Mutlu evliliğin sırları
Mutlu bir ilişkinin kapılarını aralamak çok da zor değil!
Beklentilerinizi gözden geçirin: Yemekler şahane olsun, çocuğa çok iyi bakılsın, ev işlerine eşiniz de yardım etsin, çok paranız olsun... Tüm bu beklentiler yerine bazen hayat şartlarının zor olduğunu kabul etmek ve “O da tam olmayıversin” diyebilmek gerekiyor!
Çocuktan sonra dikkatli olun: Anne adayı hamilelik döneminde, karnındaki bebeğiyle ve şikayetleriyle meşgul oluyor. Erkek ise böyle bir durumda kendini ihmal edilmiş hissediyor ve eşinin yaşadıklarını anlamıyor, ‘kendine döndü, beni de ihmal ediyor’ diye düşünüyor, tatmini dışarıda aramaya başlıyor. Anne ise bunun yanı sıra eşinden sürekli destek bekliyor, o da kendi açısından ‘beni anlamıyor’ diye düşünüyor. Bebek doğduktan sonra da aynı sorunlar devam edebiliyor ve evlilik zorlaşabiliyor. Bu yüzden, doğumdan itibaren anne-baba rollerini belirlemek, neye ne kadar müdahil olmak gerektiğine karar vermek, ortak bir noktada buluşup çocuğu ona göre yetiştirmek çok önemli.
“Günümüzde neden evlilikler yürümüyor? Evlilik öncesinde yaşanan o tutkuyu, büyüyü bozan nedir? Evlilik gerçekten aşkı öldürüyor mu?” Tüm bu soruların yanıtını ve neler yaşanabileceğini biliyor olmak, evlendikten sonra mutlu bir ilişkinin kapılarını aralıyor!
Bir evliliği yürütebilmek...
Bir evliliği yürütebilmenin çok kolay olmadığını biliyoruz. Ama çok zor olmadığı da aşikar. Bir tutam özen, bir tutam anlayış, bir tutam şefkat ve bolca sevgiyi harmanlayınca, ortaya yolunda giden mutlu bir evlilik çıkıyor. Ancak bunu bilmek ayrı, uygulayabilmek ayrı!
Neler yapabilirsiniz?
Evlilik kararını verirken acele etmeyin: Her şeyden önce evliliğe bakış açısı, evlenmeyi neden istiyor olduğunuz önemli. Aileler, baskı, ayrı eve çıkma isteği gibi nedenler ortaya çıktığında iş hızlanabiliyor ve insanlar birbirlerini tanımadan evleniyor. Ama evliliğe eğer gerçekten ‘bir ömrü birlikte sürdürmek’ niyetiyle bakılıyorsa, erken ya da geç olarak bu kararı almanın önemi yok.
Değişmeye/Değiştirmeye çalışmayın: Evlilik kurumu devreye girdiğinde, bazı gerekçelerle bireyler birbirini değiştirmeye çalışıyor. “Ama sen artık evlisin, sen artık bir eşsin, şuraya gitme, şunu yapma, şu sorumlulukların var…” Bunlar işin içine girince, kişi tabii ki kendinden ödün vermeye başlıyor. Kendinden ödün vermeye başlayınca da değişiyor. Hem kendisi rahatsız oluyor hem de karşısındaki kişi artık o kişi olmuyor. Bu yüzden değişmeye ve değiştirmeye çalışmayın.
Bireysel özgürlükleri es geçmeyin: Bireysel özgürlükleri minimum kısıtlayacak ortamlar yaratmak ve baskı yapmamak en önemlisi. “Biz evliyiz, mutlaka her pazar annemler ziyaretimizi bekler, gitmek zorundayız” gibi ya da sosyal baskılar içeren “Sen evlisin ne işin var yalnız başına orada” gibi birtakım kuralların mümkün olduğunca az dile getirilmesi gerekiyor.
Çocuktan sonra dikkatli olun: Anne adayı hamilelik döneminde, karnındaki bebeğiyle ve şikayetleriyle meşgul oluyor. Erkek ise böyle bir durumda kendini ihmal edilmiş hissediyor ve eşinin yaşadıklarını anlamıyor, ‘kendine döndü, beni de ihmal ediyor’ diye düşünüyor, tatmini dışarıda aramaya başlıyor. Anne ise bunun yanı sıra eşinden sürekli destek bekliyor, o da kendi açısından ‘beni anlamıyor’ diye düşünüyor. Bebek doğduktan sonra da aynı sorunlar devam edebiliyor ve evlilik zorlaşabiliyor. Bu yüzden, doğumdan itibaren anne-baba rollerini belirlemek, neye ne kadar müdahil olmak gerektiğine karar vermek, ortak bir noktada buluşup çocuğu ona göre yetiştirmek çok önemli.
“Günümüzde neden evlilikler yürümüyor? Evlilik öncesinde yaşanan o tutkuyu, büyüyü bozan nedir? Evlilik gerçekten aşkı öldürüyor mu?” Tüm bu soruların yanıtını ve neler yaşanabileceğini biliyor olmak, evlendikten sonra mutlu bir ilişkinin kapılarını aralıyor!
Bir evliliği yürütebilmek...
Bir evliliği yürütebilmenin çok kolay olmadığını biliyoruz. Ama çok zor olmadığı da aşikar. Bir tutam özen, bir tutam anlayış, bir tutam şefkat ve bolca sevgiyi harmanlayınca, ortaya yolunda giden mutlu bir evlilik çıkıyor. Ancak bunu bilmek ayrı, uygulayabilmek ayrı!
Neler yapabilirsiniz?
Evlilik kararını verirken acele etmeyin: Her şeyden önce evliliğe bakış açısı, evlenmeyi neden istiyor olduğunuz önemli. Aileler, baskı, ayrı eve çıkma isteği gibi nedenler ortaya çıktığında iş hızlanabiliyor ve insanlar birbirlerini tanımadan evleniyor. Ama evliliğe eğer gerçekten ‘bir ömrü birlikte sürdürmek’ niyetiyle bakılıyorsa, erken ya da geç olarak bu kararı almanın önemi yok.
Değişmeye/Değiştirmeye çalışmayın: Evlilik kurumu devreye girdiğinde, bazı gerekçelerle bireyler birbirini değiştirmeye çalışıyor. “Ama sen artık evlisin, sen artık bir eşsin, şuraya gitme, şunu yapma, şu sorumlulukların var…” Bunlar işin içine girince, kişi tabii ki kendinden ödün vermeye başlıyor. Kendinden ödün vermeye başlayınca da değişiyor. Hem kendisi rahatsız oluyor hem de karşısındaki kişi artık o kişi olmuyor. Bu yüzden değişmeye ve değiştirmeye çalışmayın.
Bireysel özgürlükleri es geçmeyin: Bireysel özgürlükleri minimum kısıtlayacak ortamlar yaratmak ve baskı yapmamak en önemlisi. “Biz evliyiz, mutlaka her pazar annemler ziyaretimizi bekler, gitmek zorundayız” gibi ya da sosyal baskılar içeren “Sen evlisin ne işin var yalnız başına orada” gibi birtakım kuralların mümkün olduğunca az dile getirilmesi gerekiyor.