O uyurken hayatını kolaylaştırın
Beyin dalgalarının iyice yavaşladığı ve uzmanların ‘hipnotik alan’ diye tabir ettiği derin uyku, çocuklarımızı olumsuz duygu ve düşünce kalıplarından arındırmak için de iyi bir araç olabilir.
Yazı: Halime Sürek Kahveci
* Bebeğimle Elele dergisinden alınmıştır.
Çocuklarımızı kimi uzak kimi yakın tehlikelerden korumak için bulduğumuz hiçbir fırsatı kaçırmıyoruz. Oyundan gelip doğruca mutfağa su içmeye yöneldiğinde ağzımızdan “Terli terli soğuk su içme, hasta olursun!” sözü çıkıyor. Hava azıcık rüzgarlı olsa “Dondurma yeme boğazın şişer” diyoruz. Baktık sabah keyfi yok. Kahvaltı yapmaya da gönüllü değil. Annemizden bize miras kalmış olma ihtimali yüksek “Kahvaltı yapmazsan kafan çalışmaz” derken buluyoruz kendimizi... Çocuğumuz az ileride oyun oynarken telefonda dertleştiğimiz arkadaşımıza “Kadınlar menopoza girince çok kilo alıyor. Bak falancayı gördün mü?” diyoruz... Ve tüm bu sözler, bizim hiç farkında olmadan çocuğumuza ‘dayattığımız’ gerçekler olabiliyor. Onlara attığımız bu kodlar, yeri ve zamanı gelince kendilerini ortaya çıkarıyor. Bu yanlış kodları silmek, yerine yenilerini ve çocuklarımızın hayatını kolaylaştıranları koymak mümkün mü? İçiniz rahat olsun. Bu sorunun kısa cevabı “Evet”. Uzun cevabı da bir çocuk annesi, uzunca yıllar İngilizce öğretmenliği yapmış olan ve halen kişisel dönüşüm koçu olarak çok sayıda kişinin ve ailenin hayatına dokunan Banu Kalaycı’dan alalım...
Çocuğun hayatındaki ilk altı yılın ‘altın’ değerinde olduğu bir gerçek. O dönemde ekilen düşünce kalıpları, sonraki yılları şekillendiriyor. Bu dönemde farkında olmadan yaptığımız ve şimdi yanlış bulduğumuz kimi davranışlar aklımıza gelince 'Eyvah treni kaçırdık mı?' telaşı sarıyor. Aynı telaş içinde bende soruyorum Kalaycı'ya ''Tren kaçtı mı?'' Gülümseyerek cevap veriyor:
“Hayır, kaçmadı. Birincisi, biz bu dönemi çok ciddiye alıyoruz. Çünkü çocuk sadece 0-6 yaş dönemindeki programlarla yaşamıyor. Annesinin karnındayken içinde bulunduğu sıvının bütün hafızasını alıyor. Çocuk annenin hamilelik dönemi bilgilerini bu yolla kaydediyor. Ayrıca anne ve babanın vücudu, kendilerinden önceki yedişer nesli hücre hafızasında taşıyor. Çocuk vücuduna annenin yumurtasından ve babanın sperminden gelen bu bilgiyi de alıyor. Yani tüm bu etkilerin yanında biz kum tanesi gibi kalıyoruz. Ama anne-baba olarak işimiz elimizden gelenin yüzde 100'ünü yapmak. İşte bu nedenle annenin hamilelik dönemini rahat geçirmesini, doğal ve sağlıklı beslenmesini, şikayetten, stresten ve kızgınlıktan uzak yaşamasını hatta acılı şarkıları dinlememesini istiyoruz.'' Kalaycı'nın dikkat çektiği bir nokta daha var. Ona göre, sonraki yıllara dair sözlerimiz çocuklarımızda tıpkı bir saatin alarmını kurmak gibi bir etki bırakıyor: '' İki yaşındaki çocuğun yanında 'Menopoza girince kilo alınır' diyorsan, bunu çocuğa program olarak atıyorsun. Kız çocuğu büyüyüp menopoza girdiğinde ya da erkek çocuğun eşi o döneme geldiğinde anneden duyduğu gerçeklik hayatına giriyor gerçeklik hayatına giriyor. Yani sözümüzle çocuğumuza attığımız program, tıpkı belli bir süre sonra çalmaya ayarlanmış saat gibi hayata geçiyor.” Çocuklarımıza söylediğimiz sözlerin onlar üzerindeki etkisi konusunda derinleşirken Kalaycı, bir hatırlatma daha yapıyor. O da çocukların etrafında olanı biteni çok iyi gözlemlediği. “Anne, hangi duyguda çocuğunun yanındaysa onun sorumluluğunu da taşımalı. Şöyle ki, biz hangi duyguyla nasıl baş ettiğimizi de davranışlarımızla öğretiyoruz. Çocuklarımız da duyguları çok iyi okuyabildikleri için o duyguya girdiğinde nasıl davranması gerektiğine karar veriyor o yaşlarda.” Uzun sözün kısası, canımız yandığında ‘Acımadı’, üzgün olduğumuzda ‘Hayır aslında mutluyum’ demeyeceğiz. Çünkü çocuklarımızı bu olumsuz duygulardan korumaya çalışırken hissettikleri duygular konusunda ‘yalan söylemeye’ teşvik edebiliyormuşuz bu yolla. Önce davranışlarımıza dikkat edeceğiz, ardından sözlerimize... Burası kesin ama diyelim ki çocuğumuz henüz küçükken biz bunların farkında değildik. “Terli terli su içme” de dedik, “Erkekler ağlamaz”, “Kızlar çok gülmez” de... O zaman ne olacak? Uykudan yararlanacağız. Çünkü Kalaycı’nın anlattığına göre beyin dalgaları yavaşladığında duydukları sözler onlara ‘yeni kodlar’ yüklememize olanak veriyor. “Çocuğun programını ‘nötrlemenin’ en kolay yolu çocuk derin uykudayken başucunda oturmak ve istediğimiz yeni sözleri söylemek” diyen Kalaycı, şöyle örnekler veriyor:
“Çocuklar uyuduktan yaklaşık üç saat sonra derin uykuya geçer. Hipnotik etkiye girilen bu uyku devresinde çocuğa istediğimiz programı atabiliriz. ‘Sen iyi bir insansın. İyi insanların başına hep iyi şeyler gelir. Hayat güvenli. Sen çok başarılısın. Hayatta hep istediğin şeyler önüne kolaylıkla geliyor. Sen sevilmeye layıksın. Çok seviliyorsun. Sevdiğin insanlar hep yanında. Senin isteyip da yapamayacağın hiçbir şey yok. Seni büyütecek şeyleri istiyorsun. Seni gelişterecek şeylere doğru yöneliyorsun’ gibi sözler ilk aklıma gelenler. Tabii sizin daha önce çocuğa söylediğiniz ve şimdi yanlış olduğunu düşündüğünüz sözlere göre yenilerini de ekleyebilirsiniz. Derin uykudayken çocuğa bu sözlerle attığımız programlar daha derine yerleştiği için negatif olanların etkisini ortadan kaldırıyor. Derindeki program aktive olduğu için çocuğumuzu kontrollü pozitif bir hayat yaşamasına yardımcı olacak şekilde destekleyebiliriz.”
Anne, hangi duyguda çocuğunun yanındaysa onun sorumluluğunu da taşımalı. Şöyle ki, biz hangi duyguyla nasıl baş ettiğimizi de davranışlarımızla öğretiyoruz.
Olumsuz duygularla uyumasın!
Bazen de çocuklarımız gün içinde kimi olumsuzluklar yaşıyor. Öğretmenine sinirleniyor, arkadaşı oyuna almayınca bozuluyor. Konuştuğunuzda fark ediyorsunuz ki çocuğunuzda “Kimse beni sevmiyor” ya da “Yeterince komik ve popüler değilim” inancı var. O zaman yine ‘sihirli’ uyku zamanı imdadımıza yetişiyor. Derin uykuya geçtiğinde o gün yaşadığı olumsuzlukların etkisini silecek güzel sözler çocuğumuzun rahatlamasına yardımcı oluyormuş. Anne-çocuk ilişkisi, çocuğun yaşına göre ‘doğal’ çatışmaların yaşandığı bir süreç de olabiliyor. Kalaycı, “Anne anneliğini yapacak, çocuk çocukluğunu” diyor böylesi durumlar için. Ve uyarıyor: “Ama çocuğun mutsuz bir şekilde uykuya dalması iyi bir şey değil.” Çünkü çocuk uyurken hangi ruh halindeyse, ne düşünüyorsa beyin dalgalarının yavaşlamasıyla birlikte duyguları ve düşüncesi derine inen bir inanç kalıbına dönüşebiliyormuş. “Beyin dalgaları yavaşlarken eğer düşündüğü şey negatif bir programsa bu düşünce daha hipnotik alana doğru atılıyor. ‘Annem beni sevmiyor’ diye uyuyorsa hipnotik alanın en derin yerine ‘Ben annem tarafından sevilmiyorum’ inancı gidiyor. Uykuya negatif yatmasının en büyük sorunu bu. Çünkü daha sonra bu programı çıkarmak güç oluyor. O nedenle anne, çocuğu yatağa mutsuz gittiğinde uykuya daldıktan birkaç saat sonra başına gidip ‘Seni seviyorum’, ‘Annen seni seviyor’ gibi sözler söyleyerek çocuğun o geceyi rahat geçirmesini sağlamalı.”