Modern avangart ve şık
Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülüyle başarısını bir kez daha kanıtlayan Özge Özder’in, gardırobunu yakın markaja aldık.
Yazı: Sinem Gürleyük
Stiliniz şekillenirken en çok nelerden etkileniyorsunuz?
Yaşamımla bağdaşması önemli. İçimdeki benle, bulunduğum ortamla, dinlediğim müzikle hatta inandığım dünyayla tutarlılık göstermesi gerekiyor. Hayvan hakları aktivisti ve bir dernek kurucusu olarak kürk giymem mümkün değil mesela. O kürkü gerçek değil diyerek giyebilir, insanları kandırabilirsiniz belki ama ruhunuz o işkence temsilcisi kıyafeti sırtınızda soğukkanlılıkla taşımayı kaldırıyorsa, ben artık o kürkün gerçekliği ya da sahteliği ile değil, sizin sahteliğinizle ilgilenmeye başlarım. Ömründe rock müzik dinlememiş birinin moda oldu ya da cool görüneyim diye rocker gibi giyinmesi, insanların müthiş bohem giyinip sekiz yıldızlı otelde tatil yapıyor olması gibi şeyler bana komik geliyor.
Tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Beni bıraksanız zaman zaman zıpır bir erkek çocuğu gibi, zaman zamansa bohem bir genç kadın gibi giyinirim çoğunlukla. Yazın tek parça maksi ya da diz boyu elbiseler ve sandaletler vazgeçilmezim. Kışın daha asi kılıklı bir kadın çıkıyor içimden. Dinlediğim müziği yansıtır oluyorum adeta ama özel zamanlar için seçtiğim parçalarda asimetri, geometrik hareketler ve sadeliği ön planda tutuyorum. Dikkat çekici ayrıntıları olan modern, avangart şeyleri seviyorum. Klasik elbiseler giymem gerektiğinde ise asil ve az detaylı zarif parçalar seviyorum. Çok dişi bir kıyafet seçsem bile bunu bir sadelik içinde yapıyorum. Fazlalık beni rahatsız ediyor.
Ne giyeceğinizi uzun uzun düşünür müsünüz?
Özel bir ortamsa düşünürüm elbette. Özenli ve saygılı olmaya gayret ederim. En son Sadri Alışık ödül töreninde giydiğim kıyafetim için güzel eleştiriler aldım ve çok mutlu oldum. Ödül almaya sahneye kopuk düğmeli, koltuk altı ıslak, buruşmuş gömlek, çamurlu ayakkabıyla çıkan ‘sizi takmıyorum’ mesajı vermeye çalışan o arka sokak kılıklı ağabeyler beni müthiş itiyor. Aynı şeyin saçına tarak değmemiş kadın versiyonu da var tabii… İşin komiği bu insanları yeğeninin sünnet düğününde göbek atarken takım elbisesiyle ya da en şık kıyafetiyle görürsünüz...
Modayı nasıl, nereden takip edersiniz?
Öyle bir takip algım yok. Sezon açılır, parçalar ortaya çıkar, ben de bana uygun olanı seçip alırım, o kadar. Ama nedenini bilmeden bir süre sonra bana demode görünen kıyafetlerim oluyor. Demek ki zaten takip etmesek de bir şekilde moda bize dikte ediliyor. Vahşi kapitalizm!
Kararsız kaldığınız bir günde tercihiniz ne tarz kıyafetlerden yana olur?
Ortama en uygun olandan yana. Fark yaratıp sıra dışı olacağım diye uğraşırken komik olanlara çok gülerim.
En sevdiğiniz aksesuar hangisi?
Kesinlikle güneş gözlüğü. Güneş gözlüğünün fonksiyonel olması dışında kamufle edici olması da çok işime yarıyor. Yaz-kış takmazsam kendimi çıplak hissediyorum.
Parfümünüze bağımlı mısınız? Hangi parfümü kullanıyorsunuz?
Kesinlikle bağımlıyım. Bir tek kendi parfümüme değil sevdiklerimin parfümlerine de bağımlıyım. Annem ya da erkek arkadaşım, yakın dostlarım parfüm değiştirdiğinde fark eder ve yabancılarım. Ara sıra başka parfümlere yönelmeme rağmen kışları Armani She ve yazları DKNY Woman hep sabit kullandığım parfümler. Gece parfümü olarak ise Jean Paul Gaultier ve Lolita kullanıyorum.
‘Umutsuz Ev Kadınları’ ekrana veda etti. Tatil planları yaptınız mı yoksa yazın da çalışmayı düşünüyor musunuz?
Ben prensip olarak eğer çok çok iyi bir sinema filmi ya da reddedemeyeceğim kadar radikal bir proje gelmezse, yaz aylarında çalışmamayı tercih ediyorum. Sadece kendime ve sevdiklerime odaklandığım tek zaman aralığı yaz tatilleri. Vazgeçilmez rotalarım ise Kaş, Çıralı, Phasalis ve Bodrum. Bu yaz bir de görmediğim bir ülke görmeye yönelik bir yurt dışı planım var.
‘Müziksiz Evin Konukları’yla Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldınız…
Evet, çok onore oldum. Gerçekten önemli isimlerden oluşan bir jürinin değerlendirmesinden geçiyorsunuz ve yüzlerce kişi içerisinden en iyiler arasına seçiliyorsunuz. Afife Tiyatro Ödülleri üçüncü adaylığımı, Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nde ise ikinci adaylığımı yaşadım bu sene. Bu yaşta bunca adaylık bile beni çok mutlu ederken, bir de ödülü elimde tutmak inanılmaz hissettirdi. Her seferinde kendi kendime artık işin daha da zor diyorum. Verilen her ödül bir tür sorumluluk benim için.
Afife Tiyatro Ödülleri’nde komedi dalında ödül verilmedi. Usta tiyatrocular konuya büyük tepki gösterdi. Yapılan uygulamanın geçerli bir nedeni var mı sizce?
Komedi dalının eksikliği hissedildi evet ama bu eksikliği jüriden insanlar da dile getirdi. Çok ilgilendiğim, detaylı irdelediğim meseleler değil... Ben işimi iyi yapmaya çalışıyorum o kadar. Eleştirilere gelince; ben eleştirinin bizleri geliştirdiğine ve iyi niyetle, samimiyetle yapılan her eleştirinin mutlaka ciddiye alınması gerektiğine inanırım ama benim önceliklerim arasında en üst sırada samimiyet gelir. Samimiyet ise söylediğiniz sözün zamanlamasında ve üslubunuzda gizlidir bazen. Yapacağınız eleştirinin zamanlaması aday olamadığınızı öğrendikten sonraysa, seçtiğiniz dilin üslubu da yapıcı olmak yerine yıkıcıysa, kişileri hedef gösteren, yaralayan, karalayan bir üslubunuz varsa, söylediğiniz sözün, yaptığınız eleştirinin hiçbir önemi kalmaz. Çünkü samimiyetinizi yitirirsiniz. Bu arada bu ödüllere itiraz edenlerin, komedi dalını kaldırmamış Sadri Alışık gibi diğer ödüllerde de bu sene adının anılmadığını hatırlatmak isterim. Lütfen tiyatroya yeni kan akıtan tiyatroları küçümsemek ve karalamak yerine takip etsinler. İnsanlar kapı aralığında bile tiyatro yapıyor artık ve geleceğe inancımızı tazeliyorlar. Genç arkadaşlarımın oynadığı küçük salonları, yaptığı işleri küçümseyen açıklamalar okuyorum hala üzülerek. TÜSAK gibi koca dertlerimiz varken büyüklerimiz ödül de ödül diyor sadece, gözlerimize inanamıyoruz. Ego ve kibir büyük bir tuzak. Devlet adamlarının da, dev sanatçıların da bu tuzağa düşmesi hep aynı sonucu doğuruyor; karşındakini küçümsemek, karalamak ve itibarsızlaştırma politikası benimsemek. Nihayetinde, diğerini yıpratma politikası bu. Oysa şu an sanatçıların birbirine el vermesi ve gerçekten yol arkadaşlığı etmesi, dost olması gerek. Hem de her zamankinden daha da çok.