Siz hiç, muz ağacının nasıl meyve verdiğine şahit oldunuz mu?
Orman Çocuğu MowglI Bahçemize bir küçük muz ağacı dikmiştim. Bir gün o minik ağacın muz vereceğini ve oturup yiyeceğimizi söylediklerinde de gülüp geçmiştim. Hani insana çocuğu da asla büyümeyecek gibi gelir ya... Hani torunun olur, şoka girersin. Ayol benim bebeğim ne zaman büyüdü de bebek verdi... Dersin ya... Onun gibi. Muz, benim için tropik diyarlardaki ağaçlarda olan ve afacan maymunlar hepsini yiyip bitirmeden toplanıp ithal edilen, adı da Çikita olan bir meyve gibiydi. Sanki muz, Orman Çocuğu Mowgli’nin yaşadığı o ormana aitti. Benim muz orada öylece dururken, bahçemizi arılar bastı. Sanki biri bir düğmeye bastı ve arılar bizim bahçeyi ele geçirdi. Bir de ilginçler, hani sanki biri onlara şu saatte buraya gidin, şunları yapın, gelin demiş. Garip bir kararlılık ve ciddiyetle bizim bahçede vızır vızır dolanıyorlar. Bizle hiç işleri yok ama. Hani görünce herkes kaçar ya... Kaçacak bir şey yok, çünkü bize tenezzül edip bakmıyorlar bile. Çok meşgullerdi. Ama neyle?
Matruşka Bizim minik muz üç metreye ulaştığında, bir baktım yanında altı tane daha muz ağacı bitmiş. Kendiliğinden. Meğer, muz ağacı büyürken yanından yeni bir muz ağacı yavrularsa, ‘meyve vermeye hazırlanıyorum!’ demekmiş. Kendi kendini doğuruyormuş meğer muz. Muz bir matruşkaymış. Heyecanımı size anlatamam. Çocuklarla her sabah koşa koşa yanına gidiyoruz, bakıyoruz, sayıyoruz çığlık atıyoruz. Bir gün bir baktım ki, muzun bir dalından kocaman mor renkli bir çiçek sarkıyor. Yani ben onu çiçeğe benzettim. Tepetaklak duran bir huni gibiydi. O huninin adı hevenkmiş meğer. Yaprak yaprak katmanlardan oluşan kocaman, şişman ve ağır bir çiçek gibi hayal edin. Tepetaklak duran devasa mor bir lale gibi... Ve içinden muzlar çıkmaya başladı iyi mi! Muz hevengi tonlarca ağırlıkta gibiydi. Muzların asılı olduğu dal, hevengi taşımak için boynunu yere kadar eğdi. Benim tek başıma zor taşıyacağım muzları, ağaç kendi incecik ve narin görünen dallarında, kuş tüyü taşırmışçasına kolay taşıyordu halbuki. Arı istilası O hevengin yaprakları sırayla ve asil bir ahenkle açılmaya başladı. İçinden minicik, şekerli bir sıvıyla dolu çiçekler göründü. Sonra bir baktım, o benim hangi işle bu kadar meşgul olduklarını hiç anlamadığım arılar akın etti! Benim ne olduğunu anlamaya çalışıp ‘Acaba beni sokacaklar mı?’ diye tırsmama bile vakit kalmadan, onlarcası aynı anda, o çiçeklerden o tatlı sıvıyı toplamaya, toplarken de çiçeklerin dibini hafiften oymaya başladılar. Oydukları çiçeğin dibinden yaprakları döküldü ve ortaya hap büyüklüğünde yeşil bir şey çıktı. Minicik, yavrucuk, koyu yeşil renkte muzcuklar! Gözlerime inanamadım. Günlerce seyrettim. Hevenk yaprağını açtı, çiçek göründü, arı geldi, sıvıyı emdi. Sıvıyı emerken çiçeğin dibini ayaklarıyla tırtıkladı. Çiçek dalından düştü. Muz göründü. Hayat zinciri! O hap büyüklüğündeki muzcuklar arkadan gelen yaprak katmanının altında saklanan diğer muzlara yer vererek sırayla büyüdüler ve kocaman bir muz hevengi oldular. O kadar ağırlaştı ki dal, yere eğildi de eğildi.
Hasat Kesme zamanı geldi. Kestik. Karanlık ve serin bir yere koyduk. Dibine golden elma dilimi konulursa sararırmış. Ama benim derdim rengi değil... Kendi hali. Bir süre sonra muzlar oldu. Hayatımda bu kadar lezzetli muzu en son ilkokulda Nazilli pazarından aldığımızda yemiştim. Tadı vardı muzların. Kokusu... Harbi muz kokusu. Şimdiki muzlarda koku da yok tat da. Muzun gelişiminde arıların da marifeti varmış meğer. Şu doğanın mucizesine, işleyişindeki ahenge, takım çalışmasına bakıp da insan nasıl etkilenmesin? Eğer arı yoksa onları öldürmeye devam edersek... Ne muz, ne patates, ne elma, ne buğday, ne bi şey... Tek bir meyve sebze olmayacak. Biz olmayacağız... Ben de karar verdim. Arıları kurtaracağım! Yonca ‘Arı Maya’
Heşteg veriyorum:) Durma şimdi başla sen de sosyal medyada farkındalık yaratmaya... #arılarasağlık #çiçekekin #AnadoluArıları #arıgibi #arıgibigençlik
Anadolu Arıları geliyor Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın gençleri de tıpkı arılar gibi çalışıyor. Gereken eğitimi ve görevi alıyor, yayılıyorlar. Türkiye’nin her yerine gidip gittikleri yeri yeşertip polenledikleri tohumların sağlıkla büyümesine yardımcı oluyorlar. Danimarkalı elektrikli süpürge üreticisi Nilfisk de ikinci kez iyilik peşinde koşuyor benimle. Nilfisk de emiş gücü kimselere benzemeyen süpürgeleriyle dünyayı temizliyor. Vodafone İstanbul Maratonu’nda Adım Adım Anadolu Arıları olarak koşmaya hazırlanıyoruz, TOG Gençleri’yle, Nilfisk’in açılışını yaptığı bağışla. Detayları yazacağım. Siz de şimdiden farkındalığa başlayın. Arıların sağlığı için onların sevdiği tohumları ekin. (Yonca, lavanta, biberiye, her türlü mevsim çiçeği, akasya...) Eğer ilaçlama yapan varsa gidin anlatın. İlaçlamayı keserse, arılar gelir. O kimyasala harcadığı paraya gerek kalmaz, hasadı şahane ve doğal olur. Hem de sağlıklı! İlaçlamaya, suni gübrelemeye değil, arılara ihtiyaç var! Kimse arıların sayısına ve hızına ulaşamaz! Bahçede rahatsız olan varsa bi köşede kahve yaksın, öldürmesin arıları. Yonca ‘arısever’
BIrth Spotify’da temmuz için yeni playlist yaptım. Adı Birth... Doğum. Ucundan acık neler var, koklatıyorum bakın. Teoman-Tesadüfen Yalın-Onun yolu Personal Jesus-Depeche Mode You’ll See-Madonna Let’s Get Loud-J.Lo A Little Party Never Killed Nobody-The Great Gatsby Imagine-John Lennon The Weed Smoker’s Dream-Hugh Laurie
Mutluluk avlama Durun. Gözlerinizi kapayın. Derin üç nefes alıp verin. Hayatınızın en güzel gününü, anını düşünün. Neresiydi orası? Ne yapıyordunuz? Sizi en mutlu eden şey neydi? Hatırlayın... Gözlerinizi açın ve o duyguyu yeniden ele geçirmek için harekete geçin. Yonca ‘yakala’