Obezite cerrahisinde yöntem seçimi
Obezite tedavisinde, diyet ve egzersizle sonuç alınamazsa devreye ameliyat giriyor. Farklı cerrahi yöntemler olduğundan, hastada hangisinin uygulanacağına kişinin sağlık durumuna göre karar veriliyor. Tedavinin başarılı olmasında ise cerrahın deneyimi önemli rol oynuyor.
Alınan ve harcanan kaloriler arasındaki dengesizliğe bağlı olarak, vücuttaki fazla yağın depolanmasıyla ortaya çıkan obezite, son yıllarda tüm dünyayı ve ülkemizi etkileyen bir salgın hastalık olarak kabul ediliyor. Günümüzde toplumun üçte biri bu rahatsızlıktan olumsuz etkileniyor. Çocukluk çağında hızlı obezite artışı, önümüzdeki dönemde bu oranın daha da artacağının uyarı işaretlerini veriyor. Obezitenin kalp-damar hastalıklarından kaynaklanan sorunlara sıklıkla yol açtığını belirten Acıbadem Altunizade Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Asım Cingi, “Bu rahatsızlık ayrıca diyabet ve yol açtığı komplikasyonlar, uyku apnesi gibi çeşitli solunum problemleri, karaciğer yağlanması ile beraber ciddi karaciğer hastalıkları, çeşitli kanser risklerinde artış, sosyal ve psikolojik sorunlar, hareketlerde kısıtlılık, üreme verimliliğinde azalma ile günlük yaşam ve iş performansında aksamalara yol açabiliyor” diyor.
Cerrahi ilk seçenek mi?
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, obezitenin tedavi edilebilir bir hastalık olması sevindirici bir durum. Ancak birçok faktörden kaynaklandığı için çeşitli tedavi yöntemlerinin bir arada kullanılmasıyla etkin sonuç alınabiliyor. Bunlar; temel olarak beslenme tarzında değişiklik, spor programı, hareketli bir yaşam tarzı, bazı ilaçların kullanımı, psikolojik destek ve bunlardan sonuç alınamıyorsa girişimsel yöntem olarak belirtiliyor. Tedavide yaşam şekli değişikliği ve diyetin yeterli gelmediği durumlarda ise devreye cerrahi giriyor. Prof. Dr. Cingi, mide balonu gibi endoskopik uygulamaların her zaman kesin sonuç vermemesine rağmen anatomiyi değiştirmeyen, düşük komplikasyonlu yöntemler olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Genellikle kullanılan yöntemler, gıda alımını kısıtlayıcı ya da gıdaların sindirim sisteminden emilimini azaltıcı girişimler oluyor. Günümüzde en sık yapılan cerrahiler mide by-pass çeşitleri ile tüp mide olarak da bilinen ‘sleeve gastrektomi’ ameliyatları oluyor.”
Takip, yaşam boyu sürüyor
Obezite cerrahisini, diğer cerrahilerden ayıran en önemli fark, hastanın ömür boyu takip sistemi içinde olması. Ameliyat sonrası sürece uyum sağlamak içinse cerrahi öncesi dönemde hazırlık büyük önem taşıyor. Yemek yeme alışkanlıklarını değiştirmek, daha hareketli bir yaşam tarzını benimsemek uzun süre takip altında kalabilmek için kişinin hem zihinsel olarak hem de bedenen kendini hazırlaması gerekiyor. Erken dönemde oluşabilecek komplikasyonlar ile sorunlar çıkabileceğini bilmek ve çözüm konusunda ekibin bir parçası olmak ise iyi sonuç almanın püf noktalarından birini oluşturuyor. Günümüzde cerrahi öncesi hazırlığın iyi yapıldığı, obezite cerrahisinin sık uygulandığı, ekiplerin ve cerrahların deneyimli olduğu merkezlerde bu tür sorunların en aza indirildiğini belirten Prof. Dr. Cingi, “Her ne kadar ameliyat sonrası erken dönemde mide krampları, bulantı, ağrı ilaçlarla azaltılsa da ortaya çıkabiliyor. Erken dönemin sorunsuz atlatılması sonrası ise hem sağlıklı kilo verilebilmesi hem de oluşabilecek vitamin, mineral, demir, kalsiyum gibi eksikliklerin erkenden belirlenerek yerine konulması için endokrinoloji uzmanı, diyetisyen, psikolog ve cerrah tarafından düzenli ve ömür boyu sürecek bir takip programına hazırlıklı olmak gerekiyor. Ameliyat öncesinde olduğu gibi, sonrasında da gastroenteroloji, göğüs hastalıları, kardiyoloji, fizik tedavi gibi birçok ek tıbbi branşın da desteği gerekebiliyor. Fazla miktarda kilo verilmesi sonrası ciltte aşırı sarkma olabileceği için plastik cerrahi uzmanına da gereksinim duyulabiliyor” diyor.
*Acıbadem Hayat dergisinden alınmıştır.