Mükemmel olamazsınız

‘Bebeğimi emziremiyorum’, ‘Çalıştığım için onu yalnız bırakıyorum’, ‘Çok fazla çizgi film izlemesine müsaade ediyorum’, ‘Ben kötü bir anneyim’ düşünceleri sizin de aklınızdan sık sık geçiyor mu? Annelik büyük sorumluluk ancak çocuğunuzla ilgili her problemin suçlusu siz değilsiniz.

Yazı: Neslihan Böle Arslan

Hangi anne çocuğu için kaygılanmaz ki? 
Bu bebeğimizi kucağımıza aldığımız andan itibaren başlar ve yaşam boyu sürer. Sürekli ‘aç mı, üşüyor mu, ateşi mi çıktı, başına bir şey gelir mi?’ diye yüzlerce düşünce geçer aklımızdan... Buraya kadar normal, çünkü her anne çocuğu için kaygılanır. Peki çocuğunuzun yaşadığı her şeyden kendinizi sorumlu tutuyor, bunu kafanıza takıp kendinizi mutsuz ve değersiz hissediyor musunuz? O halde bu suçluluk duygusundan bir an önce kurtulmalısınız. Her annenin çocuğu için en iyisini istemesinin içgüdüsel olduğunu belirten İstanbul Parenting Class’tan Aile ve Çocuk Gelişimi Uzmanı Psikolog Sinem Olcay, buna anne-çocuk arasındaki yakın ilişki de eklenince suçluluk duygusunun kolaylıkla ortaya çıkabileceğini söylüyor: “Annelerin yoğun içgüdüsel isteğinin yanı sıra çocukların doğumdan itibaren pek çok konuda anneye ne denli bağımlı oldukları düşünülürse, çoğu kadın için annelik süreci yetersizlik ve suçluluk duygusuyla adeta eşit anlama geliyor. Anne, özellikle yaşamın genelinde de sorumluluk sahibi bir kişiyse; çocukla ilgili yanlış, eksik ya da sorunlu gözüken her konuda  kendine yönelik sorgulamaya giriyor. Oysaki doğumdan itibaren çocukların gelişimini etkileyen annelik faktörü haricinde içsel ve dışsal pek çok unsur mevcut.” Memorial Şişli Hastanesi Psikoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sedat Özkan ise, bu hissin ortaya çıkma nedeninin toplumsal beklentilerle yakından bir ilgisi olduğu görüşünde: “Anne olmak, kültürden kültüre farklılık gösterir. Bizim kültürümüzde ise kadının iyi bir eş ve anne olması beklenir. Bu rolleri içselleştiren kadın, toplumun beklentilerini gerçekleştiremediğinde suçluluk duymaya başlıyor.” Sebebi ne olursa olsun, annelerdeki suçluluk duygusu farklı şekillerde ortaya çıkabiliyor. Kimi zaman anne, emziremediğinde ya da bebeğini bırakıp işe döndüğünde kendini suçlu hissedebiliyor. Ve çoğu zaman bu suçluluk duygusu kendisiyle birlikte bebeği de psikolojik olarak olumsuz etkiliyor. İşte bir annenin vermesi gereken en büyük sınavlar ve baş etme yolları...

Emzirememek 
Annelerin en büyük kaygılarından biri; bebeğini emzirememek... Çoğu anne bebeğini emziremediğinde kendini depresyona girecek kadar çaresiz, yetersiz, hatta suçlu hissedebiliyor. Üzerine toplumun anneye haksız yüklenmesi de söz konusu olabiliyor. Oysa hangi anne bebeğini emzirmek istemez ki? Her anne bebeğinin iyi beslenmesi için elinden geleni yapar ama bazen durumun kontrolü kişinin elinde olmayabiliyor. Uzm. Psikolog Sinem Olcay Kademoğlu, anne sütü gibi tamamen biyolojik temelli bir konuda, durumun kontrolü kişinin kendisindeymiş gibi bir beklentiye girilmesinin büyük bir yanılgı ve haksızlık olduğunu söylüyor. Sütün yetmemesi konusuna işin diğer tarafından bakmamız gerektiğini belirten Kademoğlu, “Belki de sütü yetmeyen anne değil, çok iştahlı olan bebektir. Sütün yetmemesi dolayısıyla annelerin çektiği büyük sıkıntılara yakından şahit olmuş bir uzman olarak, ‘sütüm yetmedi’ cümlesinin ‘bebeğim iştahlı olduğu için mamaya geçmemiz gerekti’ ifadesiyle değiştirilmesini tavsiye ediyorum. Bu basit yaklaşım farkı bile, pek çok anneyi ve bebeğini tahmin edilemeyecek kadar olumlu etkiliyor” diyor. Evet ilk yapmanız gereken algılama şeklinizi değiştirmek. Siz elinizden geleni yaptınız ve sütünüz yok! İşte bu kadar. İnanın ona vereceğiniz sevgi onu hem ruhsal hem de fiziksel olarak yeterince besleyecek. Üzerine anne sütü olursa şahane ama olmazsa da şahane! Sakın iki yıl emzirdiğini ve nasıl sütünüz olmadığını anlamayan annelere, size suçluluk hissi veren büyüklere, anne forumlarında size akıl vermeye çalışan kadınlara aldırış etmeyin. Siz bebeğiniz için ne yaparsanız en iyisini yaparsınız zaten. Sizden daha çok bebeğinizi düşünecek bu hayatta kimse yok. Sütünüz olmasa da siz ona yetersiniz! Siz onun annesisiniz!

Öfkeli davranan çocuk
Son zamanlarda çocuğunuzda agresif bir ruh hali ve öfkeli tavırlar gözlemliyorsunuz. Bu da sizin moralinizi bozuyor. Ancak uzmanlara göre, çocuğun doğal gelişim sürecinde anne-babaların bu şekilde tavırlarla karşılaşması mümkün. Örneğin çocuk henüz 1.5 yaşındayken konuşarak kendini ifade edemediği için bu tür davranışlara yönelebiliyor. Ya da çocuğunuz bu şekilde davranarak size bir mesaj vermek istiyor olabilir. Çünkü aile içerisinde doğru şekilde karşılanmamış duygusal ihtiyaçlar da bu tür davranışlara neden olabiliyor. Örneğin çocuk ebeveynlerinin aşırı kuralcı oluşuna tepkili olabiliyor. Uzm. Psikolog Sinem Kademoğlu, bu noktada suçluluk duygusuna kapılmaktan öte annelerin çocukta gözlemlediği olumsuz davranışları analiz edebilmesi, sebepleri belirlemesi, müdahale planı oluşturması ve gerekiyorsa bunları bir uzman desteğiyle yapmasının çok faydalı olabileceğine dikkat çekiyor. Kademoğlu, çocuklardaki davranışsal problemlerin düzeltilebilir olduğunu şu sözleriyle açıklıyor: “Her çocuk büyüme sürecinde çalkantılar yaşar ve doğal olarak her annenin zorlandığı noktalar olur. Önemli olan hiç hata yapmamak değil, aynı hataları sürekli yapmamak. Anneler küçük farkındalık çalışmalarıyla suçluluk duygularından arınıp çocuklarıyla çok daha sağlıklı bağ kurabilir ve olumsuz davranışların önüne daha kolay geçebilir.”

Suçlu hissetmek yerine... 
• Çocuğunuzla zaman geçirirken, tamamen ona odaklanmaya ve başka şeylerle ilgilenmemeye özen gösterin. 
• Çocuğun fiziksel, duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarına duyarlı olun.
• Çalışan bir anneyseniz; çocuğunuzun geleceği için çalıştığınızı, kariyer sahibi bir annenin çocuk için bir gurur kaynağı olduğunu unutmayın.
• Çocuğunuzla uzun zaman geçiremeseniz de geçirdiğiniz zamanı verimli kullanın ve kıymetli olduğunu bilin.
• Kendinizi ve çocuğunuzu başkalarıyla karşılaştırmayın.
• Sizin de bir insan olduğunuzu, kendinize vakit ayırmaya, dinlenmeye, eğlenmeye ihtiyacınız olduğunu kabullenin.
• Hata yapmamaya değil, aynı hataları tekrarlamamaya gayret edin.Çalışan anne olmak
Günümüzde kadınlar pek çok işi aynı anda yürütmeye çalışıyor. Bir kadın, aynı anda hem iyi bir eş hem iyi bir ev kadını hem iyi bir anne hem de başarılı bir iş kadını olmak zorunda... Oysa bu beklentiler çok da gerçekçi değil. Mükemmel olmaya çalışmanın psikolojik bunalıma neden olabileceğini söyleyen Prof. Dr. Sedat Özkan, “Bu durumda insan ciddi psikolojik sorunlarla uğraşmak durumunda kalabilir. Bu kadar çok şeyi en iyi şekilde yapabilmek gerçekten zor. Burada kadına yüklenen bütün görevlerin dışında asıl verilen mesaj, ‘İyi bir anne ol, gerekiyorsa çalışma’dır. Ama koşullar nedeniyle çalışmak zorunluysa bu defa anne suçluluk duygularıyla mücadele etmek zorunda kalır” diyor. Siz de kendinizi çalıştığınız için suçlu hissediyorsanız, aslında belki de çalıştığınız için fedakarlık yaptığınızı düşünmeniz çok daha anlamlı olacak. Çünkü aslında çoğu anne çocuğuna güzel bir gelecek sağlamak için çalışıyor. Annelik rolü ile iş kadınlığı rolünü birbirinden ayırmak gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sedat Özkan, çocuğunuza az zaman ayırmanın, ona az sevgi vermek anlamına gelmediğinin altını çiziyor. Önemli olan beraber geçirilen zamanın nasıl değerlendirildiği... Günde bir saatlik iyi bir ebeveynlik, pek çok zaman tam zamanlı bir birliktelikten farksız. O yüzden günde bir saat de olsa, çocuğunuzla beraberken onunla oynayın, sevdiği faaliyetleri yapın, birlikte resim çizin veya sinemaya gidin. Ve ne yapın biliyor musunuz? Hayat şartlarınız bunu gerektiriyorsa ya da kariyeriniz olmadan mutsuz bir kadın olup mutsuz bir anneye dönüşecekseniz, hiç kendinize yüklenmeyin! Çevrenize bir bakın; annesi çalışarak büyüyen ve şu an çok mutlu olan, ayakları yere sağlam basan, ‘annem iyi ki çalışmış’ diyen o kadar çok insan göreceksiniz ki!

Teknoloji bağımlısı çocuk
Günümüzde televizyon, tablet, akıllı telefonlar gibi teknolojik aletler hayatımızın vazgeçilmezleri... Dolayısıyla yetişkinlerle aynı alanı paylaşan bebekler ve küçük çocuklar için de teknoloji hayatlarının bir gerçeği haline geliyor. Şöyle bir gerçek var; uzmanlara göre, bir çocuk iki yaşından önce tablet ve bilgisayar gibi teknolojik aletlerle tanışmamalı. Bu yaştan itibarense ilkokul çağına kadar (2-6) bilgisayar başında geçirdiği zaman 30-45 dakika arasında sınırlandırılmalı. İlkokula giden bir çocuk ise, okul dışında ve evde ortak alanlar haricinde bilgisayar kullanmamalı, özellikle kendi odasında bir bilgisayar olmamalı. Uzm. Psikolog Sinem Olcay Kademoğlu, teknolojik aletlerle fazlasıyla haşır neşir olan çocuklarda altında yatan nedeni bulmak gerektiğine dikkat çekiyor. “Çocuk tableti ya da bilgisayarı acaba neyle eşleştiriyor? Belki ilgi eksikliği vardır. Yani altındaki duygusal nedeni bulup ona uygun bir terapi yapmak gerekiyor.” Buradan hareketle çocuğunuzu teknolojiyle baş başa bırakmak yerine ona daha fazla ilgi gösterin, onunla oyunlar oynayın, yeni oyunlar yaratın. En önemlisi siz elinizden bilgisayarı ve tableti atın. İlk iki yıl ise kesinlikle yemek yedirmek için ya da siz iş yaparken oyalansın diye televizyon açmaya, eline tablet vermeye kalkmayın. Bunları yaparsanız, bir miktar suçlu hissedin bize kalırsa, ancak işiniz gereği bilgisayardan ve tabletten uzak duramıyorsanız, çocuğunuz da meraklıysa, iki yaşından sonra ufak ufak teknolojiyle tanışmasının dünyanın sonu olmayacağını, bunun hayatın içinden bir durum olduğunu düşünerek kendinizi çok yıpratmayın. Buradaki en önemli nokta, sınırlı ve kontrollü kullanım. Çizgi film izlerken yanında olup onunla konusu hakkında konuşmanız, karakterlerin yaptıkları hakkında yorumda bulunmanız, tablette oynadığı oyunların yaşına uygun olup olmadığını önceden kontrol etmeniz, oynarken yanında bulunmanız gibi detaylara dikkat ettiğiniz sürece her şey yolunda olacak.

Pınar Altuğ ve Yağmur Atacan'ın kızları Su 15 yaşına girdi! Eşi ve kızlarıyla Mauritius'a giden Sinem Kobal'dan yeni kareler İşte Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Osman'ı Emir Berke Zincidi 90'lı yılların yakışıklısıydı... İşte Kaan Girgin'in son hali... 'Kızılcık Şerbeti'nden yeni 2. fragman: Daha önce tanışmış mıydık Demet Şener: Sevgilime gönülden bağlıyım, evlilik şart değil