Kutup yıldızı Burcu Biricik
Onu neden bu denli sevdiğimiz, verdiği yanıtların satır aralarında gizli. Şimdilerdeyse Kuzgun dizisiyle ekranlarda ve anlatacak çok hikayesi var.
Sıradan bir yıldız değil o. Yönünüzü tayin edemediğinizde nasıl ki kutup yıldızını referans alırsınız, ışığıyla, kariyer basamaklarını tırmanış şekliyle ve hayata bakışıyla Burcu Biricik’i de bir pusula, oyunculuk dünyasının kutup yıldızı olarak referans almak yanlış olmaz! Nedeni, röportajın satır aralarında kendini tam anlamıyla gösteriyor...
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Deniz Özgün
Styling: Nazlı Günay, Layza Akdilek
Saç: Hüseyin Açıkgöz
Makyaj: Ömer Faruk Dinç
Mutluluk garantili başlayan bir gün hayal edin. Aşırı doz yeşil, yüksek doz huzur, yüksek doz enerji, yüksek doz neşe, kısaca; olumlu tüm detaylarda doz aşımına uğramış bir çekim... ‘Orada bir köy var yakında’ diyerek vardığımız kaçış rotamızda, yoga inziva kampı tadında takılıp mis gibi havayı içimize çekerken biz, sakince aramıza süzüldüğü anda anlamıştık, bu tatlı, sempatik, doğal ve güzel kadının enerjisinin de yüz puanlık olduğunu. Menajerliğini de yapan eşi sevgili Emre ile zaten uzun zamandır iletişimdeydik, Burcu’yu da daha önce kapak kızımız olarak iki kez çekmiştik; ancak her çekime ilk kezki heyecanıyla katılanlar takımı başkanları olarak hepimiz daha iyi bir iş yapmanın peşinde heyecanla, organik bir mekanda, en organik halimizle vücut bulduğumuzu kısa sürede anladık ve çekime hazırlık esnasında verdiğimiz küçük molalarda, tıpkı bir grup yakın arkadaşın hafta sonu buluşması tadında muhabbetlere daldık. Burcu Biricik samimiyeti, içi gerçekten gülen gözleri ve sarı saçlı mavi gözlü masal prensesi güzelliğiyle kalbimizdeki yerini iyice sağlamlaştırdı.
‘Onda diğerlerinde olmayan ne var?’ diye sormak belki de yanlış açıya odaklanma nedeni; onda ne yok, ona bakmalı asıl. En önemlisi özgüvensizlik yok! Giyinir, pozunu verir ve ortaya çıkan karelere bile bakmaz; ısrar ederseniz elbette kırmaz! Ağzından olumsuz bir kelime çıkmaz. Gözlerindeki ışık solmaz... Uyumsuz ünlü değil anlayacağınız. Ünlü olmanın özgüvenli olmayı da beraberinde getirmediğine çok kez rastladık. Daha da önemlisi sette profesyonel olmayı başarabilmenin asıl önemli nokta olduğunu artık net olarak anladık. Hırs, güzellik, ünlü olmak üzerine öyle olgun yaklaşımlara ulaşmış ki artık, saygı duymadan edemiyorsunuz.
Hikayesinin başlangıcı tanıdığı tek bir kişi bile olmadan İstanbul’a yerleşmesiyle başlıyor; oyunculuk piyasasını hiç bilmemesine, cebinde parası olmamasına rağmen İstanbul’a gelmiş olması belki de şımarıklığa mahal vermeyen özgüveninin ve profesyonelliğinin arkasındaki sırdır. Burcu Biricik ismini neden Türk oyuncuları içinde hafızalarımıza seve isteye kazıdığımız, bu röportajın satır aralarında kendini tam anlamıyla gösteriyor...
Ekranda çok fazla oyuncuya rastlıyoruz ve bir kısmı başrol oyuncusu olsa bile, adı söylendiğinde ‘kimdi o?’ denilebiliyor. Burcu Biricik ismini ise ‘başarılı oyuncu’ hanesine oldukça sağlam bir şekilde kazıyalı Şeref Meselesi’ne kadar dayanıyor. Siz başarınızı temelde neye bağlıyorsunuz?
Bana kalırsa oynadığın karaktere inancın, seyircinin karaktere inancıyla doğru orantılı. Senin gerçekliğine inanırlarsa izlemek daha keyifli empati kurmak daha kolay oluyor sanırım onlar için.
Ünlü olmak, rol yapmak, magazin, dergi çekimleri... İçinde bulunduğunuz dünyanın, hayatın doğallığına ters düşen yerleri olduğunu hissettiğiniz oluyor mu? Hayatı içinizden geldiği gibi ya da doğal haliyle yaşayabiliyor musunuz?
Şimdiye kadar hep nasılsam öyle yaşamaya çalıştım ben, neysem dışarıda da oyum. Olmadığım biri gibi görünme derdim olmadı hiç. Magazin, dergi, basın, röportajlar da işimin bir parçası, o yüzden onlarla da sıkıntım yok. Ama ben de bu aralar tam bu sorgulamanın içindeyim. Dışarı gerçek Burcu nasılsa öyle çıkıyorum, içimden geldiği gibi ama son zamanlarda öyle enteresan bakışlarla karşılaşıyorum ki, bu açıkçası bana biraz taciz gibi geliyor. ‘Ne giymiş?’, ‘Saçı nasılmış?’, ‘Bakayım makyajsız hali nasılmış?’ Normalde bunları takan biri değilim ama ara ara yorucu olabiliyor.
Göz önünde olma isteği mi, kendinizi en iyi ifade ettiğiniz şey mi, iyi standartlarda yaşama arzusu mu, şans mı... Burcu Biricik’i oyuncu olmaya iten ana etken ne?
Tiyatro yani sahnede olma arzusuyla çıktım yola ve iş buralara kadar geldi. Şu anda da yaptığım işi çok seviyorum, her ne kadar televizyon dünyasının şartları, çalışma şekli seni yeterince tatmin etmese de! Bir diğeri klasik bir cevap olsa da beni tanıyanlar doğru söylediğimi bilir. Göz önünde olma isteğim getirmedi beni buraya. Bundan başka bir işi nasıl yapardım, yapabilir miydim, o kısmını hala bilmiyorum ama madem seviyorum ve işim bu, o zaman yapabildiğimin en iyisini yapmalıyım fikriyle devam ediyorum yola.
Kuzgun dizisinin kariyerinizde nasıl bir önemi olduğunu düşünüyorsunuz?
Kariyerim için olan kısmını şu an değil uzun vadede göreceğim ama benim için kaç bölüm sürerse sürsün reytingi ne olursa olsun, kapı baca yıksın ya da yıkmasın iyi ki yaptım diyeceğim işlerden oluyor. Dila karakteri ise bana göre biraz daha kadınsı diyebilirim. Dizinin hikayesini de, karakterlerini de çok seviyorum.
Bugüne dek canlandırdığınız karakterlerle dolu bir odada olsanız, ilk olarak hangisinin yanına gidip sarılmak, sohbet etmek isterdiniz? Hangisini daha çok özlüyorsunuz ve hangi karaktere kendinizi daha yakın hissediyorsunuz?
İlk olarak, ilk canlandırdığım karakter Derya’ya (Düşman Kardeşler) sarılırdım. O kadar toy o kadar emekleme, yürümeye çalışma dönemiydi ki ona sarılıp ‘aferin sana bak, sayende buralara geldim’ demek isterdim. En özlediğim de Hülya (Hayat Şarkısı). O da bana o kadar güzel anılar bıraktı ve güzel kapılar açtı ki ona minnettarım. Ayrıca Hülya’yla çok eğleniyordum, o yüzden onunla saatlerce sohbet edebilirim. Ama diğerlerini de seviyorum, hepsi benim bebeklerim.
Geriye dönüp baktığınızda, sizin hikayenizin en altı çizilmesi gereken yerleri nereleri olabilir?
İstanbul’da tanıdığım kimse olmamasına, buradaki oyunculuk piyasasını hiç bilmememe, cebimde gerçekten para olmamasına rağmen gözümü karartıp İstanbul’a gelmiş olmam olabilir. Ama tabii ki bu bazı genç arkadaşlarıma kötü örnek olmasın, tamamen ailemin manevi desteğini alarak oldu. Sonra Şeref Meselesi’nin seçmelerine gerçekten Kübra karakteri gibi giyinip saç bozuk, makyajsız, ayağımın altına da kalın tabanlıklar koyup topallayarak gitmem ve orada Kanal D’nin CEO’suyla karşılaşıp rolü almam... Canım Gül Oğuz’un ve canım Mahinur Ergun’un neredeyse beni hiç tanımadan Hülya gibi bir karakterin altından kalkabileceğimi düşünmesi, bana güvenmesi... Bunlar şu an aklıma gelenler.
Şimdikiyle 10 yıl önceki siz arasında değişenler arasında en bariz neler var?
Enerjim. Hala yüksek enerjiliyim ama o zaman çok daha tez canlı, heyecanlı ve paniktim. Şu an 10 yıl önceye göre çok daha sakinim.
Şu sıralar nasıl bir ruh hali içindesiniz?
Bir küçük melankolik diyebilirim. Normalde fazlasıyla pozitif, takılmayan, kurmayan bir insanımdır. Bu aralar biraz kendimi, hayatı sorgulama dönemindeyim.
Son dönemde en dikkat çeken kelimelerden biri de farkındalık. Sizin son dönemde farkındalığınızın arttığı bir konu var mı?
Farkındalık şu an bilinçli bir tercih değil, zorunluluk, sorumluluk haline geldi ve de öyle olmak zorunda. Her gün şahit olduğumuz yaşanılan, yaşatılan o kadar vahşice şey var ki, insana, hayvana davranışlarımız konusunda farkındalığımızın her zamankinden çok daha fazla olması gereken bir dönemdeyiz.
Karakterinizin en belirgin özellikleri arasında neler var?
Kendi işimi kendim halletmek isterim, başkalarından yardımı son çare isterim. Sürekli yerli yersiz kahkaha atarım. Çabuk sinirlenmem ama yeri geldiğinde ışık hızıyla patlar, beş dakika sonra her şeyi unuturum.
Hırs sizin için başarıya giden yolda nerede duruyor?
Yüzde 30’luk kısım olabilir ama o da kendi içindeki, kendine karşı, yaptığın işe hissettiğin hırs; bunu birinin yoluna taş koymadan, bir başkasının önüne geçme telaşın olmadan yapmalısın.
Türk sinema tarihi içinde kendinizi yakın bulduğunuz, benzettiğiniz, öyle anılmayı arzu ettiğiniz bir isim var mı?
Ayşen Gruda. Keşke benden de yaşlanınca ondan bahsettikleri gibi bahsetseler, onunla tanışamadan bu dünyadan gittiği için çok üzgünüm.
Eşinizle dışarıdan çok uyumlu, ideal bir çift görünümünüz var. Bu uyum baştan beri var olan bir şey mi yoksa zamanla birbirinize uyumlandınız mı?
Tabii ki zamanla bazı parçalar yerine daha uyumlu oturmaya başladı ama başından beri de kafalarımız birbirinden çok farklı değildi. Olgunlaşıyoruz, olgunlaştıkça törpüleniyoruz ve daha az inatlaşmaya başlıyoruz.
Aşkın evlilikten sonraki hali için ne diyebilirsiniz?
Aşk demeye devam etmenin bir sakıncası yokmuş gibi geliyor. Ha bir de en yakın arkadaş.
Evde nasıl bir iş bölümünüz var?
Genelde paylaşırız işleri. Emre bulaşıkta ve ara ara evi toplamada ben de çamaşırda ve ara ara evi toplamadayım. Ama çekimler fazlasıyla yoğun olunca bu aralar neredeyse bütün işler Emreciğimde.
Dior, Chanel, Balenciaga gibi markaları sıralasak, o cümle sizin için ne ifade eder? Modayla aranızda nasıl bir ilişki var?
Modayla yakın temas bir ilişkim olmadığı kesin. Şaka bir tarafa, alışveriş yaparken küçük marka büyük marka olması ya da o dönem moda olup olmaması pek mühim değil benim için, kendi tarzıma göre giyiniyorum zaten.
Güzellik konusuna hiç takıntılı olduğunuz bir dönem oldu mu? Göz önünde bir insan olarak yaş almakla ilgili endişeleriniz var mı?
E yaşlanıyoruz bir yerde, kabul etmek lazım; hele ki biz oyuncular altı günün 15 saati ful makyajlıyız, uyku düzeni yok, yeme düzeni yok. Bizden sürekli güzel olmamız bekleniyor ama en çok yüzü yıprananlardanız. Bu yüzden onlara da takılmıyorum. Yaşama, akışa karşı duramazsın. Yüzdeki, tendeki değişim can sıkmıyor mu; e ara ara sıkıyor tabii de, ne yapalım...
Kalite, maddiyattan bağımsız olarak, hayatımızın tüm alanlarında artık yakalanması zor bir kavram oldu. Kaliteli insanlar bulamıyor, kaliteli yiyecekler yiyemiyor, kaliteli uyku uyuyamıyor, kaliteli zaman geçiremiyoruz. Siz hayatınıza kalite katmak adına neler yapmaya çabalıyorsunuz?
Dönem dönem geçirdiğimiz çoğu buhranın sebebi zaten bunlar bence. Olur da bulursam, bunun cevabını size de söylerim ama kaliteli insan konusunda akıllı davranıyorum biraz. Bulduklarımı bırakmadan, tek tek, seçe seçe yola devam ediyorum, herkesi de kendi dünyama sokmuyorum.
Pek çok şeyi normalleştirmeye başladığımız şu günlerde, ‘ben bu hayatta şunu asla anlamıyorum, nasıl olur?’ dediğiniz şeyler var mı?
Bazı insanların özellikle bu son yıllarda yapabildikleri birçok şeye hayretle bakıyorum. Nasıl olabilir ya bir insan bunu nasıl yapabilir dediğim maalesef bir değil bir sürü şey var. Bunlar da şu an bir dergi röportajı için fazla sert konular olur.
Sizin için en basit mutluluk formülü nedir?
Önce kendin gülümse, sonra gülümsemenin karşılığını görmediğin yerlerden ve yüzlerden olabildiğince uzak dur.
Kısa kısa
Favori şehriniz?
Şehir değil kasaba ama Sitges, İspanya.
İlk tatil planınızda ne var?
Kafamız o konuda çok karışık, gitmek istediğimiz çok yer var, önce hangisi bakalım.
Buzdolabınızda mutlaka ne olur?
Yoğurt dondurma.
Sizden genç birine vereceğiniz bir öğüt?
Sevdiğin iş için çabala, başkasıyla değil kendi başarınla, mutluluğunla ilgilen ve kendinle ne olur mutlu ol!
Arabanızın rengi?
Siyah.
En son ne zaman toplu taşımaya bindiniz?
Sürekli kullanıyorum zaten; metro, vapur...
En son neye katıla katıla güldünüz?
Bu sabah Alican ve Elitle kahvaltı ettik, katıla katıla güldük.
Şu anda paralel bir evrende ne yapıyor olmak isterdiniz?
Başka bir iş, başka bir hayat, başka bir Burcu nasıl olurdu görmek isterdim. Spesifik bir şey aklıma gelmedi şu an. O yüzden ‘OA’ seyrediyorum şu ara.
Baş ucu kitaplarınız?
İngilizce hikaye kitapları, daha level 1-2 ama.
Tekrar tekrar izlemekten sıkılmadığınız film?
Ölümlü Dünya. Çook gülüyorum.
İzleyip de hayran kaldığınız yabancı dizi?
Kidding.
Burcu Biricik kimdir? konulu makalemize de bakabilirsiniz...