtiyacımız var”
Tarihçi Mikaye Aliyade “Nerede bir yüceltme varsa orada bir tahakküm gizlidir” der. Kadın bedeninin durumunu çok iyi özetler bu söz. Kadın, bir yandan Venüs formlarıyla yüceltilerek tapılan, diğer yandan bedene indirgenerek değersizleştirilen bir nesneye dönüşmüştür. Feminist akım, adeta bir doğum makinesine dönüşen kadın için mücadele vermeseydi, sanırım bugün kadınların sesi dahi çıkamazdı. Kürtaj yasası işte bu stratejinin yeniden üretilmiş bir biçimi. Bence kadın sorunlarının bütününe karşı toplu bir itiraza ihtiyacımız var. En çok da yaşamı birlikte anlamlandırdığımız erkeklerin desteğine...
Dolunay Soysert, “Kürtaj bir seçim meselesidir”
Özgür doğdum, özgür yaşıyorum. Bu bedende ve bedenim üzerine her tartışma bende başlar, bende biter. O yüzden kürtajın yasaklanma ihtimalinin konuşulmasını bile saçma buluyorum. Bu durumu kişinin özgürlüğüne müdahale olarak görüyorum. Bu bir seçim meselesidir. O bebeğin alınması gerekiyorsa da başkasının yaptırımıyla olmamalıdır. Buna bebeği doğuracak, büyütecek ve hayatının sorumluluğunu taşıyacak olan karar verir.
Mine Çayıroğlu, “Bu hakları bize erkekler vermedi”
Bu tartışma ne kadar erkek egemen bir toplumda yaşadığımızı ispatlıyor aslında. Seçme ve seçilme hakkından medeni kanunların kadın-erkek eşitliği esasına dayalı düzenlemelerine kadar her şey ülkemizde erkeklerin kadınlara sağladığı haklar olarak görülüyor. Ancak bu hakları bize erkekler vermedi. Kürtajı da içeren bu haklar, kadınların mücadele ederek kazandıkları ve ellerinde tuttukları haklar olarak görülmeli. Aksi takdirde cinsler arasında hukuki ve sosyal bir eşitlikten söz etmek mümkün olamaz. Bu da bir demokraside yaşamadığımız gerçeğini vurgular.
Ayşe Kulin-Orelya Sarper, “Kürtajı yasaklamak daha fazla kadın ölümüne yol açar”
Kürtaj, istenmeyen gebeliklerden kurtulma halidir, katiyen bir doğum kontrol yöntemi değildir. Hiçbir kadın isteyerek kürtaj olmaz. Kırsal kesimlerde istenmeyen gebelikleri kendilerine göre yöntemlerle halletmeye çalışan pek çok kadın hayatını kaybetti bu ülkede. Şehirli kadının korunma yolları var. Onun kürtaja ihtiyacı olmayabilir ama kırsal kesimde bir kadının tecavüze uğramak, evliliklerinde sonsuz çocuk yapmak, büyütemeyeceği çocukları dünyaya getirmek hayatının içinde olan bir durum. O zavallı kadın o zaman ne yapıyor, 11 çocuktan sonra 12’nci çocuğu doğurmamak için kendi yöntemlerine başvuruyor ve ölüyor. Kürtajın yasaklanması, varsılla yoksul ve bilgiliyle bilgisiz arasındaki uçurumu derinleştirmek demek. Benim bu konuda, hayatın içinde yaşayarak edindiğim deneyimlerim çok fazla. Kızların eğitimleriyle ilgili kitaplar yazdığım ve Doğu’da çok vakit geçirdiğim için burada yaşananları yakından biliyorum. 18-20 çocuk doğurmuş kadınları biliyorum. Bunların kürtajdan başka çaresi olmayabiliyor. Bu yardımı devletten istemek zorundalar. Biz kürtaja ayırdığımız enerjiyi eğitime versek çok daha akıllıca bir şey yaparız. Kadın o zaman kendi tedbirini alır. Başbakanın dediği gibi üç çocukla kalınsa başımın üstünde yeri var. Kürtaj meselesi vakit kaybından başka bir şey değil. Genç kuşaklar bizden çok daha bilinçli. Artık enerjinin, suyun, gıdanın israf edildiği takdirde bir sonraki nesillere yetmeyeceğinin bilinci içindeler. Ben torunum Orelya’nın da bu çekimde yer almasını istedim. Çünkü bu şekilde çoğalarak ve her şeyi israf ederek gidersek, bizim torunlarımıza ne yiyecek ve gıda kalacak, ne de kullanabilecekleri ışık kalacak. Dolayısıyla doğum kontrol üzerine laf üretirken bunu düşünmek lazım, dünya artık bizi beslemiyor.
Sema Şimşek, “Kürtaj kadının özgürlüğüdür”
Kürtaj kadının özgürlüğüdür, ona sunulan bir hak değil. Bu yasa bir gün gerçek hayata geçerse kadınların sadece özgürlüklerini elinden almayacaklar, aynı zamanda onların hayatını tehlikeye atacaklar. Çünkü pek çok kadın illegal yöntemlerle, canına kıyma pahasına kürtaj olmaya çalışacak… Bu ülkede, kürtaj yasasıyla yine parası olmayan kadınlar çekecek, ezilecek. Çünkü parası olan atlayacak uçağa, kürtajın serbest olduğu bir ülkeye gidecek ve bebeğini aldıracak. Kadını bu kadar umursamayan bir ülkede yaşadığım için biraz utanıyorum aslında. Bir de diyorlar ya özürlü çocukları da doğursunlar diye… Çok merak ediyorum o özürlü çocukları okutacak okulları var mı? Bunun altyapısını yaptılar mı? Şu anda engelli olarak dünyaya getirmeyi anne babasının kabul ettiği çocuklara yeterli eğitim koşullarını sağlayabiliyorlar mı? O çocukların okutulabileceği doğru düzgün okul yok bu ülkede. Önce bunların peşine düşsünler, töreyi, kadına şiddeti, tacizi, eğitim konusunu çözsünler. Bebeğini doğurup doğurmama kararını anneye bıraksınlar. Çünkü hiçbir kadın canından bir canı yok yere içinden söküp attırmaz.
Şirin Ediger, “Kürtaj, bazen mecburi çözümdür”
Aslında kürtaj kazanılmış ya da zaten sahip olunan bir haktan çok, gerçekten gerektiğinde başvurulan mecburi bir çözümdür. Hiçbir kadın, bir bebeği hayata getirebilecek durumdayken, kürtaj olmayı seçmez. Eğer bir kadın kürtaj oluyorsa buna mecbur kalmış demektir. Bu yüzden konunun gündeme gelmesi ve tartışmaya açılması bile son derece moral bozucu oldu. Her kadın ve her aile, kendi gelecekleri açısından bu denli önemli rol oynayan hayati konularda, kendileri karar alabilmeli. Bugün konunun aldığı son şekle baktığımızda aslında neden gündeme getirildiğini çok net olarak anlamlandırabilmiş değiliz!
Devletin her aileden en az üç çocuk talebinin ve teşvikinin planladığı şekilde gitmediğini düşünüyorum. Vatandaşın dikkatini gündemdeki mevcut sorunlardan uzaklaştırmak adına insanların, bilhassa kadınların özgürlüklerine saldırıldığı kadar sağlık ve eğitim gibi zaruri sorunlara değinseydi, ülke olarak çok farklı bir konumda olurduk. Bu yasanın çıkmasının doğuracağı en büyük sorun illegal kürtajların yapılacağıdır. Kürtaj kadının hakkı. Çünkü hiçbir kadın kürtaja ne psikolojik açıdan ne de sağlık açısından keyfi olarak başvurmaz. Bu ülkede sayısını bilemeyeceğimiz kadar kadın, ensest ilişkiye maruz kalıyor, çocuk yaştaki kızlar tecavüze uğruyor. Günahsız kadın tecavüz bebeğini doğurmak zorunda bırakılmaya, ömür boyu o acıyla yaşamaya mecbur bırakılmaya çalışılıyor. Bu ülkenin bakanı çıkıp fetüsten bebek diye bahsedebiliyor ve ‘bebeğin suçu ne, kadın kendini öldürsün’ diyor. Bu da zaten bu ülkede kadına bakış açısının çoğunluk olarak ne yönde olduğunu açıkça gösteriyor. Bu yazık ki çok aşağılayıcı ve kabul edilemez bir durum.Altan Gördüm, “Kürtaj, doğum kadar doğal”
Simone De Beauvoir’in çok sevdiğim bir lafı var: “Ana karnındaki yumurtayla ilgilenen toplum, doğan çocukların yüzüne bile bakmaz.” Çok doğru bir cümle bu. Çocuklara birkaç ay önce süt dağıttılar. Sütler bozuk çıktı. Ama onlar sütlerin bozuk olmadığını, 6-7 yaşındaki çocukların ilk kez süt içtiği için hastalandıklarını söylediler. O çocukların bugüne kadar süt içmemesi aynı kişilerin günahı değil mi? Biz şu anda ülkemizdeki çocukların hayat koşullarını yeterli seviyeye çıkardık mı? Hayır. O zaman neden embriyoların peşindeyiz? Kürtaj doğum kadar doğal. Fakat bu yasayla kadınlar zalimmiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. Halbuki hiçbir kadın keyfi yüzünden bebeğinden vazgeçmez. Bence şu anda kürtajla ilgili toplumun tepkisini ölçtüler ve yasa önerisini meclise taşımayacaklarını söylediler. Ancak bu mesele bir gün yasalaştırılmış olarak bir gecede önümüze konabilir. Eğer bu yasa meclisten geçerse merdiven altı tıbbı hortlar. Bu yüzden birçok kadının hayatı tehlikeye girer. Bunun vebalini taşıyabilecekler mi bunu onlara bir sormak lazım. İslami inanışa göre günah diye bir kavram var. Onlar bu günahın altında kalmayı kabul ediyorlar mı?
İclal Aydın, “Kürtaj tartışmasız bir özgürlüktür!”
Yeni bir yüzyılın ikinci on yılını yaşarken gelişmişliği ile övünmeye başlanmış bir ülkede bu konunun tartışmaya açılmış olmasını üzücü buluyorum. Kadının bedeni tıpkı erkeğinki gibi sadece ve sadece kendine aittir. Kürtaj tartışmasız bir özgürlüktür! Bu tür konular atılan her ileri adıma karşılık bir mehter sekmesi sanki. İki ileri bir geri... Kadına karşı şiddete yönelik hareketin bir parçası da bu değil mi sizce? Töre cinayetleri, kadının ailesinin “Senin bedenin bize aittir ve senin söz hakkın yoktur” mantığıyla işlenmiyor mu? Siz iki düşünce arasında bir fark görebiliyor musunuz? Ben göremiyorum... Şimdilik yasayı gündemden çektiler fakat böyle bir yasa çıkarsa getireceği yasaklar kendi düzenini kuracaktır ivedilikle. Bu işi kaçak yapan doktorlar ve klinikler çıkacak ortaya. Kadınlar kendi kendilerine çocuk düşürmeye çalışırken sağlıklarıyla ilgili ciddi tehlikelerin içine girecekler…
Zülfü Livaneli, “Hangi kadın güle oynaya bebeğini içinden kazıtmaya gider?”
Kendi içinden bir canlının sökülüp alınmasına durduk yere razı olacak kadın yoktur. Erkekler bu konuyu çok basit bir olaymış gibi ele alıyor. Hangi kadın güle oynaya bebeğini içinden kazıtmaya gider? Kürtaj bir doğum kontrol yöntemi değildir ama kürtajın yasaklanması diye bir şey söz konusu olamaz. Doğan çocuklara nasıl imkanlar sunuluyor bu ülkede bence önce onu konuşalım. Bu ülkede insanlar işkencede ölüyor, parasız eğitim isteyen çocuklar hapishane köşelerinde sürünüyor. Ama hükümet o kadar şefkatli ki cenini düşünüyor. Bu bana çok samimiyetsiz geliyor... Hayatta büyük sayılar istatistiklerdir. İstatistikler hiçbir şey ifade etmez. Mesela İstanbul’da 200 kişi öldü dedikleri zaman bu bir rakam olur. Ancak bir kişinin ölümünü seyretmek trajedidir. Bu yüzden olayları teke indirmek lazım. O insanların da çocukları, kızları var; benim de kızım var. İllegal kürtajla başlarına bir şey gelse ne oluruz aile olarak? Hepimiz perişan oluruz. Herkes önce bunu düşünsün sonra konuşsun. Bunları bir taraf ya da politik görüşüm olarak söylemiyorum. Bu yasayı kim çıkartmak isterse istesin karşı çıkarım. Çünkü burada insan haklarının ihlali gündemde... Ben de mecliste milletvekilliği yaptım ve başından beri meclise kürtajla ilgili bir yasanın şu anda gelmeyeceğini gayet iyi biliyordum. Bu, Uludere meselesinin arasında sıkışan hükümetin gündem değiştirmek için ortaya attığı bir toptu. Ancak ileriye yönelik bu tartışmanın şu anda yapılmasında yarar var. Çünkü bu konu zaman zaman gündeme gelebilir. Ancak kürtaj konusunda şu anda çok fena bir duruma geldik. Çok ağır laflar edildi. Kadınları incitecek laflar bunlar. Ne demek, hamile kaldıysa kadın kendini öldürsün! Türkiye’nin uygarlaşmasının birinci kuralı kadının kurtuluşundan geçiyor. Kadın kurtulmadan, Türkiye uygarlaşamaz.
Ebru Güzel, “Kadın sorunlarının bütününe karşı toplumsal bir itiraza ihtiyacımız var”
Tarihçi Mikaye Aliyade “Nerede bir yüceltme varsa orada bir tahakküm gizlidir” der. Kadın bedeninin durumunu çok iyi özetler bu söz. Kadın, bir yandan Venüs formlarıyla yüceltilerek tapılan, diğer yandan bedene indirgenerek değersizleştirilen bir nesneye dönüşmüştür. Feminist akım, adeta bir doğum makinesine dönüşen kadın için mücadele vermeseydi, sanırım bugün kadınların sesi dahi çıkamazdı. Kürtaj yasası işte bu stratejinin yeniden üretilmiş bir biçimi. Bence kadın sorunlarının bütününe karşı toplu bir itiraza ihtiyacımız var. En çok da yaşamı birlikte anlamlandırdığımız erkeklerin desteğine...
Dolunay Soysert, “Kürtaj bir seçim meselesidir”
Özgür doğdum, özgür yaşıyorum. Bu bedende ve bedenim üzerine her tartışma bende başlar, bende biter. O yüzden kürtajın yasaklanma ihtimalinin konuşulmasını bile saçma buluyorum. Bu durumu kişinin özgürlüğüne müdahale olarak görüyorum. Bu bir seçim meselesidir. O bebeğin alınması gerekiyorsa da başkasının yaptırımıyla olmamalıdır. Buna bebeği doğuracak, büyütecek ve hayatının sorumluluğunu taşıyacak olan karar verir.
Mine Çayıroğlu, “Bu hakları bize erkekler vermedi”
Bu tartışma ne kadar erkek egemen bir toplumda yaşadığımızı ispatlıyor aslında. Seçme ve seçilme hakkından medeni kanunların kadın-erkek eşitliği esasına dayalı düzenlemelerine kadar her şey ülkemizde erkeklerin kadınlara sağladığı haklar olarak görülüyor. Ancak bu hakları bize erkekler vermedi. Kürtajı da içeren bu haklar, kadınların mücadele ederek kazandıkları ve ellerinde tuttukları haklar olarak görülmeli. Aksi takdirde cinsler arasında hukuki ve sosyal bir eşitlikten söz etmek mümkün olamaz. Bu da bir demokraside yaşamadığımız gerçeğini vurgular.
Ayşe Kulin-Orelya Sarper, “Kürtajı yasaklamak daha fazla kadın ölümüne yol açar”
Kürtaj, istenmeyen gebeliklerden kurtulma halidir, katiyen bir doğum kontrol yöntemi değildir. Hiçbir kadın isteyerek kürtaj olmaz. Kırsal kesimlerde istenmeyen gebelikleri kendilerine göre yöntemlerle halletmeye çalışan pek çok kadın hayatını kaybetti bu ülkede. Şehirli kadının korunma yolları var. Onun kürtaja ihtiyacı olmayabilir ama kırsal kesimde bir kadının tecavüze uğramak, evliliklerinde sonsuz çocuk yapmak, büyütemeyeceği çocukları dünyaya getirmek hayatının içinde olan bir durum. O zavallı kadın o zaman ne yapıyor, 11 çocuktan sonra 12’nci çocuğu doğurmamak için kendi yöntemlerine başvuruyor ve ölüyor. Kürtajın yasaklanması, varsılla yoksul ve bilgiliyle bilgisiz arasındaki uçurumu derinleştirmek demek. Benim bu konuda, hayatın içinde yaşayarak edindiğim deneyimlerim çok fazla. Kızların eğitimleriyle ilgili kitaplar yazdığım ve Doğu’da çok vakit geçirdiğim için burada yaşananları yakından biliyorum. 18-20 çocuk doğurmuş kadınları biliyorum. Bunların kürtajdan başka çaresi olmayabiliyor. Bu yardımı devletten istemek zorundalar. Biz kürtaja ayırdığımız enerjiyi eğitime versek çok daha akıllıca bir şey yaparız. Kadın o zaman kendi tedbirini alır. Başbakanın dediği gibi üç çocukla kalınsa başımın üstünde yeri var. Kürtaj meselesi vakit kaybından başka bir şey değil. Genç kuşaklar bizden çok daha bilinçli. Artık enerjinin, suyun, gıdanın israf edildiği takdirde bir sonraki nesillere yetmeyeceğinin bilinci içindeler. Ben torunum Orelya’nın da bu çekimde yer almasını istedim. Çünkü bu şekilde çoğalarak ve her şeyi israf ederek gidersek, bizim torunlarımıza ne yiyecek ve gıda kalacak, ne de kullanabilecekleri ışık kalacak. Dolayısıyla doğum kontrol üzerine laf üretirken bunu düşünmek lazım, dünya artık bizi beslemiyor.
Sema Şimşek, “Kürtaj kadının özgürlüğüdür”
Kürtaj kadının özgürlüğüdür, ona sunulan bir hak değil. Bu yasa bir gün gerçek hayata geçerse kadınların sadece özgürlüklerini elinden almayacaklar, aynı zamanda onların hayatını tehlikeye atacaklar. Çünkü pek çok kadın illegal yöntemlerle, canına kıyma pahasına kürtaj olmaya çalışacak… Bu ülkede, kürtaj yasasıyla yine parası olmayan kadınlar çekecek, ezilecek. Çünkü parası olan atlayacak uçağa, kürtajın serbest olduğu bir ülkeye gidecek ve bebeğini aldıracak. Kadını bu kadar umursamayan bir ülkede yaşadığım için biraz utanıyorum aslında. Bir de diyorlar ya özürlü çocukları da doğursunlar diye… Çok merak ediyorum o özürlü çocukları okutacak okulları var mı? Bunun altyapısını yaptılar mı? Şu anda engelli olarak dünyaya getirmeyi anne babasının kabul ettiği çocuklara yeterli eğitim koşullarını sağlayabiliyorlar mı? O çocukların okutulabileceği doğru düzgün okul yok bu ülkede. Önce bunların peşine düşsünler, töreyi, kadına şiddeti, tacizi, eğitim konusunu çözsünler. Bebeğini doğurup doğurmama kararını anneye bıraksınlar. Çünkü hiçbir kadın canından bir canı yok yere içinden söküp attırmaz.
Şirin Ediger, “Kürtaj, bazen mecburi çözümdür”
Aslında kürtaj kazanılmış ya da zaten sahip olunan bir haktan çok, gerçekten gerektiğinde başvurulan mecburi bir çözümdür. Hiçbir kadın, bir bebeği hayata getirebilecek durumdayken, kürtaj olmayı seçmez. Eğer bir kadın kürtaj oluyorsa buna mecbur kalmış demektir. Bu yüzden konunun gündeme gelmesi ve tartışmaya açılması bile son derece moral bozucu oldu. Her kadın ve her aile, kendi gelecekleri açısından bu denli önemli rol oynayan hayati konularda, kendileri karar alabilmeli. Bugün konunun aldığı son şekle baktığımızda aslında neden gündeme getirildiğini çok net olarak anlamlandırabilmiş değiliz!